Oral Çalışlar
Nasrallah ile Beyrut’ta yıllar önce neler konuştuk…
Beyrut’ta Nasrallah’la görüşebileceğimiz söylenmişti. Ortadoğu’nun “görünmeyen adamı”nı görme ihtimali bile heyecan vericiydi. Gece vakti, Hizbullah militanları öncülüğünde Güney Lübnan’ın dar ve bakımsız sokaklarını bir otobüsle geçtik. Karanlık bir sokağın başında durduk. Çok katlı bir binanın yanında otobüsten indik, güvenlik kontrolünden geçtik. Nasrallah, simsiyah saçları ve simsiyah sakalıyla karşımızdaydı. “Heyetimizdeki kadınların giyimlerine karışırlar mı?” diye bir tereddüt geçirdik. Ama bir dayatmayla karşılaşmadık. Nasrallah bize Hizbullah’ın hedeflerini ve mücadelesini anlattı. Oldukça temkinli konuşuyor, çözüme yatkın mesajlar veriyordu. O zaman çok gençti. İsrail’in “öldürülecekler listesi”nin en tepesinde yer alıyor ve bölgenin ölümsüz lideri olarak kabul ediliyordu.
Kurtulmuş, Can Atalay için formül istemişti
Numan Bey, Meclis başkanlığına seçilmesinden sonra bir konuşmamız sırasında “Meclis’i fonksiyonel hale getireceği”ni ifade etmişti. Ancak geçen seneki yasama yılında Can Atalay’ın tutukluluğu nedeniyle Meclis çalışmaları normal seyrinde yürümedi. Kurtulmuş, TBMM Başkanı olarak, bir formül üretilmesini istiyordu. Çözümden yana olduğunu ifade etti. Sonunda iktidarın çoğunluğu ağır bastı.
Aziz Abi, Yaşar Abi, İlhan Abi
Yaşar Kemal, Alman Der Spiegel dergisine Kürt meselesi konusunda yazdığı bir yazı nedeniyle yargılanıyordu. Bir linç kampanyası estiriliyordu. Duruşmanın yapılacağı güne hazırlanmak için Yaşar Kemal’e bir destek grubu oluşturmak üzere harekete geçtik. İlk önce Aziz Nesin’e başvurduk. Aralarının pek iyi olmadığını bilirdik. Yine de Aziz Nesin’in desteği önemliydi. Aziz Nesin, “Onun şimdiye kadar evine hiç gitmedim. Ama gelirim. Tabii ki, görüş farkımız olması önemli değil” dedi. “Aziz Nesin geliyor” denilince başka isimler de listeye eklendi: Türkan Şoray, Gençay Gürsoy, Atıf Yılmaz, İlhan Selçuk aklımda kalan isimler.
Heranuş’un torunu Fethiye’nin zulasındaki şiir
Fethiye’nin bir anneannesi vardı. Adı Seher’di. Onun Ermeni gelin olduğunu çok sonra öğrendi. Heranuş, 1915 Ermeni Tehciri’nde Habap köyünden çıkan kafile içindeymiş. Palu’ya gelindiğinde kadınlar bu kiliseye kapatılmış, erkekler ise alınıp götürülmüş.Fethiye’nin anneannesi Seher, gerçek ismiyle Heranuş da bu kiliseye kapatılan kadınlar arasındaydı. Erkeklerin hepsi öldürüldü. Kadınlar ise “Ermeni gelin” adıyla başka bir kimlik edindi.
17 Eylül’de Menderes’i astılar cevabını 15 Ekim’de hemen aldılar
1961’deki bu seçim sonucu; Türkiye toplumunun şiddet karşısında geri çekildiği, sessizleştiği ve yeteri kadar direnç göstermediği teorisini bence geçersiz kılıyor. Düşünün, idamların üzerinden daha bir ay geçmemiş, devletin tepesindeki insanlar idam edilmiş, aynı ekipten diğer birçok isim de ağır ceza tehdidi altında. İşte böyle bir noktada toplum ayağa kalkıyor ve gerçeği savunuyor. Bu açıdan 15 Ekim toplumumuzun rüştünü ispat ettiği, darbecilere dur dediği bir gün.
CHP’ye yanlış bakış
Bir çevre CHP’yi küçümsemeyi alışkanlık haline getirmiş durumda. Uzun yıllardan sonra önemli seçim başarısını kazanması bile bu çevreyi yumuşatmıyor. CHP son yıllarda bu değişim sürecinde birçok baskıyı da göğüsledi. Kemal Kılıçdaroğlu kaç kez ölümden, kaç suikasttan kurtuldu. Risk almayan bazı konforlu kesimlerin bu konuda en keskin dili kullanmaları da işin cabası.
12 Eylül darbesinin 44. Yılı: Türkeş’in darbeye karşı birlik önerisi
12 Eylül dönemindeyiz. Ankara’da Merkez Komutanlığına bağlı Ordu Dil ve İstihbarat okulunda tutukluyuz. Türkeş, Ecevit’e bir mesaj gönderdi: "Bu söylediklerim, hem Sayın Ecevit'e hem de tüm CHP'lilere bir tekliftir. Geçmişte karşılıklı hatalarımız olabilir. Biz bunları unutmaktan yanayız. Önerimiz dört maddedir: 1. Bir an önce çoğulcu rejime geçilmesi, 2. Önyargı ve husumetlerin unutulup, çekişmelerin bir yana bırakılması, 3. İdam cezalarının durdurulması, genel af ile geçmişe sünger çekilmesi, 4. Yeni anayasanın, 27 Mayıs Anayasası temelinde, onun temel hak ve özgürlüklere ait birikimi korunarak hazırlanmasıdır."
Amerikan demokratlarının Kamala Harris yanılgısı
Donald Trump’ı münazarada yenen Kamala Harris, sıradan bir isim olmadığını bir kere daha ispat etti. Bu noktadan sonra Kamala’nın seçmenlerinin sayısı giderek artabilir, yani Harris hedefine ulaşabilir. Bazı Amerikan Demokratları Harris'in performansını yetersiz bulsalar ve karamsar olsalar da bence Harris onları şaşırtacak. Öte yandan ekonomi gibi konularda Harris'e yapılan bazı haklı eleştiriler de var. Harris'in ekonomideki bazı söylemleri gerçekçi olmayabilir. Ancak ne olursa olsun rüzgar artık ondan yana esiyor.
Narin cinayetinde medya dünyası… Nerede kalmıştık?
Medyanın erkek egemenliğini yansıtan, 3. sayfa haberleri ne oldu? Daha da ileri gitti; medya cinayet, şiddet haberleriyle dolup taşan ve erkek sesinin diğer sesleri ezip geçtiği bir alan haline dönüştü. Polisten alınan ifadeler, tutanaklar yasal kaygıları hiç düşünmeden yayınlanır hale geldi. Kim daha ayrıntılı cinayet haberi verir, kim daha büyük gürültü koparıp en büyük reytingi elde ederse, bununla övünmeye başladı.
Erkek… Narin’i öldüren zihniyet ve aile içi şiddet
Narin Güran cinayeti, şu ana kadar ortaya çıkan bilgilere göre bir aile içi şiddet saldırısı olarak kabul edilebilir. Bu olayı anlamaya çalışırken, kız çocuklarının ve kadınların üzerindeki aile baskısına ilaveten, mahalle baskısını, otoriter cemaat kültürünün baskısını konuşmanın şart olduğu açık. Kültürümüzde “döverek adam etme”, “döverek eğitme” gibi kavramlar var. Şiddet, bir sorun değil tam aksine bir çözüm olarak akla gelebiliyor. Baba, ağabey; egemen, baskı kuran, döven otorite rolünü oynamayı sürdürüyor.
Sisi, Mısır’a yeni başkent hazırlıyor
Erdoğan ve Sisi… Nefretle başlayan bir süreç… Ama her iki lider de “yeni” kavramından hoşlanıyor. Her iki lider de “istikrar” kavramından hoşlanıyor. Erdoğan’ın bir dönem sıklıkla “Yeni Türkiye”den söz etmesine benzer şekilde, Sisi de kendini “Yeni Mısır”ın önderi olarak görüyor. Darbeyle iktidara geldiği 2013 yılından bu yana, Mısır’daki birçok şeyi, örneğin Süveyş Kanalı’nı bile yenilemek ve uzatmak için projeler geliştiren Sisi, şu an Kahire’nin 45 kilometre doğusunda yeni bir “mini başkent” inşa ediyor.
Sır küpü 68 tarihe karışmadan
68, bir daha yaşanması çok zor olan, toplum açısından parlak bir dönemdi. Yeni bir Türkiye’nin ortaya çıkışını haber veriyordu. Üniversiteler, fabrikalar, köyler, toplumun her bir yanından canlılık fışkırıyordu. Ne yazık ki devletin merkezine egemen olan militaristlik, bu canlılığa düşmandı. Yaşananları belli ki kendi iktidarını yok edecek bir felaket habercisi olarak algıladı. Zulüm egemen oldu…
İsrail’de gösteriler: iyimser bir yorum…
HAMAS’ın elindeki rehinelerden altısının önceki gün ölüsünün bulunması, İsrail’de değişik tepkilere neden oluyor. Göstericilerin sayısı, her geçen gün artıyor. Görünen o ki Netanyahu’nun işini zorlaştıracak en önemli birikim İsrail’in içinde oluşabilir. Yakın zamanda yapılacak ABD başkanlık seçimleri, sorunun çözüm konusunda bir dönüm noktası olabilir.
Melez bir Türkiye’nin işaretleri…
Bireysel düzlemde laiklik bir bakıma yeniden kuvvet buluyor. AK Parti seçmeni de laiklik düşüncesinden etkileniyor. Toplumsal düzlemde muhafazakar zihniyet köklü geçmişiyle sarsıntılar geçirmesine rağmen varlığını hissettiriyor. Koyu laiklerin ve koyu dindarların hayalindeki Türkiye tasavvuru gerçekleşmedi. Tam tersine, melez, yeni bir kültür kafasını kaldırıyor. Şu an bu melezliği tam olarak anlayıp yorumlamak zor olabilir ama sonuçta Türkiye büyük ülke. Dinamik bir ülke.
CHP’de başkanlık yarışı başladı mı?
Koşullar değiştiğinde Özgür Özel’in “Adayım” demesi sürpriz olmaz. Kemal Bey, “Eğer delegeler beni isterse aday olurum” diyerek, fırsat bulursa ortaya çıkacağını ifade etmiş oluyor. Mansur Yavaş, başından beri sesini yükseltmeden bekliyor. Ekrem İmamoğlu, elindeki en büyük mali güçle sahneden inmiyor. Sonuçta CHP’de dört Cumhurbaşkanı adayından söz edilebilir. Ancak önce CHP Genel Başkanlığı meselesinin çözülmesi gerekiyor.
“Memleket elden gidiyor” karamsarlığı
Bunca seçim yenilgisi ve 22 yıllık AK Parti iktidarı bir kesimi tamamen karamsarlığa sevk etti. “Cumhuriyet elden gidiyor”, “laiklik yenildi” psikolojisi bir kesimi öylesine tedirgin etmiş durumda ki “Bu ülkeyi artık terk edeceğim” noktasına gelenlere rastlıyoruz. Bazı muhalif çevrelerde, özellikle de muhalif medya dünyasında bir güven eksikliği dikkat çekiyor. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde alınan netice bu tedirginliği ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Yılmaz Özdil’e düzeltme…
Yılmaz Özdil, 21 Ağustos 2024 tarihli Youtube yayınında benim “Silivri Cezaevi insan ruhuna uygundur” dediğimi iddia etti. Tam tersine Özdil’in bahsettiği, 2010 yılında benim de aralarında olduğum gazetecilerin dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in davetiyle Silivri Cezaevi’ne yaptığı ziyarette, “Cezaevlerinin yapısı ve hücre sistemi insan ruhuna ve psikolojisine uygun değildir” demiştim.
Dedemin köyü neresiydi?
Şimdi uzun yılların ötesinde kendi geçmişime bakıyorum. Ailemizin tarihi tipik bir Anadolu tarihi. Birbirine girmiş kimlikler, değişik mezhepler, yazılmamış ilginç öyküler. Benim baba tarafından gelen dedeme “Kürt Hüseyin” derler. Kayıtlı olduğu yer Tarsus. “Şıhlar” diye anılır bizim aile. Ziyaret Şıhları. Hiçbir ilgimizin olmadığı başka bir tarih vardır bunun içinde.
Tarık Ziya Ekinci…
Tarık Ziya Ekinci eşitlik ve adaletten yana sosyalist bir Kürt’tü. “Kürt meselesiyle Türkiye’nin demokratikleşmesi birbirine sıkı sıkı bağlıdır” derdi. Bu nedenle milliyetçilikten uzak bir duruşu vardı. Bazen kafama bir şey takıldığında ona sorardım ve zaman zaman da belli meselelerde aramızda farklılık oluşurdu.
Ortadoğu’da paradigmalar değişiyor mu? M. Abbas’ın konuşması
Mahmud Abbbas, Yahudileri toptan düşman gören zihniyeti reddediyordu. “Camiler de bizimdir, kiliseler de” diyerek, dinler arası kardeşliğe vurgu yapıyordu. Düne kadar Mahmud Abbas’ı yok sayan çevreler, yavaş yavaş onun söylediklerini önemsemeye başladılar. Mahmud Abbas’ın yeniden ilgi odağı haline gelmesi, İslam dünyası açısından bir paradigma değişikliğine işaret ediyor olabilir.
Bir barış mücahidinin siyaset dersi
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olağanüstü toplantısında konuşan Mahmud Abbas, tek kelime bile şiddeti ve savaşı kutsayan bir ifade kullanmadı. İsrail’in hukuksuzluğuna, uluslararası kararları tanımamasına dikkat çekti. “Bizi 149 ülke tanıyor, onları ise 50 devlet. Biz buna devam edeceğiz.. 80 tane İsrail’i suçlu bulan BM kararı var. ABD vetosu yüzünden uygulanamıyor.”
Göçmen düşmanlığı siyaseti insani değil
Türkiye doğumlu siyasetçilerin Avrupa’nın birçok ülkesinde milletvekili, bakan, başbakan adayı olduğunu biliyoruz. Örneğin Hollanda’da Türkiye doğumlu bir kadın, başbakan olmaya çok yaklaştı ama kıl payı seçimi kaybetti. Hem anne hem baba tarafı dünyanın farklı yerlerinden ABD’ye göç etmiş melez bir siyasetçi olan Kamala Harris, şu an ABD’deki başkanlık yarışının en iddialı ismi ve son anketlerde Trump’tan önde. Harris’in annesi 1958’de Hindistan’dan, babası ise 1961’de Jamaika’dan ABD’ye gelmiş.
İletişim çağındayız, yeni bir dünya kuruluyor
Teknoloji, iletişim dili yeni bir dünyayı haber veriyor. Gençleri giderek iyice anlamayacak bir hale gelme riskimiz var. Yani bu kadar hızlı değişim ve dönüşüm kuşaklar arası çatışmayı ve kopukluğu da artırıyor. Bu değişimi bir felaket olarak görmeye yatkın olan tutucu bir kitle zaten var. Ama bir ölçüde anlayıp kendini adapte etmeyi deneyen, durumu idare etmeye çalışanlar da çok. Son 20 yıl içinde olanları, iletişim teknolojisindeki gelişmeleri bir gözden geçirirsek, belki bazı şeyleri daha iyi fark edebiliriz.
İsrail bölgesel savaş mı çıkartmak istiyor?
ABD’nin bu felakette önemli bir sorumluluğu olduğu ortada. İsrail’in tek başına ve yalnızca kendi imkanlarıyla böylesine cüretkar davranabilmesi elbette mümkün değil. Öte yandan Hamas’a destek veren İran, ağır bir manevi baskı altında. Haniye’nin bu ülkenin başkentinde öldürülmesi bölgenin iddialı ülkesi İran’ı bir şeyler yapmaya zorluyor.
Dış politikada ‘birlik beraberlik’ sağlanabilir mi?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “dış politikada birlik beraberlik” yolunu izleyeceklerini söyleyince kafalarda soru işaretleri oluştu. Gerçekten CHP, bugünkü iktidarın izlediği dış politikayı onaylıyor...
Kenan Işık
Kenan Işık, yetenekli bir sanatçı olmanın ötesinde, tutarlı bir demokrat, akıntıya karşı yüzebilen bir aydındı. 2013 yılında Kürt sorununun barışçı çözümü amacıyla başlatılan diyaloğun kararlı destekçilerindendi. Sorulan bir soru üzerine başlatılan çözüm sürecine tam desteğini şöyle açıklamış, “Anadolu toprağı ayrımcılığa yüz vermeyen bir toprak. Canı gönülden diliyorum ki barış süreci hayırlısıyla tamamlansın” demişti.
Kritik cevap: Suriye’nin birliği
Türkiye’nin tezi ise özetle şöyle: “Biz şu anda bulunduğumuz toprakları terk edersek, “buraya PKK egemen olur ve Teröristan devleti kurulur. Buna izin veremeyiz.” Türkiye aslında bu kritik noktayı kavramış durumda. Suriye ile gerçekleşecek bir çözüm formülünde Kürt meselesi de bu dosyaya dahil edilebilir. Yani birleşik Suriye devleti eski sınırları içinde yeni kuvvet dengeleri, yeni kimlikler arasında yeni bir şekil alabilir.
Almanya ile döner krizi
Almanya’da dönerciler artık popüler yeme-içme mekanları olmanın yanında, çok ciddi sosyal etkileşim alanları. Örneğin Türkiye toplumunun siyasi havasını koklamak isteyen bir Alman vatandaşı için en kolay yol, mahalledeki tanıdık dönerciye gidip, oradaki Türklerle hatta bizzat dönercinin kendisiyle fikir alışverişi yapmaktan geçiyor bazen. Türklerin İsrail-Filistin konusuna yaklaşımının nabzını dönercilerden tutan Alman gazeteciler bile var. Tabii döner fiyatları da Almanya’da toplumun en çok ilgisini çeken konular arasında. Meclis’e önergeler veriliyor, yasa tasarıları hazırlanıyor.
Kızlık soyadı açmazı
Başlangıçta hukuka, demokratik değerlere gösterilen titizlik zaafa uğradı. “İnancımız böyle emrediyor” şeklinde ifadesini bulan bir geri dönüş başladı. AK Parti kadroları, bu değişimden iki taraflı etkilendi. Bir kesim dini mesajları daha çok öne çıkarırken, diğer bir kesim de sekülerleşti. Şu açık: AK Partili kadınların bir kesimi, haklarını korumak konusunda duyarlı. Erkek egemen sistemi anlamak noktasında da önemli tecrübeler edindiler.
Tuğrul Türkeş: “Ben, hayatının 7 yılını, ömrünün 10’da 1’ini cezaevinde geçirmiş bir babanın çocuğuyum”
Tuğrul’u, 12 Eylül’de Merkez Komutanlığı’nda tutuklu babasını ziyarete geldiğinde tanımıştım. Osman Kavala’nın 7 yıl tutuklu kalmasına neden duyarlı olduğunu da bu bağlamda açıklıyor: “Ben, hayatının 7 yılını, ömrünün 10’da 1’ini cezaevinde geçirmiş bir babanın çocuğuyum.” Kavala davasındaki bazı hukuksuzluklara şöyle dikkat çekiyor: “16 sayfalık bir dilekçeyi ben yaklaşık 1 saatte okudum. Yarım saat içinde savcıdan mütalaa almışlar. Halbuki adam 7 senedir içeride, 7 gün daha beklerdi.“