Oral Çalışlar
Erdal İnönü Sivas Katliamı için ne demişti?
Erdal Bey’e “Peki siz ne düşünüyorsunuz?” diye sormuştum. “Ben de benzer şekilde yorumladım” demişti. Devlet içinde bir güç; İslamcıları, Alevilerin üzerine sürerek ve bir Alevi- Sünni çatışma ortamı yaratarak, otoriter bir rejim inşa etmenin fırsatını bulmaya çalışmıştı. Amaçlarına bir ölçüde ulaştılar denilebilir. Aleviler’e, azınlık olmanın tehlikeleri bu katliamla bir kez daha hatırlatılmış, uslu durmaları ve düzene boyun eğmeleri bir kez daha “istenmiş”ti.
Beyoğlu’nun günahı ne?
Ben kırk yıla yakın bir süredir bu bölgede yaşayanlardanım. Komşularım, dostlarım, okurlarım var buralarda. Nedense yönetimler bu bölgeye kuşkulu gözlerle bakar. Son yıllarda, gösterileri engellemek gerekçesiyle yüzlerce, belki binlerce polis hazır bekliyor. Beyoğlu’na çıkan bütün sokaklarda demir barikatlar kurulu. Diyelim ki Beyoğlu’nda oturan bir vatandaşsınız, sadece bir kahve içip evinize dönmek istiyorsunuz; o durumda bile kapsamlı kimlik kontrollerinden geçmek zorunda kalabiliyorsunuz.
Dersimli Kemal kritik bir kararın eşiğinde
2011 genel seçimleri öncesi… CHP milletvekili, avukat Sezgin Tanrıkulu, “Yarın sabah için Genel Başkan seni seçim kampanyasını izlemeye davet ediyor. Uçak, Yeşilköy Havalimanı’ndan kalkıyor”...
Trump ve Musk neden birbirlerine girdi
Çok iyi anlaşıyorlardı, dünyanın canına okuyacaklardı. Elon Musk, farklı bir kültürden geliyordu, aynı çizgide buluşmuşlardı. Elon Musk’ı uzaktan izleyen çoğu insan, onları uzun süre “aynı kafada iki güçlü erkek” olarak gördü: Dünyayı yönetme hırsı taşıyan, kaba mizaçlı, uzun boylu, havalı, zengin, maço, gösterişi ve alkışı seven, silahlanmaya sıcak bakan, göçmenlere düşman, woke kültüre ve sol çevrelere karşı sert iki “alfa” erkek…
Eren Keskin’den ders gibi çıkış
Dün sabah Eren Keskin’in Fatih Altaylı ile ilgi bir açıklamasını gördüm. “Fatih Altaylı özellikle 90’lı yıllarda insan hakları savunucularının karşısında durdu. Benim ifade özgürlüğümü hiçe sayarak ölüm tehditlerine maruz kalmama neden oldu. Ama biz yine de tutuklu yargılamaya karşıyız. Serbest bırakılsın ama bizden uzak olsun. O başka. Kendisinin tutuksuz yargılanmasından yanayım” diyor.
Şimdi saldırıyı püskürtelim özeleştiri sonra
Hem İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkiler bakımından hem de süper güçler açısından bir eşiğe gelmiş bulunuyoruz. ABD, geçmişte, bir süper güç olan Rusya’yla denge içinde küresel hâkimiyetini sürdürüyordu. Bu kez sahne esas olarak ABD’nin - hatta doğrudan doğruya Donald Trump’ın - elinde.
İran’da seçmen iradesini yok sayan mollalar
İran, onca petrol yataklarına ve yer altı zenginliğine rağmen hâlâ yoksul ve umutsuz bir ülke görüntüsünden kurtulabilmiş değil. Molla rejimi, içeride demokratik muhalefeti bastırırken, dışarıda da bir huzursuzluk kaynağına dönüştü. Suriye’de, Irak’ta, Suudi Arabistan’da ve Lübnan’da Şii eksenli bir cephe kurma uğruna çok kan dökülmesine neden oldular. Bu durumun arka planında, mollaların ve “Devrim Muhafızları”nın kontrol ettiği devasa ekonomik ağların da belirleyici olduğu açık.
İsrail medyasında kaygılar
Şu anki süreç bazı köşe yazarları tarafından “Netanyahu’nun tarihi liderliğinin kanıtı” olarak resmediliyor; kimilerince ise “tehlikeli bir kumar ve Washington’a bağımlı bir manevra” olarak niteleniyor. Operasyonun lehinde tavır alanlar “Yıkalım molla rejimini, fırsat bu fırsat” diyor. İsrail’de hareketli bir medya dünyası ve renkli bir basın var. İsrail gazetelerinin web sitelerindeki okur yorumları bölümleri de oldukça aktif; orada da yoğun tartışmalar yaşanıyor.
Bir delege seçimi hatırası
Demokrat kelimesi köylülerin diline “Demir Kırat” olarak yerleşmişti. Babamla çıktığımız gezilerden birinde CHP’ye delege seçimi yapılacaktı. Küçük köyün sadece bir kahvesi vardı. Babam içeri girdi, selam verdi. Yarı ağızla bir “Aleykümselam” yankılandı. Babam, iyi tanıdığı köylülere isimleriyle seslenerek, “Hasan Efendi”, “Hüseyin Ağa” diyerek, delege olmak isteyip istemediklerini sordu. Bir süre sessizlik oldu. Ardından köylülerden biri fırladı, kahvenin ortasında göbek atmaya başladı.
İsrail siyasetinin yeni yıldızı: Hadar Muchtar
İsrail’de çok ciddi bir hayat pahalılığı var. Hadar Muchtar, TikTok’ta market fişlerini göstererek öfkesini dile getirdiği videolarıyla ün kazandı. Ardından kendi partisini kurmayı denedi. “Gençlik Ateşi” adlı bu girişim, gençlerin yaşadığı özellikle ekonomik sıkıntıları dile getirmeyi hedefliyordu. Ancak seçim barajını geçmeyi başaramadı.
Oradaydım
İşçileri ayaklandıran Demirel Hükümeti’nin 274-275 sayılı Sendikalar Kanunu’nu işçiler aleyhine değiştirmek istemesiydi. DİSK, bu kanun değişikliği aleyhinde bir kampanya başlattı.Yürüyüşün ana gövdesini işçiler oluşturuyordu. Az sayıda devrimci öğrenci ve sendikacı da yürüyüşe katılanlar arasındaydı.
Sezen Öz’ün yarım asırlık hukuk kavgası
Afyon Lisesi’nde iken tanıdığı, aşık olduğu eşi Doğan Öz’ün hukuk fakültesini tercih etmesi onu da hukukçu olmaya yönlendirmişti. Hakim olmayı seçti. Savcı eşiyle birlikte bu kez Türkiye’yi dolaştılar. Hukukun ve adaletin bu ülkede gelişip serpilebilmesi için çok çabaladılar. Adalet dağıtalım derken kendileri adaletsizliğe uğradılar. 1970’lerin şiddet ortamında Türkiye’nin askeri darbeye sürüklendiği günlerde, faşist çetelerin hedefi haline geldiler. Eşi Doğan Öz’ü 24 Mart 1978 günü Ankara’da evinin önünde pusu kurup öldürdüler. Sezen Öz, kocasını öldürenlerin cezalandırılması için bir hukuk mücadelesi başlattı Katil yakalandı.
74 affının çoktan unutulmuş hikayesi
Aileler önemli bir militan güç olarak CHP üzerindeki baskıyı artırdılar. Medyayı etkilediler. Anayasa Mahkemesi konuyu kanun önünde eşitlik ilkesi açısından incelemeye aldı.16 Temmuz sabahı mutlu haber geldi. Anayasa Mahkemesi Af Kanununun bütün tutuklu ve mahkumları kapsaması yönünde karar vermiş ve içeride kalanların da tahliye edilmesini sağlamıştı.
68 Kuşağı’nın son annesi Perihan Kutlar’a veda
1968 döneminin hareketli günlerinde Ankara’daydık. Gösterilere, toplantılara, mitinglere katılıyor, gençlik hareketinin enerjisine ortak oluyordu. 12 Mart 1971’de askerler yönetime el koydu. Başbakan Demirel istifa etti. Ankara’da, askeri cuntaya karşı direniş giderek yaygınlaştı. Ardından tutuklamalar başladı. Perihan Kutlar’ın kızı Merih de tutuklananlar arasındaydı. O bütün bu hukuksuz uygulamalara direndi. Hapishane görüş odalarında, mahkeme salonlarında, günleri geçti.
Kürt Meselesi’nde demokrasi…
Kuzey Irak’taki Kürtler yüz yılı aşkın bir dönem boyunca sürekli diken üzerinde yaşadı. Bağdat’a ve Şam’a egemen olan Arap yönetimlerinin katliam, işkence, soykırım sayılabilecek eziyetlerine göğüs gerdiler. Onca zorluğa rağmen varlıklarını, kültürlerini ve dillerini korudular. Uzun zamandan beri, çok partili bir rejimle yönetiliyorlar.
Irak Kürdistanı’ndan Türkiye’deki barışa destek
Erbil’de, Kuzey Iraklı Kürt liderlerle ayaküstü, Türkiye’de son günlerde “barışçı çözüm” diye anılan gelişmeleri konuştuk. “PKK burada yok” dediler. Türkiye’deki gelişmeleri merakla izliyorlar. Türkiye’nin huzura kavuşmasının, bu meseleyi çözmesinin bölgeye büyük bir rahatlık sağlayacağına inanıyorlar. Sohbet ettiğim kişiler arasında, Hoşyar Zebari ve Safeen Dizayee gibi Kuzey Irak’ın önde gelen siyasetçileri de vardı. Safeen Dizayee, hâlen Özerk Bölge’nin Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürüyor.
100 yıllık Kürt gerçeği…
Abdülhalik Renda’nın dönemin başbakanı İnönü’nün talimatıyla hazırladığı “Kürt raporu”, günümüze kadar uygulanmak istenmiş, birçok hükümet tarafından temel ilke olarak kabul görmüştür. Rapor şunu söylüyor: “Arazisinde iki milletin aynı kudret ve salahiyetle (yetki) hakim bulunması imkanını katiyen görmüyorum.” Şöyle özetleyebiliriz: Bu topraklar, yalnız Türklere yeter, başkasına yer yoktur. Bugün “Terörsüz Türkiye” diye tanımlanan yeni süreç, eski paradigmanın uygulama kabiliyetinin kalmadığının kabulü anlamına geliyor.
Kürt olmak kolay değil
Bugün itibarıyla egemen olan eğilim; inkarcılığın etkisini yitirdiğini, egemen görüşün değişmeye başladığını gösteriyor. “Kürt yoktur, onlar Türk’tür” demenin gerçekçi olmadığı anlaşıldı. Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıydılar. Varlıkları yok sayıldı. TBMM’de Kürtler Türktür nutukları atıldı. Akademide Kürtler Türktür diye doktora tezleri yazıldı. Bu tür tezleri yazanlar Bakanlık koltuğuna bile oturdu.
100 yıllık Kürt raporu
Devletin gelecekteki Kürt siyasetini yönlendirici bir etki yapacak olan bu rapor, bölgenin Türkleştirilmesini önerir. Bu raporun içerdiği temel değerlendirme şudur: “Elimizde kalan Türkiye arazisinde iki milletin aynı kudret ve salahiyetle (yetki) hakim bulunması imkanını katiyen görmüyorum.” “Bu topraklar, yalnız Türklere yeter, başkasına yer yoktur, Türkiye iki milletli topluma dar gelir” mantığı içinde hazırlanan rapor, yıllar boyunca, Kürt meselesinin çözülmez bir hale gelmesinin temelini hazırladı.
Kürt meselesinde iyimser ya da kötümser olmak
Yaşadığımız kayyum tartışmaları bize yerel yönetimlerin toplumsal ve siyasi hayatımızda ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Yerel yönetimlerin kıymetini bilen ülkelerde, daha gelişkin bir demokrasi kültürü var… Son yıllarda özellikle Avrupa ülkelerinde siyasetin öne çıkan yüzleri arasında belediye başkanlarının dikkat çektiğini görmek mümkün. Yerelin güçlenmesi, “merkez”in denetimini kolaylaştırıyor. Başa dönecek olursak, silahların bırakılması yeni bir çığır açacak kadar önemli…
‘Kürt meselesi’nin macerası
Çok partili rejimin 1946’daki ilk genel seçimlerle devreye girmesi, Kürt meselesine toplumsal bir boyut kazandırdı. Kürtler de seçmendi; oy veriyor, iktidarın belirlenmesinde etkili olabiliyorlardı. Türkiye İşçi Partisi’ni kuran ve yönetenler arasında Kürt aydınları da yer alıyordu. Tarık Ziya Ekinci, Yaşar Kemal, Yusuf Ziya Bahadınlı ve Adil Kurtel aklıma gelen birkaç isim.
Diyarbakır Gazi Caddesi’nde yürümek
Yıllar içinde o kadar çok dostum, arkadaşım oluştu ki “Nerelisin?” diye soranlara, “Diyarbakır’ın Sur ilçesindenim” diyebiliyorum. Diyarbakır büyükşehir belediye başkanlarından Osman Baydemir’in, Suriçi belediye başkanlarından Abdullah Demirbaş’ın yurda dönüş heyecanı içinde yandıklarını biliyorum. Türkiye bir çağ atlama fırsatını yakalamış durumda. Kürtlerin de Türklerin de mutlu olabilecekleri yeni bir döneme giriyoruz.
68 üzerine bir geçmiş muhasebesi
68 olayları, çok gerilerde kaldı. Ancak o dönemde yaşananlar, zengin dersler içeriyor. Biz 68 solcuları, geçmişimizi ciddi bir süzgeçten geçiremedik, hatalarımızı ve sevaplarımızı yeteri kadar konuşamadık. 68 olayları, toplumun bir kesimi için felaket günleri, bir kesimi için ulusalcı baskı dönemi, başka bir kesim için de bayram günleridir. 68 Türkiyesi, çok çeşitli siyasi aktörler tarafından farklı şekilde yorumlanıyor.
Kürtler ve Deniz Gezmiş…
“Kürt” demek de o zaman yasaktı. Yasaklar arasında o sözler görmezden gelinebildi. Deniz’in Kürt meselesindeki tavrını ortaya koyan sözleri, 68 Kuşağı’nın bu meseledeki genel duyarlılığının bir kanıtı. Son nefesinde Kürt-Türk kardeşliğine vurgu yapan Deniz’in, idam sehpasında attığı slogan bugün artık çok anlamlı ve değerli bir tarihsel duruşu gözler önüne seriyor.
ÖZEL HABER | Zana, 2016’da Erdoğan’la neden görüşmediğini ilk kez anlattı
Leyla Zana 2016'da Erdoğan ile neden görüşmediğini ilk kez anlattı. Oral Çalışlar: Erdoğan'a “Leyla Zana ile görüşebilirsiniz. Bir yerden başlamak gerek” dedim. Cumhurbaşkanı, “Bize başvurusu da var, bir değerlendirelim” cevabını verdi. O görüşme gerçekleşmedi. 9 sene sonra, Sırrı'nın cenazesinde Leyla Zana'yı gördüm. Kendisine o günü hatırlatarak, “Neden cevap vermedin?” diye sorduğumda, “Ben köye çekildim. Yetkililer var. Onlar konuşsun dedim” yanıtını verdi Leyla.
Kanada’dan Trump’a kırmızı kart
Kanada’da, seçim kampanyası boyunca, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kanada'ya yönelik tehditleri ve ticaret politikaları, özellikle de Kanada'nın ABD'nin 51. eyaleti olması yönündeki açıklamaları, Kanada'da milliyetçi duyguları artırdı. Bu durum, Liberal Parti'nin ve Carney’in desteklenmesine katkı sağladı.
Silahların bırakılması Türklerin de kazancı
Bugün yarın derken; DEM Parti yetkilileri, dün bir açıklama yaptı ve “frene basıldığı” havası yarattılar. Edindiğim bilgiler ışığında konuşacak olursam, süreç konusunda bir yavaşlama olmasına rağmen, asıl hedefte ve yönelimde değişim yok. Hatta hedefin yüzde 60 oranda gerçekleştiğini bile söyleyebiliriz. Beklenen ilk adım PKK’nın silahları bırakması. Bu adımdan sonra Kürt meselesi, sivil siyasetin konusu olabilecek.
Deprem oldu gidecek bir yer var mı?
20 milyonluk devasa bir şehir söz konusu. Otoparkçı Engin’e sordum. “Yakın köylerde ve kasabalarda yakını ve yeri olanlar gitti. Bazı insanlar sığınacak alan bulunca arabalarına atlayarak o meydanları doldurdu. Tabii gelenlerin arabaları yolları tıkadı trafiği kilitledi.” Bunun da bir sorun olduğu ortaya çıktı.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…
“Milli iradeye itaat” tercihi ya da anlayışı, Cumhuriyet’in son yüzyılına damgasını vurdu diyebiliriz. Bu konuda ilk ve uyarıcı yüzleşme, 27 Mayıs askeri darbesinin ardından yaşandı. Askerler seçilmiş Meclis’i kapattılar, partileri susturdular, bir anlamda milli iradeye el koydular. Ülkeyi yönetmeye talip oldular. İlk seçimde tasfiye edildiler. Halkın en az yarısı, Adnan Menderes ve arkadaşlarını destekleyen partilere oy verdi. Yani “milli irade” darbecileri kabul etmedi.
Yeni hastalık: Online alışveriş
Alışveriş bağımlılarının yüzde 72’sinin borçlu, üçte birinden fazlasının da 10 bin Euro’dan büyük bir borç altında olduğuna dikkat çekiliyor. Tabii bu durum kişinin ailesinde veya işyerinde finansal sorunlara yol açtığında, iş başka bir boyut kazanıyor. Doğru teşhis ve tedavi gerekli hale geliyor. Ki bütün bunlar kısmen kumar bağımlılığı için de söylenebilir.