Oral Çalışlar

Futbol yalnızca futboldan ibaret değil

Yıllar önceydi. Reşat’la (Çalışlar) Fenerbahçe’nin Kadıköy’deki bir maçını izlemeye gitmiştik. Bir kısım seyirci sürekli futbolculara, hakeme küfür ediyordu. Şaşırıp kaldık. Reşat dayanamadı, “Abi ya küfür etmeyin, futbolcuların moralini bozuyorsunuz…” Küfürbazlardan birisi karşılık verdi: “Sen ne diyorsun kardeşim. O bizim takım ister söveriz, isteriz severiz kime ne?”

Cumhuriyet üzerinde anlaşmak, Atatürk konusunda uzlaşmak

Cumhuriyet’in artık ortak bir miras olduğu gerçeği kabul görüyor. Cumhuriyet’in başından beri demokrasiyle ilgili sorunları vardı. Bugün de var. Siyaseti genel olarak devletin demokratik olup olmaması fazla ilgilendirmiyor. Demokrasi bilinci henüz yeteri kadar olgunlaşmamış durumda. Otoriterleşmeye kapılar açık. Muhalefet ise karmakarışık. Özgürlük arayışı içinde olan da var, iktidarla milliyetçilik yarışına girenler de… Hal böyle olunca Cumhuriyet iki tarafın da üzerinde uzlaşabileceği bir zemin sayılabiliyor. Cumhuriyet değerleri de “nasıl anlarsan öyle yap” şeklinde “self servis” bir ortak malzemeye dönüşebiliyor.

Arşak da gitti…

Tarsus’la önemli bağlarımdan birisiydi Arşak. Agop’un telefonunu açınca onu kaybettiğimizi anladım. Bakırcı dedem Mehmet Emin Bülbüloğlu’nun kalfası ve ortağı Agop amcanın oğluydu Arşak. Dedemizden...

Muhalefet partileri: Olmak ya da olmamak

İktidar zorluklar içinde. Muhalefet ise bu zorluklardan yararlanabilecek bir dinamizm gösteremiyor. Toplumdaki değişim isteği de her geçen gün artıyor. Bu durumda ne olabilir? Var olan seçeneklerin ötesinde yeni sürükleyici ve etkileyici figürler ortaya çıkabilir. Avrupa’da son yıllarda örneklerine sıkça rastladığımız genç liderler toplumun desteğini kazandılar ama büyük fark yaratamadılar. Bizde ortam genç liderlere daha az şans veriyor. Daha olası çözüm ise muhalefet partilerinin toplumun “birleşin ve değiştirin” talebine karşılık gelecek yeni dayanışma yolları geliştirebilmeleri. Eğer iktidar, muhalefetin elindeki 4-5 büyük şehri kazanırsa, Türk siyasi tarihinde bir devir kapanabilir, yereliyle geneliyle tek partili bir ülkeye dönüşürüz.

Batı’nın ikili karakteri Doğu’nun despotizmi…

Tabii ki, “emperyalist Batı”dan söz etmek mümkün. Peki “Batı’ya alternatif” veya “denge unsuru” olarak düşünülen Doğu ne durumda? Batılı emperyalistlerden daha acımasız diktatörlüklerle kendi halklarını ezdikleri ortada değil mi? Batı’ya dönersek… İki farklı Batı’dan söz etmek mümkün… Bir tarafta, demokrasi, hak hukuk adalet ve eşitlik konusunda elde ettiği kazanımlarıyla, toplumdaki ifade özgürlüğüne (dünyanın geri kalanına kıyasla) verdiği değerle çağdaş Batı… Madalyonun öteki yüzünde ise İsrail’i eleştiren sanatçıların kültür-sanat etkinliklerini iptal etmeye başlamış, yoksul ülkelerde yaşayanları neredeyse insan olarak görmeyen vahşi Batı...

AK Parti İstanbul’u kazanabilir mi?

31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerin en kritik karşılaşması İstanbul seçimleri olacak. 14 Mayıs seçimleri muhalefet açısından bir hayal kırıklığı idi. Bir süre kendilerine gelemediler. Yenilgi onların üzerinde uyarıcı bir etki yapmış gibi göründü. AK Parti ise İstanbul ve Ankara’yı kazanmanın hesabı içinde. Bu kez aday tespitinde AK Parti geride kalmış görünüyor. Her seçimde adaylar çok önceden belirlenirken bu kez daha ağır gidiyor.

Avrupa hükümetleri Filistin’e neden soğuk?

AB ülkelerinin hükümetlerinin büyük kısmı neden böyle bir haksızlığa destek oluyor? Eğer bu soruyu yanıtlayabilirsek, Türkiye’ye yönelik tavırları ve arka plandaki ideolojiyi ve psikolojiyi daha iyi anlayabiliriz. Batı dünyasında bir çifte standart olduğu, İslam dünyasına soğuk ve üstten bakan bir tavrın egemen olduğu bir gerçek. Bunun birinci nedeni din mi? İslam dünyasının büyük bir kısmının yoksul ve çaresiz oluşu mu? Yoksa Müslümanların ten rengi ve dış görünümü mü bu soğukluğa sebep?

Ünlü tablonun gizemi…

Mucha, Crane’in maddi olarak desteklediği bir sanatçıydı. Crane, Halide’den Mucha’ya poz vermesini istemişti. Halide de Mucha’ya keyifle poz verdi. Halide’nin resim macerası da bu dostluktan kaynaklanmış, ünlü ressam, yaptığı portrenin bir trajedi kahramanını andırmasını istediğini anlatmıştı. Halide Edib, Crane’e mektubunda ‘Hem poz verip hem de anılarımı yazamıyorum’ diye şakacıktan yakınıyordu. Halide Edib, Crane’e yolladığı mektupta Mucha’nın karşısına geçerek nasıl poz verdiğinden şöyle söz ediyordu: “Bu süreçten olağanüstü hoşlandım. Mekan büyülü bir sessizlik içinde ve Mucha yakından tanımaya gerçekten değecek bir kişi…

Türkiye’den sürgün Avrupa’da başbakan adayı

Bir önceki hükümette Adalet Bakanlığı yapan Dilan’ın partisi seçimleri kaybetti. Onun Hollanda başbakanı olma beklentisi bir başka seçime kaldı. Dilan Yeşilgöz’ün siyasi başarısı Türkiye’de (sosyal medyadaki spekülasyonları saymazsak) fazla övünç konusu yapılmadı. Kendisi göçmen olan Dilan, göçmen karşıtı bir sağcı partinin lideri. Dersim kökenli bir Alevi Kürt’ün, Hollanda’nın göçmen karşıtı bir akımının liderliğine yükselmesi kaderin garip bir cilvesi.

Yeni bir kitabım var: İsyan Günleri-68

Hepimiz kendi kahramanlarımızın, kaybettiklerimizin acısını bastırarak, yola devam edebileceğimizi sandık. 68’de başka bir dünya ve başka bir Türkiye vardı. Hayallerimizin gerçekleşeceğine inandıran bir ortam vardı. Dünyanın dört bir yanından devrim haberleri geliyordu. Bize de uğrar diye düşünmüştük. Kimimiz Che Guavera’nın yoluyla, kimimiz Mao, kimimiz Lenin diyerek devrimin yolunu çiziyorduk. Umudumuzu besleyecek bir ortam vardı. Bugünden baktığımızda bütün bu heyecanın, o günün havasıyla beslendiğini, zaman zaman gerçeklerden koparak bambaşka bir dünya yarattığımızı görebiliyorum.

Tarsus’un altı Kudüs üstü Vatikan gibi

Biz Tarsuslular, şehrimize düşkünüz. Kendi aramızda övünüp dururuz. Bu aslında Anadolu’da doğup büyümüş birçok insanın doğal refleksidir de diyebiliriz. Gazeteci arkadaşımız Verda Özer, birkaç gündür...

Gazetecilere Yeşil Pasaport…

Son Gazze olaylarında da görüldüğü gibi, her yere önce gazeteciler koşuyor. Bu konunun taşıdığı aciliyet yeniden ortaya çıktı. Resmi basın kartlı gazeteci sayısının, baroya kayıtlı avukat sayısından çok daha az olduğunu da belirtmekte yarar var. Bazı itirazlar da geldi. “Yeşil pasaport devlet görevlileri içindir, siz devlet görevlisi misiniz?” dediler. Elbette devlet görevlisi değiliz, ama kamuya hizmet ediyoruz.

Abdülhamid-Mithat Paşa tartışması! Sürgüne mi gönderelim burada mı yargılayalım?

II. Abdülhamid, Anayasa'ya muhalif olan grupların eylemleri nedeniyle İstanbul’da cezalandırılmalarını istemiş ve sürgüne gönderilmelerine karşı çıkmıştır. Sadrazam Mithat Paşa, sorunu Vekiller Heyeti’ne getirmiştir. Eylemcilerin yargılanmadan derhal sürgün cezasına çarptırılmalarını Padişah'tan istemiştir. II. Abdülhamid, görünüşte de olsa yargılama yolunu önermiştir.

Yasaklanan Cumartesi Anneleri için olumlu adımlar

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda HEDEP Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki’nin Cumartesi Anneleri’ni hatırlatması üzerine İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, “Cumartesi Anneleri ile ilgili biz iyi niyetliyiz, onlar da zaten mağdur” diyerek devreye girdi. Yerlikaya “Sayın Cumhurbaşkanımız da kabullerinde aynı şeyi söylemişti. O zamanki sözünden hareketle bu olayı suhuletle, en güzel şekilde çözeceğiz” sözleriyle Cumartesi Anneleri'ni umutlandıran bir vaadde bulundu.Cumartesi günü Galatasaray Meydanı'nda buluşan ve taleplerini dile getiren annelere Polis müdahale etmedi.

Gazze gözlemleri: Bütün dünya bize düşman mı?

Türkiye, Rusya faktörünün yeniden devreye girmesiyle bir denge siyaseti kurmaya çalışıyor. Bu yönelim, Batı’nın Türkiye’ye yönelik güvensizliğini körüklüyor. Türkiye geçmişte Batı kampının bir üyesi gibi hareket ediyordu. Bugün o kampın içinde mi dışında mı, bu net değil. Türkiye’nin kurucu önderi Atatürk de, Osmanlı İmparatorluğu da Batı uygarlığını hedef olarak önlerine koymuşlardı.

İsmet Paşa, Ecevit, Kılıçdaroğlu: Bir çizginin değişik halkaları

Ecevit köken ve eğitim itibarıyla Cumhuriyet’in şanslı kesimlerindendi. “Karaoğlan” diye anıldı, etrafında sempati halesi yaratmakta zorlanmadı. Ancak devletin otoriter yapısıyla her hesaplaşma girişimi, ona tehdit olarak geri döndü. Kılıçdaroğlu ise en alt sınıflardan, en yoksul “öteki”lerin arasından kendi özel çabaları ve gayretiyle bir yerlere geldi.

Kılıçdaroğlu siyasete neler kattı, nasıl bir profil çizdi?

Parti içindeki ulusalcı eğilim, Kılıçdaroğlu’nun izlediği geniş cephe stratejisinden memnun değil. Seçimi kazanma umudu nedeniyle seslerini yükseltmemişlerdi. 14-28 Mayıs sonrası tepkilerini artırdılar. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun başkanlık seçimindeki yenilgisinin nedenlerinden biri, parti içindeki ulusalcıların karşıt tutumuydu.

Teknolojiyi yaygınlaştırmak… Biz oraya gelebildik mi?

Teknolojinin ışık hızını geçtiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu yolda hamle yapabilen, atılım cesareti gösterebilen toplumlar güçleniyor. İlk cep telefonlarının yayılmasında rol oynayan Nokia’nın bir Finlandiya kasabası olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım. Biz o tarihlerde suyu, elektriği kasabalarımıza getirmeye uğraşıyorduk. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Üsküdar’da “Köklü Miras’tan Türkiye Yüzyılı’na” temalı bir gezici eğitim tırının açılışını gerçekleştirdi.

İnanmak, eğlenmeye ve zevk almaya mani midir?

Anadolu’nun dört bir yanında yapılan düğünlerin çoğu kadınla erkeğin epeyce karışabildiği bir ortamda gerçekleşir. Bazı nispeten tutucu yöreler hariç, tüm Anadolu’da kadın-erkek halaya durur, birlikte oynar. Hatta tutucu yörelerde bile kadınlar erkeklerden çok kaçmaz. Bu eğlenme adeti, yüzyılların mirası olan bir gelenek. İslami kültürün bir anda bu geleneği yok sayması, yok etmesi düşünülemez. Onunla zıtlaşması da pek fayda etmez. Örtünme, kapanma gibi olgularla yaşayan çevreler de geleneksel eğlence kültürüne genelde dahil olurlar. Düğünlerde herkes göbek atar. “Allah” diye bağırarak göbek atanlar da vardır.

Kılıçdaroğlu’nun İçişleri Bakanı’na desteği siyasette yeni bir durum mu?

İktidar-muhalefet ilişkisi, oldukça sert bir siyasi ortamda seyrediyor. Ağır suçlamalar birbiri ardına geliyor. Mahkeme kararları, yargıya güvensizlik gibi konular, gündemden düşmüyor. İçişleri Bakanlığı’na İstanbul Valiliği’nden tanıdığımız Ali Yerlikaya’nın gelişiyle birlikte, operasyonlar ülke çapında yaygınlaştı, sürüyor. Kılıçdaroğlu’nun bakana destek çağrısı yapması, iktidar-muhalefet ilişkisi bağlamında özel bir durum.

İsrail’de yürüyen barışçı kadınlar… Gazze’den umuda yürümenin yolunu açıyorlar

İsrail’den gelen bir haber umutlandırdı. Binlerce Yahudi, Müslüman ve Hıristiyan kadın İsrail’de barış içinde birlikte yürümüştü. İsrailli şarkıcı Yael Deckelbaum “Annelerin Duası” şarkısını söyleyerek müziğin değişim için neler yapabileceğini göstermişti. Dünyanın dört bir yanında barış isteyenler benzer yeni bir dalga yaratabilir.

Almanya çok kötü bir sınav veriyor

İsrail saldırganlığına karşı Almanlar beklentilerin aksine çok kötü bir sınav veriyor. Bir yanda sokaklarda Filistinlilerle dayanışma içinde olan insanlar da var. Ama siyasetçiler hem sağcısı hem solcusuyla insanlığı utandırıyor, dünyayı utandırıyorlar. Gazze’deki bir anıtın önünde 30 yıl sonra diz çökmek ihtimali acaba bir kader mi?

Rauf Tamer… Bab-ı Ali ıssızlaşıyor

Rauf Tamer’i bizler 12 Eylül 1980 öncesi günlerde Tercüman yazarı olarak tanıdık. Ben o dönemde bir solcu gazetenin genel yayın yönetmeniydim. Rauf Tamer, Bab-ı Ali’de fıkra yazarı diye anılan kalemlerdendi. Kısa ve vurucu cümlelerle ve bir solukta okunan yazılarıyla tanınırdı. Kendisi, 1959’da başladığı gazeteciliği son güne kadar sürdürmüştü. Rauf Tamer, sert polemikler yapan ateşli bir üslupla yazardı. Sağ kesimin önemli sözcülerinden birisi olarak kabul edilirdi. Kemal Ilıcak’ın yönetiminde Tercüman gazetesi sağın militan ve çok satan gazetesiydi.

Filistin, yalnızca Müslümanların meselesi değil…

Mescid-i Aksa’da namaz kılabilmek için, dünyanın dört bir yanından Müslümanlar Kudüs’e geliyor. Hannan Aşravi Bu dava, bu üç dinin de ötesinde dünyanın barış ve iyilik isteyen insanlarının ortak davasıdır. Hatırlatırım, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün önde gelen yöneticilerinden Hannan Aşravi Hıristiyan’dı. Aşravi uluslararası platformlarda Filistin’in en önemli temsilcisiydi. Filistin davası hangi inançtan, hangi mezhepten, hangi milletten olursa olsun bir hak hukuk davasıdır. Bu yalnızca Müslümanların davasıdır diye olaya yaklaşmak Filistinlilere haksızlıktır.

Tarsus Bienali, Ekrem Kahraman, Haşmet Zeybek…

Tarsus başlıklı bir vakıf iken Çukurova’ya döndürüldü. Müze hedefi de genişledi. Adana, Mersin, Hatay, Kahramanmaraş, Afşin, Osmaniye ve Tarsus’u kapsayan bir bölge müzesi. Merkezi Tarsus olacak. Ekrem hedefini şöyle anlattı: “Bütün gelişmeler dünyanın yeni bir döneme girdiğini, bütün bu eski mekanların tarihi şehirlerin giderek sanatla iç içe geçmeye başladığını gösteriyor.

El Fetih’ten Hamas’a… Filistin’de şiddet adım adım nasıl tırmandı?

Başlangıçta Filistinli direniş örgütleri milliyetçi, seküler, sol eğilimliydi. Filistin Kurtuluş Örgütü içinde, El Fetih, sağda kalıyordu. Filistinliler, İsrail baskıları karşısında seslerini duyuramadı. Giriştikleri eylemler kanla bastırıldı. Kaybettikleri topraklarına dönemediler. Oralara İsrail yeni yerleşim yerleri oluşturarak işgali kalıcılaştırdı. Bu kara tablonun, Filistinliler üzerinde oluşturduğu ağır maddi ve psikolojik baskı onların bir kesimini şiddet örgütlerine yöneltti. Geçmişte itibar edilmeyen ve gerici diye dışlanan küçük grupçuklar büyüdü. Solcuların, seküler toplulukların bir kesimi, İslamcılığa yöneldi. Geçmişte enternasyonal bir sol desteğine sahip olan Filistin’e destek daha çok İslam dünyasından gelmeye başladı.

14 yıl önce Hamas, İsrail ve terör için yazdıklarım: Söylenmedik ne kaldı?

İsrail gibi zengin, silahlı örgütlenme bakımından gelişmiş bir ülke, yoksul Filistinliler karşısında çaresiz durumda. Gazze’ye atılan bombaların da İsrail’e ‘intihar bombacılar’ı olarak geri döneceğini kim yadsıyabilir? İsrail devleti, yüzlerce Filistinliyi bombalarla öldürüp, aç susuz bırakıp çıldırtırken, bundan başarılı siyasi sonuçlar elde edebilir mi? Filistin sorunu, İsrail’in dünyaya anlatmak istediği gibi yalnızca bir ‘terör sorunu’ değildir. Filistin sorunu, bir milli sorundur. Ortadoğu’nun kadim halklarından Filistinliler, yıllardır Ortadoğu’da yersiz yurtsuz oradan oraya sürülüyor…

AK Parti’den ayrılarak kurulan partilerin geleceği

Bu partilerin merkez kadroları güçlerini siyaset sahnesinde denemek istiyor. Ancak, dediklerini yaparlarsa muhalefetin seçimleri kaybetmesine neden olmak gibi bir suçlamayla yüz yüze gelebilirler. Siyasi zeminleri yerinden oynayabilir. Sonuç olarak, seçmen gerçekçidir. Kazanamayacak adaylara sırf “seni seviyorum” diyecek bir yeni seçmen kitlesinin oluşabileceğini tahmin etmiyorum. O zaman bu partiler, bu çok taraflı açmazı kırabilecekler mi? Toplum için yeniden umut olabilecek bir bağımsız dinamik ortaya koyabilirler mi? Zor bir dönem.

CHP İstanbul İl Kongresi’nden izlenimler

İstanbul Kongresi Ekrem İmamoğlu’nun hakimiyetinde geçti. Sezgin Tanrıkulu’nun sitemlerle dolu konuşması kongreye damgasını vurdu. Canan Kaftancıoğlu’nun kadın siyasetçilere “Çıkın konuşun, siyaseti erkeklere terk etmeyin” çağrısı anlamlıydı. Medyaya kavgalı bir ortam havası yansıdı. Benim gözlediğim gayet sakin bir hava vardı. Gerilim yoktu. Tartışmalar gayet yumuşak bir iklim içinde cereyan ediyordu.

10 yıl önce 10 yıl sonra: AK Parti

Eğer bir ülkede, milletin iradesi gasp ediliyorsa, çeteler, karanlık odaklar cirit atıyorsa, vesayetçi odaklar kendini hakim olarak görüyorsa, orada ne huzur ne refah ne hak ne özgürlük olur." 10 yıl önce işte böyle bir rüzgar esiyordu. Bu rüzgar Kürt sorununun çözümü yolunda en radikal adımların hazırlayıcısı oldu. Türkiye bazı en tartışılmaz, en tabu konularda, neredeyse her şeyi konuşuyor, tartışıyordu. O günlerde devlet yöneticilerinin söylediklerini bugün bir yurttaş söylemeye kalksa, başına ne geleceğini kimse kestiremez. 15 Temmuz darbe girişimi maalesef siyasetin de toplumun da iktidarın da kimyasını alt üst etti. Normalleşmenin yerini kutuplaşma aldı. İktidar muhalefet ilişkisi yerinden oynadı.