Yıldıray Oğur

Kayyım şampiyonluğa da mı karşı?

Sanal dünyada sembol savaşları yaşanan şehirlerde, gerçekte haftasonu maça gidip, şampiyonluk isteyen insanlar huzur içinde yaşıyor. Bir devletin esas görevi insanların huzurunu sağlamaktır. Huzuru bu kez devlet kaçırmamalı.

Bir benzerlik hikayesi: Denizli Hadisesi

Erdoğan’ın “Kuvayi Milliye ne ise Hamas da işte aynen odur” sözlerine tepki gösteriliyor.Tepkiler sadece Hamas ile ilgili ideolojik önyargıları ortaya koymuyor, Kuvvayi Miilliye konusundaki tarihi bilgilerin ne kadar kof olduğunu gösteriyor. Mesela 9 Temmuz 1920’deki Denizli Baskını’nı bugün kimse hatırlamıyor.

Barselona, Tokyo, Atina ve İstanbul: Hayaller-hayatlar

Numbeo sitesinde dünyanın farklı şehirlerindeki güncel fiyatları karşılaştırabiliyorsunuz. İstanbul ile üç şehri karşılaştırdım: Tokyo, Berlin ve Barselona. Barselona’da yaşayan birinden üç kat, Tokyo’da yaşayan birinden dört kat daha az kazanıp, onlardan biraz daha düşük fiyatlarla bir hayatı yaşamaya çalışıyoruz.

Bu tekinsiz dünyada ülkeyi kim koruyabilir?

Soru şöyle de sorulabilirdi: “Bu tekinsiz dünyada Türkiye’yi kim, hangi lider, hangi iktidar koruyabilir?” Ama cevaba gelmeden sorunun kendisi bile “iktidar propagandası” hissi uyandırmaya yetiyor. Zaten tam olarak da bu hissi konuşmalıyız. 2028’in kaderini bu soru belirleyecek. Peki iktidar ve muhalefet bu sorunun akla ilk gelen cevabı olabilmek için ne yapıyor?

Bana kimle bayramlaştığını söyle…

2015’e kadar partiler arası bayramlaşma listesi en uzun parti AK Parti’ydi. Bugün ise CHP. Yani çok uzun yıllar boyunca AK Parti’nin durduğu her partiyle diyalog halindeki merkezi pozisyonda bugün CHP var. Kapsayıcılık siyasette hala en kritik kavramlardan biri olmaya devam ediyor. Bayramlaşma listesi uzadıkça partilerin oyları arttı, kısaldıkça azaldı. Yani bayramda partiler arası ziyaretler deyip geçmeyin.

Merhaba ey post-Kemalist CHP

Bundan 30 yıl önce İmamoğlu’nun yaptığı gibi makam odasına mevlithan çağırtıp dua okuyarak göreve başlamak değil, Erdoğan’ın göreve Fatiha okuyarak başlaması bile “ne var ki bunda” denmeyecek ciddi bir krize neden olmuştu. Bugün CHP’li başkanların yaptıklarının benzerleri ise RP, FP, AK Parti kapatma davalarında iddianameye “laiklikliğe karşı odak” olmanın delilleri olarak girdiler. CHP için artık merkeze yönelmek, iktidar olmak ve geniş kitlelerden oy almanın yöntemi çok açık: Cumhuriyetçi-Kemalist dili ve tarzı aşmak, onları esnetmek. Yani post-Kemalistlerin dediğini yapmak…

AK Parti’nin boşalan havuz problemi

Sadece ekonomi, aday tercihleri ya da “iktidar kibri” değil, bir tür farkına varılmayan iç kanama gibi sosyal, demografik, siyasi değişim de AK Parti havuzunu yavaş yavaş boşaltıyor. Sular sadece fazla uzamış bir partinin iktidarından akıp gitmiyor, büyük kalabalıkların büyük mücadelelerle biriktirdiği miras ve itibardan da gidiyor

Adıyaman nasıl CHP’nin oldu?

Bundan sadece bir yıl önce 14 Mayıs seçimlerinde Erdoğan’a yüzde 66, AK Parti’ye yüzde 51 oy vermiş Adıyaman, 31 Mart seçimlerinin en büyük sürprizi oldu. Peki nasıl oldu da Alevi Kürt bir CHP’li yüzde 48 oy alarak Adıyaman’ın belediye başkanı seçildi?

Kürt Memet şimdi de sandığa mı?

Seçim öncesi Zana’dan, Demirtaş’tan, Türk’ten gelen AK Parti’ye, Erdoğan’a diyalog eli uzatan, yeni bir çözüm süresinden çıkışlar Batı’daki muhalifleri çok kızdırıyor. Bırakın da Kürt siyasetçiler ellerindeki siyasi ve demografik gücü hazır seçim ortamı varken pazarlık yapmak, sorunlarını çözmeye çalışmak, iktidarla diyalog kurmak için kullansın. Muhalifler bencilliği, Kürtleri iktidarla mücadele saflarının en önüne çağırmayı bırakmalı. Bu kez Kürt Memet nöbete çağrılmamalı.

Diyarbakır nasıl bir ‘müjde’yi bekliyor?

Kürt sorunu 80’lerde, 90’larda, hatta 2013’lerde hayatı felç eden, herkesi etkileyen bir meseleydi. Artık Kürt sorunu yok, Kürt gerçeği var. O yüzden çözüm süreci, barış yok. DEM Parti, Demirtaş, Kürt seçmenler var. Kürtler artık bir siyasi, demografik güç. Ama bu gücün bir muhatabı, sahibi, temsilcisi yok. DEM Parti, hala biz değil adaya ve dağa bakın diyor, muhatap olmayı, aktörleşmeyi reddediyor. Askeri olarak düşman olan iktidar, siyasetin de düşmanı olmak zorunda kalıyor. Irak’ta PKK’ya karşı ittifaklar kuran bir iktidarla, Diyarbakır’da bir masada oturmak ayıplanıyor. Bu da siyasetin imkanlarını öldürüyor.

Programa çıkar mısınız? Peki ne kadar?

Nihayet İstanbul’da seçimlere giren ama fazla iddialı olmayan bir partinin adayı bu teşekkürlerin sebebini açıkladı. “Çünkü siz program için ücret talep etmiyorsunuz.” Sonra da ne kadar ücret ödeyerek hangi kanallara çıkabildiklerini anlattı. Belediye başkan adaylarını ulusal haber kanallarına çıkarmak için ücretler 150 bin ile 250 bin arasında gidip geliyor. Bazı kanallarda çıkılacak programa, popüler spikerlere göre tarifeler değişiyor.

Hayır size de operasyon çekmiyorlar

İstanbul’dan Afyon’a bakınca, kendi dinamikleri, tartışmaları olan bir şehir değil de İmamoğlu’na kumpas, operasyon görenler siyasi bir miyopluk yaşıyorlar. Ama esas mesele bu miyopluk değil. “Bize operasyon çekiyorlar” komploculuğunun nasıl da bir anda herkesi ikna etmesi. Çünkü her şeyi zeki kötülerin korkunç komplolarıyla açıklama hastalığı İslamcıların, taşralıların bir milli sporu değil. Bu bir siyaset yapma, düşünme ve PR tarzı.

Gazze kırgınlığı bir kırılmaya döner mi?

AK Parti hükümeti, Gazze konusunda daha önceki yıllardaki sert çıkışlarla kıyasla yumuşayan dili, elçi geri çekmek gibi ani tepkilerden uzak mutedil politikaları nedeniyle İslami ve muhafazakar çevreleri tatmin etmiyor. Uzun bir süre sonra ilk defa İslami kesimlerden, muhafazakar kanaat önderlerinden yüksek sesle iktidara sitemler ve eleştiriler duyuluyor. Peki, Gazze konusunda İslami ve muhafazakar kesimlerde hükümete karşı bu kırıklık, küskünlük, eleştirel dil seçimlerde ABD ve İngiltere’de ilk örnekleri görünen bir siyasi tepkiye, kopuşa neden olur mu?

Yoksul bir semtin tepesinde yükselen ibretlik bir şato: Bulgur Palas

Bulgur Palas, İBB tarafından hayata döndürüldü. Peki, İstanbul’un her devir mütevazi, yoksul kalmış bu semtinde bu Avrupai şatonun ne işi vardı? İstanbul’daki saraya karşı hürriyet ateşiyle Makedonya’nın Ohri Dağları’na çıkan bir idealist kolağasının, İstanbul’un yedi tepesinden birine bir saray inşa ettirmesiyle biten ibretlik bir hikaye bu.

Evine dönen cesur adamın sonu…

Moskova’dan 1900 kilometre uzakta, Sibirya’nın Kuzey Kutbu’na en yakın ucunda, derecelerin bugünlerde -20’nin altına düşmediği Yamal yarımadasındaki “Kutup Kurdu” lakaplı bir cezaevi.

İstanbul seçimlerini izlemekten sıkılanlar için bir öneri: Batman

TFF 3. Lig’de mücadele eden Batman Petrolspor ile Anadolu Üniversitesi arasında geçen hafta oynanan maçı tribünde iki belediye başkan adayı yanyana izledi: HÜDA PAR Batman Milletvekili ve Belediye Başkan Adayı Serkan Ramanlı ile DEM Parti Batman Eş Başkan Adayı Mehdi Öztüzün. Başka bir şehirde olsaydı, bunda ne var denebilir ve bu centilmenlik herkes tarafından takdir edilebilirdi. Aslında Batman’da kamuoyunun geniş bir kesimi için de bu böyle oldu. Ama daha sonra 90’ların kötü hatıraları hatırlatıldı...

Mesele belki de o kadar yerli ve milli değildir

Netflix’te gösterime giren “The Greatest Night in Pop” belgeseli sadece pop müziğinin en efsanevi gecesini anlatmıyor, aynı zamanda küreselleşmeye inancın en yükseklerde olduğu zamanları da anlatıyor. Küreselleşmeye o inanç artık yellerde esiyor. Yerine anti-küreselci siyasetçiler yükseliyor. AK Parti iktidarının içe kapanması, hukuk, demokrasi, insan haklarının gerilemesi de sadece Türkiye’nin kendine özgü şartları içinde olmadı.

Navalny’yi ölüme götüren belgesel. “Putin için Saray: Dünya Tarihinin En Büyük Rüşveti”

2020’de Rusya’da zehirlenen ve AİHM’in acil kararıyla tedavisi için Berlin’e gönderilen Navalny, uzun süre komada yaşam mücadelesi verdiği Almanya’da boş durmamış, Berlin’deki Doğu Alman istihbarat örgütü Stasi’nin arşivlerine girmiş, 30’lu yaşlarında 1985 ile 1989 arasında KGB adına Dresden’de görev yapan Putin’in dosyasını incelemişti. Navalny, bulduklarıyla bir KGB görevlisinin, bugün nasıl dünyanın en güçlü insanlarından biri haline geldiği sorusunun cevabını veren o belgeseli yaptı. Putin’in Karadeniz kıyılarındaki gizli sarayını deşifre etti.

Hâlâ hangi yüzle mi konuşuyor?

Aslında temelde eli CHP’ye gitmeyen, bağnaz diye eleştirdikleri muhafazakarlardan pek farkları yok. Çünkü karşı tarafta doğuştan bir kusurluluk, varoluşsal bir defo görüyorlar ve asla değişemeyeceklerini düşünüyorlar. Bu önyargıya da öngörü dememizi bekliyorlar.Hayat uzun, bazen önyargılar haklı da çıkabilir. Hele de söz konusu olan 22 yıla varmış bir tek parti iktidarıysa. Nasıl 27 yıllık tek parti CHP iktidarının her 10 yılı birbiriyle aynı görülemezse, 22 yıllık AK Parti iktidarı da ilk gününden son gününe kadar düz bir çizgide görülemez.

“31 Mart’ı aşırı derecede önemseyenlerin” göremediği aşırı derecede önemli bir tartışma…

Türkiye demokrasisi için 31 Mart’ta kimin belediyeleri kazanacağına fazlasıyla kendini kaptırmış olanlar, Başak Demirtaş’ın adaylığı meselesine de sadece bu açıdan bakanlar, Türkiye’de demokrasinin geleceği için Kürt siyasetinde hangi bakışın kazanacağı üzerinde daha derin düşünmeli.

Adalet, 6 Şubat, 04.17, Hakim Bey!

2020'de Elazığ Sivrice depreminde hasar almış Malatya'daki Hakimbey Apartmanı'nın sakinlerinden 32 yaşındaki Gülen Öner, üç yıl boyunca hasar tespiti için uğraştığı ama "hasarsız" raporu verilen apartmanda ablasıyla birlikte hayatını kaybetti. Hasarsız raporunu veren bürokrat, İl Çevre ve Şehircilik Müdürü oldu.

Orada kimse var mıydı?

Alev Alatlı, uzun bir aradan sonra çözüm süreci günlerinde 2013’de “Orada Kimse Var mı” serisinden beşinci kitabını çıkardı: Beyaz Türkler Küstüler… İlginç bir önseziyle Gezi olaylarından bir ay kadar önce çıkan kitapta liberal, solcu aktivizm, medya yerden yere vuruluyordu. Yerden yere vurulan karakterlerden birinin adı Burak Çakıroğlu’ydu. Rizeliydi, ODTÜ mezunuydu, Converse ayakkabıyı simge yapan Genç Siviller grubunun kurucularındandı. Uzun uzun alıntılar ve alaycılıkla “şımarık, liberal, Batıcı” sıfatlarıyla anılan Genç Siviller’in orijinal bildirileri, röportajları da kitaba aynen girmişti. Hepsi bana çok tanıdık geldi!

NASI GİDİYOR | Metin Karabaşoğlu: Bu toplumun ana damarı otoriterlik, demokratlık bir istisna

Nası Gidiyor’un yeni bölümünde Yıldıray Oğur, Metin Karabaşoğlu’na “nasıl gidiyor” diye sordu: “Bu toplumun ana damarının otoriterlik olduğunu, yani demokratlığın bir istisna olduğunu maalesef görmek durumundayız... O yüzden Türkiye'de otoriterlikte sadece makine dairesinde kimin oturacağı değişiyor. Sosyal medya bana normalde bire bir iletişim kuramayacağım farklı kesimlerden makul insanları izleme imkanı verdi. Bu da bende insana dair umudu artırdı. Ailece Kore dizileri izliyoruz. Listenin tepesine My Mister’ı koyarım. İyi niyetin nasıl iyileştirici bir etkisi olduğunu gösteren bir dizi.

Can Atalay için neden Anayasa buruşturulup atıldı?

Can Atalay ne yapmış olabilir ki Anayasa Mahkemesi’nin iki hak ihlali kararına rağmen, önce ilk dereceli mahkeme, sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa’ya meydan okudu, MHP lideri Bahçeli milletvekilliğinin düşürülmesini Meclis kürsüsünden istedi, TBMM Başkanı bile aylarca direndi ama tepeden bir müdahaleyle Bekir Bozdağ başkanvekili iken karar okutuldu, TBMM, Anayasa Mahkemesi’ni değil, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ni esas aldı, aynı anda AYM, TBMM ve Anayasa buruşturulup atıldı?

Türkiye’nin yeni güvenlik tehdidi “Aşırı sağ” mı?

MİT’in 97. kuruluş yıldönümü için hazırlanan videoda bir vurgu dikkat çekti. MİT, yeni dönemde güvenlik risklerine “aşırı sağ”ı da eklemişti. Peki, bu ne anlama geliyor?

Yine tatava yapmayıp basıp geçsinler mi?

CHP’liler ve seküler muhalefet için yerel seçimlerde sandıkta bu iktidarın yenilmesi her şeyden önemli olabilir. Bunu laiklik, Cumhuriyet için bir olmazsa olmaz olarak görebilirler. Ama DEM Partililer de bunu böyle görmek zorunda değil. Kürtlerin bunlardan daha büyük ve öncelikli sorunları var ve bu sorunların çözümü için yerel seçimlerde ittifak yapmamaları işbirlikçilik, davaya ihanet, satılmışlık olarak görülemez.

Erdoğansız, heyecansız, ‘Kanal’sızdı ama iyi hazırlanmış, sempatik ve mütevaziydi

Geçen hafta aynı salonda lansman yapan İmamoğlu’nun aksine, salonun hiçbir yerinde Murat Kurum’un adı ve fotoğrafı yoktu. AK Parti’de uzun zamandır Erdoğan dışında bir ismin parlamasından ve parlatılmasından pek hoşlanılmıyor. Bu hassasiyet lansmanda da görüldü. Murat Kurum’un böyle ortamlara alışık olmadığı, kalabalık karşısındaki acemiliği ve mahcubiyetinden belli oluyordu.Salondaki ilk tepkilere bakılırsa Kurum, seçim kampanyasında mütevaziliği ve mahcubiyetiyle kitlelerle iletişim kuracak. Projeleri laf olsun diye kağıda yazılmamış, iyi hazırlanmış, iyi sunulan somut projelerdi.

“Gerekeni yapmıştır”lar artarken…

Hilafet bayrağı, kelime-i tevhid bayrağı taşıdı diye yumruk atan saldırganın “gerekeni yaptı” diye övülmesinden haftalar sonra bu kez de hutbede imam azarlayan, darp eden kaymakama diğer valiler ve kaymakamlardan gelen “gerekeni yapmıştır”ı da gördük. “Gerekeni yapmıştır”ların artması tehlikeli. İlgililerin de sebebi ne olursa olsun şiddetin meşrulaştırılmasına karşı gerekeni yapması gerekir.

Hilafetten uzaya Türkiye’nin çılgın gündemi bize ne söylüyor?

Daha bir ay önce iktidarın hilafet getirmesinden endişe edenler, 20 gün sonra aynı iktidarın uzaya gönderdiği ilk Türk astronotun ilk sözünün Atatürk’ten “İstikbal Göklerdedir” olmasıyla mutlu oluyor. Galiba yanlış şeylere ve yanlış yerlerden muhalefet ediyorsunuz ve bunun kimseye bir faydası yok.

Türk “whistleblower”ın cenazesindeki çelenkler

İstihbaratçı bir babanın oğlu olan Mehmet Eymür için bildiklerini ifşa etmek, sır tutmaktan daha heyecan vericiydi. İki MİT Raporu’nu sızdırdı. Komisyonlarda, davalarda tanıklık yaptı. Röportajlar verdi. Hatta 2000 yılında henüz Twitter ya da Kurtlar Vadisi bile yokken Atin. org sitesini açıp, bildiklerini 2021’e kadar anlattı. Bildiklerinin hepsini anlatacak kadar fırsatı olmuştu, ne kadarını anlattığı ise meçhul. Ama yine de o klişe bu örneğe tam oturmuyor. Mehmet Eymür için sırlarıyla gitti diyemeyiz.