Öncelikle kitabın serüveninden başlayalım. Kitabın yazılış sürecinden söz eder misiniz?
Uzun yıllardır kafamda hep canlı tuttuğum bir projeydi. Daha önce yapmam gereken, önceliği olan bazı işleri bitirmem gerekiyordu. Ortaokul yıllarından beri hep Süryanilerle ilgili sorularla karşılaşıyordum. Lise, üniversite derken aynı sorular hiç uzaklaşmadı. Gerçekten de ülkemiz farklı kültürler konusunda çok zengin olmasına rağmen onları tanıyanların sayısı çok azdır. Günümüzde bile birlikte yaşadığı halklardan bihaber o kadar çok akademisyen, okumuş alim var ki insan bunları görünce çok üzülüyor. “Süryani’yim” dediğinizde onlar kim ki diyenlerin sayısı bir hayli fazla. Bu nedenle önce Süryani tarihini, Süryanileri anlatan ilk kitabım ‘Bütün Yönleriyle Süryaniler’i yazdım. Arkasında ‘Süryani Mutfak Kültürü’nü ve 1915’te Adıyaman’da yaşanan Ermeni-Süryani katliamını anlatan ‘Soğan Kabukları’nı yazdım. Vank Köyü kitabı çocukluğumun geçtiği köyü anlatıyor. Vank Köyü’nün mutlaka arşive ve kayda geçmesi gerektiğini düşündüm. Binlerce yıllık tarihe sahip önemli yerleşim yerlerinden olan bu köyün tarihi mutlaka yazılmalıydı. Osmanlı arşivlerinde araştırmalarla başladım işe ama bir belgeden daha fazlasını bulamadım. Köyde farklı kültür ve inanışlardan insanların olması en zorlandığım noktalardan biriydi. Çok hassas olmam gerekiyordu. Yaşlı insanlarla bir araya gelmeye çalıştım. Bazıları korktukları için konuşmadılar. Bazıları yıllar sonra randevu verdiler. Kimisi verdiği röportaj sözünden vazgeçti. Kısacası kitabı yazmaya sıkıntılarla başladım. Kitabın bitmesi yıllarımı aldı diyebilirim. Ama bundan sonraki süreçte köy kitaplarının yazılacağını düşünüyorum. İnsanlar köylerini, atalarının yaşadıkları yerleri merak edecek ve araştıracaklardır. Bence her köyün tarihi mutlaka yazılmalı.
Vank Köyü’nü anlatmaya geçmeden önce Adıyaman ve Gerger tarihine de değiniyorsunuz. Vank Köyü’nün Adıyaman ve Gerger’in yerel tarihindeki yeri nedir?
Adıyaman ve Gerger anlatılmadan Vank Köyü’ne geçmenin doğru olmayacağını düşündüm. Çünkü Vank Adıyaman ve Gerger’e bağlı olan bir köydü. Adıyaman binlerce yıllık bir medeniyete sahip; Adıyaman’ı geçmek doğru olmazdı. Burada 1100’lü yıllarda önemli bir Ermeni ve Süryani nüfusu vardı. Malatya’ya bağlıydı ve Mor Barsaum Manastırı Pütürge’deydi. Süryani Patriklik Merkezi de Malatya’daydı. Gerger yine Ermeni ve Süryani yerleşim yeriydi. Gerger’de Mor Abbay, Mor Zakkay, Mor Afrem, Mor Barsaum manastırları vardı. Bugün Mardin Midyat Aynvert ve Mzizah köylerindeki Süryanilerin bir kısmı Gerger’den göç ettiklerini söylerler. Buna kitapta ayrıntılı olarak yer verdim. Ayrıca Gerger’de Süryanilerin halen yaşamakta olduğu tek köy burasıdır. Adıyaman Kahta’da ise önemli bir Süryani ve Ermeni nüfustan söz etmek mümkün. Vank Köyü ile Adıyaman ve Gerger Süryanileri akrabalar ve sürekli iletişim halindeler; onları ayrı düşünmek doğru olmazdı.
Sizin de belirttiğiniz gibi Vank Köyü Süryanilerle Ermenilerin birlikte yaşadıkları bir köy. Adıyaman ve Gerger çevresinde iki toplumun birlikte yaşadıkları başka köyler de var mı?
Fazla gerilere gitmeyelim, 1900’lerde Gerger’in birçok köyünde Ermeniler ve Süryaniler yaşamaktaydı. 1950-70 arasında Köklüce ve Dumlu köylerinde de birlikte yaşamaktaydılar ancak şimdi hepsi göç etmek zorunda kaldılar. Kahta ve Gerger merkezde hâlâ yaşamlarını sürdüren aileler bulunmaktadır.
Vank Köyü’nde Ermeni-Süryani ilişkilerine dair tarihsel bulgular var mı? Tarihe baktığınızda iki toplum arasındaki ilişkiler hakkında ne söyleyebilirsiniz?
1519 Osmanlı arşiv kayıtlarında köyün ismi ‘Venk-i Ermeniyan’ olarak geçiyor. Sonra Venk kelimesi Vank olarak kullanılmaya başlanıyor. Vank kelimesine Türkiye’nin birçok ilinde rastlamak mümkün. Vank Ermenice manastır anlamına geliyor. Giresun, Tunceli, Malatya ve Erzincan’da Vank Köyleri mevcut. 1987 yılında köylüler köyün isminin değişmesi için Ankara’ya gidiyorlar ve ismini değiştirip Yeşilyurt yapıyorlar. Dede isimlerine bakıldığında Haçik, Garabet, Ohannes, Behnan gibi kayıtlar mevcut. 1980 öncesine kadar bazılarının kimliklerinde din hanesine Ermeni yazarken bazılarında da Süryani yazmaktaydı. Yani hem Ermeniler hem Süryaniler bir aradaydı. 1914 Osmanlı Arşivi kayıtlarında ise Süryani köyü olarak kayıt edildiğini görüyoruz. Birbirleriyle kız alıp vermişler, bayramları birlikte yapmışlar. Aralarında hiçbir sıkıntı yaşanmamış.
Bugün Vank Köyü’nde yaşayan altı Süryani ailenin durumu nedir? Ne tür sorunlar yaşıyorlar?
Herhangi bir sorun yaşamıyorlar. Zaten çoğu kışın büyük şehirlerde yaşıyorlar. Eğitim, sağlık ve ekonomi gibi koşullar nedeniyle herkes gibi onlar da göç etmişler. Çoğu yazın tatil amaçlı köylerine dönüp, bağ, bahçe işleriyle uğraşıyorlar ve kışa doğru yeniden şehre dönüyorlar. Köyde yaşayan nüfusun çoğunluğu zaten Müslümanlaşmış Süryanilerden oluşuyor. Bayram, cenaze ve düğünlerde sürekli yardımlaşma ve dayanışma halindedirler.
Köyde yaşayan Müslüman ailelerin önemli bir kısmının Müslümanlaştırılmış Süryaniler ve Ermeniler olduğunu belirtiyorsunuz. Bu insanlar kökenlerini rahatlıkla ifade edebiliyorlar mı?
Bence kitabın asıl can alıcı noktası burası. Evet yüzde doksanı Müslümanlaş(tırıl)mış ailelerden oluşuyor. Köye cami yapılması bu ailelerin öncülüğünde olmuş. Köydeki en yaygın isim, Ramazan. Çok ilginç aile yapıları var. Birçoğu köklerinin bilinmesini, öğrenilmesini ve duyulmasını asla istemiyor. Yaşlılar köklerini çok iyi biliyorlar ama gençlerin öğrenmesini istemiyorlar. Çoğu çevre köylerdeki güçlü ailelerle kirvelik ilişkisi kurmuş. Birkaç yıl öncesine kadar kendi aralarında evlilikler gerçekleşirken son yıllarda dışarıdan da kız alıp vermeler başlamış durumda. Köyün önemli özelliklerinden biri de mezar sayısının fazla olması. Bu aslında köyün çok kalabalık bir dönem geçirdiğinin işareti. Köyde sekiz tane mezarlık var ama faal olan üç dört tane. Daha önce Müslümanlaşmış Süryaniler ve Ermeniler sadece kendilerine ait bir mezarlık oluştururken daha sonraları diğer mezarlara da defin işlemleri olmuş. Süryanilerin ise kendilerine ait mezarlıkları hâlâ faal durumda. Çok muhafazakâr ve radikal bir yapıyı beraberinde taşıyorlar. Kimsenin fikrine, inancına, tercihine asla söz söyleme hakkımız yoktur. Fakat sadece bir durum tespitinden söz ediyorum. Bazıları Süryani akrabalarıyla ilişkilerini koparmış durumda çünkü torunlarının geçmişlerini öğrenmelerini istemiyorlar. Düğünlerini haremlik ve selamlık olarak yapıyorlar; yaşam biçimlerini tamamen değiştirmiş durumdalar. Bazı ailelerde kardeşlerden biri Müslüman diğeri ise Hıristiyan… Baba, dede Müslümanken torunlar Hıristiyan olabiliyorlar. Dedim ya gerçekten çok ilginç aile yapıları mevcut. Bu, engin bir hoşgörüden mi yoksa korkudan mı kaynaklanıyor, bunu anlamak kolay değil.
Vank Köyü’nü nasıl bir gelecek bekliyor? Köydeki tarihi ve kültürel mirasın yaşatılması için neler yapılması gerekiyor
Bu tür tarihi önemi haiz köyler mutlaka korunmaya alınmalıdır. Aksi durumda Vank Köyü’nün diğer köylerden farkı kalmayacaktır. Günümüzde yüzlerce köy kaderine terk edilmiş durumda. Yine yüzlerce manastır, kilise, tarihi yapı harap olmuş durumda. Çoğunu hazine avcıları, vandallar yok etti. Göç hemen hemen her tarafı olumsuz anlamda etkiledi. Bu tür merkezlere yine o köyün halkının sahip çıkması gerekiyor. Dernekler bu konuda aktif rol alabilirler. Yine valilikler, belediyeler, turizm müdürlükleri bu tür tarihi öneme sahip merkezleri korumaya alabilirler. Tarihi, kütürel yapıları yıkanlar, tahrip edenler hakkında ağır cezai işlemler uygulanabilir.