Üç İstanbul, Abdülhamit’in istibdat dönemiyle başlayan ve önceleri konaklarda özel dersler vererek hayatını kazanırken İttihat ve Terakki’nin İstanbul’daki gizli teşkilatına girmesiyle kaderi büsbütün değişen dava vekili Adnan’ın şahsında II. Meşrutiyet’in ve sonrasında gelen Mütareke döneminin görünen ve görünmeyen yüzü. Fakir bir kenar mahalle çocuğunun Osmanlı’nın kaderine yön verecek kadar eriştiği iktidar temerküzünün sonra bir anda yerle bir eden trajedisi.
Babam gibi koca kafa değil, annem gibi zariftir abim. Babam gibi değil. Annemin titreyerek konuşan sesi geliyor kulağıma. Titrek. Korkak. Zayıf. Kendini koruyamadı, bizi hiç. Hiç. En çok da abimi. O odunluk geliyor aklıma. Babamın is kokan gölgesi. Ağlayacak gibi oluyorum. Geri dönüp abime sarılmak istiyorum. Benim yerime de yedin o dayakları affet beni demek. Yapmıyorum.
Sözcü yazarı İsmail Saymaz, bugünkü yazısında Alaattin Çakıcı’nın cezaevinde bulunduğu sırada aldığı raporlarla nasıl bir düzen kurduğunu anlattığı ‘Alaattin Çakıcının diyeti’ başlıklı yazı yazdı. Saymaz’ın yazısını Serbestiyet okurlarıyla paylaşıyoruz.
İnsanlık öldüğünde kaç yaşındaymış… Çocuk yaşında mı ölmüş/öldürülmüş yoksa asırlardır inzivadaki yatalak ömrüyle zaten bunamış mı biraz? Yahut hiç yaşamamış da biz medyadaki birkaç hayırsever hayaletine, yorgun dervişlere, hikâye anlatıcılarına bakıp, “İnsanlık ölmedi” mi demişiz?
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'ye "Ak Parti, ismi şaibelerle anılan Süleyman Soylu'dan daha mı küçük?" diye sormasının ardından işten çıkartılan ve kurumu tarafından savcılığa ihbar edilen AA muhabiri Musab Turan: “Az evvel kardeşim aradı. Dedi ki seni bu işleri yapmak için birileri mi telkin etti ? Kardeşim bile böyle düşünüyorsa herkes hakkımda kim bilir neler düşünür. Belki de hayatımda ilk kez gazetecilik yaptım”