Ertuğrul Başer

İlk kez ‘biz’ olma ihtimalinin önü açıldı (*)

“Anadolu Müslüman kimliği, içine doğduğumuz kimlik olması hasebiyle, görmezden gelsek de kurucu, yokmuş gibi davransak da var ve indirgenemez; tümüyle unuttuğumuzu, ‘aştığımızı’, geride bıraktığımızı, ıskartaya çıkardığımızı sansak da dipte yatan kader kimliğimizdir…”

15 Temmuz’un Peşinde: Kaderin ve kardeşin yurdu

Çok geç fark ettik anne babamızdan, geçmişimizden, kelimelerimizden, senden, anayurdumuzdan sürüldüğümüzü. Çok geç fark ettik kendi iştahımızdan, daha iyi bir hayat arzumuzdan parasız yatılılara kapatılıp tabur tabur devşirildiğimizi. Çok geç! Neredeyse bir ömür sürmüştü daha da sürecek gurbetimiz, tabur tabur el kapılarında kul… Şükür ki bir ömür boyu süren sadece gurbet değilmiş, aynı zamanda yolmuş, yolda olmakmış, ruhunda bir menzil arayan yolculuğumuzmuş…

Kimliğimizdeki bir yaraya sürpriz merhem

Bu narin köprünün bizim tarafta, bizim gönül kıtamızda kalan öteki ayağını el birliğiyle güçlendirmek için gayret etmemiz gerekiyor. Turizm şu yaralı kimlik ve hafızalarımızdaki Araplara ilişkin negatif tortu ve önyargıları iyileştirmemizi sağlayacak bulunmaz bir merhem gibi duruyor. Tek tek her birimize, devlet ve hükümetimize, Turizm bakanlığına, Turizm sektöründeki işverenlere, işçilere, sivil toplum kuruluşlarına iş düşüyor.

Hrant’ın Anlamı: Bireyin İpliği

Elimizi kolumuzu sallayarak her türlü Bireyden Toplumsala, her türlü Toplumsaldan da Bireye ulaşırız. Birey bir şekilde Toplumsaldan çıkarsa, paniğe gerek yok, düştüğü toprakta tohum gibi yeşerip Toplum haline gelecektir ya da çok lazımsa, istendiği zaman sorunsuz bir şekilde tekrar yerine (Toplumsala) oturtulabilir. Crusoe ıssız adasından kurtarılınca dönüp İngiliz toplumunda kaldığı yerden yaşamaya devam edecektir.

Hrant’ın anlamı: Üç burç yıldızı

Özgürlüğün bizi buraya sürükleyeceğini asla öngörmemiştik, o, birey suretinde yanına eşitliği, adaleti de alarak nihai bir yeryüzü cennetine çıkaracaktı bizi. Ama olmadı ve daha korkuncu, kendimizi kandırmayalım, olacağı da yok. Hrant Dink, tam da böyle bir umutsuzluk anında ışık Doğudan yükselir diyen Cemil Meriç gibi bize bir sır verir: Işık Doğuda, marifet kardeşliktedir.

Erdoğan’ın anlamı

Erdoğan yüksek siyaset katında sokaktaki vatandaşı temsil etmekle kalmıyor, konuşarak, danışarak, kamuoyu yoklamaları yaparak, tartışarak onları bizzat söz ve siyaset katına çıkarıyor. Cumhuriyetin en kutsal, salavatla bile yaklaşılmaz, en yüksek mekanlarında bakkallar, muhtarlar, Suriyeliler, vb., cirit atıyor… Sezer, Korutürk, Evren aşkına, bunun bedelini ödemeli!

Bir fatiha: Arkadaşım Ahmet Aşık’ın ruhuna mektup*

Sana bu mektubu yazmamın sebebi, içinin bütün sızılarını iyileştirecek bir müjde: Türkiye toplumu tarihinde ilk kez bir askeri darbeye yekten karşı çıktı; direndi, darbeye geçit yok dedi. Sosyalistlerinse bir teki bile (tam on yıllardır hayal ettikleri gibi) bir akşam vakti karanlığın kenarından ağır ellerini toprağa basıp doğrulmuş o sade, “sıradan” insanların, hani şu dillerinden düşürmedikleri “halkların” yanında darbecilere karşı sokağa çıkmadı. Çünkü onlar sosyalistti, demokrattı, ilericiydi, ileri görüşlüydü; çünkü darbenin püskürtülmesi en çok Erdoğan’a yarayacaktı.