Ayşe Kilimci

Zulmün böylesi …

Hayvanlar bizi bağışlasın, onlar böyle yapmaz. Bunu ancak insan olduğunu sanan insanımsılar yapar, pantol giydiği için adamdan sayılanlar yapar, ne aileyi, ne töreyi, ne insan olma gereklerini ne kendi ana babasını, adını, ne eşini evladını önemseyenler yapar…

Sevgili Suat Derviş

Desinler diye değil, sahiden cesursunuz. Dik başlı, gururlu. Gözünüzü kırpmadan üstüne yürümüşsünüz kuralların. Sorgulayabilmiş, akıllıca kendiniz olabilmiş, sesinizi bulmuşsunuz, geri adım atmadan. Bu yalnızca güçle açıklanamaz, direnç ve akıl sözkonusu…Kendin olabilmek… Ne aşk, ne yazmak, ne mapusluk, hepsinin üstünde bir kar’at bu…

Sıcaktan mı, neden bilmem

Sıcaktan mı, zekâdan mı, kederden mi sararmış reng-i ruhsârları, denli densiz konuşuyor dilleri, valla bilemedim? Ben bunca perişanlığı beş paragrafın beşer kelimelik beş cümlesine nası sığdırayım Yücel abla?

Sevgili Karl Marx,

Keşke bütün anlatmaya çalıştıklarınızı, aşkı ve aileyi anlattıklarınız gibi anlayabileydik… Ve keşke kendini devrimciden sayan yarım akıllılar, dar ufuklarıyla marksizme yazıldım sanan ham ervahlar da kitaplarınızı, fikirlerinizi zerrece anlayabileydi…

Alkışlarla…

Hürriyet’in En iyi 100 Türk romanı bu yılki listeyle duyuruldu, listeye göz atın, alkış mı kargış mı gerektiğine siz karar verin… HerkeŞler var, kimileri tekraren var, hak etmeyen nicesi var. Roman olmayan kitaplar, roman sanılan öykü kitabı, belgesel kitap, çocuk kitabı, hepiciği var. Ama Tarık Buğra, yok! Işınsu, Çokum, Safiye Erol,Tarık Dursun K.yok! Abbas Sayar, yok. Hüseyin Rahmi yok, Hüseyin Rahmi!… Refik Halid Karay yok!

Sevgili asıl Gandhi…

Gandhi olmak yahut öyle ilan edilmek insanın kendine olan saygısını kendi eliyle çırpıp atması demek değil. Tersine, o saygıya sahip çıkmak demek. Attığı her adımı, gösterdiği her hedefi, yaptığı her yorumu akıl darasında tartması demek… Diline sahip çıkmak demek… Demek ki neymiş, yolların kralı olmazmış, kuralı olurmuş…

Daha önceleri neredeydiniz?

Cesaret, iffet ve hikmet gerekirmiş, adaletin adalet olması için, duydun işte, bilenler öyle diyor, ma hani cesaret, iffet, hikmet? Adalet, evet, ma hangi Adalet? Yürümek, evet, ma hangi hedefe ve akla?

Sevgili Babalar,

Günümüzde, iyi babalar kadar, onların misliyle fazlası babaymış gibi yapanları gördükçe, bir zamanlar bir Yörük kadının, ölmüş kocasından sözederken, ‘öyle bir er idi, öyle bir baba idi benim rahmetli, gökten kapardı ekmeği, yerde yavrularını doyururdu’ dediydi, hiç unutmam.

Yer kükrediğinde…

Hayırsız koca gibiydi deprem; gidiyor, ailesini dörme döküm bırakıyor, epey sonra gene gelip, yüklü, borçlu, perperişan bırakıyor, kaldığı yerden yıkıp döküyordu …

Sevgili Öğretmenim,

Aybüke öğretmen burada, omuzlar üstünde, kalbimizde ve bu ülkenin yolunu aydınlık kılan ışığa yanmaya koşan öbür soylu pervanelerle en yüce makamda, ya siz neredesiniz ha, neredesiniz?

Anne olabilmek…

Bir can sırtladı, şarkıları tükenmesin, sevgileri gün günden artsın, özenleri, merakları , hevesleri de öyle…Şimdi o kızının terleyip terlemediğinin tasasında, yarın yavrusu serpilip yetiştiğinde o kendinin merağına düşecek…Sahici sevmek bu demek değil mi zaten...

Zamana sığamamak…

En uzak yıldızları, kainatları gösteren aygıtlar var, yanıbaşımızdakinden haberimiz yok. Dünyanın la sesi çıkararak döndüğünü sanıyoruz, ama, dünyamızda güzel seslere yer yok, savaşın sesi bütün şarkıları siliyor, handiyse bülbüller bile sustu…

Elden düşme kaderler

Her iki mesleğimdeki kadın hikayelerimi anlatmaya zaman yetecek mi, bilemem? Kadınlar ama, yüklerine yük, derdlerine derd, yaralarına yara eklemeyi sürdürecekler, bunu biliyorum.

Sevgili Hacıanne,

Yıllar yıllar sonra işyerimde dindar bildiğimiz bir adam, yeni doğan bebeğinin adını sorup, hayırladığımda, ‘bebeğin adının anlamı Cennet Kapısı demek, ama, senin gireceğin kapı değil o, Ayşe hanım!’ dediğinde nasıl kırıldım…Benim gireceğime inancım, öyle bir beklentim zaten yok, ama, bu aleni böyle söylenirse, ayıp, o kişinin ayıbı…

Aklın süsü dil…

Dil ve memleket mayası kalbinde bir sızı olursa, akıldan hiç çıkmazsa ve yalnız eğitimin sanatın değil, bütün iş kollarının ve hepimizin ortak tasası olursa, belki…Dil çünkü bir gönül işi, sabır işi, uzun soluklu iş, yoluna demir asa demir çarıkla, dervişan sabrı ve özeniyle koyulmak gerek…

Aldanan Harbiyeli!

İnsanların Mayıs ve Eylül’lerle barışması gerekir, desem şimdi, gene elinizi ‘boşveer’ makamından savuracaksınız gibime geliyor, ‘ya ne edeyim böyle etmeyip de?’, dediğinizi de duyar gibiyim…’Sorma, Mavi Tuna’yı çal sen’ dediğinizi de… Hüzünle de olsa, ayıp da olsa, nerde o eski darbeler, diyesi geliyor insanın, sonuncuyu gördükten sonra…

Uçak konseri

Birkaç dakika da olsa, yüz güldürdüler. Hem koro güzeldi, hem söyledikleri türküler, hem sunum, ölçülü, güleç, zariftiler. Gençtiler, ah gençlik sen ne güzelsin, sınırı, kuralı böyle güzel siler geçersin.

Sevgili Anane’m,

Kadına da çevrildi o tüfekler…Her gün bir kadın öldürülüyor artık…Tüfekle yapamayan hatırayı yerle bir ederek vuruyor, Zübeyde hanıma, senin kıymetli Gazi paşana gönülden yana veryansın ediyor kimileri. Ne çekti bu memleketin anaları, anaç kadınları, yaşarken çektikleri yetmez gibi, ölümden sonra da çektiler…

Ay büyürken uyuyamam

Hale bakınız, ülkem kadınlarının bazısı diyor ki, bunu diyen en küçük azınlık elbet, ‘ay büyürken uyuyamam’… Kadın milletinin ay gözleyecek, ayın büyüdüğünü fark edecek, hele ki aşkı bulup, heves edecek mecali mi kalmış?

Sevgili Adem Baba,

Benim için hıdrellez güle asılan dileklerden öte, o tarihte asılan üç fidan demek...Belki gül iken asılan/yok yere asılan/koncasından korkup da yolduğumuz, yaşını büyütüp astığımız bütün fidanlar demek , o yüzden gül dalına 'ölmeselerdi...' dileği assam, Hızır aleyhisselam ne derdi? '

Slm cnm nbr?

Hayatla ve değerlerle oynamaktır, heveslere sataşmaktır, asıl işimiz , hakarettir. Küfrederek, yargılayarak kendimizi varettiğimizi sanmaktır, ki buna kimileri sos…..mstr…. der ya, kulak asma …Sen yaz anam, olanca hıncım ve düzeysizliğimle , yazdıklarına özene bezene söğerim, marak etme sen…

Sevgili Mösyö Louis…

Neyse işte, memleket de bana soracak olursanız, kocaman bir sinema salonu.Filmler esaslı olunca sorun yok, ama bir de çakma filmcilerin dandik filmleri var, dışarıdan montajlanan, seslendirmesi ve niyeti kötü filmler…O zaman durum içler acısı…

Yaşasın şenlikli zamanlar…

Kendini sütten çıkma ak kaşık sayıp, vur abalıya yapanlar, 'ben var ya ben, biz var ya biz, bi linç ederiz, maffederiz, en devrimci oluruz’, diyenler iyi düşünmeli…

Sevgili Denize Dökücüler,

Sevgili , asıl düşmanı denize dökenler, siz aç acına, bir avuç kahramanla bağımsızlık armağan ettiniz bize, önderiniz ve komutanlarınızla, özverili insanlarınızla…Hastalıktan/açlıktan kırıldı ahali o vakitler, erkekler de kırıldı, sahipsiz bırakılmak istenen bu toprakları kadınıyla, kaldığı kadar erkeğiyle, hatta çoluk çocuğuyla savundu insanlar…Hepiniz nur içinde yatınız…

Vatandaş, cambaza bak!

Çemkirmeler ve gaf’lar tarihi yazılsa, ne güzel olur.Elbet en hoşu siyasi çemkirme ve gafları. Ama toplumda mizah damarı nasıl güçlendirilir, mizaha uygun akıllar nasıl yaratılır, o ayrı sorun.

Sevgili Murtaza Bey,

Bir gün baktım, soba kağıt dolu, bir bakayım dedim, not olur, yazılması süren biyazı olur, o sıra bastı kibriti Fazilet’çe, gürr diye tutuştu kağıtlar. Elimi sokup, yerli filmlerdeki gibi, en üstten bir tomar kağıdı kurtardım; biri nüfus kağıdınızdı, biri Şair Eşref dizeleri, eski yazıyla kağıda aktardığınız…

Kemale ermenin hazin hali…

Söz ile kırmak dökmek, gerçekleri yer ile yeksan etmek, sıradan kişilerde hoş görülse de, makam sahiplerine hele de liderim sananlarda tuhaf kaçıyor, efendi…

Sevgili Nasreddin Hoca,

Ah hocam ah…Sizin torunlar adınızı pul eyledi gitti…Sanki Nasreddin diye bir ataları hiç olmamış, dilbazlıkta, latifede, hoş söyleyip, anlamakta yaya kaldılar, yaya…

Hüsnü’ne güvenme ey ruh-ı mahım…

Hazret evet sonrası hepimizi denize dökerken, İzmir’de:‘Sen körfeze geldiğin zaman/Susar deniz susar rüzgar susar birer birer/Kordonda dökülürken evet’çiler denize/ Coşar müdür, kükrer doktor birer birer…Biz ölmedeyiz ah, biner biner…

Üslub-u beyan ayniyle insan…

Ben İzmir’liyim, beni memleketime kadar kovalayacaksın, öyle mi? Evet diyorum, bin defa, milyon kere, evet, sana ve senin gibilere rağmen yiğitçe, namusluca, akıllıca EVET! Hadi gel ulan, gel de denize dök beni, kaç paralık olduğumuzu bilemediğin bütün evet’çileri denize, hem de İzmir’de, dök de göreyim, haza bey’fendiliğini, zerafetini, ahlakını, lafını, sinkafını, aklını , titre’ini sevdiğim kuyruğu zilli kurt…