Nazım Kadri Ekinci

S-400

Bence S-400 alımının tek anlamı, ya da mesaj içeriği var. Türkiye gözünü karartıyor. ‘Eğer Suriye’de bir Kürt oluşumu gerçekleşirse müdahale ederim. Gerekirse çatışırım. Onları koruyabilecek olanların da, başta ABD olmak üzere, o alanda bana karşı üstünlükleri hava üstünlüğüdür. Bunu da S-400’lerle dengeliyorum.’

Kur ve enflasyon

Makul bir sürede sermaye girişleri canlanırsa, Türkiye bu badireyi uzun süreli bir enflasyonist süreç yaşamadan atlatabilir. Ama tabii bu olsa bile, yaşadığımız kriz ortamına yol açan bütün nedenler de yerli yerinde duruyor olacak. Türkiye’nin döviz bağımlı yapıdan öyle kısa vâdede kurtulabilmesi mümkün değil. En azından, dövizin gelir cinsinden maliyeti olduğunu anlayıp, dış ticarete konu olmayan alanlarda kullanımını özendirmemek gerektiğini söyleyebiliriz.

Faiz artışı ne yapar?

Merkez Bankası’nın son faiz artışları, henüz beklenen sermaye girişlerine yol açmadı. Demek ki piyasalar hâlâ, döviz kurunun da, faizin de çıkmaya devam edeceği beklentisi içinde. Bir noktadan sonra düşüşe geçebilecekleri beklentisi çok artmadan da, olumlu bir hareket beklememek gerekir.

200’üncü doğum yılında Marx

Marx’tan öğrendiğimiz üzere, toplum ancak çözebileceği sorunları kendi önüne koyar. Bu anlamda komünist proje hiç olmadı, insanlığın önüne henüz çıkmadı. Ne zaman, nerede çıkar; çıkar mı? Bilmiyoruz. Marx, ütopik sosyalistlere yönelttiği eleştiriye kendisi tabi: toplumun henüz gelişmemiş güçlerinde gizli olan çözümü, insan tahayyülünden türetmeye çalıştığı için.

Savaş ve Batı (*)

Mevcut ekonomik krizde savaş finansmanının rolünden kimse söz etmiyor. Mevcut yönetimin (olmayan) varlık fonlarından medet umuyor ve “Doğu” kaynaklı fon arayışlarına giriyor. Ama Türkiye, Batı desteği olmadan bu savaşı sürdüremez. Daha doğrusu, açık bir otoriter idare olmadan sürdüremez -- ki bu da Türkiye’yi bir arada tutma amacına hizmet etmez. Bürokrasi (ya da derin devlet), son tahlilde korkularına rağmen tercihini Batı’dan yana kullandı şimdiye kadar.

Sur

Ne yapacağız? Müthiş bir baskı oluşuyor insanda; herkesin değişen derecelerde bu baskıyı hissettiğini biliyor, hissediyorum. Ama tepkiler zayıf. Yerine göre “duygusal kopuş” vb bir iki basmakalıp lâftan, tarihin tahrip olmasına yapılan yuvarlak referanslardan, “hendek siyaseti” gibi yeni uydurulmuş kavramlardan, PKK sivil alanlardan çekilsin gibi anlamsız çıkışlardan başka kayda değer bir şey yok. Ve tabii bir de sorunun esasına girmeden, nasıl olacağına dair en ufak anlamlı bir şey demeden “barış” diyenler.

Doğal kaynaklar ve özyönetim

Genel olarak Türkiye’de olduğu gibi bölgede de zenginlik, ancak yatırım ve çalışmakla olur; hazırdan bir zenginlik kaynağı yoktur. Bedava elektrik çağrıştıran ve yapılamayacak vaatlerle bu konularda olabildiğince fırsatçı davranmak ve halka hoş görünmeye kalkmak yerine, çalışmak ve üretmek üzerine kurulu gerçekçi bir gelecek kurgulamak gerekir.

PKK ve özyönetim (2)

PKK anlamında özyönetimin içerdiği sorunlara bir bakalım. “Müzahir” partilerin çoğunluk oylarını aldığı şehirlerde tüm yönetim PKK’ye geçecek; gerilla güçleri gelip orada “asayiş” olacak; bu özyönetimlerin kendi hukuku olacak -- ama onun dışında her şey aynı kalacak. İsteyen Türkiye’nin her yerine gidecek, çalışacak; muhtemelen şimdilik Suriye’de hâlâ olduğu gibi memurların maaşları ve tarıma yapılan transferler de merkezden gelecek -- gelecek ama T.C. devletinin bu bölgelerde garnizon adacıklar dışında hiçbir egemenlik hakkı olmayacak.

PKK ve özyönetim (1)

Bizi Ankara’da sen temsil et demek, biz PKK anlamında özyönetim istiyoruz demekten çok "uzak"ta. Kürtlerin demokrasi talepleri içinde kimlik esaslı bir yere oturmuştur ve bu oluşumda PKK mücadelesinin rolü inkâr edilemez. Ama bu durum verilen oyların mahiyetini değiştirmiyor. HDP Antalya’da Kürt oylarıyla milletvekili çıkardı. Sizce orada oy veren Kürtler demokratik özerklik projesine evet demiş mi oluyorlar?