Oral Çalışlar

İran’da seçmen iradesini yok sayan mollalar

İran, onca petrol yataklarına ve yer altı zenginliğine rağmen hâlâ yoksul ve umutsuz bir ülke görüntüsünden kurtulabilmiş değil. Molla rejimi, içeride demokratik muhalefeti bastırırken, dışarıda da bir huzursuzluk kaynağına dönüştü. Suriye’de, Irak’ta, Suudi Arabistan’da ve Lübnan’da Şii eksenli bir cephe kurma uğruna çok kan dökülmesine neden oldular. Bu durumun arka planında, mollaların ve “Devrim Muhafızları”nın kontrol ettiği devasa ekonomik ağların da belirleyici olduğu açık.

İsrail medyasında kaygılar

Şu anki süreç bazı köşe yazarları tarafından “Netanyahu’nun tarihi liderliğinin kanıtı” olarak resmediliyor; kimilerince ise “tehlikeli bir kumar ve Washington’a bağımlı bir manevra” olarak niteleniyor. Operasyonun lehinde tavır alanlar “Yıkalım molla rejimini, fırsat bu fırsat” diyor. İsrail’de hareketli bir medya dünyası ve renkli bir basın var. İsrail gazetelerinin web sitelerindeki okur yorumları bölümleri de oldukça aktif; orada da yoğun tartışmalar yaşanıyor.

Bir delege seçimi hatırası

Demokrat kelimesi köylülerin diline “Demir Kırat” olarak yerleşmişti. Babamla çıktığımız gezilerden birinde CHP’ye delege seçimi yapılacaktı. Küçük köyün sadece bir kahvesi vardı. Babam içeri girdi, selam verdi. Yarı ağızla bir “Aleykümselam” yankılandı. Babam, iyi tanıdığı köylülere isimleriyle seslenerek, “Hasan Efendi”, “Hüseyin Ağa” diyerek, delege olmak isteyip istemediklerini sordu. Bir süre sessizlik oldu. Ardından köylülerden biri fırladı, kahvenin ortasında göbek atmaya başladı.

İsrail siyasetinin yeni yıldızı: Hadar Muchtar

İsrail’de çok ciddi bir hayat pahalılığı var. Hadar Muchtar, TikTok’ta market fişlerini göstererek öfkesini dile getirdiği videolarıyla ün kazandı. Ardından kendi partisini kurmayı denedi. “Gençlik Ateşi” adlı bu girişim, gençlerin yaşadığı özellikle ekonomik sıkıntıları dile getirmeyi hedefliyordu. Ancak seçim barajını geçmeyi başaramadı.

Oradaydım

İşçileri ayaklandıran Demirel Hükümeti’nin 274-275 sayılı Sendikalar Kanunu’nu işçiler aleyhine değiştirmek istemesiydi. DİSK, bu kanun değişikliği aleyhinde bir kampanya başlattı.Yürüyüşün ana gövdesini işçiler oluşturuyordu. Az sayıda devrimci öğrenci ve sendikacı da yürüyüşe katılanlar arasındaydı.

Sezen Öz’ün yarım asırlık hukuk kavgası

Afyon Lisesi’nde iken tanıdığı, aşık olduğu eşi Doğan Öz’ün hukuk fakültesini tercih etmesi onu da hukukçu olmaya yönlendirmişti. Hakim olmayı seçti. Savcı eşiyle birlikte bu kez Türkiye’yi dolaştılar. Hukukun ve adaletin bu ülkede gelişip serpilebilmesi için çok çabaladılar. Adalet dağıtalım derken kendileri adaletsizliğe uğradılar. 1970’lerin şiddet ortamında Türkiye’nin askeri darbeye sürüklendiği günlerde, faşist çetelerin hedefi haline geldiler. Eşi Doğan Öz’ü 24 Mart 1978 günü Ankara’da evinin önünde pusu kurup öldürdüler. Sezen Öz, kocasını öldürenlerin cezalandırılması için bir hukuk mücadelesi başlattı Katil yakalandı.

74 affının çoktan unutulmuş hikayesi

Aileler önemli bir militan güç olarak CHP üzerindeki baskıyı artırdılar. Medyayı etkilediler. Anayasa Mahkemesi konuyu kanun önünde eşitlik ilkesi açısından incelemeye aldı.16 Temmuz sabahı mutlu haber geldi. Anayasa Mahkemesi Af Kanununun bütün tutuklu ve mahkumları kapsaması yönünde karar vermiş ve içeride kalanların da tahliye edilmesini sağlamıştı.

68 Kuşağı’nın son annesi Perihan Kutlar’a veda

1968 döneminin hareketli günlerinde Ankara’daydık. Gösterilere, toplantılara, mitinglere katılıyor, gençlik hareketinin enerjisine ortak oluyordu. 12 Mart 1971’de askerler yönetime el koydu. Başbakan Demirel istifa etti. Ankara’da, askeri cuntaya karşı direniş giderek yaygınlaştı. Ardından tutuklamalar başladı. Perihan Kutlar’ın kızı Merih de tutuklananlar arasındaydı. O bütün bu hukuksuz uygulamalara direndi. Hapishane görüş odalarında, mahkeme salonlarında, günleri geçti.

Kürt Meselesi’nde demokrasi…

Kuzey Irak’taki Kürtler yüz yılı aşkın bir dönem boyunca sürekli diken üzerinde yaşadı. Bağdat’a ve Şam’a egemen olan Arap yönetimlerinin katliam, işkence, soykırım sayılabilecek eziyetlerine göğüs gerdiler. Onca zorluğa rağmen varlıklarını, kültürlerini ve dillerini korudular. Uzun zamandan beri, çok partili bir rejimle yönetiliyorlar.

Irak Kürdistanı’ndan Türkiye’deki barışa destek

Erbil’de, Kuzey Iraklı Kürt liderlerle ayaküstü, Türkiye’de son günlerde “barışçı çözüm” diye anılan gelişmeleri konuştuk. “PKK burada yok” dediler. Türkiye’deki gelişmeleri merakla izliyorlar. Türkiye’nin huzura kavuşmasının, bu meseleyi çözmesinin bölgeye büyük bir rahatlık sağlayacağına inanıyorlar. Sohbet ettiğim kişiler arasında, Hoşyar Zebari ve Safeen Dizayee gibi Kuzey Irak’ın önde gelen siyasetçileri de vardı. Safeen Dizayee, hâlen Özerk Bölge’nin Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürüyor.

100 yıllık Kürt gerçeği…

Abdülhalik Renda’nın dönemin başbakanı İnönü’nün talimatıyla hazırladığı “Kürt raporu”, günümüze kadar uygulanmak istenmiş, birçok hükümet tarafından temel ilke olarak kabul görmüştür. Rapor şunu söylüyor: “Arazisinde iki milletin aynı kudret ve salahiyetle (yetki) hakim bulunması imkanını katiyen görmüyorum.” Şöyle özetleyebiliriz: Bu topraklar, yalnız Türklere yeter, başkasına yer yoktur. Bugün “Terörsüz Türkiye” diye tanımlanan yeni süreç, eski paradigmanın uygulama kabiliyetinin kalmadığının kabulü anlamına geliyor.

Kürt olmak kolay değil

Bugün itibarıyla egemen olan eğilim; inkarcılığın etkisini yitirdiğini, egemen görüşün değişmeye başladığını gösteriyor. “Kürt yoktur, onlar Türk’tür” demenin gerçekçi olmadığı anlaşıldı. Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıydılar. Varlıkları yok sayıldı. TBMM’de Kürtler Türktür nutukları atıldı. Akademide Kürtler Türktür diye doktora tezleri yazıldı. Bu tür tezleri yazanlar Bakanlık koltuğuna bile oturdu.

100 yıllık Kürt raporu

Devletin gelecekteki Kürt siyasetini yönlendirici bir etki yapacak olan bu rapor, bölgenin Türkleştirilmesini önerir. Bu raporun içerdiği temel değerlendirme şudur: “Elimizde kalan Türkiye arazisinde iki milletin aynı kudret ve salahiyetle (yetki) hakim bulunması imkanını katiyen görmüyorum.” “Bu topraklar, yalnız Türklere yeter, başkasına yer yoktur, Türkiye iki milletli topluma dar gelir” mantığı içinde hazırlanan rapor, yıllar boyunca, Kürt meselesinin çözülmez bir hale gelmesinin temelini hazırladı.

Kürt meselesinde iyimser ya da kötümser olmak

Yaşadığımız kayyum tartışmaları bize yerel yönetimlerin toplumsal ve siyasi hayatımızda ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Yerel yönetimlerin kıymetini bilen ülkelerde, daha gelişkin bir demokrasi kültürü var… Son yıllarda özellikle Avrupa ülkelerinde siyasetin öne çıkan yüzleri arasında belediye başkanlarının dikkat çektiğini görmek mümkün. Yerelin güçlenmesi, “merkez”in denetimini kolaylaştırıyor. Başa dönecek olursak, silahların bırakılması yeni bir çığır açacak kadar önemli…

‘Kürt meselesi’nin macerası

Çok partili rejimin 1946’daki ilk genel seçimlerle devreye girmesi, Kürt meselesine toplumsal bir boyut kazandırdı. Kürtler de seçmendi; oy veriyor, iktidarın belirlenmesinde etkili olabiliyorlardı. Türkiye İşçi Partisi’ni kuran ve yönetenler arasında Kürt aydınları da yer alıyordu. Tarık Ziya Ekinci, Yaşar Kemal, Yusuf Ziya Bahadınlı ve Adil Kurtel aklıma gelen birkaç isim.

Diyarbakır Gazi Caddesi’nde yürümek

Yıllar içinde o kadar çok dostum, arkadaşım oluştu ki “Nerelisin?” diye soranlara, “Diyarbakır’ın Sur ilçesindenim” diyebiliyorum. Diyarbakır büyükşehir belediye başkanlarından Osman Baydemir’in, Suriçi belediye başkanlarından Abdullah Demirbaş’ın yurda dönüş heyecanı içinde yandıklarını biliyorum. Türkiye bir çağ atlama fırsatını yakalamış durumda. Kürtlerin de Türklerin de mutlu olabilecekleri yeni bir döneme giriyoruz.

68 üzerine bir geçmiş muhasebesi

68 olayları, çok gerilerde kaldı. Ancak o dönemde yaşananlar, zengin dersler içeriyor. Biz 68 solcuları, geçmişimizi ciddi bir süzgeçten geçiremedik, hatalarımızı ve sevaplarımızı yeteri kadar konuşamadık. 68 olayları, toplumun bir kesimi için felaket günleri, bir kesimi için ulusalcı baskı dönemi, başka bir kesim için de bayram günleridir. 68 Türkiyesi, çok çeşitli siyasi aktörler tarafından farklı şekilde yorumlanıyor.

Kürtler ve Deniz Gezmiş…

“Kürt” demek de o zaman yasaktı. Yasaklar arasında o sözler görmezden gelinebildi. Deniz’in Kürt meselesindeki tavrını ortaya koyan sözleri, 68 Kuşağı’nın bu meseledeki genel duyarlılığının bir kanıtı. Son nefesinde Kürt-Türk kardeşliğine vurgu yapan Deniz’in, idam sehpasında attığı slogan bugün artık çok anlamlı ve değerli bir tarihsel duruşu gözler önüne seriyor.

ÖZEL HABER | Zana, 2016’da Erdoğan’la neden görüşmediğini ilk kez anlattı

Leyla Zana 2016'da Erdoğan ile neden görüşmediğini ilk kez anlattı. Oral Çalışlar: Erdoğan'a “Leyla Zana ile görüşebilirsiniz. Bir yerden başlamak gerek” dedim. Cumhurbaşkanı, “Bize başvurusu da var, bir değerlendirelim” cevabını verdi. O görüşme gerçekleşmedi. 9 sene sonra, Sırrı'nın cenazesinde Leyla Zana'yı gördüm. Kendisine o günü hatırlatarak, “Neden cevap vermedin?” diye sorduğumda, “Ben köye çekildim. Yetkililer var. Onlar konuşsun dedim” yanıtını verdi Leyla.

Kanada’dan Trump’a kırmızı kart

Kanada’da, seçim kampanyası boyunca, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kanada'ya yönelik tehditleri ve ticaret politikaları, özellikle de Kanada'nın ABD'nin 51. eyaleti olması yönündeki açıklamaları, Kanada'da milliyetçi duyguları artırdı. Bu durum, Liberal Parti'nin ve Carney’in desteklenmesine katkı sağladı.

Silahların bırakılması Türklerin de kazancı

Bugün yarın derken; DEM Parti yetkilileri, dün bir açıklama yaptı ve “frene basıldığı” havası yarattılar. Edindiğim bilgiler ışığında konuşacak olursam, süreç konusunda bir yavaşlama olmasına rağmen, asıl hedefte ve yönelimde değişim yok. Hatta hedefin yüzde 60 oranda gerçekleştiğini bile söyleyebiliriz. Beklenen ilk adım PKK’nın silahları bırakması. Bu adımdan sonra Kürt meselesi, sivil siyasetin konusu olabilecek.

Deprem oldu gidecek bir yer var mı?

20 milyonluk devasa bir şehir söz konusu. Otoparkçı Engin’e sordum. “Yakın köylerde ve kasabalarda yakını ve yeri olanlar gitti. Bazı insanlar sığınacak alan bulunca arabalarına atlayarak o meydanları doldurdu. Tabii gelenlerin arabaları yolları tıkadı trafiği kilitledi.” Bunun da bir sorun olduğu ortaya çıktı.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…

“Milli iradeye itaat” tercihi ya da anlayışı, Cumhuriyet’in son yüzyılına damgasını vurdu diyebiliriz. Bu konuda ilk ve uyarıcı yüzleşme, 27 Mayıs askeri darbesinin ardından yaşandı. Askerler seçilmiş Meclis’i kapattılar, partileri susturdular, bir anlamda milli iradeye el koydular. Ülkeyi yönetmeye talip oldular. İlk seçimde tasfiye edildiler. Halkın en az yarısı, Adnan Menderes ve arkadaşlarını destekleyen partilere oy verdi. Yani “milli irade” darbecileri kabul etmedi.

Yeni hastalık: Online alışveriş

Alışveriş bağımlılarının yüzde 72’sinin borçlu, üçte birinden fazlasının da 10 bin Euro’dan büyük bir borç altında olduğuna dikkat çekiliyor. Tabii bu durum kişinin ailesinde veya işyerinde finansal sorunlara yol açtığında, iş başka bir boyut kazanıyor. Doğru teşhis ve tedavi gerekli hale geliyor. Ki bütün bunlar kısmen kumar bağımlılığı için de söylenebilir.

Sırrı Süreyya’dan Bakan İdris Naim’e şiirle taşlama

Sırrı Süreyya Önder, ilk Meclis Başkanvekilliği görevini üstlendiğinde onun adına endişelenmiştim. Mükemmel bir yöneticilik yaparak, Meclis Başkanlık kürsüsünde gerçek anlamıyla bir farklılık oluşturdu. Örneğin Meclis kürsüsünden zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e yazdığı şiir bir siyasi mizah şaheseri. 2012 yılında, Meclis Genel Kurulu’nda, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin hakkında CHP’nin verdiği gensoru önergesi üzerinde konuşan Sırrı Süreyya Önder (ki o dönem BDP milletvekiliydi) “Ben bir de Sayın Bakana şiir yazdım, methiye diyebiliriz" dedi ve şiirini okudu: “Kurbanam kalın kaşına/ Taç yakışan başına/Bir gün görmesem ey İdris Naim/Yanarım ataşına”

Diyarbakır yolunda Bahçeli

Bahçeli’nin çok uzun yıllar önce gerçekleşen Diyarbakır gezisini hatırlıyorum. HADEP’li Osman Baydemir’in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu bir seçim dönemiydi. Bahçeli, 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesi, Diyarbakır’a sembolik sayıda taraftarla gelmiş ve sıcak karşılanmıştı. “Çözüm süreci” yeni başlıyordu. MHP çözümün karşı tarafındaydı. AK Parti dışındaki siyasi güçler çözüm projesine güvenmiyor ve desteklemiyorlardı. Bugünden (2025) tamamen farklı bir tablodan söz etmek mümkün.

Kullandığımız takvimin asırlık hikayesi

Birinci Dünya Savaşı, yıl 1916: “16 Şubat yani Rumi 1332 senesi Aralık ayında, bir akşam geç vakit Genelkurmay İkinci Başkanı (Başkan Enver Paşa) Bronsart von Schellendorf beni çağırttı. Zannedersem Kannengisser Paşa Almanya’ya gitmişti. Yanına girince hiçbir lakırdı etmeden yaverini çağırdı. Yavere 'Ben düşman lisanı kullanmam (yani Fransızca), Miralay Efendi’ye (Herr Oberst) söyleyeceğim şeyleri tercüme ediniz' dedi."

Çözüme yürürken umutlar ve kaygılar

Türkiye’nin doğusundaki demokrasi arayışlarının elbette ülkenin batısında da yankısı olacak. En kötü barış, en iyi savaştan daha evladır. Değişimin gerçekleşebilmesi için önce değişime inanmak gerekiyor. Kürt meselesindeki çözüm enerjisi, ülkedeki diğer düğümlenmiş noktaların aşılması açısından da bize yeni kapılar açabilir.

Trump’ın ekibinden: Laura Loomer

Laura Loomer, 32 yaşında. Radikal sağcı bir aktivist olan Loomer, Florida’daki bir özel Katolik üniversitesinin televizyon gazeteciliği bölümünden mezun olmuş. ABD’deki sosyal medyada bir izleyici kitlesine sahip. 2020 ve 2022’deki Güney Florida’da da iki kez kongreye aday olan ama seçilemeyen Laura, gösterişli, iddialı, sert tavırlı, süslü, dikkat çekici bir kadın. İsrail yanlısı, göçmen karşıtı ve İslam karşıtı söylemleriyle öne çıkan Loomer, sosyal medya üzerinden Trump’a desteğini her fırsatta vurguluyor.

Almanlar, İtalyanlar ve İngilizler şaşkın

ABD, gücünü, dünyanın en parlak beyinlerini ve bunun yanında da ucuz işgücünü toplamasından ve tabii dünyanın birçok yerindeki askeri varlığından alıyordu. Ancak şu an bütün bu tabloyu anlamsız bularak kendini izole eden ve dijital teknolojideki üstünlüğünü de kaybetme riski olan bir ABD politikası söz konusu. Bu gerilim, son haftalarda, ABD’yi ziyaret eden Avrupalıların sınırlarda ciddi sıkıntı ve eziyetler yaşamasına da neden oluyor.