Joe Biden’in başkanlık döneminde, ABD’nin Ortadoğu politikalarında ne gibi değişiklikler olabilir?
Joe Biden’ın göreve gelmesi ile Amerikan dış politikasında üslup yönünden bir değişiklik olacağı muhakkak. Biden Amerikan dış politikasını devlet kurumlarıyla birlikte çalışarak ve söylemde de daha itinalı bir yaklaşım sergileyerek yönetecektir. Yine tahminlere göre Biden, İsrail’den uzak durmamakla birlikte bu ülkeye Trump gibi hoşgörülü yaklaşmayacaktır. Mesela Filistinlilere ait bölgelerdeki Musevi yerleşmelere karşı daha kesin bir tavır alacaktır.
Keza, şu andaki beyanlarından yola çıkarsak Orta Doğu’da da demokrasi ve insan hakları kriterlerini ön plana çıkartan bir politika uygulayacaktır. Tüm söylediklerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini bilemiyoruz, fakat şunu hatırlamakta fayda var; ABD, Orta Doğu’nun petrol zengini ülkelerinden bir hayli silah siparişi almaktadır. Bunun 100 milyar doların üzerinde olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, Amerika’nın bu rejimlere demokratikleşmeleri gerekçesiyle çok yıpratıcı davranacağını beklemek belki gerçekçi olmayacaktır.
Yine Biden tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’a yaklaşımında eski nükleer anlaşmaya geri dönme isteği bir niyet olarak dile getirilmiştir. Fakat birkaç gün önce İranlı bir nükleer uzmanın öldürülmesi bu yakınlaşmayı zorlaştıracak bir gelişmedir. Biden’ın İran-Amerika ilişkilerindeki gerilimi düşürerek yola devam etmesi beklenebilir.
Amerika Birleşik Devletleri, Suriye’de Türkiye ile daha yakın işbirliği yapmaya ve böylece Rus etkisini denetlemeye çalışacaktır, ama bunu yaparken YPG’ye verdiği destekten vazgeçmesini beklemek pek gerçekçi olmayacaktır.
İsrail ile Türkiye ilişkileri bir düzene girebilir mi? Son günlerde bu yönde bazı gelişmeler olduğu yönündeki haberler basına yansıyor. Amberin Zaman, Al-Monitor’deki yazısında yürütülen bazı görüşmelerden söz etti.
Son zamanlarda muhtelif kaynaklarda Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini düzeltmek için temaslarda bulunduğuna ilişkin haberler çıkıyor. Şunu hatırlamakta yarar var: Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri siyasi olarak kötü ama hukuk yönünden düzgündür. Mesela Türkiye ile İsrail’in şu anda karşılıklı olarak büyükelçi atamaları çok kolay bir iştir, çünkü büyükelçilik düzeyinde diplomatik ilişki zaten vardır ama atanan büyükelçi yoktur. Ayrıca, ticari ilişkilerin aksamadan, hattâ gelişerek devam ettiği bilinmektedir. Buna karşılık, Türk-İsrail ilişkilerinde son yıllarda esas itibariyle “karşılıklı güven erimesi” diyebileceğimiz durum ortaya çıkmıştır ve bunun hemen telafisi mümkün değildir.
Türkiye, dış politikasında Filistinlilere ve Müslüman Kardeşler’e verdiği önceliği artırmıştır. Buna karşılık, İsrail de Doğu Akdeniz’de Türkiye ile rekabet halinde olan ülkelerle işbirliği yapmaktan çekinmemekte, hattâ bu işbirliğini giderek geliştirmektedir.
Şimdi, bu yeni gelişen işbirliklerini görmezden gelerek İsrail’le olan ilişkilerin hızla iyiye evrilmesini beklemek gerçekçi olmaz. Bununla birlikte, karşılıklı ilişkilerin genişletilmesi, büyükelçilerin geri gelmesi, daha düzenli temasların yapılması her zaman mümkündür. Böyle bir gelişme muhtemeldir, çünkü Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri, Türkiye’nin Amerika ile olan ilişkilerini de etkileyen bir faktördür. Amerika’daki Musevi lobisi Türkiye’ye destek verip vermeme tercihini, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerine bakarak kullanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, İsrail ile olan ilişkilerin iyileşmesini bekleyebiliriz.
Türkiye-AB ilişkileri yeniden gelişebilir mi? Avrupa, Türkiye’nin “reform” beyanlarına nasıl bakıyor?
İsterseniz, önce Avrupa’nın Türkiye’nin reform söylemine nasıl baktığı ile başlayalım. Şu anda Türkiye tüm ülkeler, ama özellikle AB ülkeleri nezdinde bir inandırıcılık sorunu yaşıyor. Bu veri karşısında, Avrupa Birliği ile ilişkilerin hızla gelişmesi muhtemel görünmüyor.
Avrupa zaten şu anda bir dizi iktisadi ve sosyal sorunla karşı karşıya. Bunları aşmakta zorlanıyor. Türkiye ile ilişkilere öncelik vermeye yatkın değil. Ayrıca, AB içinde Türkiye ile ilişkilerin gelişmesini ve özellikle üyelik sürecinin ilerlemesini kesinlikle reddeden gruplar, ülkeler var. Bunların kısa vadede tavırlarını değiştirmeleri beklenmiyor. Bununla birlikte Türkiye’nin reformlar yönünde adımlar atması ve uygulamada da samimiyetini göstermesi, belki vize kolaylığı, Gümrük Birliği’nin gözden geçirilmesi veya buna benzer başka alanlarda kolaylıklar sağlayacak bir işbirliğinin kapılarını açabilir. Burada sorumluluk büyük ölçüde, kendisinden demokratik yönde açılımlar yapması beklenen Türkiye’de.
Yunanistan, Libya, Doğu Akdeniz gerilimi bu süreçte bir değişime uğrayabilir mi?
Amerika’da yönetim değiştikten sonra ABD ve AB’nin bir arada Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sorunlara çatışmacı yaklaşımını dönüştürmek; özellikle NATO içinde bir rahatsızlık yarattığı için, Türk-Yunan anlaşmazlıklarını daha düşük bir düzeye indirmek için gayret göstereceklerini bekleyebiliriz. Bu çerçevede, tahmin ediyorum ki iki ülkenin de onaylaması istenecek bazı planlar ortaya konulacaktır.
Ama şurası kesin; Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kendi münhasır ekonomik bölgelerine dair hakkı olan meşru bir aktör olduğu kabul edilmediği ve Kıbrıs’ta da Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin izlediği Türkleri eşit-ortak saymayan yaklaşım devam ettiği sürece, Doğu Akdeniz’deki sorunun esas kaynağı olarak nitelendirebileceğimiz Kıbrıs meselesi varlığını sürdürecektir.
Buna karşılık, Türkiye arzuladığı çapta önemli bir rol edinemese bile, Libya’da da yavaş yavaş bir uzlaşma çizgisine geçilmesini bekleyebiliriz.