1950’lerin ‘Türkiye küçük Amerika olacak’ hayali, Trump dönemi ABD’sindeki gelişmelerle birlikte ‘ABD büyük bir Türkiye oldu’ esprilerine yol açmıştı. Son günlerdeki iki gelişme, iki ülke siyasetinin birbirinden kopya çekerek daha fazla benzeştiğini gösteriyor.
Trump’a yönelik ‘dindarlık’ vurgulu tercihler, özelde Trump adına gerçekleştirilen dua seansları tablosu, her dinin samimi müntesipleri açısından ibretlik bir boyut içeriyor. O manzarayı, siyasî tarafgirliğin nasıl bir göz bağı oluşturabildiğinin; dinin himayesini bir siyasetçiye ihale etmenin dinin ahlâkî ilkelerini gözardı edecek derecede savrulmaları nasıl mümkün kılabildiğinin bir örneği olarak okumak, bu ibretlerden ilki olsa gerektir.
Serbestiyet: ABD seçimleri henüz kesinleşmedi. Bunca skandala rağmen 69 milyondan fazla Amerikalı Trump’a oy verdi. Pek çok insanı hayal kırıklığına uğratan bu durum popülizmin geleceği hakkında ne söylüyor?
Gelecek Partisi Batman İl Başkanı Abdülbaki Polat’ın, 2015’teki ‘hendek’ olaylarını kast ederek, “İnanıyorum ki Başkan Ahmet Davutoğlu olmasaydı Kürt kentleri tank, top ve uçaklarla bombalanırdı” çıkışı bir kez daha dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun o günlerdeki gerçek pozisyonunun ne olduğu sorusunu gündeme getirdi. Soruyu Vahap Coşkun’a yönelttik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın çantasıyla ilgili tartışmalar, bu ülkenin medyasına, yargısına ve siyasetine dair çok şey söylüyor. Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelik “Sende zerre kadar yürek varsa benimle ilgili konuş, eşimle ilgili konuşma” cümlesi en kritik soruyu akla getiriyor: Emine Erdoğan’ın kullandığı çanta kamuoyunu ilgilendirir mi?