Yıldıray Oğur

20 yıl sonra hala bilmiyoruz…

Peki eğer Öcalan Suriye’den devletle yürüttüğü görüşmeler sonucunda, Ortadoğu’dan ve Esad rejiminin baskısından kurtarılıp, PKK’yı silahsızlandırmak için Avrupa’ya çıkarıldıysa, nasıl oldu da altı ay sonra İmralı’da kendisini buldu?

Devlet tezgâhın arkasına geçtiğinde…

 “Mücadeleyi kazandık diyen Vali’ye esnaf hala meydan okuyor. Manav ve kabzımallara göre karaborsayı bizzat belediye yaratıyor. Vali ise ‘Suyu bulandırmak istiyorlar fakat yakında aldığımız...

Onlar meğer öyleymiş…

Bir seçime doğru giderken, siyasi dilin sertleşmesi normal, HDP’yle ittifak üzerinden suçlamalar siyaseten iş yapabilir, HDP’nin zımni görmezlikten gelme anlaşmasını ihlal edip, PKK’yla ilişkisini alenileştirdiği anlarda devlet tarafından dürtülmesi de anlaşılır ama 5 milyon 866 bin 309 kişinin oy verdiği ve vermeye devam edeceği görünen legal bir partiye bir güvenlik sorunu gibi bakmak, onu örgütle eşitlemek, bir ülkeyi güvenli yapmaz.

Beka mı? Belediye mi? Cevap: Belediye…

Büyük yıkımlara neden olabilecek depremlere hazırlık, pek çok sorunun kökeni olan göçe karşı şehirlerin yaşanılır hale getirilmesi, toplumun fiziki ve ruhi sağlığını doğrudan ilgilendiren su, ulaşım, yeşil alan gibi meselelerin çözülmesi, kamunun sınırlı kaynaklarının akraba, dost, yandaş, yoldaşa dağıtılmadan verimli kullanılması bir ülke için elbette beka meseleleridir. Hem de afaki, hamasi değil, sahici beka meseleleri bunlar.

Bir “teyit yanlılığı” deneyi…

Peygamberimizin Veda Hutbesi’nde Müslümanlara vasiyet ettiği sayılı prensiplerden biriydi bu. Ama tartışmalar ve itirazlar gösteriyor ki bu cahiliye adeti, Veda Hutbesi’ne rağmen,1400 yıl sonra hala terk edilebilmiş değil. Peygamber’in vasiyeti, bir yerel seçimde kaç kişiye tesir edeceği meçhul bir polemik malzemesi uğruna kolayca da çiğnenebiliyor. Çünkü geçmiş hala bugünün bir parçası. Kan davaları hala sürüyor ve siyaseten iş görüyor. Normlar, pragmatik ihtiyaçlar karşısında kolayca yenik düşüyor.

Emperyalist kış oyunları…

Devletler arası güç mücadeleleri işimize geldiğinde ahlaki tavır, işimize gelmediğinde “emperyalistlerin oyunu”, ABD yaptığında “kötü”, Rusya yaptığında “iyi” ya da biz yaptığımızda “zafer” ve “büyük devlet refleksi”, başkası yaptığında “küresel güçlerin operasyonu” oluyorsa ortada başka sorunlar var demektir.

Evinin balkonundan kendisini bekleyenlere konuşma suçu…

Evinin önünde toplanan kalabalığa balkonuna çıkıp bir teşekkür konuşması yapmak istedi. Kuytul’un kendine yönelik operasyonu eleştirdiği konuşmasını polis sirenlerini açarak bastırmaya çalıştı. Gerginlikler yaşandı. Ve bu sessizliği bozma hatasının sonucu, tahliye kararı üzerinden 24 saat geçmeden savcının itirazını başka bir mahkemenin kabul edip, Alparslan Kuytul hakkında yeniden tutuklama kararı çıkması oldu.

Hepimiz -neyse ki- Maduro değiliz

9725 kilometre ötemizde olan bitenin kaba bir özeti böyle. Bu hikayede kim sandıktan çıkmış, kim darbe yapıyor sorularının cevabı Türkiye’de verilen cevaplara pek benzemiyor. Ülkedeki çalkantıyı başlatan ABD olmadığı gibi, ABD deyince de iktidar değişmiyor.

Erkek erkeğe yerel seçimlere giderken…

Hepsi çirkinlikte birbirine benzeyen şehirlerimize önümüzdeki beş yılda da kadın eli değmeyecek. Partiler yine kazanma şansları olmayan yerlere kadın adaylar koyarak kadın aday istatistiklerini yükseltmeye çalışacaklar. Ama bunun sebebi artık Nebile Hanım görevden alınırken gerekçe gösterildiği gibi belediyeciliğin toz toprak içinde yapılan ağır bir iş olması değil, belediyelerin sert rant kavgalarının merkezinde olması.

Meclis’te gece yarısı eski filmler kuşağı…

Fakat eski sistemin pek de demokratik olmayan yasama kurnazlığında bile bu kadar ayrıntılı maddenin sahibi olarak vekiller karşılarında Maliye Bakanı’nı buluyor ve ona hesap sorabiliyorlardı. Şimdi ise bakanlıklarla ilgili ayrıntılı maddelerin yer aldığı torba kanunu savunma işi, altında imzaları olsa da kendi hazırlamadıkları konuya hakimiyetlerinden belli olan vekillere düşüyor. Halbuki vekillerin esas işi yürütmenin icraatlarını savunmak değil, denetlemek.

Bir pazar gecesi konser çıkışı cafe’de otururken…

Türkiye, değişiyor, şehirleşiyor, melezleşiyor, karşılaşmalar artıyor. Ama bu karşılaşmalara henüz ne siyaseten ne de kültürel olarak hazır değiliz. Ama artık bu Türkiye’de hoşunuza gitse de gitmese de pazar gecesi konser çıkışı Vakkorama’da kahve içen sekizi başörtülü dokuz üniversiteli kız da var. Katı sekülerlerin ve gelenekçi dindarların bu sosyal değişime karşı direnmesi sonucu değiştirmeyecek.

Emin misiniz Leyla Hanım?

Acaba 10 yıl önce devletin ve AİHM’in karşısında Leyla Hanım’ın yanında dururken abesle iştigal etmeyen Uluslararası Af Örgütü, Mazlumder, İHD ve liberal demokrat isimler, 2019 yılında Türkiye’de insan hakları ihlalleri üzerine kalın raporlar yayınlayıp, hukuksuzluklardan şikayet ederken abesle mi iştigal etmiş oluyorlar? Türkiye’de bugün hınç ve rövanş duygularına neden olacak çok acı tecrübeler yaşandı. Bugün hala başörtüsü meselesinde eline güç geçse eski günlere dönmek isteyecek büyük bir kalabalık var. Ama herkes kendi hikayesini yazar.

Bir büstün başına gelenler…

Halide Edip’in büstünün kaderi de uğruna çok mücadele ettiği Türkiye’nin demokrasisine benzedi. 100 yıl önce sesiyle inlettiği Sultanahmet’in bir kenarında öylesine duruyor. Sanki bizden ümidini kesmiş, gelip kıymetini bilecek, tozunu silecek yeni turistleri bekliyor...

İngilizce bir makaleden görünen Türkiye…

Bu makaleden Ankara’nın aslında o farkın farkında olduğunu, dışarıdaki muhataplarıyla pragmatik ve gerçekçi ilişkiler kurduğunu anlıyoruz. Ama yine aynı makale, Ankara’nın dünyayla konuşurken kullandığı gerçekçi ve hakkaniyetli dille iç siyasette kullanılan hamasi dilin arasındaki makasın ne kadar açıldığını da ortaya koyuyor.

“Bizim bilmediğimiz şeyler olabilir”

Kitaptaki dönemin gazete haberlerini okurken insanın aklına ister istemez birkaç ay öncesine kadar “Afrin kahramanı” olarak anılan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde apoletlerinin sökülmesi tartışmasıyla gündeme oturmuş İkinci Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Metin Temel’in neden ve nasıl pasif bir görev olan Genelkurmay Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı'na atandığıyla ilgili gazetelerde çıkan kırık dökük haberler, resmi pozisyonu açıklamaya çalışan yazılar geliyor.

Bir katilden hakim adayı yaratan karanlık…

Cumhuriyetin en değerli kazanımı olarak Türkiye’de sınıf atlamanın yolu para ya da soy olmadı. “Okumak” diye özetlenen sınıf atlama yolunun nihai sonu üniversite oldu. Üniversiteyi bitiren sınıf atladı. Bu yüzden herkes üniversiteye gitmek istiyor. Bu yüzden her yere plansız üniversiteler açıldı. Şimdi bu üniversiteler mezunlarını veriyorlar. Üniversite bitirmiş işsiz gençler ordusu her yıl artıyor. Bunlar diğer işsiz gençler gibi de değiller.

Başkasının mutluluğundan mutsuzluk duymak…

Yedi yıldır gün görmemiş Suriyelilerin, yılın bir günü bir kaç dakikalık mutluluğu da hasetle karşılanabiliyor. Halbuki o kutlamaları izleyip, bunu bir entegrasyon işaret olarak görmek, Türkiye’nin herkes için güvenli ve mutlu bir liman olduğunu hissetmek ve bundan gurur duymak da mümkündü. Tabii bunun için bu ülkenin vatandaşlarının da mutlu ve güvenli hissetmesini sağlamak gerekir.

Mehmet Akif, 2018 Türkiye’sinde yaşayabilir miydi?

Abdülhamit, İttihat ve Terakki ve Cumhuriyet devirlerinde tutunamamış bir isimdi Mehmet Akif. Hep saygı görmüş ama bu saygıyı kaybetmemek için kendi doğrularından da taviz vermemişti. Tam olarak kimsenin adamı olmamış, yeri geldiğinde haksızlıklara itiraz etmiş, ona bahşedilen imkanları geri çevirmiş hatta zorunlu olmasa da ülkesini gönüllü olarak terk etmeyi bile göze almıştı.

O programın banttan tekrarını izlerken…

Birbirine güvenmeyen, birbirine karşı hınçla dolu bir toplum var karşımızda. Yaşanan acı tecrübelerin tahribatı kolay geçmiyor. Kötü imalar, aşırı alınganlıklar ve çarpık/taraflı bilgi kanalları birbirini besliyor. Dil çok sert, kavgadan beslenenlerin sayısı çok, hukuk da çok kolay bu kavganın aracı haline geliyor.

Başlığı okuyarak karar vermeyin lütfen!

Çağrıdan bir yıl sonra, yeni bir askeri operasyonun hazırlıkları sürerken bu soruşturmanın başlatılması ve imzacıların ifadeye çağrılmasının sebeb-i hikmeti hakkında da tahminlerde bulunulabilir ama o tahminlerin ucu kolluk güçlerinin siyasi kaygılar taşımasına çıkar ki, o ileri bir yorum olur.

Kartlar bu kez sahiden yeniden dağıtılırken…

Trump’ın Washington’da neredeyse hiç taraftarı olmayan bu kararı, YPG’yi bazı Batılı ülkeler gözünde, hatta ABD yönetimi için Suriye denkleminde korunması gereken mağdur güç statüsüne de sokabilir. Suriyeli Kürt liderlerin hemen Macron tarafından ağırlanması bunun işareti.

İster portakal, ister mandalina, istersen narenciye ol…

Mevlana’nın anma gününde, Konya’da bir gazetecinin soyadıyla böyle dalga geçmek, “millet patlatır enseni” demek, bütün bunları da yapmadığı bir çağrıyı yapmış gibi yapmanın vahameti bir tarafa, sokaklarda barışçıl gösteri yapmak, insanları barışçıl gösteriye çağırmanın kendisi de suç ve ayıp değil.

“Soruşturmanın sonucu tespit edilememiştir”

14 yıl sonra yargının geldiği yeri ise en iyi üzerinden altı ay geçmiş olmasına rağmen Çorlu tren kazasıyla ilgili açılan soruşturmanın henüz bir davaya dönüşmemiş olması gösteriyor. Pamukova tren kazasından sonra olduğu bakan hakkında gensoru vermek, ilgili bakana Meclis’te hesap sormak artık mümkün değil. En son bir savcının üst düzey bir bürokrat hakkında soruşturma açmak için bir bakanlıktan izin istemesinin üzerinden ise çok uzun zaman geçti.

Bir de böyle okuyalım

Cumhurbaşkanı’na hakaretten insanların tutuklanmasından rahatsız olanların büyük bir kısmı Atatürk’e hakaretten insanların tutuklanmasından ya memnun ya da o konuda yorum yapmamayı tercih ediyor. Bunun tam tersinin geçerli olduğunu herhalde söylemeye gerek bile yok.Halbuki sadece bir tarafı görmek ve eleştirmek ya da tutuklanmada eşitlikten mutlu olmak, kimseyi korumuyor.

Dolmabahçe’den Kandıra’ya bir Ankara hikayesi…

Çözüm sürecinde Ankara’da sık sık hükümet yetkilileriyle görüşen, devletin organizasyonuyla İmralı ve Kandil arasında gidip gelmiş, uçak korkusu yüzünden binlerce kilometre yol yapmış, son olarak Dolmabahçe Sarayı’nda bakanlarla birlikte o mektubu okumuş Sırrı Süreyya Önder, bütün bu yaptıkları yüzünden değil, 2013 yılında aslında söylemediği bir cümle yüzünden Kandıra Cezaevi’ne girdi.

“Merhaba George, nasılsın?”

ABD tarihinin en tecrübeli, CIA başkanlığı yapmış Başkan’ı bile olsanız, elinizin altında her türlü imkan olsa da bazen olan bitenin farkına varamıyorsunuz. Özal gibi bir zeka da her zaman her millete nasip olmuyor. Doğru ya da yanlış kendi fikirleri ve bir dünya görüşü olan ve bunu da ABD ve diğer muhataplarıyla eşit ilişkiler kurarak paylaşan, onların gözünde de analizleri ve tahminleriyle itibarlı ve sözü dinlenen bir liderdi Özal.

Dünyaya Fransız kalmamak için…

Fransızlar gibi sokaklara çıkıp bir devrim, beş cumhuriyet ve bir komüne imza atmış, Napolyon’undan, De Gaulle’üne kadar kudretli liderleri devirmiş, 68 olaylarıyla dünyaya ilham olmuş bir milletin isyan başlatmak için Soros’a CIA’e de ihtiyacı yok. Konuyu Gezi ayaklanmasına, kör testereyle yapılmış komplo teorilerine ya da neo-liberalizme isyan hikayelerine bağlayanlar çok daha büyük, tehlikeli ve heyecanlı bir şeyi kaçırıyorlar; Gerçeği.

Sahip olduğunuz tek şey çekiçse…

Bütün iktidarların elinde çekiç vardır ama çekiç eldeki alet takımının parçalarından sadece biridir. İyi ve güçlü iktidarlar o alet takımının bütün parçalarını gerektiği yerde kullanmasını bilirler. Ama çekiç en tehlikelisidir. Bir kere el alışınca, biraz da işe yarayınca, sahiden de bütün meseleler üzerine vurulacak çivilere benzemeye başlar.Son zamanlarda Türkiye’de devletin elinden çekiç düşmüyor, bütün meseleler de çivileşiyor.

Bazen bir puro sadece bir purodur…

Dünya böyle karmaşık bir yer. İnsanlar kadar toplumlar da karmaşık, kestirilmez ve değişken. Dünyada her olayı açıklayan bir maymuncuk yok. Toplumlar robot ya da pilli bebek değiller. Onları kurup istediğini yaptıramazsın. Her şeyin kendi şartları, koşulları var. Anlamak için çaba gerek. Anlamamak da sorunları büyütmenin en kestirme yolu. Her şeyi kollukla çözmeye çalışmak ise uzun vadede gerçek sebepleri ıskaladığınız için en az güvenli olan yol.

İyi ki bağlayıcı

AİHM, 2005’teki başörtüsü kararı gibi Türkiye’deki demokratikleşmeye yardımcı olmayan kararlar da aldı ama genel olarak AİHM kararları Türkiye hukuk sistemini değiştirip, dönüştürdü ve demokratikleştirdi. Pek çok yasal değişikliğe ve iyileşmeye vesile oldu. Ama yine de Türkiye, AİHM’e vatandaşları tarafından şikayet edilen ülke sıralamasında ilk üçten hiç düşmedi.