“50 Türk camiden sivil araçlarla ayrıldı. Türk Dışişleri uyardığı için Rusya caminin çevresini bombalamıyor ve riski göze alan Mariupol’den ayrılıyor.”
Bu sözler Rusya’nın bombalamayı sürdürdüğü Ukrayna’nın Mariupol kentindeki Kanuni Sultan Süleyman Camisi Dernek Başkanı İsmail Hacıoğlu’na ait.
Hacıoğlu, Ukrayna ile Rusya arasında barışın sağlanması adına moda deyimle “mekik diplomasisi” yürüten Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşmesinin ardından akıbetleri daha büyük merak ve endişe konusu olan camiye sığınmış Türklerin durumuyla ilgili ilk bilgileri HaberTürk TV’ye canlı yayında bağlanıp anlattı.
Bağlantıyı Odessa’dan yapan Hacıoğlu, Mariupol’ün halen Rusya bombardımanı altında olduğunu ancak Kanuni Sultan Süleyman Camisi çevresindeki bombalamanın Türk Dışişleri’nin uyarısı sonrasında durduğunu dile getirdi. Hacıoğlu’na göre camiye sığınanlar o çevrede bombalamanın durduğunu fark edince camiden çıkmayı göze alıp dışarıdaki sivil araçlarla Mariupol’den kaçmaya başladılar.
Hacıoğlu’nun verdiği bilgiye göre camide halen 200 sığınmacı var. Ukraynalıların çoğunlukta olduğu bu sığınmacılardan 30’u Türk. Bu bilgiyi Türk Dışişleri Bakanlığı da doğruluyor.
Camidekiler, Rus bombardımanının tamamen kesileceğinden emin olmadıkları için camiden çıkamıyorlar. Gerçekten de öyle; 50 Türkün camiden ayrılmasından hemen sonra Rusya’nın Mariupol’de sığınak olarak kullanılan tiyatro binasını vurduğu haberi Rusya’nın nasıl bir barış istediğine dair endişeleri daha da artırdı. Şehirde açılmaya çalışılan insani koridorlar bir türlü tam olarak açılmıyor ve Rusya bundan Ukrayna’yı sorumlu tutuyor.
Hangi kısa süre?
Peki; Rusya’nın Ukrayna işgaline “savaş” diyen ama Rusya’ya yaptırımlara taraf olmak yerine Rusya ile Ukrayna arasında barış için “arabulucu” ya da “kolaylaştırıcı” olmaya çalışan Türkiye, neden Ukrayna’dan vatandaşlarını tahliyede zorlanıyor? Ukrayna ve Rusya’yla hem devlet hem de dışişleri bakanları düzeyinde sayısız görüşme yapan ülke Türkiye değil mi? Bu nasıl mekik diplomasisi?
Sadece biz diplomasi muhabirlerinin değil Avrupalı diplomatların da kafasını kurcalamış bu sorular. Onlar da Türk Dışişleri Bakanlığı’nın kapısını çalmış bu sorularla. Türk diplomatik kaynaklar bu sorulara “Süreç çok hassas. Bakan beyin (Çavuşoğlu’nun) ve cumhurbaşkanımızın açıklamalarını takip edin. Tahliyeler en kısa sürede tamamlanacak” diyorlar.
İyi de savaşın 21. gününde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Moskova’da Lavrov’la görüştükten sonra Mariupol’den tahliyeler konusunda “Çatışmalar devam ettiği için sivillerin çıkması çok zor. Risk alarak çıkan bazı vatandaşlarımız var” dedi.
Aynı Çavuşoğlu, “Tahliyeler için acilen insani ateşkese ihtiyacımız var” cümlesini de kurdu. Türk diplomatik kaynaklar, Çavuşoğlu’nun bu sözleri Lavrov’la baş başa görüşmede de dile getirdiğini söylüyor. Ama Lavrov, Çavuşoğlu’na sadece kafa sallamakla yetiniyor. Dahası; ortak basın toplantısında tahliyelerin gerçekleşmemesinin arkasında Ukrayna saldırılarının olduğunu iddia ediyor.
Yine benzer sorular dönüyor kafamızda: Bu nasıl mekik diplomasisi? Türkiye neden Rusya’yı baskılayamıyor? Bu kadar iyi ilişki varsa Çavuşoğlu’nun sözünü ettiği “insani ateşkes”, tahliyeler için sağlanamaz mı? “Rusya Türkiye’yi çok da dinlemiyor ama Türkiye’nin de tahliyelerin gecikmesinde payı var” değerlendirmelerinin diplomasi kulislerinin her köşesinde yapılması dikkat çekiyor.
Bu değerlendirmelerin arkasında daha savaş başlamadan yapılan uyarılara ve tahliyelere Ankara’nın pek de kulak asmadığını, dahası “Bize bir şey olmaz” havasından gerçekleri göremediği tespitlerinin yattığına dikkat çekmek gerek.
Amerika başta olmak üzere tüm Batı dünyasından Rusya’nın Ukrayna’yı olası işgaline ilişkin öngörüler Şubat 2022 ortasında alarm seviyesine çıkmıştı. Oysa Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı 16 Şubat’ta işgal edebileceğine ilişkin Biden yönetiminden gelen haberlere derinlerdeki Batı karşıtlığıyla yaklaşıp Rusya-Ukrayna kriziyle ilgili endişelere burun kıvıranların yanında duruyordu sanki.
Amerika, İngiltere, Danimarka, Estonya, Avustralya’nın çatışmalara dikkat çekip vatandaşlarına Ukrayna’dan ayrılma çağrısı yaptığı günlerde Türk Dışişleri Bakanlığı ancak “Ukrayna’nın Doğu Bölgelerine Seyahat ve Güvenlik Duyurusu” yayınlayabildi.
12 Şubat 2022 tarihli o duyuruda, Ukrayna’daki Türk vatandaşlarının mecbur kalmadıkça ülkenin doğu sınır bölgelerine seyahat etmekten kaçınmaları istendi. Aynı gün Almanya’nın, Ukrayna’daki vatandaşlarından “bir an önce ülkeyi terk etmelerini” istediklerini hatırlayalım.
Günler sonra gelen “hassas tahliye”
Türklere bir şey olmaz mıydı?
24 Şubat’ta Rusya, Ukrayna’ya askeri operasyon başlattığında “Türklere bir şey olmaz” inanışı da sarsıldı. O gün Türk Dışişleri bir duyuru yayınlayıp, Ukrayna hava sahasının kapalı olduğuna vurgu yaptı, Ukrayna’dan ayrılmak isteyen Türk vatandaşları için gerekli destek ve yönlendirmenin yapılacağını ilan etti. O savaş ve panik havasında kimsenin soğukkanlı davranamayacağını, davranmadığını hepimiz gördük. Ukrayna’dan kaçış fotoğrafları hafızalarımızda çok taze. Kaçanların arasında elbette Türkler de vardı.
Bombardımandan kendi imkanlarıyla kaçan Türkler, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye girse de Ukrayna’daki yüzlerce Türk öğrenci günlerce Türk televizyonlarına bağlanıp kurtarılmayı beklediklerini anlattı.
Ruken İpek Dağlar o öğrencilerden sadece biriydi. Onun “İlk günden beri uyuyamıyorum. Çıkabilenler özel araçla çıktı. Tahliye edilirsek daha güvenli olur diye düşündük. Harkiv’den iki otobüsün çıktığını söylediler ama Harkiv’e iki saat uzaktayız. Poltava’dayız. Belki buraya da gelirler ya da bize otobüs ayarlarlar diye bekledik ama olmadı” sözleri Türkiye’nin Ukrayna’dan vatandaşlarını tahliyede yaşadığı sıkıntının acı tablosuydu aslında.
Gelelim bugüne:
Çatışmaların ortasında Türkiye’nin vatandaşlarını Ukrayna’dan tahliye operasyonu sürüyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna’dan bugüne kadar tahliye edilen Türk vatandaşlarının sayısını Twitter hesabından 15 bin 196 olarak duyurdu. Bu tahliye operasyonunun “hassas bir planlama” dahilinde yapıldığını biliyoruz.
Yine de bu hassas planlama, diplomaside “mekik üstüne mekik” dokuma iddiasında olan Türkiye’nin vatandaşlarını Ukrayna’dan tahliye etmekte geç kalmasını haklı göstermiyor.
Türkiye’nin “Bize bir şey olmaz” havasından çıkıp, uyarı ya da öngörü nereden gelirse gelsin her türlü senaryoya hazırlıklı olması gerekiyor. Böyle bir hazırlığın yapılmadığını Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Moskova’nın hemen ardından gittiği Ukrayna-Lviv’de Dışişleri Bakanı Dmitri Kuleba ile görüşmesinden sonraki açıklaması da açıkça gösteriyor:
“Mariupol’de 100’den fazla vatandaşımız mahsur kaldı. Çatışmalar sürüyor. İnsani koridor açılmamasından Ukrayna Rusya’yı, Rusya da Ukrayna’yı suçluyor. Ama biz Ukrayna’nın diğer bölgelerindeki vatandaşlarımızın tahliyesinde Ukrayna’dan büyük destek gördük.”
Çavuşoğlu, Rusya’ya hiç sert çıkmıyor. Çıkmak istemiyor. Ama Rusya-Ukrayna savaşının 22. gününde Kanuni Sultan Süleyman Camisi’ndeki 30 Türk de dahil Mariupol’de yüzlerce Türk vatandaşı mahsur. Çavuşoğlu’nun ve Erdoğan’ın Rusya-Ukrayna savaşının çözümünde Türkiye’nin yürüttüğü “mekik diplomasi”nden Mariupol’deki vatandaşların da payını almaması çok tuhaf. Öyle tuhaf ki Çavuşoğlu, Kuleba’yla görüşmesinden sonra ateşkes umudunun arttığını duyurdu.
İnsanın aklına tuhaf tuhaf sorular gelse de, yanıt çok açık görünüyor:
Ukrayna olmadığına göre Mariupol’dekilerin tahliyesi için Türkiye’yi tutan Rusya o zaman.