Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, “Masumiyet Karinesi ve Lekelenmeme Hakkı” başlıklı sempozyuma katıldı.
Sempozyumda bir konuşma yapan Arslan, şunları söyledi:
“Anayasa Mahkemesi kararlarında masumiyet karinesinin iki yönüne işaret edilmektedir. Bunlardan birincisi suç isnadı altında olan kişinin suçluluğu mahkeme kararıyla kesinleşinceye kadar suçsuz kabul edilmesidir. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ise yargılama sonrasına ilişkindir. Buna göre ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sonuçlandığında kişinin suçlu görülmemesi, özellikle hakkında verilen beraat kararının sorgulanmaması gerekir.
“Masumiyet karinesi ispat yükümlülüğü konusunda da radikal bir değişimi beraberinde getirmiştir. Bu karinenin bir sonucu olarak, suç isnadı altında bulunan kişiden suçsuzluğunu ispat etmesi beklenemez. Esasen ‘ispat iddia edene düşer‘ ilkesi, Mecelle’de ‘Beraat-ı zimmet asıldır‘ (m.8) ve ‘Beyyine hilâf-ı zahiri isbat içindir‘ (m. 77) şeklinde ifade edilen kuralların ceza hukukuna yansımasıdır. Bu kurallar gereğince asıl olan borçsuzluk (suçsuzluk) karinesidir, aksi ileri sürülüyorsa bunu delille ispatlama yükümlülüğü iddia sahibine aittir.
“Kullanılan dil önemli”
“Belirtmek gerekir ki, masumiyet karinesi ihlallerinde çoğu zaman yargı organlarının gerekçeleri ve kullandıkları dil belirleyici olmaktadır. Aslında sadece mahkemelerin değil, kamu gücü kullanan herkesin suç isnadı altında bulunup da henüz kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla suçluluğu sabit olmamış kişileri suçlu göstermeye yönelik sözleri masumiyet karinesini ihlal edebilir. Başka bir ifadeyle, yargılama makamları ve kamu otoriteleri devam eden veya beraatla sonuçlanan davalarda kişilerin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak söylem ve uygulamalardan kaçınmak durumundadır.
“Yargı bağımsızlığı ilkesi ile masumiyet karinesi arasında yakın bir bağlantı bulunmakta”
“Anayasa Mahkemesinin bu yıl verdiği bir kararda vurguladığı üzere, yargı bağımsızlığı ilkesi ile masumiyet karinesi arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Zira masumiyet karinesine göre, bir kişinin suçlu sayılabilmesi, ancak bağımsız bir mahkemece yürütülen ve adil yargılanma şartlarını sağlayan yargılamada şüphelerin giderilmesi suretiyle maddi hakikate ulaşılarak verilen bir hükümle mümkündür.
“Öte yandan suçluluğu mahkeme kararıyla kesinleşmeden bir kişinin suçlu kabul edilmesine yönelik tutum ve davranışlar mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini de zedelemektedir. Benzer şekilde devam eden yargılamalar hakkında hâkimlere veya mahkemelere baskı yapılması da masumiyet karinesini olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bu sebeple yargı bağımsızlığının etkili şekilde sağlanması, masumiyet karinesinin ve diğer temel hakların korunması bakımından hayati derecede önemlidir.
“Kimse mahkemeye telkinde bulunamaz”
“Yapılması gereken, görevlerinde bağımsız olan hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleridir. Yapılmaması gereken ise herhangi bir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat vermesi, hatta tavsiye ve telkinde bulunmasıdır. 138. madde bu konuda hiçbir istisna öngörmemekte, kategorik bir yasak getirmektedir. Bu müdahale yasağının muhatabı ülke içinde veya dışında bulunan tüm organ, makam, merci veya kişilerdir. Konumu, sıfatı veya görevi ne olursa olsun hiç kimse hiçbir gerekçeyle mahkemelere ve hâkimlere, bırakın emir ve talimat vermeyi, tavsiye ve telkinde dahi bulunamaz.
“Hakim ve savcıların siyasi polemiğe çekebilecek tutumdan uzak durmaları gerekir”
“Bu bağlamda hâkim ve savcılarımızın, anayasal ve yasal yetkilerini aşabilecek ve yargıyı siyasi polemik içine çekebilecek söz, tutum ve davranışlardan kaçınması gerekir. Hepimize düşen, hüküm verirken giydiğimiz cübbelerin mehabetine uygun davranmaktır. Aynı şekilde yasama ve yürütme mensuplarının da yargıyı etkilemeye veya itibarsızlaştırmaya dönük söz, tutum ve davranışlardan uzak durması gerekir. Evet, cübbeyle siyaset olmaz, ancak cübbesiz yargılama da olmaz. Yargı bağımsızlığının ve masumiyet karinesinin korunması, devam eden yargılamalar konusunda hassasiyet gösterilmesini gerektirmektedir.”
“Medyada infaz yoluna gidilmesi yargılama sürecini zehirlemektedir”
“Son olarak belirtmek gerekir ki, modern hukuk düzenlerinde kendisine herhangi bir suç isnat edilen kişinin yargılanacağı, aklanacağı veya mahkum edileceği yegane yer mahkemelerdir. Yargı sistemimiz kendi bünyesinde denetim ve telafi imkânı sağlayan itiraz, istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına da sahiptir. Dolayısıyla başta sosyal medya olmak üzere farklı mecralarda yargısız infaz veya aklama yoluna gidilmesi sağlıklı ve adil bir yargılama sürecini zehirlemektedir. Bundan kaçınmak hepimizin ortak sorumluluğudur.”
Adalet Bakanı Gül Soylu’ya cevap verdi
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de aynı toplantıda yaptığı konuşmada muhtarlara metruk binaların yıkılması konusunda “Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yanıt verdi. Gül, “Bizim rehberimiz hukuktur. Biz yapalım, hukuk arkasından gelsin değil” dedi.