Oral Çalışlar
Devlet Bahçeli ince uzun bir yolda
Bahçeli’nin konuştuğu şeyler ne oranda ve nasıl bir vadede gerçek hayata geçebilir, bunu zaman gösterecek. Elbette ki ileri ve geri yönde hareketler, çeşitli rota değişiklikleri olacak. Sonuçta siyaset tam da bu tür sürpriz ve değişimlere çözüm bulma sanatı.
Bahçeli, Öcalan’a ‘umut hakkı’nda ısrarlı
Bahçeli’nin çözüme yönelik çıkışı karşılıksız kalacak gibi görünmüyor. Öcalan’ın böyle bir açıklama yapma ihtimali olmadan, Bahçeli’nin bu senaryoyu devrede tutması mümkün mü? Devlet içindeki bazı güçlerin yeni bir çözüm perspektifi denediği söylenebilir. Bahçeli’nin bu ısrarının arka planındaki olguların neler olduğunu tam da bilmiyoruz. Bu bir ortak devlet projesi mi Bahçeli’nin kişisel girişimi mi?
Devlet Bahçeli ne dedi? Neler oldu?
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk hangi niyetle görevlerinden alındı? Kayyum dönemine geçiş mi yapıyorduk? Perde arkasında neler yaşandı da yeniden bir gerilim ortamının içine düştük? PKK hangi amaçla Ankara’nın merkezinde bombaları, bombacıları harekete geçirdi? Bu ılımlı havadan rahatsız mı oldular?
Son birkaç ay içinde, birbirine zıt siyasi çıkışlarla karşılaştık. Anlamaya, yorumlamaya çalışıyorum… Bir şeyler oldu ama ne olduysa iyi olmadı…
Bahçeli’nin çağrısı bir oyun mu?
Görünen o ki Bahçeli’nin çıkışı, tesadüfi, duygusal, tepkisel veya bireysel bir çıkış değil. Bu bir devlet stratejisi. Öcalan’ı cezaevinden çıkartmayı planlayan ve onun çağrısıyla PKK’nın Türkiye’yi terk etmesini hedefleyen bir akıl ortada duruyor.
Çözüm süreci iyi mi oldu, kötü mü oldu?
“Çözüm Süreci” bazı çevrelerde hatırlanmak istenmiyor. Sonuç getirmediğini düşündükleri bu formülün bir kere daha denenmesine karşı olanlar, sert bir şekilde itiraz ediyor. Benim de çalışmalarına “Akil İnsanlar” heyeti üyesi olarak katıldığım “Çözüm Süreci” gerçekten bir felaket miydi? Geçen 11 sene içinde hafızalardan pek çok gerçek silinip gitmiş bulunuyor. O döneme ilişkin bazı rakamları hatırlatmak isterim. 2 yıl boyunca (2013-2015) bölgedeki çatışmalarda bir gencimiz bile yaşamını yitirmedi.
‘Terör sıfırlanmıştır’ demenin anlamı…
Öcalan ve Demirtaş’ın da yapacakları şeyler, atacakları adımlar vardır. Öcalan, geçen sefer Kandil’i sürece katamamıştı. Bu kez ne yapabilir göreceğiz… Samimi ve açık bir görüşme yapılması, sürece bir noktadan itibaren TBMM’nin de dahil olması gerekiyor. Yaşadığımız 50 yıllık tecrübe, bir şeylerin yeniden gündeme geldiğini ve şekillendiğini gösteriyor. Belli ki, devlete egemen olan anlayış, bu meselede yeni şeyler yapmak istiyor. Türkiye’yi Kürt meselesinin çözüldüğü bir ortama taşımak istiyor.
Devlet Bahçeli ve Güney Afrika, İrlanda deneyleri
Roelf Meyer, geçmişte Güney Afrika’daki Milliyetçi Parti’nin önde gelen isimlerinden birisi. Gençliğinde de milliyetçi eylemleri yöneten aktif bir militan. İktidardaki rejimi temsilen, daha doğrusu dönemin devlet başkanının özel temsilcisi olarak barış müzakerelerine katılıyor. Onun böyle bir işin başına geçmesi, çevrede epeyce tereddüt yaratıyor. Görüşmeler gizli yapılıyor. Bu arada toplumun tepkisine yol açabilecek bazı radikal kararlar da alınıyor. Örneğin Mandela’nın 27 yıl hapis tutulduğu Rodben Adası’ndan müzakereleri yürütmek üzere şehre getirilmesi tamamen gizli gerçekleşiyor. “Eğer bir anlaşılsaydı her şey mahvolabilirdi” diye anlatıyor Roelf.
MHP grubundaki heyecanı nasıl yorumlamalı?
“Terörün sıfırlanmış olduğu” saptaması, eğer gerçekten kabul edilirse, bir dizi siyasette değişiklik ihtimali de beraberinde gelecektir. Kürt meselesinden AB ile ilişkilere, Kopenhag Kriterleri’ne kadar uzanan bir yeni yaklaşım kaçınılmaz hale gelecektir. Şiddet engeli kalkınca Türkiye’nin Batı standartlarında bir rejime kavuşmasını zorlaştıran önemli bir engelin aşılması gündeme gelebilir.
Bahçeli’nin beklenmedik çıkışı: Türkiye’de terör sıfırlanmıştır…
Bahçeli bir barışma tezi ortaya attı, bir tespitte bulundu. Bunun devamı için yeni hamleler gerekecek. İnandırıcı olabilmeyi önemsiyorsa, önerilerini somutlaştırmalı. Tabii muhalefeti ne kadar ikna edebileceği de ayrı bir mesele…Bu çağrı, çok önemli sonuçlar da doğurabilir. Umutları kıran etkiler de yapabilir. Ancak ne olursa olsun, “terör sıfırlanmıştır” saptaması kalacaktır.
Devlet Bahçeli’nin DEM Parti ile tokalaşması
Bazı tereddütlere rağmen DEM Partililer Bahçeli’den gelen jesti olumlu karşılıyor. Tabii, Cumhurbaşkanı’nın Devlet Bahçeli ile birlikte nasıl bir plan yaptıkları henüz belli değil. Daha açıkçası, yeni bazı hamlelere hazırlanıp hazırlanmadıklarını da bilmiyoruz. Geçmiş dönemdeki açılımlarda MHP yoktu ve karşı tutum içindeydi. Bu kez eğer yeni bazı adımlar atılacaksa MHP’nin de işin içinde olma ihtimali belirmiş bulunuyor. Bu adımlar ne olabilir? Kürt sorununu çözüm konusunda dolaylı bazı arayışlar.
Din temelinde çatışma herkesin zararına
İran’ın İslam dünyasındaki ayrılık ve çatışmalara gönderme yapması önemli. Sonuçta son yıllarda bölgede huzuru tehdit eden çıkışların çoğu Tahran kaynaklıydı. Bölgenin rahatlamasına yol açabilecek uzlaşma ve çözüm arayışlarının önündeki bir engel böylece ortadan kalkabilir mi? Umarız kalkar. Bölgedeki Müslüman nüfusun çoğunluğu yoksul. Adalet, hukuk, insan hakları gibi kavramlar düşman dayatması olarak bile algılanabiliyor. İslam dünyasının barışçı bir misyon ile ve uzlaşma içinde ortalığa çıkabilmesi, büyük ihtiyaç.
Arkadaşım Halil Ergün…
Arkadaşım Halil Ergün, uzun bir aradan sonra ‘Dedemin Gözyaşları’ isimli bir filmle seyircinin karşısında. Halil, dizide geleneksel değerlere saygılı olmakla birlikte, bu değerlerin esiri olmayan bir aile reisini; pek yakışıklı bembeyaz saçlı karizmatik bir dedeyi canlandırıyor. Pandemi sırasında aldığı kiloları verdiği için keyfi de pek yerinde. Morali her zamankinden daha iyi.
Nasrallah ile Beyrut’ta yıllar önce neler konuştuk…
Beyrut’ta Nasrallah’la görüşebileceğimiz söylenmişti. Ortadoğu’nun “görünmeyen adamı”nı görme ihtimali bile heyecan vericiydi. Gece vakti, Hizbullah militanları öncülüğünde Güney Lübnan’ın dar ve bakımsız sokaklarını bir otobüsle geçtik. Karanlık bir sokağın başında durduk. Çok katlı bir binanın yanında otobüsten indik, güvenlik kontrolünden geçtik. Nasrallah, simsiyah saçları ve simsiyah sakalıyla karşımızdaydı. “Heyetimizdeki kadınların giyimlerine karışırlar mı?” diye bir tereddüt geçirdik. Ama bir dayatmayla karşılaşmadık. Nasrallah bize Hizbullah’ın hedeflerini ve mücadelesini anlattı. Oldukça temkinli konuşuyor, çözüme yatkın mesajlar veriyordu. O zaman çok gençti. İsrail’in “öldürülecekler listesi”nin en tepesinde yer alıyor ve bölgenin ölümsüz lideri olarak kabul ediliyordu.
Kurtulmuş, Can Atalay için formül istemişti
Numan Bey, Meclis başkanlığına seçilmesinden sonra bir konuşmamız sırasında “Meclis’i fonksiyonel hale getireceği”ni ifade etmişti. Ancak geçen seneki yasama yılında Can Atalay’ın tutukluluğu nedeniyle Meclis çalışmaları normal seyrinde yürümedi. Kurtulmuş, TBMM Başkanı olarak, bir formül üretilmesini istiyordu. Çözümden yana olduğunu ifade etti. Sonunda iktidarın çoğunluğu ağır bastı.
Aziz Abi, Yaşar Abi, İlhan Abi
Yaşar Kemal, Alman Der Spiegel dergisine Kürt meselesi konusunda yazdığı bir yazı nedeniyle yargılanıyordu. Bir linç kampanyası estiriliyordu. Duruşmanın yapılacağı güne hazırlanmak için Yaşar Kemal’e bir destek grubu oluşturmak üzere harekete geçtik. İlk önce Aziz Nesin’e başvurduk. Aralarının pek iyi olmadığını bilirdik. Yine de Aziz Nesin’in desteği önemliydi. Aziz Nesin, “Onun şimdiye kadar evine hiç gitmedim. Ama gelirim. Tabii ki, görüş farkımız olması önemli değil” dedi. “Aziz Nesin geliyor” denilince başka isimler de listeye eklendi: Türkan Şoray, Gençay Gürsoy, Atıf Yılmaz, İlhan Selçuk aklımda kalan isimler.
Heranuş’un torunu Fethiye’nin zulasındaki şiir
Fethiye’nin bir anneannesi vardı. Adı Seher’di. Onun Ermeni gelin olduğunu çok sonra öğrendi. Heranuş, 1915 Ermeni Tehciri’nde Habap köyünden çıkan kafile içindeymiş. Palu’ya gelindiğinde kadınlar bu kiliseye kapatılmış, erkekler ise alınıp götürülmüş.Fethiye’nin anneannesi Seher, gerçek ismiyle Heranuş da bu kiliseye kapatılan kadınlar arasındaydı. Erkeklerin hepsi öldürüldü. Kadınlar ise “Ermeni gelin” adıyla başka bir kimlik edindi.
17 Eylül’de Menderes’i astılar cevabını 15 Ekim’de hemen aldılar
1961’deki bu seçim sonucu; Türkiye toplumunun şiddet karşısında geri çekildiği, sessizleştiği ve yeteri kadar direnç göstermediği teorisini bence geçersiz kılıyor. Düşünün, idamların üzerinden daha bir ay geçmemiş, devletin tepesindeki insanlar idam edilmiş, aynı ekipten diğer birçok isim de ağır ceza tehdidi altında. İşte böyle bir noktada toplum ayağa kalkıyor ve gerçeği savunuyor. Bu açıdan 15 Ekim toplumumuzun rüştünü ispat ettiği, darbecilere dur dediği bir gün.
CHP’ye yanlış bakış
Bir çevre CHP’yi küçümsemeyi alışkanlık haline getirmiş durumda. Uzun yıllardan sonra önemli seçim başarısını kazanması bile bu çevreyi yumuşatmıyor. CHP son yıllarda bu değişim sürecinde birçok baskıyı da göğüsledi. Kemal Kılıçdaroğlu kaç kez ölümden, kaç suikasttan kurtuldu. Risk almayan bazı konforlu kesimlerin bu konuda en keskin dili kullanmaları da işin cabası.
12 Eylül darbesinin 44. Yılı: Türkeş’in darbeye karşı birlik önerisi
12 Eylül dönemindeyiz. Ankara’da Merkez Komutanlığına bağlı Ordu Dil ve İstihbarat okulunda tutukluyuz. Türkeş, Ecevit’e bir mesaj gönderdi: "Bu söylediklerim, hem Sayın Ecevit'e hem de tüm CHP'lilere bir tekliftir. Geçmişte karşılıklı hatalarımız olabilir. Biz bunları unutmaktan yanayız. Önerimiz dört maddedir: 1. Bir an önce çoğulcu rejime geçilmesi, 2. Önyargı ve husumetlerin unutulup, çekişmelerin bir yana bırakılması, 3. İdam cezalarının durdurulması, genel af ile geçmişe sünger çekilmesi, 4. Yeni anayasanın, 27 Mayıs Anayasası temelinde, onun temel hak ve özgürlüklere ait birikimi korunarak hazırlanmasıdır."
Amerikan demokratlarının Kamala Harris yanılgısı
Donald Trump’ı münazarada yenen Kamala Harris, sıradan bir isim olmadığını bir kere daha ispat etti. Bu noktadan sonra Kamala’nın seçmenlerinin sayısı giderek artabilir, yani Harris hedefine ulaşabilir. Bazı Amerikan Demokratları Harris'in performansını yetersiz bulsalar ve karamsar olsalar da bence Harris onları şaşırtacak. Öte yandan ekonomi gibi konularda Harris'e yapılan bazı haklı eleştiriler de var. Harris'in ekonomideki bazı söylemleri gerçekçi olmayabilir. Ancak ne olursa olsun rüzgar artık ondan yana esiyor.
Narin cinayetinde medya dünyası… Nerede kalmıştık?
Medyanın erkek egemenliğini yansıtan, 3. sayfa haberleri ne oldu? Daha da ileri gitti; medya cinayet, şiddet haberleriyle dolup taşan ve erkek sesinin diğer sesleri ezip geçtiği bir alan haline dönüştü. Polisten alınan ifadeler, tutanaklar yasal kaygıları hiç düşünmeden yayınlanır hale geldi. Kim daha ayrıntılı cinayet haberi verir, kim daha büyük gürültü koparıp en büyük reytingi elde ederse, bununla övünmeye başladı.
Erkek… Narin’i öldüren zihniyet ve aile içi şiddet
Narin Güran cinayeti, şu ana kadar ortaya çıkan bilgilere göre bir aile içi şiddet saldırısı olarak kabul edilebilir. Bu olayı anlamaya çalışırken, kız çocuklarının ve kadınların üzerindeki aile baskısına ilaveten, mahalle baskısını, otoriter cemaat kültürünün baskısını konuşmanın şart olduğu açık. Kültürümüzde “döverek adam etme”, “döverek eğitme” gibi kavramlar var. Şiddet, bir sorun değil tam aksine bir çözüm olarak akla gelebiliyor. Baba, ağabey; egemen, baskı kuran, döven otorite rolünü oynamayı sürdürüyor.
Sisi, Mısır’a yeni başkent hazırlıyor
Erdoğan ve Sisi… Nefretle başlayan bir süreç… Ama her iki lider de “yeni” kavramından hoşlanıyor. Her iki lider de “istikrar” kavramından hoşlanıyor. Erdoğan’ın bir dönem sıklıkla “Yeni Türkiye”den söz etmesine benzer şekilde, Sisi de kendini “Yeni Mısır”ın önderi olarak görüyor. Darbeyle iktidara geldiği 2013 yılından bu yana, Mısır’daki birçok şeyi, örneğin Süveyş Kanalı’nı bile yenilemek ve uzatmak için projeler geliştiren Sisi, şu an Kahire’nin 45 kilometre doğusunda yeni bir “mini başkent” inşa ediyor.
Sır küpü 68 tarihe karışmadan
68, bir daha yaşanması çok zor olan, toplum açısından parlak bir dönemdi. Yeni bir Türkiye’nin ortaya çıkışını haber veriyordu. Üniversiteler, fabrikalar, köyler, toplumun her bir yanından canlılık fışkırıyordu. Ne yazık ki devletin merkezine egemen olan militaristlik, bu canlılığa düşmandı. Yaşananları belli ki kendi iktidarını yok edecek bir felaket habercisi olarak algıladı. Zulüm egemen oldu…
İsrail’de gösteriler: iyimser bir yorum…
HAMAS’ın elindeki rehinelerden altısının önceki gün ölüsünün bulunması, İsrail’de değişik tepkilere neden oluyor. Göstericilerin sayısı, her geçen gün artıyor. Görünen o ki Netanyahu’nun işini zorlaştıracak en önemli birikim İsrail’in içinde oluşabilir. Yakın zamanda yapılacak ABD başkanlık seçimleri, sorunun çözüm konusunda bir dönüm noktası olabilir.
Melez bir Türkiye’nin işaretleri…
Bireysel düzlemde laiklik bir bakıma yeniden kuvvet buluyor. AK Parti seçmeni de laiklik düşüncesinden etkileniyor. Toplumsal düzlemde muhafazakar zihniyet köklü geçmişiyle sarsıntılar geçirmesine rağmen varlığını hissettiriyor. Koyu laiklerin ve koyu dindarların hayalindeki Türkiye tasavvuru gerçekleşmedi. Tam tersine, melez, yeni bir kültür kafasını kaldırıyor. Şu an bu melezliği tam olarak anlayıp yorumlamak zor olabilir ama sonuçta Türkiye büyük ülke. Dinamik bir ülke.
CHP’de başkanlık yarışı başladı mı?
Koşullar değiştiğinde Özgür Özel’in “Adayım” demesi sürpriz olmaz. Kemal Bey, “Eğer delegeler beni isterse aday olurum” diyerek, fırsat bulursa ortaya çıkacağını ifade etmiş oluyor. Mansur Yavaş, başından beri sesini yükseltmeden bekliyor. Ekrem İmamoğlu, elindeki en büyük mali güçle sahneden inmiyor. Sonuçta CHP’de dört Cumhurbaşkanı adayından söz edilebilir. Ancak önce CHP Genel Başkanlığı meselesinin çözülmesi gerekiyor.
“Memleket elden gidiyor” karamsarlığı
Bunca seçim yenilgisi ve 22 yıllık AK Parti iktidarı bir kesimi tamamen karamsarlığa sevk etti. “Cumhuriyet elden gidiyor”, “laiklik yenildi” psikolojisi bir kesimi öylesine tedirgin etmiş durumda ki “Bu ülkeyi artık terk edeceğim” noktasına gelenlere rastlıyoruz. Bazı muhalif çevrelerde, özellikle de muhalif medya dünyasında bir güven eksikliği dikkat çekiyor. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde alınan netice bu tedirginliği ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Yılmaz Özdil’e düzeltme…
Yılmaz Özdil, 21 Ağustos 2024 tarihli Youtube yayınında benim “Silivri Cezaevi insan ruhuna uygundur” dediğimi iddia etti. Tam tersine Özdil’in bahsettiği, 2010 yılında benim de aralarında olduğum gazetecilerin dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in davetiyle Silivri Cezaevi’ne yaptığı ziyarette, “Cezaevlerinin yapısı ve hücre sistemi insan ruhuna ve psikolojisine uygun değildir” demiştim.
Dedemin köyü neresiydi?
Şimdi uzun yılların ötesinde kendi geçmişime bakıyorum. Ailemizin tarihi tipik bir Anadolu tarihi. Birbirine girmiş kimlikler, değişik mezhepler, yazılmamış ilginç öyküler. Benim baba tarafından gelen dedeme “Kürt Hüseyin” derler. Kayıtlı olduğu yer Tarsus. “Şıhlar” diye anılır bizim aile. Ziyaret Şıhları. Hiçbir ilgimizin olmadığı başka bir tarih vardır bunun içinde.