Barışı ‘zafer’ kazandıktan sonra ulaşılan sükût ortamı olarak değil de kavga ettiğinle işbirliği sonucunda ulaşılan bir sükût ortamı olarak tanımlarsak, Türkiye’de şu anda yaşanmakta olan şey nedir? Hiç şüphesiz bir barış girişimidir. İçinde ne yazık ki adalet vaadi yoktur, dolayısıyla eksik bir barış girişimidir fakat yine de değerlidir çünkü barışı savunanların adaleti savunma imkânının önünde açılmış bir yoldur. Silah, adaletsizliğin failinin adalet üzerine konuşmayı bastırmada kullandığı bir araç haline gelmişse, silahların konuşmaya devam etmesi kime yarar?
İster adına İmralı süreci diyelim ister yeni barış süreci diyelim, ortada yeni birşeyler var. Devletin işlediği suç ve günahlardan tövbe etmesi ve Kürtlerin egemenliğinin tanınması istikametindeki tüm adımlar müsbet adımlardır. Savaş, çatışma ve ölüme uğramadan barış ile ulaşılacak bir makul çözüme itiraz edecek, duyguda aşırı, makuliyette geri kesimler olacaktır her iki tarafta da. Özellikle diasporadan üretilen mobilizasyon söylemlerinin genelde onlara muhatap olan halklara bir fayda getirdiği görülmemiştir.
18 Aralık tarihinde kabul edilen ve medyamızın radarına pek girmeyen ancak tüm aday ülkeleri, hatta aday ülke olmayan Kosova’yı da kapsayan bir çeşit performans raporu teşkil eden Konseyin Genişleme Sonuç Bildirisi’nde, Konsey Batı Balkanlar ile Ukrayna ve Moldova’nın AB üyelik perspektifine tam ve tartışmasız desteğini tekrar ediyor. Türkiye için ise aday ve bir çok alanda stratejik bir partner olduğu hatırlatılmakta, ancak diğerlerinden farklı bir konuma oturtulmakta, başka bir deyimle üyelik hedefinden bahsedilmemekte, dolayısıyla üye ülkeler böyle bir hedefe ulaşılması taahhüdünde bulunmamaktadır. Gürcistan için ise ülke hükümetinin attığı adımların Avrupa hedefiyle bağdaşmadığına değinilmektedir.
Sırrı Süreyya Önder ile birlikte İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşen Pervin Buldan Serbestiyet’e konuştu: “Barış ve demokrasi isteyen herkesin elini taşın altına koymasının vakti geldi artık. Bence barışa en yakın olduğumuz zamandayız”