Yıldıray Oğur

“Türkiye’deki depremde şu ana kadar 6100 Suriyeli sığınmacı hayatını kaybetti”

Bu rakamlar her dakika artıyor. Enkaz altında hala çok sayıda cenaze var. Yani Türkiye’de depremde hayatını kaybedenlerin beşte biri Suriyeli. Ama hala depremin yükünü bu insanların üzerine yıkmak için hiçbir fırsatı kaçırmayanlar, onları yağmacı ilan edenler için bu insanlar her zaman rakamdan ibaretti. Ama komşularını kurtarmak için seferber olan, her yardım işine el atan, kimseden bir şey isteyemeyen, şikayet edemeyen Suriyelileri bari bu zor günlerde rahat bırakın.

Senaryo: Deprem, Yer: Kahramanmaraş, Büyüklük: 7.5

2019’da AFAD, Maraş merkezli ve çevre illeri de etkileyen 7,5’luk depremin tatbikatını ‘başarı’yla yaptı. Ama 4 yıl sonra depremde işler tatbikattaki gibi olmadı. Ama senaryoda yıkılacağı öngörülen otel depremde yıkıldı. Devletin enkaza varması 3 gün sürdü.

İktidar yine şerik kabul etmiyor

Deprem aynı zamanda bir dejavu olarak da yaşanıyor. Kahredici benzerliklerin sonuncusu deprem yardımlarında devletten daha güvenli bulunan AHBAP ve Haluk Levent’e karşı başlatılan kampanya. Ama bunu da sanki daha önce yaşamıştık. 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden bir hafta geçmemiştir...

Devletinizi şimdi eleştirebilir miyiz?

Konuşulan konu münasebetsiz bir mesele değil, tam da şu anda yaşanan enkazlardaki insanların kaderlerine terk edilmesi. Bu şimdi değil de ne zaman konuşulacak? İnsanlar eleştirince arama kurtarma faaliyetleri mi aksıyor? Kusura bakmayın bu millet biraz sizi üzecek, ileri geri konuşacak.17 Ağustos’ta nasıl devlet, iktidar eleştirildiyse, bugün de eleştirileceksiniz.Hem de bugün, hemen, şimdi…

Mutabakat: Uzak diyarların tropikal meyvesi…

2300 maddeyi okuyunca eski Türkiye’nin geri döneceğini zannetmek epey aşırı yoruma giriyor. Hadi bunu Sabah başyazarının yapması için metni okumasına gerek yok. Ama Halk TV’nin moderatörlerinden birine de öyle gelmiş. Geçmişte ve bugün bir sürü kötülüğün gerekçesi olmuş “Devletin itibarı” nın yeniden inşa edilmesiyle umutlanan muhalif olmak Türkiye’ye özgü bir anomali olmalı. Eski Türkiye’yi devletin itibarlı olduğu, kurumlarının şahane çalıştığını sanmak için afaziyle malul olmak gerek. Demek ki metinde kim ne ararsa onu bulmuş. Mutabakat metinleri biraz böyle olur.

CHP genel merkezindeki afiş halis mi?

Kılıçdaroğlu’nun CHP’de sessiz ve süssüz yaptığı değişimin tarihsel değerini, yeni bir siyasetçi tarafından bile sahiplenilemeyen riskini bir kere daha ortaya koyuyor. Siyasi rekabetin şehvetine kapılarak bu değişimin uzun vadede Türkiye için değerini teslim edemeyen ve eski yerli ve milli CHP’yi özleyen AK Partililerin, aynaya bir kere bakmadan geçmişin hayalleriyle mesut yaşamak isteyen Kemalist ve ulusalcıların pek hoşuna gitmese de CHP genel merkezine asılan afiş sahiden tarihi.

İktidarın en zayıf karnı; yine bir cinayet

Sinan Ateş cinayetinde tetikçi dışında ikincil pozisyondaki isimlerin hepsi yakalanmış görünüyor. Geriye artık sadece varsa talimatı veren esas isimler kaldı. Bu yüzden de soruşturmada bundan sonra atılacak ilk adım bir siyasi krize neden olabilir. Peki o adım atılabilecek mi? Kolay değil. Çünkü o adımın atılması seçime dört ay kala Cumhur İttifakı’nın sonunu getirebilir.

Tenha bir yolda emekli bir albay annenize çarparsa…

Mersin’de tenha bir yayla yolunda arabasıyla annenizi çarpıp öldüren bir kişi Ankara’daki hatırlı dostları sayesinde, elini kolunu sallayarak hayatına devam edebilir, bir de üstüne kaybettiğiniz annenizi suçlu duruma düşürebilir. Ve bu haksızlık karşısında dedektiflik yapmak, tanık ve delil bulmak size kalabilir. Emekli Albay da ceza alsa en fazla birkaç yıl yatıp çıkardı zaten. Bu olay Türkiye’deki adalet sistemi, adam kayırmacılık, çürümüşlüğün net bir fotoğrafı.

Fazla mesaiye kalan bir aile…

Ehliyet ve liyakat vurgusu yapan siyasetçilerin, ehliyet ve liyakat örneği olan bir başarı hikayesini eleştirirken, özellikle bu başarı hikayesinin devletin desteğiyle değil, yıllarca kösteğiyle bu hale gelmiş olduğunu unutmamaları gerekir. Ne de olsa karşımızda 2003 yılında da 2023 yılında da hala ve sadece IHA ve SİHA yapan bir şirket var. Halbuki Cumhurbaşkanı’nın damadının önünde isteseydi daha rahat para kazanabileceği başka sektörlerin kapıları da sonuna kadar açıktı. Ama Bayraktar ailesi ısrarla sadece hangarlarında uçak yapmak istiyor.

Devletin annesine teslim ettiği genç, nasıl dört yıl sonra Öcalan için kendini yaktı?

İki kişinin Öcalan için ardarda kendisini ateşe vermesi akla 1999’da Öcalan’ın yakalanmasının ilk haftasındaki “Güneşimizi karartamazsınız” sloganlı kendini yakma eylemlerini getirdi. O bir hafta içinde aralarında 11 yaşındaki Zehra Çelik’in de bulunduğu 63 kişi Öcalan için kendisini yakmıştı. Eylemler Öcalan’ın mesajıyla bitirilmişti. Zaman zaman yine kendisini Öcalan için yakanlar oluyordu. Ama bunu 68 yaşında bir adamın ve 25 yaşında Diyarbakır Anneleri eyleminin çıkış sebebi olan bir gencin ard arda yapması yeni bir dalgayla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Ankara’da “aday belli, karar net”

Tartışmalar dışarıda devam etse de Altılı Masa’da yemek servisi rutin bir şekilde sürüyor, ara sıcaklardan ana yemeğe doğru geçiliyor. Ortak program tamam, liderlerin cumhurbaşkanı yardımcısı olması tamam, 40 ilde ortak listeyle seçimlere girmek tamam, siyasi kulislere göre beş parti liderinin CB yardımcılığını kabul etmesinin de gösterdiği gibi masadaki en büyük partinin lideri olarak Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığı da tamam.

Özel bir vaka üzerine…

Özgür Özel’in ünlü basın toplantısında 1,5 dakikada yaptığı itibar suikastlarını, manipülasyonları, dezenformasyonları, kendisine karşı da kullanılan FETÖ sopasını nasıl kullandığını, trol ifşa ederken nasıl trolleştiğini anlattım.

Bir tek dağların yeri değişmemişken…

Türkiye’de son 15 yılda siyasette herhalde sadece dağların yerleri değişmedi. Ama bu değişimin farkına varmayanlar, hala eski hesapları güdenler de var. Mesela İYİ Parti Lideri Akşener, durup dururken 2010 referandumunda evet verenleri suçladı, “haklı çıktık” dedi. Sonra parti sözcüsü bu suçlamayı sürdürdü. Anlaşılan İYİ Parti, anketlerden memnun ve CHP’den daha fazla oy almanın peşinde. Eh bunun için de Kemalistlerin ve milliyetçilerin asla affetmediği YAE’ciler ve 2010 referandumundan daha iyi ve savunmasız düşman nereden bulunur?

Genç akademisyenler neden rahatsız?

Tabii ki siyasette aktör olmak bir vatandaşlık hakkı. Ama siyasi aktörlükle siyasi gözlemciliği birbirine karıştırmamak şartıyla… Özellikle Türkiye gibi her şeyin siyaset tarafından kuşatıldığı, kimseye tarafsız kalma lüksü verilmeyen bir ülkede gazetecilerin, akademisyenlerin, yorumcuların mesafeyi ve sınırları koruması kolay değil. Ama siyasi aktivizmini açıktan yapmak yerine, tarafsız gazetecilik ya da bağımsız akademik faaliyet gibi yapmak fena halde göze batıyor. Bunun son örneklerinden biri geçen hafta yayınlanan “Siyaset Bilimcilerden Altılı Masa’ya Açık Mektup” adlı açık mektup oldu.

Dedektif X Bir, Lozan’ın gizli maddelerinin peşinde…

Aslında Lozan’ın gizli maddeleri iddiası hiçbir zaman resmi bir AK Parti söylemi olmadı. Cumhurbaşkanı, Lozan’dan rahatsızlığını birkaç kez bildirdi ama gizli maddelerden hiç bahsetmedi. Hatta CİMER, gelen bir soruya cevap verdi ve Lozan’ın gizli maddeleri olmadığını söyledi. Peki, o halde şehir efsanesi gibi yayılmış Lozan’ın gizli maddeleri olduğu iddiasının kaynağı ne?

2022’nin “en”leri ve “en” olamayanları

Dünyada yılın değeri en anlaşılmamış olayı? Tabii ki Kraliçe Elizabeth'in ölümü. Hem Churchill’i hem Thatcher’i Başbakan olarak atayıp elini öptürmüş, Kruşçev, Brejnev, Gorbaçov, Yeltsin’i devirip Sovyetlerin yıkılmasını izlemiş, beş Papa gömmüş 20’inci yüzyıl tarihinin en üst düzeydeki son tanığıydı. Türkiye’de yılın değeri en anlaşılmamış insanı? Tabii ki Kemal Kılıçdaroğlu. Cumhuriyet'in 100. yılında CHP'nin başında Dersimli bir Kürt Alevisi var. İlahi adalet bu olsa gerek.

Muhalefetin en güçlü adayı…

Bu seçimde toplum bir beş yıl daha Erdoğan tarafından ve bu sistemle yönetilmek isteyip istemediğine karar verecek. Muhalefet ne kadar hazırlık yaparsa yapsın, hangi adayla ya da adaylarla karşısına çıkarsa çıksın bu seçimin bir referandum olduğu gerçeğini değiştiremeyecek. Bu seçim Erdoğan ile tamam mı devamı mı seçimi olacak. Yerine kimin geçeceği tali bir mesele olarak kalacak. (...) Erdoğan kaybederse onunla birlikte bir sosyal sınıfın, fikrin de kaybedeceğini ve kimsenin bunun vebaline ortak olmaması gerektiğini anlatacaklar. Bu argümana karşı muhalefetin elindeki en değerli panzehir ise aday değil, masa olacak. Masa ve ittifakın varlığı bu seçimi bir sosyal sınıfın, fikrin iktidardan tasfiyesine karar verilecek bir referandum olmaktan kurtarabilir.

CHP’nin sorunu hitabet sanatları mı?

CHP’nin sorunu liderlerin karizması, hitabet gücü olmadı. Sorun daha tarihsel, kültürel, ideolojik bir sorun. Bu yapısal meseleyi çözmek için son denemeyi 10 yıldır Kılıçdaroğlu yapıyor. Kılıçdaroğlu Ecevit gibi karizmatik, Baykal gibi müthiş bir hatip değil. Ama partiyi ittifaklarla iktidar potasına kadar getirmeyi başardı. Bu yeni CHP’nin vasıflarını üzerinde taşıyan en parlak isimlerden biri olan İmamoğlu’nun siyaseten yapacağı en büyük hata bu yeni, ittifaklara açık kapsayıcı CHP’nin alternatifi haline gelmesi olur.

Masa yumruklayarak seçim kazanılır mı?

Önce masadaki partileri bir kere daha hatırlayalım. Jobbik, MSZP, DK, LMP, Momentum ve Dialogue. Yani konumuz Macaristan. Altılı ittifak aday seçimi sürecinde kendi kendini yiyip bitirmiş, enerjisini tüketmiş, küskünlükler, dargınlıklarla heyecanını kaybetmiş seçim kampanyasında Orban’a söyleyecek bir şey pek kalmamıştı.

Occam’ın usturası: İmamoğlu’na neden siyasi yasak getirildi?

Herkes kendi haklılığını teyit eden teorilerle Ekrem İmamoğlu hakkında verilen cezayı değerlendiriyor. Ankara kulislerine göre cevap basit: Türkmenistan'a gitmeden önce Erdoğan, Bahçeli'yi evinde ziyaret etti ve konu burada konuşuldu. Ne olduysa iki lider arasında yaşandı. Kararın bu şekilde çıkacağından AK Partili üst düzey yöneticilerin, bakanların ve hatta Adalet Bakanı’nın bile haberi yoktu. CHP’liler ve İmamoğlu çevresi de mahkemeden böyle bir karar beklemiyordu.

Aile kimlerden oluşur?

Aileyi “eşcinsellerin ifsadına” karşı korumak için anayasa değişikliği teklifi getirilirken yaşanan bu korkunç muhafazakar aile skandalı ilahi ikaz gibi bir tevafuk.Türkiye’de aileyi korumak için yapılacak en acil iş bu anayasa değişikliği olmayabilir mi? İlle de ailenin kimlerden oluştuğu böyle ayrıntılı olarak Anayasa’ya yazılacaksa ailenin sadece kadın ve erkekten oluştuğunu söylemek yeter mi? Ailenin reşit kadın ve reşit erkekten oluştuğunu da yazmak gerekmez mi?

Vox Populi, Vox Dei

CHP'nin toplantısını “heyecan yaratmadı”, “halkın gündemi bu mu” diye eleştirenlerin bir kısmı konuşulanları kendilerinin anladığını ama halkın anlayamayacağını iddia edecek kadar mütevazi.Bu frapan elitizme göre herhalde bu toplantıda konuşma yapanlar tek tek kürsüye çıkıp “Millet aç aç” ajitasyonu yapmalı, popülist sloganlar atarak izleyicileri coşturmalıydı. Muhtemelen o zaman da bu toplantı “popülizm”, “hamaset” diye eleştirilecek, içeriğin ne kadar boş olduğu söylenecekti.

Kalabalık çarpması

Ortam 2018 seçimleri öncesine benzemeye başladı. Yine anketlerde kendilerini biraz önde görünce masanın üstündeki her şeyi isteyenler, portakal çiçeğinde vitamin bile olmayan iktidarı şimdiden kimseyle paylaşmak istemeyenler, iktidar tadı damağa deyince bir anda çoğulculuğu unutup, çoğunlukçuluğa meyledeneler var. Bu hikayenin sonunu en iyi Masa'daki liderler biliyor.

Muhalefeti enfekte eden pelikan virüsü mü?

Kendisini fena halde hizip kavgaları ve vekalet savaşlarına kaptıranlar artık tedavisi zor pelikan virüsünü kapmış halde. Onlar için artık en büyük düşman iktidarın cumhurbaşkanı adayı değil, muhalefetin rakip cumhurbaşkanı aday adayları. Önümüzdeki aylarda cumhurbaşkanı adayını belirleyene ya da aralarında anlaşana kadar muhalefetin liderlerinin önündeki en büyük sınav, tabii eğer ittifakı önemsiyor ve devam ettirmek istiyorlarsa, bu virüsün yayılmasını engellemek olacak.

Stadyumun adı ne olsun?

“Şükrü Saraçoğlu” olan stadyumun adı yakında büyük ihtimalle “Atatürk Stadyumu” olarak değiştirilecek.Peki, Fenerbahçe stadının adı neden Şükrü Saraçoğlu? 16 yıl Fenerbahçe’nin başkanlığını yapmış, eski bir Başbakan Saraçoğlu ama bu stada ad vermeye yeter sebep değil. Aslında çok güncel ve tanıdık ve tabii istenirse ibretlik bir hikayesi var.

O fotoğraftan neden o kadar rahatsız olmadılar?

İslamcı dünya tasavvuru, hayalleri Arap Baharı’yla büyük bir heyecan yaşadı. Ama günün sonunda yaşanan yenilgiler ve yıkım büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Ümmetin aslında bizi o kadar sevmediği ve beklemediği ortaya çıktı, emperyal hayaller suya düştü, Mısır darbesi ve Suriye’de İslam dünyasının bölünmesi, bazı Arap ülkelerinde artan Türkiye karşıtlığı, ümmet diye uzaktan sevilen Müslüman kardeşlerle Suriyeli mülteciler olarak birlikte yaşamak zorunda kalmanın yarattığı travmalar ve tabii 15 Temmuz darbe girişimi, darbeden sonra cemaat ve tarikat kavramlarının tehlikeli hale gelmesi ile moraller bozuldu, hayal kırıklıklarıyla içe doğru bir kapanma yaşandı.

2002’deki AK Parti 20 yıl sonra hâlâ muhalefette…

AK Parti’nin 2002’deki seçim beyannamesini hazırlayan isimlerin neredeyse tamamı artık AK Parti içinde değil. Bu çalışmaların başında olan Beşir Atalay, Ali Babacan gibi isimler muhalif. Murat Mercan ABD büyükelçisi. AK Parti’nin ilk kabinesinde yer alan 25 bakandan hayatta olanlardan 12’si bugün AK Parti’ye muhalif, bazıları muhalif partilerde yer alıyor. İlk kabinedeki bakanlardan parti içinde hala aktif görevde olan sadece Binali Yıldırım ve Hilmi Güler var. Yani 20 yıl sonra karşımızda bambaşka bir AK Parti var.

İstiklâl saldırısı: Şüpheler ve sorular

İstiklal saldırısı PKK içindeki bir çatışmanın sonucu olabilir mi? Bu yüzden PKK bu iç çatışmanın görülmemesi için bu ısrarlı açıklamaları yapmış olabilir. Yoksa bu saldırı PKK’nın Suriye’de SDG içindeki Arap militanlarını kullanılarak verilmiş bir istihbarat mesajı mı? Bu ağı kullanabilecek İran bu işin içinde olabilir mi? PKK ya da başka birileri, Suriyeli Arapların göstere göstere kullanıldığı bu saldırının amacı Türkiye’deki mültecilere yönelik bir saldırı furyasını ve kaosu başlatmak mıydı?

7 Haziran-1 Kasım arası: Yurtta ve dünyada ne olmuştu, ne olmamıştı?

2015 ve 2016 yıllarının içinden 7 Haziran-1 Kasım aralığını kesip alınca ve sadece Türkiye’ye bakınca çifte seçimlerle bu saldırılar arasında bir bağlantı kurmak da mantıklı görünüyor olabilir. Peki ya sadece bu aralığa değil 2015 ve 2016’nın tamamına ve sadece Türkiye’ye değil dünyaya bakarsak?

Yakın tarihten bir pragmatizm hikayesi

Akşener’in yıktığını söylediği ve bugün pek hatırlanmayan Refah-Ana neydi ve ne yaparak Akşener bu koalisyonu engellemişti? Bu kısım üzerinde pek duran olmadı. Halbuki, yakın tarihimizin en ibretlik olaylarından biriydi bu.