2024 Ağustos’u, Adnan Tanrıverdi’nin Erdoğan tarafından onaylandığı anlaşılan TSK tasarımı açısından ilginç ve belki makus bir yıl oldu. Sanki, Tanrıverdi’nin Erdoğan tarafından sahiplenilen öngörüleri “saha”da tıkanmış gibiydi. Kara Harp Okulu’nda bir grup teğmen, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek ortaya çıkmış ve “o” yemini etmişti. Yetmezmiş gibi, her üç Harp Okulu’nu birincilikle bitirenler kadın teğmenlerdi. Daha da yetmezmiş gibi, içlerinden biri bile tesettürlü değildi. Üç kadın teğmenin başarısını Kara Harp Okulu’ndaki olayla da ilişkilendirerek bayraklaştıranlara, yer yer Tanrıverdi’nin düştüğü biçimsellik tuzağına düşenlere de şu soruyu sormak gerek: Hava Harp Okulu birincisi İkra teğmen, Kara Harp Okulu’nda edilen “o” yemini etti mi? Etmediyse neden? Ve bu ona bir halel getirir mi?
Erdoğan ve Sisi… Nefretle başlayan bir süreç… Ama her iki lider de “yeni” kavramından hoşlanıyor. Her iki lider de “istikrar” kavramından hoşlanıyor. Erdoğan’ın bir dönem sıklıkla “Yeni Türkiye”den söz etmesine benzer şekilde, Sisi de kendini “Yeni Mısır”ın önderi olarak görüyor. Darbeyle iktidara geldiği 2013 yılından bu yana, Mısır’daki birçok şeyi, örneğin Süveyş Kanalı’nı bile yenilemek ve uzatmak için projeler geliştiren Sisi, şu an Kahire’nin 45 kilometre doğusunda yeni bir “mini başkent” inşa ediyor.
Ali Bayramoğlu ile Bugünler’de bu hafta: Bu askerler kimdir bilmiyoruz ama şu bilgiye sahibiz: Silahlı kuvvetler içerisinde farklı eğilimlerin yaşayabildiği bir imkân var. Bu da siyasallaşmanın merkezine oturuyor. Ve benim kanaatimce Türkiye için en tehlikeli tablolardan biri, farklı siyasi eğilimlere sahip subaylardan oluşan silahlı kuvvetler kadrosudur. Son olaya gelecek olursak, 300-400 kişisi bir araya gelip kılıçlarını çekip daha modernist, daha Kemalist bir metni okumuş durumdalar. Bu, mezun askerlerin üçte biri kadarını oluşturuyor. Bu, bir siyasi varoluş ifadesidir.
Belirli bir konuyu tartışırken zamanın koşullarına da bakmak gerekir. Türkiye’ye yapılan adalar önerisi büyük ölçüde ciddiyetten yoksun. Üstelik harbin galipleri arasında bu konuda mutabakat da yoktu. Hükümet, boğazlar konusunda olası Sovyet taleplerinden endişeli idi. Yunanistan harbe girmiş ve Alman işgaline uğramıştı. ABD ve İngiltere’nin gözünde 'mağdur' idi. Bu bakımdan adalar konusunda bize nazaran avantajlı konumdaydı. Ancak adalar konusunda açıkça ilgisiz olduğumuzu hemen ilan etmek doğru muydu? Benim tereddütlerim bu konuda.
Arjantin bir önceki devlet başkanı Alberto Fernandez iktidar yıllarındaki çapkınlık maceraları ve karısına uyguladığı şiddetle okların hedefinde. Yeni devlet başkanı Milei’ye göre de merkez sol kökenli Fernandez Arjantin’e zarar vermiş bir suçlu ve bir kadın düşmanı.