Ahmet Çiğdem
Mekan kaygısı
Ben okur yazar insanların bir araya geldiği mekânların tükenişinde biraz farklı bir boyutun, boyutların olduğunu sanıyorum. Birincisi politik pratiğin giderek virtüel bir edim hâline gelmesiyle alâkalı. İkincisi giderek mikro ganglere dönüşen bir birliktelik pratiğinin (sen, ben, bizim oğlan) gelişmesi. Bir araya gelmek için nedenimiz kalmadı. Dolayısıyla bir araya gelebileceğimiz mekânlara da eskisi gibi ihtiyaç yok. Bir araya geldiğimizde ise , “yabancının” olmaması gerekiyor. Mekânın yaratacağı sosyalliğin minimalize edilmesi, dolayısıyla, mecburi. O vakit, mekân kimliksizleştikçe itibar kazanıyor. Bu itibar da parayla satın alınabiliyor. Gelgelelim, “anonim” kalarak gidebileceğimiz yerler de kalmadı artık.
Bir mülâkata cevap
Dücane Cündioğlu, T24 sitesinde bir soruya şöyle karşılık vermiş: “İletişim Yayınları’nın “Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Muhafazakarlık” başlıklı 5. cildine ve özellikle o cildin ilk yayımlanma tarihine bakınız. O dönemdeki benzerleri gibi tamamen ısmarlama bir kitaptır. AK Parti'nin Türk siyasetinde işgal edeceği ideolojik pozisyonu 2000'lerin başında özellikle “muhafazakârlık” diye adlandırdılar.” Sözü edilen muhafazakârlık cildinin editörü benim. Siyasal ve sosyal olguları, bir partinin politik ve ideolojik evrimini, “görevlendirildiler”, “verilen kararı uyguladılar”, “dış güçler, özellikle ABD böyle istedi” vs. dışında açıklayabilecek bir kavramsal ferasete asla sahip olamamış birine, salt AKP’ye muhalefet ediyor ve mülakâtı yapan hanımefendinin belirttiği üzere, İslâmcılara yaralanacakları yerden saldırmayı iyi biliyor diye gösterilen muamelenin, Türkiye’de herhangi bir meselenin anlaşılmasına katkıda bulunmadığı, bulunamayacağı açıktır.