Ana SayfaDış HaberMI6 Başkanı görevine İstanbul’dan veda etti: “MI6'nın başkanı olarak ele aldığım her...

MI6 Başkanı görevine İstanbul’dan veda etti: “MI6’nın başkanı olarak ele aldığım her konuda Türkiye kritik bir rol oynadı”

İngiltere dış istihbarat servisi MI6’in 5 yıldır başında bulunan Richard Moore, 19 Eylül’de İstanbul’da yaptığı konuşmayla görevine veda etti. Kod adı “C” olan Moore, 2014-2017 yılları arasında İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapmıştı: “MI6'in başkanı olarak ele aldığım her konuda Türkiye kritik bir rol oynadı. Türkiye yüzyıllardır olduğu gibi bugün de uluslararası sistem için kritik önemde.”

İngiltere dış istihbarat servisi MI6’in 5 yıldır başkanlığını yürüten, 2014-2017 yılları arasında İngiltere Ankara Büyükelçiliği yapan Richard Moore, bugün (19 Eylül) İstanbul’da yaptığı konuşmayla görevine veda etti.

Moore, konuşmasının ilk bölümünü Türkiye ile olan bağlarına ayırdı. 1980’lerin sonlarında Türkçe öğrenmek için Türkiye’ye geldiğini anlatan Moore, “Bu eşsiz ülkeye, inanılmaz misafirperver halkına, muhteşem mutfağına, benzersiz tarihine ve manzaralarına âşık oldum” dedi. Moore ayrıca kızının İstanbul’da dünyaya geldiğini belirterek Türkiye’yi “ikinci evi” olarak tanımladı.

Küresel krizlerde Ankara’nın rolü

Moore, veda konuşmasını yapmak için İstanbul’u seçmesini şöyle anlattı:

“Bu konuşma için İstanbul’u seçme kararı sadece duygusal bir karar değil. Türkiye, yüzyıllardır olduğu gibi, bugün de uluslararası sistem için kritik bir öneme sahip. MI6’nın başkanı olarak ele aldığım her konuda Türkiye kritik bir rol oynadı.”

Görev süresince ele aldığı her dosyada Ankara’nın belirleyici rol oynadığını belirten Moore, özellikle Ukrayna savaşı, Kafkasya ve Orta Doğu’da istikrar arayışları ile terörle mücadelede Türkiye-İngiltere işbirliğinin önemini vurguladı.

“Güneyde, DEAŞ’a karşı birlikte mücadele ettik, Suriye’nin istikrarı için çaba gösterdik” diyen Moore, ayrıca İsrail-Filistin meselesinde kalıcı çözümün ancak iki devletli formülle mümkün olduğunu söyledi. Moore, “İsraillilerin ve Filistinlilerin kalıcı güvenlik ve refahı ancak bu formülle sağlanabilir” dedi.

Yeni casus portalı: “Silent Courier”

Veda konuşmasında sadece geçmişe değil, geleceğe dönük mesajlar da veren Moore, kurumun “Silent Courier” adlı yeni bir dark web portalı kurduğunu duyurdu.

Bu sistem, bilgi sahibi kişilerin İngiltere’ye anonim ve güvenli biçimde ulaşmasını hedefliyor.

Richard Moore’un veda konuşmasının tam metni şöyle:

Hanımefendiler ve beyefendiler, günaydın. İkinci evim olarak gördüğüm Türkiye’ye geri dönmek harika. Eşimle birlikte sekiz yıl yaşama ayrıcalığına sahip olduğumuz bu ülkede en son, 2014’ten 2017’ye kadar dört büyüleyici yıl boyunca Birleşik Krallık’ın Büyükelçisi olarak görev yaptım.

Ama Türkiye’yle bağım çok daha önce, 1989’da başladı. Genç bir dil öğrencisiyken, yeni öğrenmeye başladığım Türkçemi ilerletmek için birkaç haftalığına bir Türk ailesinin yanında kalmak üzere İstanbul’a geldim. Bu muhteşem ülkeye, olağanüstü misafirperver insanlarına, harika mutfağına ve tarihle nefes kesen manzaraların çarpıcı birleşimine âşık oldum… ve Beşiktaş futbol kulübüne de âşık oldum! Türkiye ile bağımı, kızımın burada, İstanbul’da dünyaya gelmesi—gerçek bir İstanbullu—tamamen pekiştirdi.

Ancak bu konuşmayı duygusal nedenlerle İstanbul’da yapmayı seçmedim; asırlardır olduğu gibi, Türkiye uluslararası sistem için kilit önemde bir ülke olduğu için seçtim. MI6 Başkanı olarak uğraştığım hemen her meselede Türkiye kilit bir aktör oldu.

Bir NATO müttefiki olarak Türkiye, Ukrayna’nın egemenliği ve bağımsızlığının kararlı bir destekçisi oldu; özellikle Kırım Tatarları—etnik akrabaları—için duyduğu hassasiyetle hareket etti, ama her şeyden önce uluslararası hukuka ve BM Şartı’na bağlı kaldı. Doğusunda, Birleşik Krallık’ın Kafkasya ve Orta Asya’da istikrarlı, dışarıdan kötü niyetli etkilerden arınmış bir düzen oluşturma çıkarını paylaşıyor. Güneyde ise sözde İslam Devleti teröristlerine karşı birlikte çalıştık ve Esad sonrası Suriye’nin istikrarını güçlendirmek için çaba gösterdik.

Her ikimiz de 7 Ekim’deki canavarlık karşısında aynı tiksintiyi duyuyor, Gazze’deki masum Filistinlilerin çektiği korkunç acı karşısında aynı üzüntüyü paylaşıyoruz ve kalıcı güvenlik ile refahın hem İsrailliler hem Filistinliler için ancak iki devletli bir çözümle sağlanacağına inanıyoruz. Tüm bu çabalarda, MİT’in önceki başkanı Hakan Fidan ve şimdiki başkanı İbrahim Kalın ile yakın çalışabildim; her ikisi de son derece profesyonel ve sağlam dostlardır.

Göreve atandığımda, Britanya’nın ulusal çıkarını ilerletebilecek durumlarda daha sık ve daha açık konuşmaya karar verdim. Londra’daki Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’ndeki ilk kamuya açık konuşmamda, MI6’nın “gizli kalmak için daha açık olması gerektiği” şeklinde bir paradoks ileri sürdüm.

Bu, bugün faaliyet gösterdiğimiz dünya hakkında temel bir gerçeği anlatıyordu. 21. yüzyılda etkili bir istihbarat servisi olarak kalmak ve ajanlarımızın kimliklerini ve onları yönetmekte kullandığımız gizli yöntemleri korumak istiyorsak, modernleşmeye ve uyum sağlamaya devam etmeliyiz; özellikle teknolojide ortaklıklarımızı genişletmeli ve hizmet ettiğimiz toplumla ilişkimizi güçlendirmeliyiz—geçen hafta Instagram’da başlattığımız sosyal medya varlığımız aracılığıyla ya da bunun gibi konuşmalarla. Bunu yapmak için de daha açık olmamız gerekiyor.

Bugün bu stratejik yaklaşıma daha da güçlü biçimde inanıyorum ve halefim Blaise Metreweli’nin de aynı şekilde düşündüğünü biliyorum.

Çalışma iznini sürdürmek isteyen—özellikle bizimki gibi benzersiz—her kurum güven kazanmalı ve bunu korumalıdır. Bizim için bu, hizmet ettiğimiz Britanya halkıyla devam eden bir diyalogdan ve Türkiye gibi ülkelerdeki uluslararası ortaklarımızla angajmandan doğar.

İşte bu yüzden kim olduğumuzu, ne yaptığımızı ve neden yaptığımızı daha açık biçimde anlatmaya adadım kendimi. Bu nedenle, C olarak yaptığım son konuşmada, MI6’nın son beş yılda bir istihbarat kurumu olarak başarmaya çalıştıklarına kısaca değinmek ve Ekim’den itibaren Blaise ve ekibinin odaklanacağı bazı devam eden risklere temas etmek istiyorum. Avrupa’daki gelişmelere ve benim başkanlığım ile ülkemiz için belirleyici bir mesele olan Putin’in Ukrayna’yı hukuksuz işgaline özel bir dikkat göstermek istiyorum.

Önce MI6’nın evrimi—beş yıl sonra, nasıl farklıyız? MI6’nın hizmet etmek için burada bulunduğumuz ülkeyi yansıtması gerektiğine hep inandım. Sadece doğru olduğu için değil; çeşitlilik, Birleşik Krallık’ı daha iyi korumamıza yardımcı olduğu için. İlerleme kaydettiğimizi söyleyebilmekten memnunum. Elbette iş bitmedi, ama ölçülebilir iyileşmeler sağladık.

Ajans genelinde—yurt içinde ve yurt dışındaki istihbarat operasyonlarında ve teknoloji ekiplerimizde—çok daha fazla kadın liderlik rollerini üstlendi. Bunun yanı sıra, etnik azınlık kökenli meslektaşlarımız ilk kez kıdemli pozisyonlara terfi ettiler.

Görev süremdeki en duygusal anlardan biri, özellikle 1991’e kadar MI6’da görev yapmalarının yasaklanması dahil, LGBT+ topluluğunun maruz kaldığı haksızlıklar için yaptığım kamuoyu önündeki özürdü. Gurur duyduğum bir andı.

Ama daha gidecek yolumuz var; personelimizin yalnızca %40’ı kadın, etnik azınlıklar memurlarımızın %10’unun biraz altında ve ekonomik açıdan dezavantajlı geçmişlerden—tüm ırklardan—daha fazla insan çekmek için daha fazlasını yapmamız gerekiyor.

En hızlı değişmemiz gereken yer teknolojidir. Hasımlarımız, Birleşik Krallık çıkarlarına her zamankinden daha büyük hassasiyet ve ölçekte saldırmak için en ileri teknolojilerden yararlanmanın yollarını arıyor. MI6’da aynı anda iki şeyi yapmamız gerekiyor: bu teknolojiyle güçlendirilmiş tehditleri karşılamak; ve aynı zamanda teknolojik ilerlemeleri kendi amaçlarımız için kullanmak—üniversitelerden, girişimlerden, büyük teknoloji şirketlerinden, bu haftaki Birleşik Krallık/ABD teknoloji ortaklığı gibi uluslararası işbirliklerinden ve elbette parlak kurum içi teknoloji uzmanlarımızdan çıkan türde teknolojiler.

Bu nedenle Başkan olarak önceliklerimden biri yeni ortaklıklar kurmaktı. Bu görevin önemli bir kısmı, Birleşik Krallık’ın Ulusal Güvenlik Mühendislik Merkezi olan HMGCC ile yürütülür. Onların daha büyük açıklığa doğru cesur adımı, Milton Keynes’teki ortak yaratım merkezlerinde kendini gösteriyor: hükümet dışındaki teknik uzmanlığı kurum içi uzmanlarla bir araya getirerek en çetin ulusal güvenlik sorunlarına parlak ve yenilikçi çözümler buluyorlar.

Ayrıca Ulusal Güvenlik Stratejik Yatırım Fonu (NSSIF) ile ortaklığımız yoluyla Birleşik Krallık ve müttefiklerin öncü teknolojiler geliştirmesine yardımcı oluyoruz. NSSIF, hem ticari hem ulusal güvenlik değeri olan çift kullanımlı teknolojilere sahip Britanyalı şirketleri destekler. İstihbarat topluluğumuzdan doğru erken destek, onların gelişmesini ve umarız geleceğin “unicorn”ları haline gelmesini sağlayabilir.

Kuantum bilişim, yapay zekâ ve sentetik biyoloji gibi alanlarda cesur, yürekli, büyük fikirlere sahip şirketleri destekliyoruz. Birleşik Krallık için bu, hem ulusal güvenlik kabiliyetlerimizde ilerleme sağlar hem de ülke içinde değerli yüksek teknoloji istihdamı yaratır.

İşte böyle önde kalırız. Daha derin bir gizliliğe çekilerek değil; doğru ortaklıkları kurabilecek kadar açık olarak, toplumun her kesiminden personel işe alarak ve karşı karşıya olduğumuz tehditlerin hızıyla aynı hızda uyum sağlayarak. Bunu MI6, MI5 ve GCHQ’dan oluşan Birleşik Krallık istihbarat topluluğunun (UKIC) parçası olarak yapıyoruz. Dünyada hiç kimsenin istihbarat işbirliğinde UKIC’den daha iyi olduğunu düşünmüyorum—bu bizim “gizli sosumuz” ve hem ortaklarımızın hem hasımlarımızın gıptasını çeker. UKIC, parçalarının toplamından çok daha fazlasıdır.

Dolayısıyla “gizli kalmak için daha açık olmalıyız” dediğimde bunu kastettim. Bu hızla ilgilidir. Yenilikle ilgilidir. UKIC içinde güven inşa etmek ve sonra bu güveni dış ortaklara genişletmekle ilgilidir. MI6, ancak o daha geniş ekibin parçası olarak, önümüzdeki yıllarda etkili ve ilgili kalabilir.

Güven, hakikat, aldatma ve casusluk; başkanlığımın beş yılında Servisimizin ve ülkemizin karşılaştığı en büyük meydan okumanın—Rusya’nın kışkırtılmamış ve hukuksuz Ukrayna işgalinin—kilit unsurlarıdır. Ukraynalıların meşru müdafaalarında ve hepimizin barış ve güvenliğimiz için dayandığı ilkelerin savunmasında ön saflarda yer aldık.

Başkan Zelenskiy’nin liderliği kritik oldu. Başkan olarak ilk haftamda öğle yemeğinde ağırladığım adamı hatırlıyorum; siyasete henüz yeniydi, denenmemiş ve sınanmamış bir liderdi. Ama o zaman bile azmini ve kararlılığını hissedebiliyordunuz. Onun bugün olduğu lidere dönüşümüne tanık olmak olağanüstü bir ayrıcalık oldu. Ona duyduğum hayranlığın sınırı yok. Britanya kamuoyunun Ukrayna’ya verdiği desteğin sarsılmadan sürmesinden ve bunun ardışık Başbakanların Kyiv’in en kararlı savunucusu ve müttefiki olma kararlılığını beslemesinden gurur duyuyorum.

Ukrayna halkının çektiği acı muazzam. Bu savaş, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da görülmemiş ölçekte ölüm ve yıkıma sahne oldu ve siviller soğukkanlı ve hesaplı bir vahşetle hedef alındı. Son haftalarda Rusya, sivil hedeflere saldırılarını daha da artırdı.

Saldırgan ile mağdurun çektiği acılar arasında denklik olamaz; ancak Putin’in insan hayatına değer vermediğinin kendi halkına da uzandığı açıktır. Rusya, bir milyondan fazla zayiata katlandı; bunun dörtte biri öldü—Rusya’nın en yoksul bölgelerinden gelen yetersiz eğitimli askerler bir et kıyma makinesine sürülüyor.

Aklı başında herkes bu kıyımın durmasını ister. Çatışmayı çözmeye yönelik çabalarından ötürü Başkan Trump’ı, çok zor tavizler vermeye hazır oluşundan ötürü Başkan Zelenskiy’yi ve adil ve kalıcı bir barış tesis etmek için çalışan Avrupalı liderleri takdir ediyorum.

Bununla birlikte, Başkan Putin’in Ukrayna’nın teslimiyeti dışında müzakere edilmiş bir barışla ilgilendiğine dair hiçbir kanıt görmedim. Bizi oyalıyor. Çünkü mesele hep egemenlik oldu ve öyle kalıyor: Putin, Ukrayna’nın egemenliğini ve bir ülke ve ulus olarak varlığını reddediyor.

İmparatorluk iradesini elindeki tüm araçlarla dayatmaya çalışıyor. Ama başaramayacak: Rusya, Ukrayna’yı tamamen zorla boyunduruk altına alacak imkâna sahip değil. Evet, savaş alanında ilerliyorlar ama salyangoz hızında ve korkunç bir bedelle; Putin’in ordusu hâlâ ilk işgal hedeflerinden çok uzakta.

Açık konuşalım—Putin lokmasını yuttu ama çiğneyemiyor. Kolay bir zafer kazanacağını sandı. Ama Ukraynalıları—ve birçok kişi gibi—küçümsedi. Nitekim, Putin’in eylemleri Ukrayna ulusal kimliğini güçlendirdi ve ülkenin Batı’ya yönelişini hızlandırdı; ayrıca İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya katılmaya ikna etti.

Putin dünyayı Rus zaferinin kaçınılmaz olduğuna inandırmaya çalışıyor. Ama yalan söylüyor. Dünyaya yalan söylüyor. Halkına yalan söylüyor. Belki kendine bile yalan söylüyor. Başkan’dan gelen bir telefonun çalması, Kremlin’in içinde Pavlov’un çanı gibidir; sistemin, Putin’in duymak istediğini düşündüğü ne varsa onu söylemeye koşullandırdığı bir refleksi tetikler. Ama biz ona inanmamalı ve sahip olmadığı bir güç atfetmemeliyiz.

2022’deki işgale giden süreçte, olağanüstü istihbarata dayanarak ABD ve Birleşik Krallık hükümetleri olağanüstü bir adım attı: Putin’in yalanlarını açığa çıkaran ve Rusya’nın askeri yığınağını ve saldırı planlarını ifşa eden istihbaratı gizlilikten çıkardı. İnce ayarlı bir karardı: kaynakları tehlikeye atmayacak şekilde yapılmalıydı; ama son derece etkili olduğu kanıtlandı. Rus dezenformasyonunu baltaladı, Rusya’nın ilk ilerleyişini durdurdu ve Ukrayna’nın yardımına koşan ittifakı harekete geçirdi.

Büyük resim hâlâ şu: Putin, ülkesinin geleceğini kişisel mirası ve çarpık bir tarih anlayışı uğruna ipotek ediyor. Bu nedenle Rusya’nın ekonomisi, demografisi ve emperyal güç projeksiyon imkânı uzun vadede geriliyor—ve Putin’in savaşı bu gerilemeyi hızlandırıyor. Yatırımını altyapıya, okullara ve hastanelere değil; füzelere, mühimmata ve morglara yapıyor.

Tarih bize, bağımsızlığı ve varoluşu için savaşan bir ülkeyi asla hafife almamamız gerektiğini hatırlatır. Rusya’dan daha büyük güçler, Ukrayna’dan daha zayıf güçleri boyunduruk altına almakta başarısız oldu. Sonunda, sinirlerimize hâkim olursak, Putin bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalacak: ya kendi iktidarını tehdit eden ekonomik ve siyasi bir krizi göze almak ya da makul bir anlaşma yapmak.

Bu seçimi çok daha erken yapmak zorunda kalırdı; dışarıdan aldığı yardımlar olmasaydı: evet, İran’dan gelen İHA’lar, Kuzey Kore’den gelen insan ve malzeme; ama Putin’in barışın en iyi seçenek olduğuna varmasını engelleyen, Çin’in Rusya’ya kararlılıkla verdiği destek—hem diplomatik destek hem de “çift kullanımlı mallar” cinsinden: mermilerinin içinde sonlanan “Çin malı” kimyasallar; füzelerinin içine giren elektronik bileşenler. Barışın, Rus halkının çıkarına olduğu ise apaçık.

Şunu net olarak ifade etmeliyim: Ne hükümetim, ne Servisim, ne de ben Rusya’ya düşmanız; yalnızca Kremlin’in eylemlerine karşıyız. Putin aldatırken ve lafı dolandırırken bizim görevimiz gerçeği aydınlatmaktır.

Putin, Rusya değildir. Ve tüm Ruslar Putinizme bağlı değildir. Bazıları başlarını eğip ellerinden geldiğince hayatlarına devam etmeye çalışıyor. Bazıları—Alexei Navalnıy gibi—açıkça direniyor ve inançları uğruna ölüyor. Ama diğerleri bunu gizlice, MI6 ile çalışarak yapıyor.

İstihbarat görevlileri, muhataplarının kültürlerine kendilerini kaptırırlar. Rusya, pek çok bakımdan MI6 tarihinin büyük bir parçasıdır. Ülkenin Servis içinde özel bir yeri vardır. MI6, Rus kültürünün birçok başarısını bilen ve seven ve Nazi Almanyası’na karşı verdiğimiz ortak mücadelede Rus halkının fedakârlıklarını anlayıp saygı duyan kadın ve erkeklerle doludur.

Paylaşacak hakikatleri ve bunları paylaşacak cesareti olan Rusya’daki kadın ve erkeklere sesleniyorum: MI6’la temas kurun. Kıtamıza barış getirmek için çalışacaksınız; ülkenizin uzun vadeli çıkarlarını korumak—ve onurunu iade etmek—için. Dünya standartlarında bir kuruluşla çalışacaksınız. Güvenliğinizi sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. İhtiyaçlarınız ve beklentileriniz önceliğimiz olacaktır. Fark yaratmanıza yardımcı olabiliriz.

Casusluk kadim bir zanaattır; ama dünya hiç bu kadar hızlı değişmemişti—ve biz de onunla birlikte değişiyoruz. En iyi ve en motive ajanlarımızın birçoğu, kendini MI6’ya gönüllü olarak sunan kişiler olmuştur. Kapımız her zaman açık.

Ve bugünden itibaren, yeni dark web portalımız Silent Courier üzerinden bize güvenli biçimde ulaşabilirsiniz. Sanal ön kapımız, dark web’in anonimliğinden yararlanarak dünyanın herhangi bir yerindeki herkesin MI6’la güvenli şekilde temas kurabilmesini sağlıyor. Bugün Silent Courier üzerinden bize ulaşın ve kendiniz, aileniz ve ülkeniz için farklı bir geleceği seçin.

Ancak bugünkü çağrımız sadece Ruslara değil. Terörizm ya da hasım istihbarat faaliyetlerine ilişkin hassas bilgilere erişimi olan, dünyanın herhangi bir yerindeki herkes, yeni portalı kullanarak MI6’la irtibata geçebilir.

Rusya MI6’nın ana görevlerinden biri olmaya devam ederken, diğer üç öncelik—Çin, İran ve terörle mücadele—de kalıcı zorluklar olarak karşımızda duruyor. Bu yüzden Birleşik Krallık’ın 2025’te çevik ve ölçekli şekilde çalışabilen bir MI6’ya ihtiyacı var. Bu hedefe ulaşmak için, zor ekonomik koşullara rağmen istihbarat topluluğumuzu uygun şekilde finanse etme gereğini kabul eden ardışık Başbakanlara minnettarım.

Çin, birçok bakımdan fırsat ile tehdit ikiliğini bünyesinde barındırıyor. Rusya gerilerken Çin yükseliyor. 21. yüzyıl, kuşkusuz “Orta Krallık”ın yükselişiyle tanımlanacak. Küresel sistemin başat aktörlerinden biri, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ve bölgesel ittifaklarını derinleştirmeye çalışan bir ülke olarak Çin, büyüklüğü ve hırsı ile gelen benzersiz sorumluluklara sahiptir. İklim değişikliği, güvenli yapay zekâ ve dünya ticareti gibi küresel müştereklerin birçok alanında Çin’in oynayacağı büyük ve memnuniyetle karşılanan bir rol var. Biz, Birleşik Krallık’ta, Çin’le saygılı ve yapıcı bir ilişki istiyoruz.

Ancak Çin, kamuoyuna açıkladığı angajman kuralları ve müdahale etmeme ilkelerine bağlı kalmalıdır. MI5 Direktörü meslektaşım Sir Ken McCallum’un Birleşik Krallık’taki Çin müdahalesine dair kaygılarını duyuyorum; biz de Birleşik Krallık’ta özgürlüklerimizi, yaşam tarzımızı ve ekonomik güvenliğimizi kararlılıkla savunacağız.

İran, görev sürem boyunca sık sık gündeme geldi. Nükleer silahlardan arınmış bir İran öncelik olmaya devam etmelidir ve umarım İran hükümeti, müreffeh ve güvenli bir geleceğin angajman ve uzlaşmada yattığını; komşularını istikrarsızlaştıran ve dünyanın büyük bir bölümüyle ters düşüren kör bir stratejiyi izlemede değil, görebilir.

Vekilleri bölgeye keder, şiddet ve ölüm getirmiş olsa da İran’a hiçbir şey kazandırmadı; ve İsrail tarafından uğradıkları hüsran, bir yeniden ayarlama için fırsat doğurabilir. Bunun için Tahran’da bir zihin değişimi gerekir ki, istihbaratta henüz tespit edilmemiştir.

Ve bölgede böyle bir yeniden ayarlamanın tutunabilmesi ve televizyon ekranlarımızda ısrarla gördüğümüz masum Filistinlilerin daha fazla korkunç acı çekmesinin küresel radikalleşmeyi körüklemesini önlemek için Gazze’nin de barışa ihtiyacı var. Esirlerin geri dönmesini ve yardımın serbestçe akmasını görmemiz gerekiyor.

Terörle mücadele başlığında, Birleşik Krallık’taki kardeş kurumlarımız—GCHQ ve MI5—ve terörle mücadele polis teşkilatı ile, ayrıca Türkiye dâhil yurt dışındaki ortaklarımızla yakın çalışmayı sürdürüyoruz; terör tehdidine sürekli odaklanıyoruz.

Son yıllarda, sözde İslam Devleti ve El Kaide gibi terör örgütleri, kapasitelerini azaltmaya yönelik kolektif çabayla zayıflatıldı. Tehdit, daha çok ülke içinde kendi kendine radikalleşen, tek başına hareket eden kişilerden; dağınık ve ağ yapılı bir tehlikeden geldi. Ancak IŞİD ve El Kaide, çatışmaları ve otorite boşluklarını istismar ederek yeniden toparlanmanın yollarını arıyor; şiddet yanlısı ideolojilerini çevrimiçi yaymak için teknolojiden yararlanıyor. Bu terör çabalarını boşa çıkarmak için çeviklik ve sağlam ortaklıklar gerekiyor. Ve terörizme götüren radikalleşmenin kök nedenlerini ele almak için devlet adamlarına ihtiyaç var.

Başkanlığım sırasında birçok beklenmedik krizle karşılaştık: Sudan’ın iç savaşa çöküşü, Afganistan’da Gani hükümetinin çökmesi, Suriye’de Esadların 53 yıllık döneminin sona ermesi gibi. Kriz anlarında hayati önem kazanan uzun vadeli ilişkileri sürdürebilme kabiliyetimizle gurur duyuyoruz.

Sudan hakkında istihbaratı saatler içinde topladık; Afganistan’dan kaynaklanan teröre karşı koymayı sürdürüyoruz ve Beşar’ın devrilmesinden bir iki yıl önce HTS ile ilişki kurarak, Birleşik Krallık Hükümeti’nin haftalar içinde ülkeye geri dönüş yolunu açtık.

Suriye, olayların önüne geçebildiğinizde ve işler aniden, beklenmedik biçimde daha hızlı hareket ettiğinde bunun ne kadar faydalı olduğuna iyi bir örnektir. Bu çeviklik, MI6 için temel bir gerekliliktir—ve bence biz bu konuda hâlâ oldukça iyiyiz. CIA Direktörü John Ratcliffe, kısa süre önce ortak bir konuyu tartışırken bana şöyle dedi: “Siz gerçekten çok sıkı çalışıyorsunuz.”

Bu gayretimiz, o inatçılığımızla gurur duyuyoruz ve bu özellik halefim Blaise Metreweli’de derinden mevcut. Özünde bir istihbarat subayı; bu işte çeyrek asırlık deneyime sahip; casusluğun özünü anlıyor. Ama bundan da öte, teknolojinin insan istihbaratını nasıl mümkün kılabileceğini kavrıyor. Dört yıl ‘Q’ olarak geçirdi; yalnızca yapay zekâ gibi hızla evrilen teknolojilere yaklaşımımızı biçimlendirmekle kalmadı, aynı zamanda insan istihbaratına derin anlayışına dayanarak ajan yöneticilerine yenilikçi teknolojiler de sağladı.

Konuşmamı, İnsan İstihbaratı—HUMINT—başlığıyla noktalamak istiyorum. Çeşitli konuşmalarımda bu konuya tekrar tekrar dönmemin bir nedeni var. Biz gizli ajanlar devşirir ve yönetiriz. Yaptığımız iş budur.

Prag’da, Putin’in gündeminden hayal kırıklığına uğramış Ruslara, tıpkı anne babalarının ve büyükanneleriyle büyükbabalarının yaptığı gibi, bizim için casusluk yapma çağrısı yaptım. Onların cesareti ve dünyanın dört bir yanındaki diğer ajanların cesareti sayesinde, bakanlarımız çoğu zaman kartlarını oynarken karşı tarafın elindeki bazı kartları bilir; bu da kurallara, istikrara ve demokrasiye dayalı bir dünya yaratma kabiliyetlerini güçlendirir.

Birçok insan en ünlü ajanlarımızı bildiğini sanır. Ama ne ben ne de başka bir Başkan onların isimlerini asla doğrulamayacağız. Aslında, bağlayıcı sözümüz nedeniyle, en etkili ajanlarımızın çoğu tarih boyunca halka yüzsüz ve isimsiz olarak geçecek; ama Servis içinde onları bilen az sayıda kişi tarafından sessizce takdir edilecektir.

Görevden ayrılırken, bir istihbarat görevlisi olarak kariyerim boyunca ne kadar şeyin değiştiğini düşünüyorum. Sovyetler Birliği ile Soğuk Savaş’tan Putin’in Avrupa topraklarındaki sıcak savaşına; Ebu Nidal’dan 11 Eylül’e. Tehditle mücadelede yükselişimize; çoklu pasaportların olduğu analog bir dünyadan, her yerde bulunan gözetim dünyasına. Casusluğun dünyası değişti.

Ama değişim her yerde. Jeopolitikte, iklimimizde ve teknoloji devriminde. Karşı karşıya olduğumuz risklerde ve hasımlarda. Değişim bir sabitedir.

Ve elbette, Başkanlar da değişmelidir. Halefim ‘Q’nun—yakında ‘C’ olacak—geçmişe, değerlerimize ve misyonumuza sadık kalırken değişimin getirdiği meydan okumayla yüzleşmek için gerekli taze bakışa sahip olduğuna derin bir güven duyuyorum. Kamu hizmetinde neredeyse kırk yılın ardından şimdi pelerinimi asıyor, hayali hançerimi kınına iade ediyor ve meşhur yeşil kalemimi teslim ediyorum. MI6’yı yönetmek hayatımın ayrıcalığıydı. Dünyada onun gibi bir kurum yok. İnsanlarımız, ortaklarımız, misyonumuz ve işimizi yaptığımız dürüstlük, eşi benzeri yok. Misyonun sürdüğünü, kabiliyetlerimizin güçlü olduğunu ve çok emin ellerde olduğumuzu bilerek ayrılıyorum.

Bir sonraki bölüme adım atarken durup düşünme ve bu olağanüstü kişisel yolculuğun muhasebesini yapma fırsatım olacak. John le Carré’nin efsanevi casus ustası George Smiley şöyle demişti: “Bazı anlar vardır ki, yaşandıkları anda yaşanamayacak kadar çok şeyden oluşurlar.” O bütün şeyler üzerine geriye dönüp düşünmeyi dört gözle bekliyorum.

Görev Blaise Metreweli’ye devrediliyor

Richard Moore, Eylül ayı sonunda görevini bırakacak. MI6’in yeni başkanı olarak Blaise Metreweli görevi devralacak.

- Advertisment -