Dışişleri Bakanı Fidan TVNET’te dış politika gündemini değerlendirdi:
Suriye ve SDG
“Suriye’de Türkiye’nin sürekli destek verdiği muhalif güçleri ulusal orduya katılmaya doğru teşvik etmesi ve bunun hemen gerçekleşmesi, ülkedeki Esed’e karşı direniş gösteren çok farklı silahlı grupları bir komuta altında bir araya getirdi. Bu belki çok fazla takdiri yapılmamış çok önemli bir konu.”
, “Bu daha büyük maslahatı ve iyiliği gözeterek insanların sahip oldukları güç alanlarından, küçük menfaat alanlarından vazgeçmesidir. Türkiye’nin bu noktadaki hem ortaya koyduğu stratejik vizyon, çerçeve hem yapıcı rol oynaması, tavsiyeleri önemli.”
“(Suriye’nin) Bunu büyük ölçüde tamamladığını biz düşünüyoruz. SDG’nin kontrol ettiği bölgelerde şu anda sorun alanı var. Onun çözülmesi gerekiyor 10 Mart mutabakatı çerçevesinde. Bir de Güney’de, özellikle Güney meselesi fevkalade önemli. Şu anda bizim belki en büyük risk alanımız o. Güney’deki sıkıntı tek başına çok fazla büyük risk oluşturduğu için değil. O da yönetilebilir bir konu. İsrail’in ona müdahil olmasından dolayı ortaya çıkan bir risk alanı var. Bu risk alanını çok iyi yönetmek gerekiyor. Çünkü daha büyük riskleri de beraberinde getirebilir. Bu da çok yakından takip ettiğimiz bir konu.”
“Amerika’nın burada son derece önemli bir rol oynaması gerekiyor çünkü (ABD Başkanı Donald) Trump yönetimi şöyle bir şey yaptı. Hem Gazze’de hem Suriye’de iki konuyu üstlendi. Gazze’deki barış anlaşmasının üstleniciliğini yaptı bizimle beraber ve Suriye’deki sürece destek verdi.”
“SDG, İsrail’den cesaret alıyor mu? Kesinlikle alıyor. SDG hiçbir zaman için muhalefetle beraber Esed’e karşı hareket etmedi. Esed’in gitmemesi konusu sadece Rusların ve İranlıların istediği bir konu değildi. İsrailliler de gitmesini istemiyordu.”
“Şimdi burada SDG’nin durduğu yerden aslında vazgeçerek bir an önce Şam’daki yönetimle anlaşması ve 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde tarafların üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor.”
Savaşan bir millet olarak, askeri kabiliyetleri, istihbari kabiliyetleri çok yüksek bir millet olarak şunu da biliyoruz ki DEAŞ’a gösterilen reaksiyonun orantısı tehdidin kendisiyle mütenasip değil. Orada başka hedefleri hayata geçirmeyle alakalı konu var.”
“SDG’nin bu noktada gerek DEAŞ bahanesi, gerek başka bahanelerle artık süreci uzatmaması gerekiyor. Çünkü burada tekrar tekrar altını çiziyorum, burada sadece Suriye’nin güvenliği ile ilgili bir konu yok, bu Türkiye ile ilgili bir konu. Bunlar PKK’nın oradaki uzantısı ve PKK’nın şu anda Türkiye’yle yürüttüğü bir süreç var. Kendini fesih kararı var. Bu kararın etkilerini sadece sınırlarımızın içerisinde değil, sınırlarımızın ötesinde de görmek istiyoruz.”
Çözüm Süreci
“Bütün sorun zaten son 7-8 yıldır Türkiye’de olan herhangi bir konudan dolayı değil, sınırın ötesinde olan sorundan dolayı başlıyor bizim için. Sınır içindeki konu büyük ölçüde zaten halledildi. Sınırın ötesinde silahlı kontrolsüz unsurlar, terör unsurları varlığını devam ettirdiği sürece, herhangi bir yere cevap vermeyen, bu DEAŞ olur, PKK olur, DHKP/C olur, diğer sol gruplar var Suriye’de şu anda silahlı olarak örgütlenmiş durumda, bunların hepsinin varlığı, silahlı varlığı bizim için bir güvenlik sorunudur.”
“Sen silahlarından vazgeçeceksin ve hayatına bundan sonra meşru siyasi sınırlar içerisinde, eğer varsa ideolojik bir kavgan, katılmıyorum ama senin ideolojik bir kavgan olabilir, oradan siyasetten yoluna devam edeceksin. Siyasetle değil, silahla sen yoluna devam edersen silahla karşılık bulursun. Bunun cevabı budur.”
“Türkiye bölgenin en demokratik ülkesiyken, bölgedeki Kürtlerin yaşadığı en demokratik ülke Türkiye ama silahlı mücadelenin de verildiği tek ülke Türkiye. Bunun bir şey söylüyor olması lazım. Sen bunu Irak’a karşı vermiyorsun, İran’a karşı vermiyorsun, Suriye’ye karşı vermiyorsun Esed rejimine karşı. Hiçbir demokratik olmayan sistemle işin yok ama bu mücadeleyi kendi içinde başlatmış, bitirmiş, bedelini ödemiş bir ülkeye, ülkenin halkına, ordusuna, meclisine silah çekmekte de hiçbir sıkıntı görmüyorsun.”
“Örgütün lideri hapishanede bu gerçeği görmüştü zaten. O gerçeği çok önceden görmüştü. 2013 yılında bu çağrıyı yapmıştı. Ama o zaman Suriye’yi bahane ederek başka bölgesel ülkelerin, dağ kadrolarındaki yöneticilerin zihnine girerek o süreci o dönem bitirdiler.”
“Benim gördüğüm, o dönemden de benim tecrübem… Tabi işleyen bir süreç var. Örgüt kadroları yüzde 100 kendi görüşleriyle örtüştüğü zaman, yönetici kadro, onu ciddiye alıyorlar. Örtüşmediği zaman başka gerekçeler ve tefsirler, yorumlar var.”













