15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini araştırmak üzere kurulan komisyonun raporunun neden yayımlanmadığına ilişkin altıncı yılda yeniden alevlenen tartışmada bir perde daha açıldı.
Raporu dönemin meclis başkanı İsmail Kahraman’a teslim ettiklerini söyleyen komisyonun AK Partili Başkanı Reşat Petek’e, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’tan “Meclis iç tüzüğüne uygun şekilde başkanlığımıza sunulmuş bir rapor yok” yanıtı gelince, Şentop muhalefetin “raporu saptırma, yalan söyleme ve komisyon üyelerine iftirada bulunma” tepkileriyle karşılaşmıştı.
Bugün (20 Temmuz) Reşat Petek, kendisine ait olan “Reşat Petek Hukuk” isimli internet sitesinden 667 sayfalık raporu yayımladı.
Komisyon toplantılarında yapılan değerlendirmelerin ayrıntılarıyla sunulduğu rapor, 3 bölümden oluşuyor. Fethullah Gülen yapılanmasının tarihi kökenlerinin de incelendiği raporda, 15 Temmuz darbe girişiminin “direniş”le geri püskürtüldüğü tespiti yapılırken, “daha sağlıklı bir toplum ve devlet yapısı”na kavuşulması için “uzun vadeli tedbirler alınması gerektiği” söyleniyor:
“Devlet yapılanmasındaki zafiyet su yüzüne çıktı”
“15 Temmuz Darbe Girişimi, ülkemizin ve devletimizin bekasını kökünden tehdit eden bir vaka olarak tarihteki yerini almıştır. Darbe girişimi, daha ilk saatlerinden itibaren darbeye direnmek için sokaklara inen halkımızın, emniyet güçlerimizin ve diğer kurumlarımızın kahramanca ve kararlı direnişiyle püskürtülmüştür. Darbenin hemen ardından, alınan birçok acil tedbirle darbenin birçok olumsuz etkisi bertaraf edilmeye ve FETÖ tamamen etkisiz hale getirilmeye çalışılmış ve bunda da büyük ölçüde başarılı olunmuştur.
“Ancak FETÖ tehdidinden ve ileride çıkabilecek benzer darbe tehditlerinden ilelebet kurtulabilmek için kısa vadede alınan tedbirlerden sonra uzun vadeli, çok daha önemli ve yapısal tedbir ve dönüşümleri hayata geçirmek acil bir ihtiyaç haline gelmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumsal yapılanmasında bir önceki bölümde sayılan, 15 Temmuz Darbe Girişimiyle iyice ortaya çıkan bazı sorun ve zafiyet alanları su yüzüne çıkmıştır. Bu alanların FETÖ’nün ortaya çıkması ve büyümesinde farklı derecelerde etkisi olmuştur.
“Örneğin, istihbarat alanındaki tehdit algısının farklılık göstermesi ve kurumlar arası koordinasyonsuzluk, bu konuda bir zafiyet oluşturmuş ve FETÖ de bu zafiyetten azami ölçüde istifade ederek en kritik kurumların en kritik noktalarına kadar sızabilmiştir. Eğitim alanında Devletin vermiş olduğu hizmetin ve sağladığı imkanların nitelik ve nicelik bakımından yetersiz kalması FETÖ’nün bu alanda yuvalanarak hızlıca eleman temin etmesine olanak sağlamıştır.”
“Laiklik tüm gerçekliğiyle yeniden keşfedilmeli”
Raporda yapısal reformlar gerçekleştirilmediği sürece Türk demokrasisini kesintiye uğratacak girişimlerle karşılaşma ihtimalinin yüksek olduğu söyleniyor. Bu reformların başında sivil bir anayasa hazırlığı gösteriliyor, “sivil dini oluşumlar” ile devlet arasındaki ilişkilerin yeniden düzenlenmesi isteniyor, laiklik eleştirisi yapılıyor:
“Laiklik, devlet-din-toplum ilişkilerini düzenleyen temel ilkelerdendir. Ancak siyasi tarihimizde laiklik adına yapılan kimi haksız ve yanlış uygulamalar, laikliğe bir devlet davranışı değil de siyasal-toplumsal bir kimlik olarak bakılmasına yol açmış ve birleştirici olması gereken laiklik, ayrışmaların kaynağı haline getirilmiştir.
“Birlikte yaşamayı sağlayan, din ve inanç özgürlüğünü temin eden, devletin inançlar karşısındaki tarafsızlığını ifade eden laiklik, bugün tüm gerçekliğiyle yeniden keşfedilmelidir. Dindarları baskı ve zan altında tutan agresif ve militan laiklik yerine, inanç ve düşünce çoğulculuğunu koruyan ve güvence altına alan bir laiklik algısı üzerinde durulmalıdır. Zira laiklik, dinin farklı yorumlarının saygı ve anlayış içinde öğretilmesini ve öğrenilmesini sağlaması bakımından din anlayışından kaynaklanan farklı yorumları korumanın da en etkili yoludur. Böylece dinî fanatizm ve dogmatizmi besleyen tektipçilik önlenmiş olacaktır.
“Türkiye’nin bu tür yapılarla sorun olarak karşılaşmaması için hukuk içerisinde dini özgürlükler tam bir güvence altına alınmalıdır. Cemaat yapılarının çoğu açık, şeffaf ve esnek olmaktan uzak olup, genellikle faaliyetlerini gizlilik içinde ya da denetimlerden uzak şekilde yürütmektedir. Bu yapıların toplum yararına çalışıp çalışmadıkları hususunun kim ya da hangi kurumlarca takip edileceği ciddi bir sorundur. Bu görevin tek başına Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yerine getirilmesi mümkün görünmemektedir.”
Darbeye karşı olanlar meclisteydi
Raporda 15 Temmuz gecesi yaşananlar anlatılırken, darbe girişiminin engellenmesindeki en etkin ismin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğu dile getiriliyor. O gece muhalefetin de iktidarla birlikte mecliste darbecilere karşı direndiğinin anlatıldığı raporda CHP’nin darbecilere karşı tutumuna vurgu yapılıyor:
“Darbe girişimin en şiddetli ve yoğun şekilde yaşandığı saatlerde, güvenliğine yönelik olarak, koruma ekibi tarafından evinden ayrılması gerektiği hatırlatıldığında Başbakan Yıldırım, ‘Bir yere gitmiyorum. Kim gelirse gelsin, hiçbir yere gitmiyorum. Milletim beni görmeli, rahatlamalı’ cevabını vermesinden kısa süre sonra, bir televizyon kanalına telefonla bağlanarak; bunun, ordunun içinde emir komuta zincirine bağlı olmayan bir kalkışma olduğunu, ancak devletin demokrasiye bağlı tüm unsurlarıyla ve millet ile birlikte bu kalkışmayı bastıracağını ifade etmiştir.
“Başbakan Yıldırım’ın bu açıklamayı yapmasının hemen ardından önce MHP, hemen ardından da CHP genel başkanları, darbenin ve darbecilerin karşısında, demokrasinin ve seçilmiş siyasi iradenin yanında olduklarını belirten açıklamalar yapmıştır.”