Programın tamamını Serbest TV’de izlemek için:
CHP, ana muhalefet partisi, muhalefet blokunun amiral gemisi ve mevcut koşullarda bu çerçevede ciddi bir iktidar alternatifi. Muhalefet seçimleri kazanır, CHP kökenli bir aday başkan olur, ortaklarıyla olsa da, bu partinin Türkiye’yi yönetme ihtimali doğarsa, ne tür bir siyaset vaat ettiği önemli. Dolayısıyla atacağı adımlar, kullanacağı dil herkesi ilgilendiriyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’ni nasıl değerlendirmek gerekir?
28 Şubat’tan bu yana CHP’nin tutturduğu yol ile bugün almış olduğu tutum arasında önemli farklar var.
Geçen 25 yıl boyunca CHP çatışma siyasetinin merkezinde yer aldı. Bir yaşam biçimi savunucusu oldu. Seküler dünya ile İslami değerlerin temsil edildiği dünya arasındaki kavgada aktif bir temsilci olarak, çatışmacı dil, üslup ve siyasetle öne çıktı. 2000’li yıllardan itibaren Erdoğan’ın varlığına ve politikalarına itiraz etmek, devletin Kürt meselesi gibi hâkim görüşlerini tekrar etmek dışında siyasi bir fikri olduğunu söylemek bile zordu. Çözüm sürecine mesafe, 2016 Kasım’ında dokunulmazlıkların kaldırılmasında oynanan rol, iktidar bloğunun anti Kürt ittifakına dolaylı destek bunun göstergeleriydi.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin o günkü ve bu günkü yapısı arasında ne tür farklar var?
Bence bugünü tanımlayan iki önemli unsur var. Biri Kılıçdaroğlu yönetiminde bu partinin tutturmaya çalıştığı kültür savaşlarından uzaklaşma rotasıdır. İkincisi, bunun da ötesine geçme, farklılıkları kuşatma, AK Parti’nin boşaltmakta olduğu ya da boşaltmakta olduğu varsayılan siyasal ve toplumsal merkezi doldurma iddiasıdır. Bunlar, bu aşamada, daha çok Cumhuriyet Halk Partisi’nin niyetleri, arzuları, gitmek istediği nokta, tutunmaya çalıştığı siyaset olarak telakki edilmelidir. Ancak bu arayış her haliyle Türk siyaseti açısından önemlidir.
CHP’nin bu aşamaya gelmesinin itici unsurları ve etapları var.
İtici unsurlar şöyle:
Bir yandan merkezi bir konuma doğru hareket beraberinde antagonist olmaktan çıkmayı; genel bir barışmaya, yeni siyasi müttefiklere, yeni siyasi arkadaşlara, yeni siyasi çevrelere ihtiyaç duymayı getirdi. Dindar kesim de bunların arasındaydı, Kürtler de… Merkeze oturmak isteyen bir siyasi hareket için, dindarı içine sindirme, Kürt bölgesine geri dönüş, Kürt meselesiyle yeniden ilişki kurmak bir zorunluluktu.
Diğer taraftan, 2016 rejiminin otoriter niteliği, CHP’nin refleksif sol bir itiraz geleneğini tekrar hareketlendirdi. Bu parti, adım adım, devlet, MHP, ulusalcılar ve AK Parti arasındaki ittifakın zaman zaman gizli ortağı gibi davranmaktan uzaklaşmaya başladı.
Etaplar da aslında ortada:
Bir kere, darbe girişimi şaşkınlığının geçtiği, karşı hamlelerin başladığı 2017, önemli bir tarihtir. Askeri darbe girişimini vesile kılan tutuklamalar, yargının keyfileşmesi ve siyasallaşması, otoriter düzenlemelerle hızla otokratikleşen rejim tablosu o yıl iyice netleşti ve bu CHP’nin tutumu bakımından belirleyici oldu.
2018 de önemli bir tarihtir. Kılıçdaroğlu ilk kez kimi sınırları aştı. Muhafazakâr kökenli bir adayı muhalefetin ortak adayı yapmaya çalıştı. Abdullah Gül’ü Tayyip Erdoğan’ın karşısına muhalefetin ortak adayı olarak çıkarmak, CHP gibi bir partiyi de bu istikamete doğru itmek, her ne kadar bu proje başarılı olmadıysa da, kültür savaşlarının dışına çıkma arzusunun önemli göstergelerinden biriydi.
Üçüncü önemli etap, 2019 yerel seçimlerinde İmamoğlu’nun adaylığı ve seçim kampanyası oldu. Kişilikleri ve simgeledikleriyle İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu, tema olarak kültürel barış, eylem olarak hem İYİ Parti hem HDP’yle işbirliği, CHP’nin yeni arayışı bakımından önemli bir terkip oluşturdu.
Ancak bu rota değişikliği arayışının sınırları da vardı.
Zira tüm adımlarına rağmen, CHP bu dönemde edilgin siyasi bir pozisyonun dışına çıkamadı. Yeni hamlelerini “temkinli ve kolay” iki tutuma endeksledi. Biri eleştirel siyasetti. Daha doğrusu siyaseti, bir ölçüde mevcut iktidarı, bu iktidarın oluşturduğu gündeme iştirak ederek eleştirmekti. İkincisi ise simge ve söylem siyasetiydi. Rota değişikliğinde imalar, simgeler, ana sorunlara kişisel ilişkiler, desteklerle yetinmekti. Ortada, bir dizi ipucundan oluşan bir söylem zinciri vardı. Doğal olarak bunlar CHP’nin gündemi belirleme aşamasına geçmesine imkân vermiyordu. Bunun için, eleştiri dışında, yeni önerilerle, çözüm hamleleriyle, alternatiflerle, umut vaatleriyle, toplumu seferber edecek bir tutumla siyaset yapmak, velhasıl kurmak gerekiyordu. Bundan uzun süre, en azından 2021 sonbaharına kadar uzak kaldı CHP.
2021 sonbaharı ise bu bakımdan bir zıplamaya işaret ediyor. Kılıçdaroğlu’nun son dönem hamleleri mevcut edilginliği kırabilecek işaretler içeriyor.
Birkaç gün önce, Hatem Ete’nin Perspektif Online’da “Kritik Eşik” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Yazının bir yerinde, Ete, mealen diyor ki, “muhalefet gündem belirlemeye başladı. Eylül ayında kendi ittifak dinamiklerini güçlendiren hamleler yaptı. Ekim ayında ise iktidarın alanını daraltan adımlar atmaya başladı.” İktidarın alanını daraltmak demek, siyasi iktidarın belirlediği gündemin dışına çıkmak, iktidarın sizin oluşturduğunuz bir gündeme doğru gelmesini sağlamak, orada savunmaya çekilmesini mümkün kılmak demek. Bu, kurucu siyasetin ön koşullarından, ön adımlarından bir tanesidir.
Neler yaptı CHP?
Kürt meselesindeki çıkış son derece önemliydi. Kürt sorununun varlığını sürdürdüğü, çözülmesi gerektiği, bunun ancak bir muhatapla yapılabileceği, bu muhatabın da hakkında kapatma davası olan, siyasi alandan silinmeye çalışılan HDP olduğu vurgusu, her anlamda kuvvetliydi. Bunu HDP’nin Öcalan’dan ilk kez söz etmeyen, CHP’nin bu işaretini benimseyen bir tutum belgesi takip etti.
Bir başka önemli gelişme CHP’nin tezkereye hayır demesi oldu. Ana muhalefet partisi bugüne kadar dış politika konusunda devlet hattının hiç dışına çıkmamışken, bu kez iktidarın asayişçi siyasetine karşı duran bir adım attı. Tezkereye hayır deyişte, Kürt meselesinde asayişçi tutum karşısında daha politik bir tutum vaadi de vardı.
Son bir çıkış ise helalleşme konusunda oldu. Dersim hadisesinden tutun Ermeni meselesine kadar uzanan bu konu, bir yüzleşme, barış, demokrasi iddiasıdır. Kültür savaşlarına karşı çıkmanın ötesinde ortak alanı inşa etme, kurma arayışıdır. Ve gündem oluşturdu.
Kurucu siyaset, tabii, çok daha net, çok daha somut adımlar atmayı, çok daha ileriye doğru gitmeyi, bir tür meydan okumayı ve seferberliği ifade eder.
Böyle bir ihtimal var mı ortada? Belki.
CHP’nin kurucu siyaset aşamasına geçmesi için Türkiye’nin yayılmacı milliyetçiliğe karşı ikna edici, ikame edici bir sözünün olması gerekiyor. CHP’nin Türkiye’deki devletin yeniden yapılanmasıyla ilgili ya da iktidardaki devlet aktörlerinin siyasi varlığı ve bunların nasıl kuşatılacağıyla ilgili bir siyasete ihtiyacı bulunuyor.
Şu ana kadar yaptıkları önemli, ancak yeni siyasi kapıların açılması için yeterli değil.
Şu paradoksun altını çizerek bitireyim. Açılımcılık CHP’nin oylarını arttırmıyor. Buna karşılık, hiçbir şey yapmayan, hiçbir çözüm önerisi bulunmayan, siyasi sorunlarla ilgili, itirazla yetinen İYİ Parti’nin oy oranı artıyor. Adeta CHP engelleri kaldırıyor, meyveleri İYİ Parti topluyor. Siyaset üretme alanında daha ileri gidemezse CHP, siyasi görünen ilk adımlar, siyasetsizliğin meyvesi olarak karşımıza dikilebilir.