ABD Başkan Joe Biden’ın 1915 yılında Osmanlı topraklarında meydana gelen tehcir konusunda “soykırım” ifadesini kullanması geleneksel Türkiye-ABD ilişkilerinin sonuna gelindiğinin ilanı olarak yorumlandı.
İç politikada Biden’ın açıklamasına yönelik tepkiler oluştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, beklenenin dışında meseleyi iç politikaya dönük milliyetçi ve muhafazakâr tepkileri kaşıyacak açıklamalardan kaçınırken, Milli Savunma Bakanlığı’nın alışılagelmişin dışında İncirlik üzerinden açıklama yapması, önümüzdeki günlerde İncirlik üzerinden karşılıklı yeni bir tasarrufun olup olmayacağı sorularına yol açtı.
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) açıklamasında, “İncirlik Üssü, TSK’na ait Hava Kuvvetleri üslerimizden biridir, Türk üssüdür, üzerindeki tüm tesislerle birlikte mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne aittir. Şanlı bayrağımız 24 saat gönderde çekilidir ve hiçbir zaman da inmemiştir” ifadeleri yer aldı.
Bu açıklamanın milliyetçi ve muhafazakâr muhitte, Biden’in açıklaması sonrasında İncirlik Üssü’nün kapatılması talebinin haklılığının ispatı için, 1975 yılında Kıbrıs Harekâtı sonrasında ABD’nin Türkiye’ye ambargo uygulaması üzerine, dönemin başbakanı Süleyman Demirel ve birinci MC hükümetinin iki paydaşı Erbakan ve Türkeş’in koalisyon olduğu hükümetin, İncirlik Üssü’nü kapatması örnek olarak gösterildi. Devamında üslerin yeniden ABD’ye açılmasının, darbeci General Kenan Evren tarafından yapıldığı da hatırlatıldı.
Tüm bu tartışmalar bizi 2010 yılına götürdü.
ABD’de İncirlik Üssü davaları
Eylül 2011’de Vatan gazetesinden Uğur Koçbaş’ın haberi, ciddi infial ve kaygı yaratmıştı. Habere göre, Adana’dan ABD’ye göç etmiş ailelerden gelen ABD vatandaşları, Garbis Davoyan ve Hrayr Turabian tarafından 29 Temmuz 2010’da, Alex Bakalian, Anais Haroutunian ve Rita Mahdessian tarafından ise 10 Aralık 2010’da California Eyaleti Bölge İdare Mahkemesi’nde Türkiye Cumhuriyeti, Merkez Bankası ve Ziraat Bankası aleyhinde açılan iki ayrı tazminat davası açmıştı.
Davada, Osmanlı vatandaşı Dikran Efendi ile Kalina Hatun isimli Ermenilerin yakınları, İncirlik Üssü’nün kurulduğu arazinin bir kısmının kendilerine ait olduğu iddiasıyla, toplamda 32 bin 500 dönüm alana kurulu olan İncirlik Üssü’nün yüzde 3.671’i üzerinde hak iddia ediyorlardı. Üç Ermeni’nin California Federal Mahkemesi’nde açtığı davada ABD Dışişleri’nin bir diplomatik nota ile Ankara’yı uyarmasına rağmen savunma göndermeyen Türkiye’nin, ‘sorumluluklarını yerine getirmediği için gıyabında mahkûm ilan edilmesi’ tehlikesi de Uğur Koçbaş’ın haberinde yer alıyordu.
Dava dosyasına göre, Alex Bakalian, Anais Harotunian ve Rita Mahdessian tarafından, Türkiye Cumhuriyeti, Ziraat Bankası ve TC Merkez Bankası aleyhinde açılan davada, davacı taraf, 1915 yılında el konularak Ziraat Bankası’na devredildiğini iddia ettikleri 4 parça arazi ve evlerinin toplam büyüklüğünün 496 dönüm olduğunu, bu toprakların tamamının halen İncirlik Üssü içerisinde kaldığını iddia ediyordu.
Dava sürecinin ilk safhalarında meseleyi fazla ciddiye almayan Ankara, ilerleyen süreçte sıkıntılı bir durumun doğması ihtimalini görerek, ABD’nin vermiş olduğu notanın ciddiyetine binaen ABD’de bir hukuk bürosu ile anlaşarak savunma vermek için süre talebinde bulundu. Mahkeme bu talebi kabul etti. Ankara’nın uzun uğraşları sonucunda Türkiye Cumhuriyeti ile Merkez Bankası ve Ziraat Bankası aleyhine açılan iki ayrı tazminat davası 9 yıl süren yargılama süreci sonunda hem yerel mahkeme hem de temyiz mahkemesi ABD’li Ermenilerin taleplerini reddetti. California Temyiz Mahkemesi, kararını ‘zaman aşımı’ gerekçesine dayandırdı. Temyiz Mahkemesi’nden önce ise Bölge Mahkemesi, ‘konunun mahkemeler eliyle değil, seçilmiş kişilerce çözülmesi’ yönünde görüş bildirip karar vermişti.
Tüm bunlar olup biterken dava sonucuna göre hareket etmeyi bekleyen, aileleri Adana’dan göç etmiş 13 ABD’li Ermeni’nin daha çeşitli nedenlerle İncirlik’teki arazilerde hak iddia edeceği haberleri ABD basınında yer aldı.
MSB yeni davalardan mı kuşkulanıyor?
Yukarıda özetini vermeye çalıştığımız olaylar ve dava süreci, bizi yeniden MSB’nin açıklamasına götürüyor. Zira mahkeme kararlarında çözüm olarak seçilmiş kişilere atıf yapılması, ABD basınında 13 kişinin daha dava açma hazırlığı yaptığı bilgisi, Başkan Biden’ın 24 Nisan açıklaması MSB’nin İncirlik açıklamasının gerekçesi olabilir mi? Önümüzdeki günlerde bu sorunun cevabını alacağız gibi görünüyor.
Başkan Biden’ın açıklaması sonrası, İncirlik Üssü’nü kapatma girişiminin 1975 yılına nazaran daha zor olduğu gerçeği yukardaki fotoğraftan anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temkinli açıklamalarının arkasında olası yeni davalar varmış gibi görünüyor.
Meselenin Adana boyutunun sadece İncirlik Üssü ile sınırlı olmadığını da kaydedelim. Adana, Osmanlı topraklarında Ermeni nüfusun yoğun olduğu şehirlerden biridir. Yakın tarihin yanı sıra çok daha yakın tarihte olup bitenler de Adana’da Ermenilerin varlığı üzerine bize pek çok şeyi hatırlatıyor.
Adana Mahkemelerinde açılan davalar
1999 yılında gidelim. Beyrut’ta yaşayan Lübnan vatandaşı Kevork Haceryan’ın Adana’da çimento fabrikası yakınlarındaki Kafirkan Mezrası’nda atalarından kalan arazilerin varlığını ileri sürerek, elindeki tapu belgesini mesnet gösterip 21.07.1999’da Adana Adliyesi’nde tapu tespit davası açması sonrasında ilginç gelişmeler yaşandı. Bu dava, ABD’deki emsalleri gibi sükûnetle karşılanmadı.
Adana 4. Asliye Mahkemesi Hâkimi Musa Ufuktepe’nin 21.07.1999 tarih 999/55, 999/14 değişik işler numarasıyla işleme koyduğu dava dosyasında, müşteki Haceryan’ın o günün parasıyla 3,6 milyon TL harcırah bedelinin Maliyeye yatırması, bilirkişi Fazlı Aşkar’a 27.07.1999 tarihi itibariyle 10 milyon TL bilirkişi ücreti ödemesi sonrası, hâkim Ufuktepe’nin davayı sonuçlandırması, Adana’da şok etkisi yaratmıştı.
Hâkim Musa Ufuktepe tarafından ilgili arazi üzerinde 23.07.1999 tarihinde bilirkişi heyeti tarafından tespit yapılmasına karar vermesi sonrasında, Adana 1. Bölge Tapu Sicil Müdür Hazım Özsaydı’nın rapor için 15 gün süre istemesi, bu süre zarfında yapılan araştırmalarda bilirkişi Fazlı Aşkar tarafından da Mahkemeye sunulan belgeye göre, Teşrinisani 338 (1922) tarihli Sarrafdamı, Bakırsındı ve Karayusuflu mahallelerindeki arazilerin başvurucu Kevork Haceryan’a ait olduğunun tespit edilmesi, davaya bakan hâkim başta olmak üzere, kararda katkısı olan herkes için zor günlerin başlamasına neden olmuştu.
Hâkim Ufuktepe’nin başına gelenler
Adana üzerine yazdığı kitaplarla tanınan Cezmi Yurtsever’in meseleye dâhil olması sonrası, Kuvayı Milliye Derneği üyeleri başta olmak üzere Ermeni meselesi söz konusu olduğunda ‘hassas’ olan bazı örgütler ve kişilerin kamuoyuna yaptığı açıklamalar sonucunda, Hâkim Musa Ufuktepe Hakkâri’ye sürgün edildi.
Karara tepki gösteren Ufuktepe, Hakkâri’ye gitmeyeceğini açıklayarak hakimlikten istifa etti. Avukatlık yapmaya karar veren Ufuktepe’ye bir darbe de Adana Barosu’ndan geldi. Baro, hâkimlik görevinde bulunduğu ilin Adana olmasını gerekçe göstererek Ufuktepe’ye avukatlık hakkı tanımadı.
Hâkim Musa Ufuktepe’ye asıl şok ise dönemin HSYK’sından geldi. Ocak 2004 ara kararnamesinde Ufuktepe, meslekten ihraç edildi. Aynı tarihte, Adana’da ihraç edilen başka bir isim ise İncirlik Üssü’nü, ABD’nin kullanımına yeniden açan darbeci General Kenan Evren’in yargılanması için iddianame düzenleyen Cumhuriyet Savcısı Sait Karasu olmuştu.
HSYK, 26 Nisan 2011’de hâkim Musa Ufuktepe’nin ihraç kararını, Savcı Sacit Karasu ile birlikte kaldırdı. Haklarını iade etti ancak hâkimlik mesleğine geri dönmesine izin vermedi. Ufuktepe, Adana’da avukatlık yapmaya devam ediyor.
Tapu Müdürüne ne oldu?
Meselenin tapu evrakları boyutuyla bir tarafında bulunan Seyhan Bölge Tapu Sicil Müdürü Hazım Özsaydı hakkında ise Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde TCK’nın 340. maddesi gereğince “hakikate uygun olmayan resmi evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanmak” suçundan 5 ile 12 yıl arasında hapis istemiyle dava açıldı. Yapılan uzun yargılama sonucunda Özsaydı beraat etti.
Konuyu Adana ve ulusal kamuoyuna taşıyıp, hâkim Musa Ufuktepe başta olmak üzere, mahkeme bilirkişisi, tapu müdürü hakkında çok ciddi suçlamalarda bulunan yazar Cezmi Yurtsever, tazminat ödemeye mahkûm edildi ve hesabına haciz kondu. Bu duruma tepki gösteren bir grup doktor tarafından tazminatlar imece usulüyle ödenerek, Yurtsever’in hesaplarındaki hacizler kaldırıldı.
Kozan’da yeni bir dava
Ağustos 2019’da Merkezi Lübnan’da bulunan bir Ermeni Vakfı tarafından Adana’nın Kozan ilçesindeki tarihi Kozan Kalesi eteklerindeki Sis Manastırı’nın tapusunun kendilerine verilmesi için Kozan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tapu iptal ve tescil davası açıldı. Dava dilekçesine göre, 2 Haziran 1920’da bölgeyi terk eden Ermeniler, Kozan Kalesi eteklerindeki tarihi Sis Manastırı’nın kendilerine iade edilmesini istiyorlardı.
Daha önce de Sis Manastırı’nın kendilerine iadesi için Kilikya Ermeni Katolikosluğu tarafından 28 Mayıs 2015’te önce Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuş, Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu reddetmesinin ardından dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmıştı.
Ermeni Kilisesi’nin başlıca dört ruhani merkezinden biri olan Kilikya Ermeni Katolikosluğu, Ermenice adı Sis olan Kozan’daki manastırın yanı sıra tarihi Sis Ermeni Katolikosluğu’nun bulunduğu arazinin iadesine ilişkin AİHM’e başvurmasının ardından, dosya yerel mahkemeye intikal etti.
Kozan 2. Hukuk Mahkemesi’ne açılan davanın 30 Mart 2021’deki duruşmasında, Mahkeme, ön inceleme aşamasının tamamlanıp tahkikat aşamasına geçilmesine karar verdi. Sis Katolikosluğu’nun avukatı Cem Sofuoğlu’nun verdiği bilgiye göre, Kozan Belediyesi ve Hazine’nin Katolikosluk için öne sürdüğü ‘tüzel kişiliği yoktur’, ‘yabancı kuruluştur’, ‘teminat yatırsın’ gibi iddiaları Mahkeme tarafından dikkate alınmadı. Bunun çok önemli bir gelişme olduğunu vurgulayan avukat Sofuoğlu’na göre, Mahkeme delillerin toplanması kararı vererek, Katolikosluğun taraf ehliyetini kabul etti. Mahkeme ayrıca söz konusu kurumu yabancı kuruluş olarak görmeyerek teminat yatırılmasına gerek olmadığını ifade etti.
SP’li Belediye Başkanı tepkili
Kozan Belediye Başkanı Saadet Partili (SP) Kazım Özgan, Biden’ın açıklamasını ‘terbiyesizlik’ olarak yorumlarken, Ermenilerin Kozan’da açtıkları davayla ilgili olarak ise şöyle konuştu: “Ben Eski Kocakabasakal köyündenim. Dedelerim Birinci Dünya Savaşı’nı yaşayan insanlardı. Burada yapılanları birinci ağızdan dinledim. Burada fırınlarda insanların diri diri yakıldığını herkes biliyor. Azerbaycan’da yaptıkları da ortada. Türk milletinin tarihinde zalimlik ve soykırım yoktur. 1930’lardan sonra devlet hazineye geçmeden önce tebliğ ediyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü ise 6 ay süre veriyor. Bu sürede kimse başvurmamış. Yıllar geçiyor biri akıl veriyor dava açılıyor. Bundan bir şey çıkacağını sanmıyorum. Ben buna ‘hadi oradan’ diyorum. Burası milletin emeği, kanı ile kazanılmış topraklar. Bir karış değil, bir damla toprak yok onlara. Burası ebedi olarak bizim vatanımız. Çukurova kurtuluşunda ana aktör Kozanlı delegasyondur. Sivas Kongresi’nde 3 delegemiz Mustafa Kemal Atatürk’e ulaşmıştır. Burada hiç kimseye verilecek bir karış toprak yoktur.”
Kozan 2. Hukuk Mahkemesi, bu tartışmaların gölgesinde bir sonraki duruşmanın 5 Mayıs 2021’de yapılmasına karar verdi. Ancak tam kapanma döneminde denk geldiği için duruşmanın gelecek bir tarihe ertelenmesine karar verilmesi bekleniyor.
Cevap bekleyen sorular
Kozan Mahkemesi’nin kararının ne olacağı merakla beklenirken, elbette bu kararı verecek hakimler, Adana’da benzer davalarda neler yaşandığını da biliyorlar. Adana’da içinde yaşadığımız günlerde konuyla ilgili tek soru da bu değil. İncirlik konusunda Türkiye ve ABD tarafından hangi adımların atılacağı, MSB’nin açıklamasının konuyla ne kadar ilgili olduğu, Adana’daki Ermeni mülkleriyle ilgili ABD mahkemelerinde başka davalar açılıp açılmayacağı da cevabı merakla beklenen sorular arasında.
Sonuç olarak, Adana ve Ermeniler konusu önümüzdeki günlerde kamuoyunun gündeminde sık sık yer alacak gibi görünüyor.