Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), “yalan haber ve dezenformasyonla mücadele”deki yeni yasal silahı sosyal medya yasasının taslağını hazırlamakla meşgul bir süredir. Bugün (1 Eylül) akşam saatlerinde AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın başkanlığında Adalet, Ulaştırma, İletişim Başkanlığı temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı yapılıyor. Toplantıda, yeni düzenlemenin çerçevesinin netleşmesi ve Ekim ayında da Meclis’e sunulması planlanıyor.
Sosyal medya yasasının en kritik noktası olan “yalan haber”in taslakta nasıl tanımlanacağı, BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın ‘AKP kaynakları’na dayandırdığı haberiyle (1 Eylül) biraz daha netlik kazandı. ‘Kaynaklar’ın ‘yalan haber’ tarifi doğruysa, yani taslakta böyle yer alacaksa, ürkütücü bir netlik bu.
Şöyle demişler:
“Bizim asıl mücadele edeceğimiz, bireysel paylaşımlar değil, örgütlü ve bilinçli dezenformasyon. Örneğin birisi Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası alanındaki itibarına dönük bir paylaşımda bulunuyor, arkasından bir internet sitesi haber yapıyor, bir bakıyorsunuz öbürü basın toplantısı düzenlemiş. Yani kendi aralarında koordinasyon içerisinde, örgütlü bir yapıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu düzenlemenin amacı bu tür paylaşımları engellemek.”
Şimdi yakın bir zamanda yaşanmış bir örnekle durumun vahametini gözden geçirelim:
Paylaşım: “Taliban’ın eyaletleri tek tek ele geçirerek Kabil’e doğru ilerlemesi Afganlar arasında yeni bir göç dalgasını tetikledi. İran sınırından her gün Türkiye tarafına çok sayıda düzensiz göçmen giriyor…”
Evet, aynen böyle oldu; Türkiye-İran sınırında gözlediği hareketliliği çektiği videolarla tespit eden bir gazeteci, herhangi bir yerde çalışamadığı için haberini sosyal medya hesabından duyurdu. Böylece bir ‘yalan haber’in oluşum sürecinin ilk aşaması olan “birisi(nin) Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası alanındaki itibarına dönük bir paylaşımda bulun(ması)” gerçekleşmiş oldu.
Bu “paylaşım”ın neden “Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası alanındaki itibarına dönük bir paylaşım” olduğunu anlamak için, İçişleri ve Milli Savunma bakanlarının paylaşımı izleyen açıklamalarına bakılabilir.
‘Kaynaklar’ın tarifine göre, bir haberin ‘yalan’ olduğunu gösterecek ikinci adım, “paylaşımı bir internet sitesinin haber yapması…”
Eh. Bu da oldu. Hatta bir değil, aralarında Serbestiyet’in de olduğu birçok site “paylaşımı haber yaptı…”
Ve nihayet son aşama: “Bir bakıyorsunuz öbürü basın toplantısı düzenlemiş…”
Bakın bu da oldu, hem de yine fazlasıyla: Bir değil, neredeyse bütün muhalefet partileri “birinin paylaşımını haber yapan internet sitelerinden sonra basın toplantısı düzenleyip” bu haberleri hatırlattı; yeni düzensiz göç konusunda hükümeti uyardı.
Tarife tıpatıp uyuyor işte: “Örgütlü ve bilinçli dezenformasyon…”
Bu tarifin o günlerde geçerli olması durumunda “Türkiye’ye giren kaçak göçmenler paylaşımı”nı “yalan haber” olmaktan kurtaracak herhangi bir açık nokta bulunabilir miydi? Bulunamazdı ve süreç tıkır tıkır işler, birileri gözaltına alınırdı.
Fakat bu, bırakın münafıkları, son tahlilde Cumhurbaşkanı’nın söz özgürlüğü açısından da sorun yaratırdı; Cumhurbaşkanı, birkaç hafta sonra, onca gözaltının ardından “İran sınırımızdaki Afgan düzensiz göçmenler sorunu”ndan yakınamaz, örülen duvarla övünemezdi.
Düşünün, bir de Sosyal Medya Üst Kurulu (SMÜK) gibi bir kurul karar verecekmiş, bir haberin bu kriterlere uyup uymadığına!