“Batı karşıtlığı, evrensel değerler karşıtlığı ve Türkiye’deki her türlü siyasi hareketin ve farklılığın ‘onların’ kışkırtması sonucu karşımıza çıktığı okuması Gezi davasının da temel okumasıdır. Bu garip rejim hakikati bir sonraki dönem mutlaka çizilip bozulacak.”
Geçtiğimiz haftalarda "Hatay’da yeni doğan her 4 bebekten 3’ü Suriyeli ve önlem alınmazsa 12 yıl sonra Hatay Suriyeli bir başkana teslim edilecek" sözleri ile kamuoyunda gündem olan Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Habertürk'te Fatih Altaylı'nın konuğu olarak iddialarını derinleştirdi: "Yarın çocuklarımız bir Suriyeli tarafından yönetilsin istemiyorum", "Entelektüel olarak, sosyal olarak biz onlardan 35-40 yıl ilerideyiz", "Merkezdeki 3 mahallede Suriyeliler isterse muhtarlığı kazanabilir."
Ne yapılabilir? Avusturya misali önümüzde. 1945’ten 1955’e kadar Avusturya 4 müttefik gücün (Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere ve Fransa) işgali altındaydı. Bu işgal 1955’te bitti. Avusturya tarafsızlığını parlamento kararıyla kabul etti, anayasasına ekledi ve dört müttefik ülkeyle bir anlaşma yapıldı. Avusturya’nın azınlık haklarına riayet edeceğine dair bir güvence verildi. Şimdi Avusturya misalini değişik şartlara göre belki Ukrayna-Rusya krizine uyarlamak mümkün olabilir.
"Bir yatırımcı Kur Korumalı Mevduat sisteminden neden çıksın? En kötü ihtimalle dövizi sabit. Hazineye olan etkisini eleştiriyorlar. Etkisi çok düşük. Niye? Çünkü zaten Türk lirası en zayıf durumunda, gidebileceği bir yer yok. Vatandaş rahat olsun."