Ahmet Altan, Süddeutsche Zeitung gazetesi için Cumhuriyet’in 100’üncü yılını yazdı: “Bir cumhuriyetin başarılı olması için aynı zamanda demokratik olması gerekir. Türkiye cumhuriyet ama “demokrasisi” yok. Demokrasisi olmayan cumhuriyet “hasta” demektir. Ama bu yeni bir hastalık değil. Türkiye’de cumhuriyet kurulduğundan beri gerçek bir demokrasi olmadı. Demokrasi olmadığı için hukuk da hep sakattı. Benim babam da elli yıl önce yazdığı yazılardan ötürü tutuklanıp hapis yattı. Bugünkü yönetim Türkiye’yi hastalandırmadı, “eski ve kronik” bir hastalığı akut hale getirdi. Hastalık bir anlamda metastaz yapıp bütün bünyeyi sardı. Onun için Türkiye’de sancı ve çekilen acılar arttı.”
Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümü için Erdoğan’ın sosyal medya hesaplarından paylaşılan kutlama mesajındaki fotoğrafın hikayesini Gülse Birsel yazmıştı: “1990’ların başında babam bu fotoğrafı evde buluyor! Resimdeki kuzeni Kamil Kabalak’ın oğlu Hasan Kabalak’a, Ankara’ya yolluyor. Onlar da Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivine gönderiyorlar. Fakat arşive yanlışlıkla Ankara’da 1929’da çekilmiş diye kaydediliyor.”
Cumhuriyet 100 yaşında. Peki, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet nasıl ilan edilmişti. İpek Çalışlar, “Mustafa Kemal Atatürk: Mücadelesi ve Özel Hayatı” kitabında öncesi ve sonrası ile Cumhuriyet tartışmasını yazmıştı: “Latife, sözüne değer verilen isimlerin nabzını yokladı. Eski Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal’i köşke davet etti, cumhurbaşkanlığı konusunu açtı. “Nasıl kabul eder millet bunu? Cumhurreisliğini hoş görür mü?” diye sordu. Yusuf Kemal onu rahatlattı. “Hiçbir mahzur yoktur. Unvan değişti, başka bir şey yok” dedi. Görüşmenin sonuna doğru yanlarına gelen Gazi de sohbete katıldı. “Yok canım benden vazgeçin, ben başvekil olayım da çalışayım. Mücadele edeyim. Fevzi Paşa’yı cumhurreisi yapalım...” diye itiraz etti. Yusuf Kemal Bey “Hayalatla uğraşmayalım paşam” cevabını verdi. Ağır nezle olan Mustafa Kemal’e, berbat bir diş ağrısı musallat olmuştu. Büyük bir gayretle kalktı giyindi, İstiklal Madalyası’nı taktı, öğleden sonra Meclis’e geldi ve kürsüye çıktı…Anayasa değişikliği için gerekli kanun teklifinin hazırlığı uzayınca Mustafa Kemal’in neşesi kaçtı: “Canım arkadaşlar niçin bu kadar uzatıyorlar?”” Mustafa Kemal yüz elli sekiz oyla cumhurbaşkanı seçildi. Kırk iki yaşındaydı.
Muhafız taburu erleri öbek öbek şenlik ateşleri yakmışlar, neşe ile silah atarlarken, Mustafa Kemal çok kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Sorun dişleriydi. Hepsi iltihap yapmış onu acıdan öldürmekteydiler. Yıllar sonra neden kısa konuştuğunu anlatırken “Dişlerim çok ağrıyordu” diyecekti.”
Filistin asıllı Amerikalı yazar Dr. Hala Alyan yazdı: “2017 yılında Filistinli bir aileyi konu alan bir roman yayınladım. Saygın bir yayınevi tarafından basıldı, basında çok güzel yer aldı. Bir kitap turu düzenlendi. Panellerde, kitap kulüplerinde konuştum. Kitapla ilgili soruları yanıtlıyordum. Sürekli ortaya çıkan bir nakarat vardı. İnsanlar hikâyenin ne kadar insani olduğunu söyleyip duruyorlardı. Çatışmayı insanileştirmişsiniz, bu insani bir hikâye diyorlardı. Ne zaman Filistinlileri insanlaştırdığım söylense, aklıma gelen soruyu bastırmak zorunda kalıyordum: Filistinliler daha önce neydiler ki şimdi insanlaştılar? Filistinlilerin katledilmesi çoğu zaman tarih dışı ve gerçeklikten kopuk bir şekilde sunuluyor: Filistin’e düşen ve insanları öldüren füzeler, işgale veya politikaya atfedilmiyor. Filistinliler ölüleri için merhamet görmek istiyorlarsa önce masumiyetlerini kanıtlamaları gerekiyor.”
Sedat Peker, New York Times Square'deki billboardlara Cumhuriyet'in 100'üncü yıldönümü için ilan verdi: "Benim tüm hayatım tartışmaya açık olsa da namus, şeref ve Atatürk sevgim tartışmaya açık değildir ve bu konuada çok ama çok iddialıyım."