Sevil Özdemir
14 Şubat, aşklar ve kelaynaklar…
Evet, kelaynak, hani o saç özürlü, kara kuru, görece olarak çirkince kuş. Çok hayranım kendilerine... Bugün size, yeryüzündeki en vefalı yaratıklardan biri olan kelaynakları anlatacağım.
Dünyada cehennemi yaşayanlar
İtiraf ediyorum. Bazı şeylere geç kalmak gibi bir huyum var... Herkesle aynı anda uyumlanamadığım zamanlar gibi...
Hayatlarımızdaki “Artırılmış Gerçeklik”
"Bir şeye sahip olduğunda, ona her yerde sahip çıkmalısın" diye kendi hayatından ödün veren ve onaylanmak için daha fazla çalışmak zorunda olanlar, "Mutlu olmayı istemek, insanı mutsuz ediyor" diye hep rahat ve sorumsuz davranıp, sırtını birilerine yaslayanlar, "Ne kadar aptal görünürsem o kadar güvende kalırım" diye hayata bile aldırış etmeyenler, "İnsanlar insanları sevmez, onlarda uyandırdıkları duyguları severler" diyerek sadece bencil dünyasında var olmaya çalışanlar...
Bold Pilot efsanesi
Ekonomik kriz, geçim kaygısı, çeşit çeşit dertlerle uğraşan insanlara, bütün sıkıntıların bir gün biteceği inancını yaşatmış, umutlarını yüklemişler ona, o, yarışın son düzlüğüne kadar gerilerden gelip, kaybedeceği düşünülürken, son düzlükte yaptığı atılımla, kazandığı yarışlarla, daha hiçbir şeyin bitmediğini, eninde sonunda gülen tarafın kendisi olacağını hissettirmiş izleyenlere... Çünkü, umut hep peşinden sürükler...
Kaybedenler bu tarafta…
Ne diyordu Ferdi Tayfur'un şarkısında 'Sanma ki yaşıyorum, sanma ki ben çok mutluyum...' Bütün bu insanların belki de ortak noktası bu şarkının sözleridir kim bilir… Bu oyunda arabesk de var... 'Okudu mesajımı, telefon elimde bekledim, yazmaya başladı, yazdı yazdı, sildi sonra, vazgeçti... Ne yazdı? Niye sildi? Ne oldu?' diye meraktan deliren Aziz'in umutsuzluğu da...
Yeşil ışığın peşinde yitip giden hayatlar…
İşçi sağlığı ile ilgili yasalarda birer öncü olmuş bu cesur kadınlar "benim bir hikayem var ve ben size bunu hep hatırlatacağım" diyor, hikayeleri gerçek, sarsıcı ve üzücü ama bir o kadar da cesur ve izlenilesi.
Bazı sesleri susturamazsın: Müslüm Baba
Bazı insanlar, hayatınıza, güzel bir iz bırakmak ve ömür boyu hatırlanacak sözler söylemek için girerler, tıpkı Limoncu Ali gibi... Babasının zulmünden kaçarken sığındığı Adana Halk Evi ve orada tanıştığı hocası Limoncu Ali hayatını değiştirir Müslüm'ün... Onun anlayışla sarıp sarmalaması, her düştüğünde moralle ayağa kaldırması, babasından görmediği sevgiyi göstermesi, ne zaman pes etmeye yaklaşsa "Senin sesin, ancak sen susunca kesilir" sözlerini hatırlatmasıyla güç bulur, yıllar sonra bile...
Mutsuzlar, çünkü; deliler ve kimse onları anlamıyor…
Bu dünyada bizim içinde bir yer var diyenlerin, aramaktan ve umut etmekten vazgeçmeyenlerin, birleştiren gücü bulduklarında istikrarla devam edenlerin dünyasında biraz vakit geçirip, kendinize keyifli zamanlar armağan etmek isterseniz "Manastır"daki 6 hasta ve bir bağımlı sizi bekliyor, bilginiz olsun.
Hiçliğin ortasında kaybolmak…
"Aile olarak rastgele bir araya gelmiş hücrelermişiz gibi hissediyorum" diyen evin küçük kızı, aslında hiçliğin ortasındaki bir kasabada, yıllardır birbirlerini görmeyen ve iletişimde olmamayı tercih eden aile bireyleri hakkında size biraz ipucu verebilir...
“Oyunculuk kas geliştirmek gibidir; çok çalışma gerektirir”
Türkiye’de cast direktörü dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri olan ve Mustang filmiyle Avrupa Cast Direktörü ödülüne layık görülen Harika Uygur: "Bir gün cast direktörlüğü ödülü verilirse onu mutlaka alacağım" diyordum; ama bu kadar çabuk olacağını hayal edememiştim.
Sezon sonu oyun önerileri…
Sezon boyunca izlediğim ve etkilendiğim oyunları yazmaya çalışsam da geriye baktığımda, yazmaya fırsat bulamadığım, yoğunluktan gözümden kaçan oyunlar olduğunu gördüm ve sezonun son listesini bu oyunlardan yapmaya karar verdim.
Bir köklerine yolculuk hikâyesi: Lion
Bilmediğin, görmediğin, başka dünyaların kapılarını açan, ayna tutan, öğreten, bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini bıkmadan bize gösteren filmlerden biri "Lion"
Hayat böyle bir şey, yutamadığın yerde tıkanırsın…
“Ben bir gün işe giderken otobüsü kaçırdım, eve döndüm, bir daha dışarı çıkmadım. Çünkü, bu yanlış gitmesine izin verebileceğim son şeydi…”
100 sıradışı kadının umut veren hikayesi…
Bu dünyada yaşamış, yaşamakla kalmayıp, iz bırakmış, hâlâ bir şeyleri değiştiren, değiştirme cesareti olan kadınlar... İyi ki varsınız.
Sezonun en eğlenceli 5 oyunu
Biraz durmalı sevgili okur, biraz nefeslenmeli... En çok da kendimiz için bir şeyler yapmalı, az biraz da olsa keyiflenmeli...
“Herkes birilerini öldürüyordu, ben seni yaşatıyordum…”
Öyle bir yerdedirler ki; bizim asker, sevgilisinin adını söylerse kirleneceğini zannettiğinden Jacquline'i herkesten gizler...
Aktöre hibe edilmiş bir hayat: Giydirici
"Sir" unvanı almış bir oyuncunun giydiricisiyle olan ilişkisini ele alan oyun, izleyiciyi; savaşın, insanlar ve yaşamlar üzerinde nasıl yıkıcı bir gücü olduğunu, tiyatro tutkusunun insanı nasıl hayata bağladığını, bir aktörün egosu, yıkıcı hırsı, sadakat, adalet, karşılıksız sevgi, kavramları üzerinde de düşündürüyor...
“Ayrılık” da sevdaya dahil mi?
Okuduğu yemek kitabından felsefik sonuçlar çıkaran kadın, boşandığı adama; “Senin bir bezelye olduğunu düşünüyorum” diyor. “Ben ise bir marulum” diye devam ediyor...
Bana bir öykü anlatsana Katurian…
Gerçek hayatta, öykülerinde anlatıldığı gibi cinayetler işlendiği için, seri cinayet zanlısı olarak gözaltına alınan Katurian "Benim yazdığım öykülerden hoşlanmayanlar, sokaklarında engelli insanların dolaşmasından hoşlanmayanlar" diyerek isyan ettiği sorguda "Bir yazar infaz ettin mi, etrafa bir mesaj göndermiş olursun. Biz yazar infaz etmeye bayılırız." diyen sorgu polisleri karşısında...
Çehov’a sıcacık bir selam: Vanya, Sonya, Maşa ve Spike
Vanya ve Sonya'nın birbirleriyle bütün gün didişmeleri arasında, göl kenarındaki evde, mavi balıkçıl kuşunun gelmesini beklerken, ellerinden kaçıp giden hayata yanışlarında insanın içine dokunan tanıdık bir şeyler var...
Gerçek sandıklarımız ne kadar gerçek?
"Belki ben Abulkasem? Belki sen Abulkasem?" cümlesi, bize, dünyanın herhangi bir yerinde hepimizin başına gelebilecekleri ve çoğu zaman gerçekmiş gibi görünenlerin aslında öyle olmadığını anlatıyor…
Bütün ötekileştirmelerin ötesinde; Hedwig ve Angry Inch…
John Cameron Mitchell’in 1988 yılında yazıp sahnelediği, daha sonra yaptığı filminde yine kendisinin oynadığı, gerek sinema, gerek müzikal olarak, birçok ödül kazanan, bu güne kadar 16 ülkede, 13 dilde sahnelenen, şimdi de Türkçe uyarlamasıyla karşınızda olan bu kült eser, izleyicileriyle buluşmaya devam ediyor…
Üç kadın, üç yaşam, bir İstanbul…
"Hiç, bu kadar denizi olup da yosun kokusu duyulmayan bir şehir var mıdır acaba? Bu kadar köprüsü olup da kimsenin birbirine ulaşamadığı bir şehir var mıdır? Kaç şehir vardır, bu kadar kalabalık olup, bomboş olan?"
Yanı başımızda yitip gidenler…
Ölümü düşünen, "bazen hiçbir şey bilmemek için ölmek istiyorum" "belki de herkes iki saat yaşamalı, filmlerdeki gibi" diyerek hayatından vazgeçmeyi düşünen bir kadının bütün bunlardan habersiz en yakınındaki insanlar…
Yeni yılda kaçırmamanız gereken 10 oyun tavsiyesi
Bu senenin ilk yazısını; bu sezon izlediğim, bazılarını yazdığım, bazılarını da fırsat bulup yazamadığım ve izlerken çok beğenip, bunu paylaşmalıyım dediğim oyunlardan seçtim. Bakalım beğenecek misiniz?
Sırtımızdaki yükler…
Oyunun bir yerinde Joko sırtında taşıdığı kongre üyesine "Sizleri taşımaya başladığımdan beri yere bakıyorum hep, daha önceleri göğe bakardım" diyor. İşte bence bütün oyun bu cümlenin içinde gizli...
Dünyaya başkasının gözlerinden bakmak…
“Çağdaş Alman Tiyatrosu”nun öncü yazarlarından Lothar Kisttstein’in “Dünyaya Gözlerimden Bak/See the World Through My Eyes” adlı oyununu Alman yönetmen Frank Heuel’in rejisi ile Kadıköy Hasanpaşa’da tarihi bir köşkte sahneliyorlar...
Beklemeyi severiz beklenenden ötürü…
Sürekli aynı yerde, umarsızca, zaman kavramını hiçe sayarak, bıkkınlıkları bir kenara bırakıp, bazen pes ederek, bazen tam tersi bir inançla beklemek nasıl bir duygudur diye düşünmüşümdür hep, belki de hiç gelmeyecek biri ya da bir şeyi beklemek ve bu beklemeyi yaşamının tek gayesi haline getirmek...
Filler ve kadınlar asla unutmaz!
Yunus Emre Gümüş'ün yazdığı, Özen Yula'nın yönettiği Vahide Perçin, Yasemin Conka ve Açelya Topaloğlu'nun rol aldığı "Kadınlar, Filler ve Saireler" komşu oldukları halde birbirine yabancı üç kadının, erkeklerle ve yaşamla baş etme yöntemlerini mizahi bir dille ele alıyor.
Küçümsemenin dayanılmaz hafifliği…
Kocasını her fırsatta küçümseyen bir kadın, kendi ezikliğini bastırmaya çalışıp başkalarını aşağılayan bir adam, insan rahata ne kolay alışıyor diyerek sır saklayan bir bakıcı, zorlu yaşamını köpek gezdiricisi olarak hafifletmeye çalışan ve kendi gibi olmayanlardan nefret eden bir genç... Kazananlar ve her devrin kaybedenlerinin dünyası…