Ana SayfaYazarlarGazeteciliğimizin bir hastalığı: ‘Fiil’e değil ‘özne’ye odaklanmak

Gazeteciliğimizin bir hastalığı: ‘Fiil’e değil ‘özne’ye odaklanmak

 

Ahmet Hakan, İstanbul’daki DAİŞ saldırısını “DAİŞ yılanı halkları vurdu” manşetiyle duyuran Özgür Gündem gazetesine çok haklı sorular sordu önceki gün:

 

“PKK’ya yakın Özgür Gündem gazetesi, İstiklal Caddesi bombalamasını manşetinden şöyle verdi: ‘DAİŞ YILANI HALKLARI VURDU.’

 

“Haberin hemen altında da şu ifade yer aldı: ‘SİVİLLERİ BARBARCA KATLETTİLER.’

 

“İyi ama Ankara Kızılay’da da PKK’nın yan kolu TAK, halkları vurmamış mıydı? Ne yani: DAİŞ yılanı halkları vuruyor da TAK yılanı halkları vurmuyor mu? DAİŞ’in yaptığı barbarlık da TAK’ın yaptığı barbarlık değil mi? DAİŞ vurunca yılan oluyor da TAK vurunca kahraman mı oluyor?” (Hürriyet, 21 Mart).

 

Ahmet Hakan’ın yazısını okuduktan sonra, 13 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirilen ve ve Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) adlı grup tarafından üstlenilen katliamı Özgür Gündem gazetesinin nasıl haberleştirdiğini birkaç gün boyunca uzun uzun inceledim. Sonuç şöyle: Her iki olayda da ’fiil‘ aynı, yani katliam ama gazete ’fiil’e değil de eylemi kimin yaptığına bakıp ’özne’ye odaklandığı için, iki ayrı katliama dair haber performansıyla, Ahmet Hakan’ın söylediklerinin tamamını hak ediyor.

 

Çifte standartın en sorunlu uygulamalarından biri

 

‘Fiil’ yerine ‘özne’ye odaklanmak, gazeteciliğimizin en yaygın sorunlarından biri olan çifte standartın en tatsız uygulamalarından birine karşılık geliyor. Çünkü böyle bir tercih, tıpkı yukarıda okuduğunuz örnekte olduğu gibi gazetecileri benzer durumlarda çelişkili tutum almaya zorluyor ve onları hakbilmez, güvenilmez kılıyor.

 

Oysa hakbilir ve güvenilir olmak isteyen bir gazetecilik ‘özne’ye değil ‘fiil’e odaklanır… Bir fiili ‘A’ öznesi gerçekleştirdiğinde farklı, ‘B’ öznesi gerçekleştirdiğinde farklı tutum alan bir gazetecilik yalnız hakbilir davranmamış olmaz, inandırıcılığını da yitirir.

 

İktidar karşıtı ya da yandaşı medya… Sol, liberal, demokrat, milli, ulusalcı medya; bunların her biri farklı bir ahlakı referans alıyor ama hiçbirinin ahlakî referansı, bu çifte standarttan âzâde tutamıyor onları…

 

İkinci taze örnek: Karaman’daki tecavüz olayı

 

‘Fiil’e değil ‘özne’ye odaklanmak diye tarif ettiğim gazetecilik hastalığı, benim yaklaşık 15 yıldır her taze  örnekte gündeme getirdiğim bir konu… Madem konuya yeniden döndük, en az yukarıdaki örnek kadar çarpıcı bir başka taze örnekten söz etmemek olmaz. Onu da aktardıktan sonra, geçmiş yıllardan birkaç çarpıcı örnek daha vermek istiyorum.

 

Biliyorsunuz, Karaman’da Ensar Vakfı’na ait yurtlarda gönüllü olarak çalışan bir öğretmenin 10 çocuğa tecavüz ettiğinin ortaya çıkmasından sonra basında ikili bir tavra şahit olduk. Haber, iktidar yanlısı medyada öneminin çok altında bir değerlendirmeyle, neredeyse “haber gizleme” pratiğine yakın bir performansla ele alındı. İktidar karşıtı medya ise suçun şahsiliğinin üzerinden atlayarak; failden ziyade iktidarla iyi ilişkileri bilinen Ensar Vakfı’nı ve dolaylı olarak da iktidarı zan altında bırakmaya gayret eden bir yayın çizgisi tutturdu.

 

Bu ikinci çizgiye en sert eleştiri yine Ahmet Hakan’dan geldi:

 

“Çocuk tecavüzü gibi iğrenç bir suçun peşini asla bırakmam. Bu iğrenç suçu işleyenin de bu suça göz yumanın da yakasına yapışırım. Ama tecavüzü fırsat bilip bunun üzerinden genelleme yaparak siyaseten karşı olunan kişi ve kurumlara kalleşlik yapılmasının da karşısında olurum.

 

“İki dakika düşünün: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden bir tecavüzcü çıksa… Bunun üzerine ‘Ak trol’ denilen tipler aynı sizin yaptığınızı yapsalar ve ortalığı ‘Tecavüzcü çağdaş yaşamcılar’ diye mesajlara boğsalar… Ne dersiniz? Sizin Ensar Vakfı’na yaptığınızın bundan ne farkı var?”

 

Ahmet Hakan, bu yaklaşımı nedeniyle kendisini sosyal medyadan “tecavüzcü dostu” ilan edenlere son olarak şöyle sesleniyor:

 

“Madem potansiyeliniz bu… Madem ‘Ak trol’lerden, Akit’ten falan farkınız yok. Ne diye bize hakkaniyetli, medeni, düşünen, karıncaezmez, demokrat insan pozları kesiyorsunuz ki? Yok işte birbirinizden farkınız.”

 

Bu, meselenin sosyal medya yönü… İşin gazeteler kısmına gelince: Ahmet Hakan’ın varsayımsal örneği gerçekleşseydi ne olacağını biliyoruz: Ensar Vakfı olayının tersi olacak, iktidara yakın medya olayı büyütüp Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı’nın canına okumaya çalışırken, iktidar muhalifi medya, olayı “haber gizleme” pratiğine yakın bir performansla izleyecekti.

 

Şimdi sıra, başta söylediğim eski örneklerde…

 

‘Tunceli’de kadın garson istemiyoruz…’

 

’Fiil’e değil ’özne’ye odaklanmak şeklindeki tatsız medya gerçeği üzerinde düşündüğümde aklıma hemen, karşılaştığımda “vay canına“ dediğim iki örnek gelir. Bunları da dikkatinize sunmak istiyorum…

 

18 Aralık 2010’da Tunceli’de ilginç bir olay yaşandı. Hürriyet gazetesi haberi şöyle verdi:

 

“Tunceli’de kadın garson gerginliği / Tunceli’de çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yaklaşık 2 bin kişi düzenlenen gösteriyle birahanelerde kadın garson çalıştırılmasını ahlaki çöküntü ve fuhuşa neden olduğu gerekçesiyle protesto etti. Birahaneler önünde yapılan gösteride, protestocuların işyerlerinin camlarını kırması üzerine arbede yaşandı.”

 

Gazeteler, haberi Hürriyet gibi ‘objektif’ ve ‘kuru’ bir haber diliyle duyurdular okurlarına… Anlaşılan basın, solcu “Demokratik Haklar Federasyonu”nun eylemin gerekçesi bağlamında öne sürdüğü “Yüzlerce insan emeğini birahanelere harcadığı için eşine şiddet uygulamakta ve çocuklarına karşı ise ilgisiz davranmaktadır” gerekçesini haklı bulmuştu. Çünkü, ne haberlerde ne de köşelerde eylemi eleştiren herhangi bir tavır gözlenebilmişti.

 

Şimdi ‘özne’yi değiştirelim ve bu olayın Kayseri ya da Konya gibi ‘irticai’ damgasını yemiş bir şehirde gerçekleştiğini düşünelim… Birahaneleri basanlar da bu eylemlerini tekbirler eşliğinde yerine getirmiş olsunlar…

 

Ne olurdu ve basın nasıl bir tavır alırdı?

 

‘Alevi hukuku yargıdan döndü’

 

Geldik ikinci örneğe…

 

7 Temmuz 2010 tarihli Habertürk gazetesi çok ilginç bir özel haberi manşetine taşımıştı.

 

“Alevi hukuku yargıdan döndü” başlıklı haberde, bir Alevi dedesi tarafından “örf hukuku” uyarınca “düşkünlük” (toplumdan dışlanma) cezasına çarptırılan Alevi bir yurttaşın, hakkını laik devletin mahkemelerinde aramasının öyküsü anlatılıyordu. Sonuçta mahkeme, kararı veren Alevi dedesi Halil Yılmaz’ı önce 87 gün hapse mahkûm etmiş, ardından da cezasını 740 TL’ye çevirmişti.

 

Dede Halil Yılmaz karara tepkiliydi: “Bir talibin (öğrenci) mürşidine (Alevi dedesi) açtığı belki de tarihteki ilk davadır. Konu sadece ceza hukuku açısından değerlendirilmiştir. Alevi-Bektaşi inancının, binyıllar değişmeyen kuralları gözardı edilmemeliydi.”

 

Gazete, Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız’ın da görüşlerine yer vermişti haberinde. O da şöyle diyordu:

 

“Alevi-Bektaşi kurallarına göre, düşkün ilan edildiği için haksızlığa uğradığını düşünen kişinin itiraz edeceği makam, bağlı bulunduğu mürşidin bir üst makamıdır. Yani yine örf hukuku içinde itirazını yapabilir. Fakat bu konu laik temele dayalı yargıya taşınırsa, doğal olarak böyle bir sonuç çıkabilir. Çünkü yargı, dini unsurları esas almayacaktır. Ancak inancımızın gereği bellidir, kuralı bellidir. Bundan kimsenin vazgeçmesi mümkün değildir.”

 

Bu olay da orayla sınırlı kaldı, hiçbir köşe yazarı çıkıp “laik devlette olmaz öyle şey” deyip itiraz etmedi.

 

Buradaki soru şöyle: Benzer bir durum bir Sünni tarikatta cereyan etseydi ve bir ilahiyat profesörü çıkıp “İnancımızın gereği bellidir, kuralı bellidir. Bundan kimsenin vazgeçmesi mümkün değildir” deseydi, o profesörün hâli nice olurdu?

 

Şimdi iki haberi birlikte mütalaa edelim ve soralım:

 

“Tunceli’de kadın garson istemiyoruz” haberinde özne Tunceli değil de Kayseri ya da Konya olsaydı… Keza “Örf hukukuna saygı istiyoruz” haberinde özne “Aleviler” değil de “Sünniler” olsaydı, medyada bu haberler nasıl işlenirdi?

 

Hülasa: Dürüst, hakbilir ve inandırıcı olmak isteyen bir gazetecilik, ’özne’ye değil ’fiil’e odaklanmalıdır… Bütün enerjisiyle ’fiil’ üzerinde odaklanmalı, ’özne‘ karşısında ise tabir caizse ’kör’ olmalıdır.

 

NOT. Bu yazıyı yazarken, 26 Nisan 2013’te Taraf gazetesinde yayımlanan “Fazıl Say’da da ‘fiil’e odaklanamadık” başlıklı yazımdan geniş alıntılar kullandım. Fakat zaten uzun olan yazıyı daha da uzatacağından, Fazıl Say örneğini eledim. O örneği de okumak isterseniz: http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/alper-gormus/fazil-say-da-da-fiil-e-odaklanamadik/25936/

- Advertisment -