Ana SayfaHaberler“Operasyonların ‘bölgeye yerleşme’ gibi gizli, jeostratejik hedefleri var mı?”

“Operasyonların ‘bölgeye yerleşme’ gibi gizli, jeostratejik hedefleri var mı?”

Türkiye’nin, Irak’ın kuzeyinde başlattığı son operasyonun çapı ve kurmakta olduğu yeni üsler yeni soruları da beraberinde getirdi. Deutsche Welle Türkçe, “Hedef sadece PKK ile mücadele mi? Operasyonların ‘bölgeye yerleşme’ gibi gizli, jeostratejik hedefleri var mı?” sorularını yönelttiği dış politika uzmanlarının görüşlerini derledi.

Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde, “Pençe-Yıldırım” ve “Pençe-Şimşek” adıyla yürüttüğü askeri operasyonlar dikkatleri bir kez daha, Ortadoğu’nun en yoğun nüfuz mücadelesine sahne olan bölgelerinden olan Irak-Suriye-Türkiye sınır üçgenine çevirdi.

Ankara yaptığı açıklamayla, 23 Nisan’da başlatılan operasyonların, Kuzey Irak’ın Metina, Zap, Gara, Avaşin- Basyan ve Kandil’deki PKK hedeflerine yönelik olduğunu duyurdu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, amaçlarını, “Türkiye’nin güney sınırlarında oluşturulmaya çalışılan terör varlığını tamamen ortadan kaldırmak” ve “terörün kökünü kazımak” olarak tanımladı.

“Operasyonlar PKK’yı zayıflatıyor”

ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış Politika Araştırma Enstitüsü’nün Ortadoğu Programı Direktörü Aaron Stein, Türkiye’nin operasyonları sonucunda PKK’nın büyük ölçüde gücünü kaybettiği görüşünde.

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Stein, “Türkiye’nin Kuzey Irak’taki operasyonları PKK’yı sınır bölgesinden uzaklaştırıyor, bu konuda hiç şüphe olmadığı kanaatindeyim. Türkiye’nin Güneydoğu’daki güvenlik önlemleriyle birlikte bu operasyonlar, PKK tarafından ülke içinde yapılan saldırılarını azalttı. Artık bu saldırıların neredeyse tamamının Irak içerisinde yoğunlaştığını görüyoruz. Görünen o ki Türkiye’nin operasyonlarının amacı da bu” dedi.

Ancak Aaron Stein’a göre askeri operasyonlar yoluyla PKK zayıflatılsa dahi bunlar soruna kalıcı çözüm sağlayabilecek adımlar değil, örgütün tabanı ve destekçileri var olmaya devam ediyor.

Stein, “Sanırım, bir tür döngüye girilmiş durumda, örgüt bir taraftan darbeler alırken, diğer taraftan Türk ordusuna saldırılarını da sürdürmeye devam ediyor” değerlendirmesini aktardı.

Tek neden PKK ile mücadele mi?

Gelişmeleri yakından izleyen uzmanlardan Galip Dalay’a göre Türkiye’nin son dönemde bölgede artan askeri faaliyetlerinin jeostratejik boyutu da bu önem taşıyor.

Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından olan Dalay, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Ankara’nın bu bölgede nüfuz alanını güçlendirmeye ve bu nüfuzunu uzun vadeli kılmaya çalıştığı tespitini aktardı.

Türkiye’nin Irak’ta 90’lı yıllardan itibaren var olan askeri varlığını son yıllarda sayı ve kapsam olarak arttırdığına işaret eden, Dalay, “Bunun gayet tabii ki PKK ile mücadele boyutu aşikar ama bölgesel denklem bağlamında burada İran ile rekabetin de rol oynadığı açık” diye konuştu.

İran’a yakınlığı ile bilinen ve Irak’ta on binlerce savaşçısı bulunan Şii milis gücü Haşdi Şabi’nin Irak’ın kuzeyinde faaliyetlerini arttırdığına dikkat çeken Dalay, “Türkiye ile bu yapı arasında gerilimin epey tırmandığını görüyoruz. İran, hem Irak’ın kuzeyinde hem Suriye’de, nüfuz alanını milisler üzerinden inşa ediyor, Türkiye ise bunu daha açık bir şekilde, doğrudan askeri olarak bölgede varlık göstererek dengelemeye çalışıyor” dedi.

Stratejik hesaplar neler?

Türkiye, son yıllarda Kuzey Irak’a artan askeri harekatlarıyla birlikte bölgedeki üs sayılarını da arttırmış durumda.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, son operasyonlar hakkında birkaç gün önce yaptığı bilgilendirmede, PKK’nın “Kandil’e geçiş hattı” olarak kullandığı Metina bölgesine de üs kuracaklarını, bu yolla da “bu hattı ve bölgeyi kontrol altında tutmayı” hedeflediklerini duyurdu.

Türkiye, uzun bir süredir “İkinci Kandil” olarak gördüğü Sincar’a operasyon hazırlıkları yürütüyor, son operasyonların bu hedefe yönelik hamleler olduğu belirtiliyor.

Galip Dalay, “Temel hedef Irak ve Suriye arasında, PKK ile PYD’nin geçişlerini, ikmal hatlarını kesmek. Ama bu aynı zamanda İran yanlısı grupların da ana geçiş hatları. Bu nedenle bu girişimi Türkiye’yi bu gruplarla da karşı karşıya getiriyor, İran da en üst perdeden buna itiraz ediyor” şeklinde konuştu.

Irak’tan Türkiye’ye nota

İtirazlar sadece İran’dan değil Irak hükümetinden de yükseliyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Ümit Dündar ile birlikte Irak’a geçerek, Türk askerinin konuşlandırıldığı Bilic Tepesi’ne gitmesi Irak’ın tepkisine yol açtı.

Irak Dışişleri Bakanlığı, bu ziyaret nedeniyle Türkiye’nin Bağdat Maslahatgüzarı Güçlü Kalafat’ı bakanlığa çağırarak nota verdi, yapılan yazılı açıklamada ise “Irak topraklarına yönelik egemenlik ihlallerinin kabul edilmez olduğu” vurgulandı.

Akar, operasyonların başlaması vesilesiyle yaptığı açıklamada, Türkiye’nin güvenliği ve bekası için yapılan bu operasyonların hedefinde teröristlerin bulunduğunu söylemiş, “Başta Irak olmak üzere tüm komşularımızın toprak bütünlüğüne ve sınır güvenliğine son derece saygılıyız” demişti.

Türkiye bölgeden çıkmayacak mı?

Ancak uluslararası basında ve kimi uzmanların analizlerinde, Türkiye’nin dış politikasının “yayılmacı” bir nitelik kazanmaya başladığı, Ankara’nın askeri hamleleriyle, Irak ve Suriye’de güçlenen Kürt grupların “otonomisini zayıflatmayı hedeflediği”, “Irak Kürdistanını denetimi altına almaya çalıştığı” hatta, bu bölgeye “yerleşme niyetinde olduğu” iddiaları gündeme getiriliyor.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Dış İlişkileri Komisyonu Eş Sözcüsü Hişyar Özsoy da operasyonlar hakkındaki açıklamasında benzer bir iddiayı, “Türkiye Güney Kürdistan’a adım adım yerleşiyor” sözleriyle dile getirmiş, Türkiye’yi “Ortadoğu’daki Kürt kazanımlarını hedef almakla” suçlamıştı.

CATS uzmanı Galip Dalay ise, Türkiye’nin yürüttüğü politikaları yayılmacı değil “nüfuz projeksiyonu” olarak nitelendirdi, “Mevcut siyasi iktidar değişse dahi Türkiye hem Irak’ta hem Suriye’de uzun süre kalmaya devam edecek” dedi.

Biden Yönetimi kimi destekliyor?

Türkiye’nin Irak operasyonlarını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden ile ilk telefon görüşmesi sonrasında başlamış olması dikkat çekiyor.

Amerikalı uzman Aaron Stein, “Washington, Türkiye’nin PKK hedeflerini vurma hakkını destekliyor” diyerek Washington Yönetimi’nin Türkiye’nin Irak’ta PKK hedeflerine dönük operasyonlarına sert itirazlar yöneltmediğine işaret etti. Bununla birlikte Stein, taktik düzeyde, Türkiye’nin bazı operasyonlarının bölgede Kürt gruplarla işbirliği yapan ABD kuvvetlerinde rahatsızlık yarattığına dikkat çekti.

Aaron Stein, “Sadece PYD ile değil Irak’ta Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile işbirliği yapan kuvvetler açısından da durum böyle. Tabii Türkiye’nin bazı İHA operasyonları sonrasında, özellikle de sivil ölümlerin olduğu operasyonlar sonrasında, gerilim oldu. Bu tür operasyonlar sırasında olası ihtilafları önlemek için bir mekanizma bulunuyor, ve her ne kadar mükemmel olmasa da, bu işlemeye devam ediyor” değerlendirmesini aktardı.

ABD, Avrupa Birliği (AB) gibi, PKK’yı terör örgütü olarak sınıflandırıyor. Türkiye’nin terörle mücadelesine destek açıklamakla birlikte, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak nitelendirilen YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ABD tarafından IŞİD ile mücadelede “müttefik” olarak nitelendiriliyor.

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde bu yapılardan oluşacak bir otonom Kürt bölgesine asla izin vermeyeceğini söylüyor. Biden Yönetimi’nin Ankara ile büyük gerilime yol açan SDG ile işbirliği konusunda nasıl bir tutum takınacağı ise merak ediliyor.

Türkiye’nin itirazları giderilebilir mi?

Aaron Stein, “Suriye’deki Kürtlerin sonsuza kadar zayıf bir aktör olarak kalacaklarını düşünüyorum, çünkü büyük aktörler arasında kalmış, sıkışmış durumdalar. Suriye’nin kuzeydoğusunda özerklik planının ne yöne evrilebileceği, bunun gerçekten de sürdürülüp sürdürülemeyeceği konusunda da soru işaretlerim var” diye konuştu.

CATS uzmanı Galip Dalay ise ABD’nin Türkiye’nin itiraz ve kaygılarını gidermeye, bu yolla da PYD’ye yönelik tutumunu değiştirmeye ikna etme çabasında olduğu görüşünde.

Dalay, “Amerika, Türkiye’ye ‘PKK ile mücadelende ben sana daha fazla destek vereyim sen de PYD konusunda makas değiştir’ diyor. Bunu iki şekilde yapmaya çalışıyor: Birincisi PKK veya PYD’li olmayan Kürtlerin Suriye’deki idari veya güvenlik birimlerine dahil edilmesi. İkincisi buradaki Arap ve PYD’li ya da PKK’lı olmayan Kürt nüfusun artırılması. Bu yolla da Türkiye’nin bu bölgedeki yapıya karşı yaklaşımını değiştirmesini bekliyor” dedi.

“Düğüm Türkiye’de”

Ancak ABD attığı adımlarla şu ana kadar Türkiye’yi ikna edebilmiş görünmüyor. “Aslında Suriye’deki Kürt meselesini büyük oranda Türkiye’deki Kürt meselesi üzerinden okumamız lazım. Suriye’yi konuşurken aslında Türkiye’yi de konuşuyoruz” diyen Galip Dalay ise konunun aynı zamanda Türkiye’nin kendi sorunlarında, Kürt meselesinde düğümlendiğine işaret etti.

Türkiye’de geçmişte büyük umutlarla başlatılan çözüm sürecinin, PKK’nin değişen tutumu, Suriye’de yaşanan gelişmeler sonrasında çökmesinin, konuyu daha da karmaşık hale getirdiğini belirten Dalay, sözlerini şöyle tamamladı:

“PKK silah bırakma noktasına gelirse Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin tutumu da değişecektir. Ana dinamik Türkiye’deki Kürt meselesinin gidişatı. Bu gidişat Türkiye’nin Suriye’deki Kürt otonomisine yaklaşımını tayin edecektir. Ama şu anda ne Türkiye’deki ne de bölgedeki siyasal iklim, bir çözüm sürecini, bir uzlaşıyı olası kılıyor…”

- Advertisment -