Oral Çalışlar

“Bu seçmenden bir şey olmaz” diyenlere…

CHP, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi ülkenin temel yapısını oluşturan önemli büyük şehirleri kazandı. Aslında muhalefet yerelde iktidarın ana halatlarını bir ucundan yakaladı. Aynı sonucu elde edebilir mi? Muhalifler açısından koşullar oldukça zorlu.

İstanbul seçmeninin tercihi…

İstanbul dahil kritik yerlerde, DEM, aday göstererek, CHP’li adayların kazanma şansını zora sokuyor. Eski büyük ortak İYİ Parti ise bu yerel seçimlerde tam anlamıyla muhalefeti dağıtmaya gayret ediyor. Hatta iktidar adaylarının kazanması için çalışıyorlar. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, Meral Akşener’in top atışları altında…

Cuntacılara yenilgi dersi: 12 Mart 1971

Meclis’te, “Askeri mahkemelerin tutukladığı kişiler kadın olsun erkek olsun asker kişi sayılır” şeklinde bir kanun kabul edildi. Biz resmen “asker kişi” olduk. 12 Mart cuntası ülkemize ağır bedeller ödetti. Ancak toplum direndi. Geniş bir darbe karşıtı cephe oluştu. Gün geldi Meclis, cuntayı dinlemedi. Darbecilerin Cumhurbaşkanı adayı general Faruk Gürler TBMM tarafından veto edildi. Türkiye 1973 seçimleriyle darbecileri alt etti.

Fildişi Sahili! Kabileler savaşmaktan yoruldu

Büyükelçi Deniz Erdoğan Barım, “Burada dini ritüeller o kadar fazla dikkat çekmiyor, dini oldukça esnek yaşadıkları söyleniyor” şeklinde yaptığım analizi şöyle açıkladı: “Burada din ve mezhep çok görünür değildir. Bu alanlardan bir toplumsal zıtlık çıkarmak da pek mümkün görünmüyor. Ama kabileler etkilidir. Büyük kabileler siyasette de rol oynuyor. Örneğin Cumhurbaşkanı, en güçlü kabilelerden birinin mensubu. Burada da kabilecilik öne çıkıyor. Tabii onca yoksulluğa rağmen fazla bir gerginlik olmaması, barışçı bir ortamın varlığı dikkat çekici.”

Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı Müslüman eşi Hıristiyan

Fildişi Sahili’nde gündelik hayat içinde siyasi çekişme ve kutuplaşmanın etkilerine rastlamıyoruz. Sakin bir siyasi atmosfer olduğunu anlıyoruz. Nüfusun yaklaşık yarısına yakını Müslüman, neredeyse bir o kadar da Hıristiyan yaşıyor. Hıristiyan-Müslüman evlenmelerine de sıkça rastlandığı söyleniyor. Alassane Quattara, 2017’den bu yana devlet başkanı. Uzun bir siyasi mücadelenin sonunda kademe kademe yükselerek iktidara gelmiş. Amerika’da teknoloji doktorası yapmış. Burkina Faso’yu yöneten Müslüman bir aileden geliyor.

Fildişi Sahili nere… İstanbul nere…

Fildişi Sahili’nin demokratikleşme tarihi bizim yakın siyasi tarihimizdeki askeri müdahaleler ve yeni anayasalar açısından ilginç paralelliklere sahip. Fildişi Sahili 1960 yılında bağımsız cumhuriyet halini almış. Anayasal düzen kurulmuş. 1999 yılında bir askeri darbeyle 1960 Anayasası askıya alınmış. 2000 yılında yeni bir anayasa kabul edilmiş. 2016 yılında hazırlanan yeni bir anayasa, sonunda 2020 yılında yürürlüğe girmiş ve ülkede yarı başkanlık sistemine geçilmiş. Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından beş yıllığına seçiliyor. En fazla iki dönem görev yapabiliyor.

Adalar’da seçim…

Bildiğimiz kamplaşma ve kutuplaşma Adalar’da da var. İkili kutuplaşma seçim kazanmaya yetmiyor. Bu nedenle ittifaklar siyaseti hâlâ ağırlığını hissettiriyor. Listeler seçim kurullarına verilmiş olmakla birlikte, değişik geriye dönüş yolları bulunuyor. Örneğin bir aday, başka bir partinin adayı lehine çekildiğini ilan edebiliyor. Bu tür bir hareketliliğe önümüzdeki günlerde daha çok tanık olabiliriz.

Tarsus da artık il olmalı…

Yeni il yapılabilecek ilçeler listesini görünce bir Tarsus yazısı yazmaya karar verdim. Tarsus, Anadolu’nun en kadim, tarihi açıdan en etkileyici şehirlerinden. Çeşitli milliyetlerin bir arada yaşadığı bir yerleşim yeri. Mahallenin birisi Afgan mahallesidir, diğeri Giritli mahallesi. Kürt Musa köyü de vardır, Arapların yoğun olarak yaşadığı Musalla (Yeşil) mahallesi de.

Putin meraklıları… Navalni’ye yapılanları görüyor musunuz?

Ben bu rejimleri “Doğu despotizmi” diye tanımlamaktan yanayım. Vietnam, Kamboçya, Laos gibi geçmişte komünist rejimlerle yönetildiğini düşündüğümüz ülkeleri, yani bir zamanların efsane direnişçilerinin olduğu ülkeleri de bu açıdan merak ediyorum. Bu merak beni demokrasiyi, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önemini yeni baştan gözden geçirmeye sevk ediyor. İfade özgürlüğünün olduğu yerde Putinler yetişemez, Navalniler yok edilemez.

Hepimiz CHP’ye kızıyoruz biraz da kendimize kızsak ya

Sosyalist, devrimci, radikal solcu diye kendini tanımlayan çevrelerde daha da katı bir CHP aleyhtarlığı vardır. CHP, Atatürk’ün modern Türkiye hedefinin gerçekleşmesi amacıyla kuruldu. Anadolu’daki okumuş yazmışlara, devlet memurlarına, öğretmenlere, mühendislere, doktorlara, avukatlara, kısacası orta sınıflara dayanan bir partiye dönüştü.

Şevki Yılmaz’a cevap vereyim derken…

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Yılmaz’a cevap verirken kullandığı üslup ve yaptığı benzetmeler ne yazık ki seviyeyi daha da aşağı çekici ve yanlış. Özel’in tarihe gönderme yaparak “senin ecdadın, benim ecdadım” benzetmesine girmesi hatalı.

Osmanlı Sarayı’ndan Sabiha Sultan

İpek Çalışlar’ın “Sabiha” (Yapı Kredi Yayınları) kitabı, yıllardır birikmiş soruların cevabını arıyor. İpek (Çalışlar) önceki üç kitabında Atatürk’ü ve iki önemli kadını Halide Edib’i ve Latife Hanım'ı yazmıştı. Sivil bir bakış açısı ve kadın gözüyle dönemi anlatan üç kitap birçok önyargının yıkılmasına da ön ayak oldu.

Entelektüel Kleopatra

Entelektüel, okumuş yazmış, akademik düzeyde dilbilim alanında eğitim görmüş bir Kleopatra erkeklerin hoşuna gitmedi. Onun çirkin ve yuva yıkan fettan bir kadın olarak tanınmasını...

Kleopatra o bildiğiniz kadın gibi değildi…

Dizi, Kleopatra’nın dilbilim çalışan bir akademisyen, çok sayıda dile hakim güçlü bir entelektüel olduğunu vurguluyor. Onu fettan, erkek avcısı gibi gösteren anlatılar bu diziyle alt üst oluyor ve bir dünya lideri gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Kraliçe dünyanın birçok ülkesinin baş şehrini ziyaret etmiş. Roma İmparatorluğu ile karşılaştırıldığında Mısırlı kadınların erkeklerle neredeyse eşit haklara sahip olduklarını görüyoruz. Mısırlı kadınlar istedikleri erkekle evlenebiliyorlardı.

DEM-CHP ittifakı mümkün mü? Ne işe yarar?

DEM Parti’nin militan kesimleri başından beri CHP ile derinlemesine iş birliği istemiyor. Partinin ana omurgasını oluşturan bu çizgi, “CHP devletin partisi ve bizim derdimize derman olamaz. Biz kendi bağımsız gücümüzle bir şey yapmalıyız” noktasında. CHP’ye oy vermekle DEM Parti’ye oy vermek arasında gidip gelen, Türkiye’nin iç dengelerini hesaplayan kitle (Kürt iş adamları, büyük şehirlerde yaşayan hali vakti yerinde Kürtler, Kürt olmayıp da demokratik tercihlerle DEM’e oy verenler) DEM Parti’ye yönelik milliyetçi tepkinin artması endişesi içinde.

Hollanda’ya Türk şiirini taşıyan: Mehmet Emin Yıldırım

Bizim çevreden Hollanda'ya ilk giden Mehmet Emin olduğu için, sonradan gidenlere kucak açtı. Yol yordam öğretti, tercümanlığımızı yaptı. Kaybettiği ilk eşi Selma ile birlikte evini açtı. Yerleşme sancılarımızı hafifletti.” Mehmet Emin, barışçı, şiddet karşıtı, özgürlükçü bir sosyalistti. Gülümsemesi, yüzünden hiç eksik olmazdı. Hollanda’ya gittiğimde mutlaka uğrardım. Birçok meselede aynı fikirdeydik. Tam 13 yıl ülkesine dönememişti. Aynur, onun 13 yıl sonra Türkiye’ye döndüğü gün (2 Temmuz 1993) yaşadığımız Sivas katliamının Mehmet Emin’i çok sarstığını anlattı.

Fayton gitti akülü geldi sorun tükenmedi

Turist sayısı çığ gibi çoğalınca, faytonların sıkıntıları da arttı. Adalılara, fayton sırası asla gelmez olmuştu. Atlar aşırı işten perişan sağda solda çatlıyorlardı. Sonunda faytonlar bir gecede kaldırıldı. Yerine akülü araçlar geldi. Bu kez en büyük sorun izinsiz bireysel akülü araçlar oldu. Toplu taşıma için akülü küçük otobüsler, akülü taksiler devreye girerken, binlerce akülü araç da adayı istila etti. Kuralına, kaidesine uymak bir yana, keyfilik arttı.

Siirtliler, Romanlar, Bitlisliler de gidiyor

Rumlar, Emeniler, Yahudiler gitmişti. Ya da tek tük kalmıştı. Birçok bina terk edilmişti. Sokağımızdaki Laz Bakkal, önemli bir merkez görevini yerine getiriyordu. Bir üst sokağımızda camcı, nalbur, marangoz, kasap, bakkal, biraz aşağıda demirci Arto ile kömür ve odun depoları fotoğrafı tamamlıyordu. Mahalle, terk edilmiş bir merkez görüntüsündeydi. Galata Kulesi çevresinde kasabın duvar dibine attığı kemikleri ortalıkta kemiren köpekler eksik olmazdı. Tek bir esnaf lokantamız vardı.

İstanbul’un orta yerinde Zeytinburnu mozaikleri

İstanbul’un yeni çekim merkezlerinde gelişen sürprizlerden biri de Zeytinburnu Mozaik Müzesi oldu. Belediye Başkanı Ömer Arısoy’un Kazlıçeşme Sanat’tan çalışma arkadaşlarının davetiyle bir tesadüf sonucu müzeyi gezip gördük. Çok geniş bir mekana yayılan müze İstanbul’un tarihine yeni boyutlar katacak yeni bilgiler içeriyor. Ünlü Kazlıçeşme deri atölyelerinin bulunduğu bölge.

Can Atalay kararı

Daha önce Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Enis Berberoğlu kararında da iki milletvekilinin üyelikleri düşürülmüş sonra Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru hakkını kullanarak yaptıkları itirazla üyelikleri geri verilmişti. İktidarla muhalefetin olaya yaklaşımını anlamak bakımından tarihsel belge olarak düşündüğüm için AK Parti sözcüsünün ve CHP sözcüsünün konuşmalarını paylaşıyorum.

Aydının otoriteye karşı gelebilme gücü

Despotik ülkelerdeki aydınların durumuyla, demokratik ülkelerdeki aydınların durumu doğal olarak birbirinden çok farklı. Gelişmiş ülke aydını daha rahat konuşur, daha rahat eleştirir. Ancak oralarda da ciddi sorunlar olabilir. Gelişmiş ülkede, polisin gücünün yerini, sermayenin veya akademik otoritelerin gücü alabilir. Bunun yanında ‘iptal kültürü’ de bir sivil baskı mekanizması olarak devreye girebilir.

“Aysel’e hepimiz aşıktık…”

Aysel, “Beni istemeye geleceklerdi ve babam hep duymazlıktan geliyordu. Bir gün 'Neden geliyorlar?' diye sordu babam. 'Altan'la evleneceğiz de o nedenle geliyorlar' dedim. Babam 'Ne iş yapar?' diye sordu, ben de 'Gazeteci' dedim. 'Hayır kızım, onu sormuyorum, mesleği ne?' demez mi...”

12 Eylül 1980 sabahının fotoğrafı

Ecevit ve Demirel siyasi yasakları kalktıktan sonra yeniden ülkeyi yönetme imkanını elde ettiler. Bu kez Ecevit’le çok yakın iki dost haline dönüştüler. "Siyasette dün dündür bugün bugündür" diyen Demirel de Ecevit de önemli izler bıraktı. O dörtlü fotoğraf bir siyasi tarihin dönüm noktalarından birisinin sembolü olarak hafızalara kazındı.

Masamdaki kitaplar okuduğum kitaplar

Kıbrıslı gazeteci Başaran Düzgün’ün “Öksüz Atlar Ülkesinde” romanı. Kıbrıs’ın bilmediğimiz karmaşık değişik milliyetlerin iç içe yaşadığı bir tarihi döneminden çatışmalara uzanan yakın tarihine tanık oluyoruz. Bir belgesel niteliğindeki bölümleri, yaşanmış bir tarihin heyecanı içinde sizi sürükleyip götürüyor. Çok beğendim.

Hrantsız Türkiye hep eksik…

Bir başka yolculuktayız, Antalya’dayız, bu Hrant’la ikinci gelişimiz. Akdeniz Üniversitesi’nde, bir açık oturuma katılacağız. Aldığımız davet, bize yönelik oluşturulan hava, tedirgin edici. Hrant, ben ve ayrıca iki konuşmacı daha var. Salona girince, karşımızda, önceden hazırlanmış bir senaryo... Bütün salona küçük Türk bayrakları dağıtılmış. Bir grup, örgütlü şekilde bayrakları bize doğru sallıyor ve sloganlar atıyor. Hrant konuşmaya başlıyor. Yavaş yavaş saldırgan hava dağılıyor. O sırada Hrant’ın mahkum edilmesine yol açan bir makalesi tartışılıyor. Ermenilere yönelik bir eleştiri içeren, özetle “İçinizdeki Türk zehrini atınız” diyen bir makale. “Vay sen Türk zehri dedin” diye kıyametler koparılıyor.

Numan Bey’in sıkıntısı…

Can Atalay Meclis’in seçilmiş milletvekilidir. Maaşını alıyor, ailesi vekillik haklarından yararlanıyor. Gerçekten daha sakin bakamaz mıyız? Arkasında binlerce oy alan bir milletvekilinden söz ediyoruz. “Adil yargılanmadığı” en üst başvuru merci olan Anayasa Mahkemesi tarafından iki kez ifade edilmiş bir milletvekili. Anayasa, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğunu ifade ediyor.

“Murtçu Mersin”den mutlu Mersin’e

Yoksulluk dönemlerinde Mersin’in köylülerinin geçim kaynaklarından birisi de 'murt'tu. Köylüler bu meyveyi şehre getirip satarak harçlıklarını çıkarırdı. Babam bizim Mersin köylerinden gelen yakınlarımıza, şaka yollu, “Murtçular geldi” demekten hoşlanırdı. Çukurova’nın eteklerinde yetişir Mersin ağacı. Yabanisinin meyvesi mor, aşılısı beyaz olur. Bizler o yörenin insanları bu güzel ve özel kokulu meyveye “murt” deriz. “Evlerinin önü Mersin” derken kast edilen, Mersin ağacıdır.

“Eskiyi unut yeni yolu tut”

Türkiye kötü şehircilik örnekleriyle dolu. Çirkin yapılaşma, deprem tehlikesi altında olmasına rağmen bu konuda hiçbir ciddi önlem almayan, alamayan örneklerle karşı karşıyayız. İktidar ya da muhalefet bu açıdan, şehirleri berbat etme bakımından çok bir fark göstermiş değil. Şehirlerin de bir kimliği, bir karakteri vardır. Çarşılarıyla, dini yapılarıyla, çeşmeleri, hanları, hamamları, konaklama yerleriyle bir bütün olarak bir anlam ifade ederler.

Bölükbaşı Meclis’e nasıl girdi?

Kırşehir, Haziran 1957'de yeniden il durumuna getirildi. Osman Bölükbaşı'nın doğduğu Hasanlar Köyü, Nevşehir'e bağlanmıştı. 1957 seçimlerinde, Osman Bölükbaşı cezaevindeydi. O yıl yapılan seçimlerde, Cumhuriyetçi Millet Partisi’nden yeniden milletvekili seçildiğinde, tutukluydu. Bölükbaşı’nın avukatları, tahliye için başvurdular. Talepleri reddedildi. Dönemin etkili ve güçlü isimlerinden Meclis Başkanı Refik Koraltan, engellemeleri dinlemedi. Milletin vekilliğini kazanmış bir kişiyi hapishanede tutmayı doğru bulmuyordu. Bölükbaşı’nın tahliye edileceğini açıkladı.

AK Parti Murat Kurum’la nasıl bir mesaj veriyor

Görebildiğimiz kadarıyla İstanbul kampanyasını doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı Erdoğan yürütüyor. Kurum’un karşısında, Ekrem İmamoğlu var. İddialı, enerjik, kendini İstanbul sınırlarıyla bağlı hissetmeyen bir siyasetçiden, bir lider adayından söz ediyoruz. Parti yönetiminde asıl ağırlığın İmamoğlu tarafında olduğu söyleniyor. İmamoğlu, hedefinin 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğunu, açıkça dile getiriyor. İktidar cephesinden baktığınızda, İmamoğlu başarısız bir belediye başkanı.