Barış sürecinin akamete uğraması ve giderek artan şiddet ortamı, HDP’li vekillerin siyasi tavırlarından giderek hukuki konumlarını gündeme taşıdı. Böylece hükümet, haklarında fezleke bulunan vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasını öngören bir anayasa değişikliği teklifi hazırlayıp Meclise sundu. Teklif genel kurulda oylamaya sunuldu ve 376 oyla kabul edildi. Pek çok hukukçu tarafından Anayasaya ve genel hukuk ilkelerine aykırı kabul edilen bu “anayasa değişikliği,” 148 vekile ait 787 dosyanın işleme konmasının önünü açıyor. AK Parti’de siyaset yapan Prof. Dr. Osman Can, “dokunulmazlığın anayasa değişikliği yoluyla değiştirilmesini usulen ve siyaseten yanlış bulduğu”nu dile getirdi.
Dokunulmazlıkları şiddet ve savaş kaldırttı
Şüphesiz dokunulmazlıkların kaldırılması siyasi bir karar ve AK Parti’nin bu yola başvurmasında, PKK’nin 7 Haziran seçimlerinde sonra Türkiye’de yeniden şiddet ortamına dönmesi, belirleyici bir rol oynadı. Dokunulmazlıkları, PKK’nin şiddet tuzağına düşmesi ve hatâsını ısralarla devam ettirmesi kaldırttı desek, abartılı olmaz. Savaş ve şiddetin demokratik siyasetin canına okuyacağını, meşru ve sivil siyasete yaşam alanı bırakmayacağını hepimiz biliyorduk. Sırf bu nedenle, yaklaşık bir yıldır bu köşede endişelerimizi dile getirdik. Maalesef yıkım ve acılar, beklediğimizin ötesinde gerçekleşti ve aklıselime dayalı adımlar kısa sürede atılmazsa, kayıp ve acılarımızın katlanarak büyümesi muhtemel.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasını öngören anayasa teklifinin Mecliste 376 oyla kabul edilmesi, bu konuda referanduma gitme ihtiyacını da ortadan kaldırdı. Oylama sonuçları, sadece AK Parti ve MHP’nin değil, 20 civarında CHP’linin de olumlu yönde oy kullandığını göstermekte. Hattâ bana kalırsa AK Parti’nin tamamı blok halde oy kullanmamış olabilir ve dolayısıyla “evet” diyen CHP’lilerin daha fazla olması da mümkündür. Zaten Kılıçdaroğlu da dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde bir politika benimsemiş ve yakın çevresini bu yönde oy kullanmaya teşvik etmişti.
Peki, ne oldu da, son birkaç yıldır Kürt meselesinin çözüm yerinin Meclis olduğunu habire dile getiren “Gandhi Kemal,” birdenbire çözüm meselesinde Meclisi devre dışı bırakacak bir karara iştirak etti? Acaba Gandhi Kemal, Kürt meselesini Meclis çatısı altında çözüme kavuşturacağız derken, Kürt vekillerin Meclisten atılmasından söz ediyordu da bizler mi onu yanlış anlamıştık? Türkiye siyasetinde her şey mümkün; lâkin konu ile ilgili birkaç beyanını hatırlatmakta yine de yarar var. Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki: “Kürt sorunu çözülmeli mi? Evet, çözülmeli. Hiç tereddüdüm yok. Nerede çözülmeli? TBMM'de çözülmeli. Siyasetin çözüm yeri TBMM’dir. Çözüm anahtarı tam demokrasi ve özgürlükte yatıyor. Tam demokrasi ve özgürlük olursa bu sorun çözülür.” Tabii TBMM derken Meclisi, parlamentoyu kastettiğini unutmayalım ve yine kendisine kulak verelim: “Kürt sorunu, ister Güneydoğu sorunu, ne derseniz deyin. Bu sorunun çözülmesi lazım. Bu sorunun bu hale gelmesi, 35 yıldır devam etmesi beceriksiz siyasetçiler yüzündendir. Bu sorunu kendi siyasi ikballeri için kullananlar vardır. Bu sorunun çözülmesi lazım. Kim çözecek? Siyaset kurulu çözecek, yani parlamento çözecek.”
Bunları diyen bir politikacı, bu meselenin dünyadaki emsallerinden de haberdardır. Yani benzer meseleler dünyada nasıl çözüme kavuşturulmuşsa, bizde de aşağı yukarı öyle olacaktır. Zaten onun için Kılıçdaroğlu şöyle söylüyor: “İngiltere, İspanya nasıl çözdü?… Bu sorunu CHP dışında kimse çözemez. Bizim genlerimizde Kuvayı Milliye ruhu vardır.”
Sayın Kılıçdaroğlu’na “ama Kuvayı Milliye çözemedi, daha da kangrenleştirdi” deyip moralini bozmayalım. Bence en önemlisi, TBMM çatısı altındaki çözüm önerisi; asıl buna eğilmek gerekir. Gandhi Kemal şöyle devam ediyor: “Toplumumuzun tamamını ilgilendiren ve etkileyen bu sorunun çözüm yeri ulusal iradenin mekânı olan TBMM’dir. Ancak TBMM bünyesinden çıkacak bir çözüm sağlıklı, kapsayıcı, kalıcı ve sürdürülebilir olacaktır.”
Doğrusu Mecliste çözüm önerisi kimi Kürt entelektüelleri arasında da CHP adına sempati toplamıştı; buna rağmen CHP’ye mesafeli duruşlarının ancak kimi pratik adımlarla değişeceğini söyleyenler ağırlıktaydı. Ama galiba bu kez Kürtler, Gandhi Kemal’in “Mecliste çözüm” önerilerinin gerçek anlamını, CHP’nin Meclisteki son tavrıyla çok iyi öğrendiler. Meğer Gandhi Kemal Mecliste çözüm derken, Kürtlerin Meclisten atılmasını kastediyormuş.
Mahatma Gandhi ve “yedi ölümcül günah”
CHP’den ve Gandhi Kemal’den söz etmişken, gerçek Gandhi’yi anmadan konuyu kapatmak, Azerilerin deyimiyle “yahşi” olmaz. Siyasette “Gandhi Kemal” diye görülmek ve tanınmak gibi ağır bir sorumluluğu omuzlarınızda taşıyorsanız, o zaman gerçek Gandhi tavrıyla aranızda çok büyük bir uçurum olmaması beklenir. Mahatma Gandhi’yi her yönüyle çok iyi bilip tanımasanız da, Yedi Ölümcül Günah diye sıraladığı, yaşam felsefesini özetleyen ilkelerden haberiniz olmasında yarar var. Hindistan’ın “bapu”su, yani babası (bu arada “baba” kelimesinin bütün Hint-Avrupa dillerinde aşağı yukarı ortak olduğunu söyleyelim) Gandhi’nin, Yedi Ölümcül Günah diye sıraladıkları şunlardı:
* Politics without principles (ilkesiz siyaset).
* Wealth without work (zahmetsiz servet).
* Pleasure without conscience (vicdansız haz).
* Knowledge without character (karaktersiz bilgi).
* Commerce without morality (ahlâksız ticaret).
* Science without humanity (insaniyetsiz bilim).
* Worship without sacrifice (özverisiz ibadet).
Sayın Kılıçdaroğlu’nun alçakgönüllü bir siyasetçi olduğunu şahsen biliyor ve bu yönüne saygı duyuyorum. Ancak affınıza sığınarak şunu da öğrenmek isterim: “Benim mesajım yaşamımdır” diyen Gandhi ile bizim Gandhi Kemal’in benzerlik ve akrabalıklarını ben çözemedim. Meseleye Büyük Britanya ve Hindistan ilişkileri çerçevesinde bakıldığında, Gandhi Kemal’in Kürt ve Kürtler namına politika yapan biri olması daha uygun olacaktı. Evet, Gandhi Kemal Kürt asıllı; ama Kürt meselesini bu çıkmaza sokanlar da geçmişte hep kendi partisinin başında yer alanlar.
Her neyse; ben Gandhi Kemal’in dokunulmazlıklar konusundaki tavrını Gandhi’likle ve Gandhi’nin Yedi Ölümcül Günah felsefesiyle pek bağdaştıramadım. Tam da şu sıralarda Türk-Kürt ilişkilerinde Gandhi felsefesine ve gerçek Gandhi’lere büyük ihtiyaç varken.