Vesayet ve darbe tehlikesinin iktidar çevrelerince işlenmeye başlanması, demokratik hassasiyeti olan çevrelerin yeniden iktidarın etrafında kümelemesini sağlama çabası olarak görülebilir. Bunca hayal kırıklığından sonra bu mümkün olabilir mi derseniz, bana göre çok zor.
“Hâlbuki bağımsızlığımız saklı kalmak şartıyla bir barış imzalandıktan sonra yalnız dâhili hasımlarımızla karşı karşıya bulunacağız ki, bugünkü genel ve yaygın kuvvet ve nüfuzumuzu iyi muhafaza ettiğimiz takdirde, bu zavallılara layık oldukları muameleyi tatbikte hiçbir müşkülat tasavvur etmiyorum.”
Normal hayat temposuna göre çok hızlı geçen bu dört günde, bir “keşif” olarak Murat Akbaşlı’nın aklının karışması çok normal görünüyor. Söylediği belirtilen her şeyi söyledi mi? Hangilerini muhatapları kendi kafalarına göre yorumladılar? Aslında ne yapmak istiyor? Bunları ayırmak çok zor. Muhtemelen henüz kendisi de bilmiyor ve olayların akışı korkutucu geliyor.
Fakir ama kurnaz bir ailenin, zengin ama safça bir aileyi adım adım kandırarak evlerine nüfus etmesi ile başlayan film şaşırtıcı dönemeçlerle devam ederken, mesaj vermekten ziyade her bir karakterin içinden yansıyan bir bakışa sahip. Bong’un “palyaçosuz bir komedi, kötü karaktersiz bir trajedi” tanımlamasını yaptığı filmde bir başrol de yok. Kara mizah, gerilim, dram gibi farklı türleri bir arada kullanan, yaratıcı kurgusu ile seyirciyi ters köşe edebilen çok kuvvetli bir film.
Herkesin tepesinde bir FETÖ kılıcının sallandığı, kolluk güçlerinin yozlaştığı böyle bir güvensiz ortamda, iktidarlara da boyunu posunu beğenmediği için sivil toplumcuları, siyasetçileri, gazetecileri ağırlaştırılmış müebbetle yargılama fırsatı doğar.