7 Haziran’daki Avrupa Parlamentosu (AP) Seçimleri’nin Almanya açısından sonuçları oldukça dehşetliydi: AP Seçimlerinde Alman seçmenler, ülkenin Batısında bulunan ve “eski Almanya” olarak bilinen şehirlerde ezici bir şekilde Hristiyan Birlik Partilerini (CDU/CSU) seçerken, ülkenin doğusu ise aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin rengi olan maviye bulanmıştı.
Ülkede doğu ile batı arasındaki bu ayrım, aslında çok büyük bir uçurum anlamına da gelmiyor. Zira merkezde yer alan Hristiyan Birlik Partileri ile aşırı sağcı AfD’yi daha kısıtlayıcı bir göç politikası, daha ulusalcı bir paradigma ve daha muhafazakâr politikalar gibi birleştiren birçok faktör var.
Saksonya Eyalet Seçimlerinde Sandıktan Ne Çıkacak?
Önümüzde Almanya’nın Saksonya ve Thüringen eyaletinde seçimler var. 1 Eylül’de her iki eyalette gerçekleştirilecek bu eyalet seçimleri, bir yönüyle Almanya’nın siyasi ekseniyle ilgili ciddi bir dönüm noktası olabilir.
Sueddeutsche Zeitung’un seçim öncesi birkaç anketin ortalamasını alarak hazırladığı verilere göre CDU Saksonya seçimlerinde yüzde 29 ila 35 bandında oyla birinci sırada yer alacak gibi görünse de, partinin zirvedeki mevcut konumu tehlike altında. Zira AfD’nin oy oranı da yüzde 27 ila 33 arasında değişiyor. Bu yönüyle Saksonya seçimlerinin Eyalet Başbakanı Michael Kretschmer (CDU) ile AfD’nin liste başı adayı Jörg Urban arasında kafa kafaya bir yarış olduğu söylenebilir.
AfD ile Hristiyan Birlik arasında çekişmeli bir yarışa sahne olacak bu seçimlerden AfD’nin yüzde 30 bandında oy alması bekleniyor. Bu, eyalette yaşayan üç milyondan fazla insanın 900 bin kadarının aşırı sağcı politikaları -o ya da bu sebeple- desteklediği anlamına geliyor. Bu aynı zamanda 120 milletvekilinin yer alacağı Saksonya Eyalet Parlamentosunda aşırı sağcı sandalyelerin sayısının çoğalması demek.
Sahra Wagenknecht İttifakı ve Seçimler
2024 yılının başında kurulan ve Saksonya’daki seçimlerde anketlerde üçüncü parti olarak görünen “Sahra Wagenknecht İttifakı”nın (BSW) ise Saksonya’da yüzde 10’un üzerinde oy oranına sahip olması öngörülüyor. Özellikle düşük gelirli ve yerleşik kurumlara karşı düşük güvene sahip olan insanlar arasında revaçta olduğu tespit edilen BSW, Almanya’nın batısına kıyasla doğu eyaletlerinde daha popüler.
BSW’nin ekonomi ve sosyal politikalar açısından merkezin solunda konumlanan bir programa sahip olduğu, göç politikasında daha kısıtlayıcı bir pozisyonu savunduğu, Avrupa politikalarında uyuma dair eleştirel bir yerde durduğu biliniyor. Hans Böckler Stiftung’un araştırmasına göre BSW’nin seçmenlerinin büyük çoğunluğu, Sahra Wagenknecht’in uzun yıllar liderlik yaptığı Sol Parti’den: BSW seçmenlerinin yüzde 39’u Sol Parti, yüzde 21’i ise aşırı sağcı AfD Partisinden.
İktidardaki “trafik ışığı” koalisyonunda yer alan Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ise Saksonya seçimlerinde yüzde 5 ila 8 arasında bir oy bandında kalması bekleniyor. Yine iktidar koalisyonundaki Bağımsız Demokrat Parti (FDP) ise büyük ihtimalle barajı geçemeyecek ve yüzde 1-3 bandındaki oy oranıyla Saksonya Eyalet Parlamentosu’na giremiyor olacak.
Seçimlerin Kaybedeni SPD mi?
Saksonya ile aynı gün gerçekleştirilecek Thüringen Eyalet Seçimlerinde de durum farklı değil. Genel resim ise Almanya’nın doğu bölgelerinde SPD’nin siyasi olarak anlamını yitirdiği yönünde. 26 Eylül 2021 tarihindeki Federal Almanya Seçimleri’nde merkez sol SPD, 15 yıllık bir aradan sonra ilk defa ülkede birinci parti konumuna ulaşmış ve Almanya’daki tüm seçmenlerin yüzde 25,7’sinin oyunu kazanmıştı.
Bu zafer, Almanya’nın doğusundaki seçim bölgeleri için bugün hiçbir anlam ifade etmiyor. Zira Almanya’nın doğusunda SPD’nin durumu oldukça iç karartıcı: Anketlere göre partinin Saksonya’da sadece yüzde 6’lık, Thüringen’de yüzde 7’lik bir oy potensiyeli var.
SPD’ye yönelik bu azalan temayülün, Almanya’nın yeniden birleşmesi sonrası Doğudaki eyaletlerin ihmal edildiği hissinin, yerleşik siyasete yönelik güvensizlikle harmanlanması sonucu oluştuğu yorumları yapılıyor. Bunun haricinde Ukrayna Savaşı’nda federal hükûmetin benimsediği Rusya politikasının, Almanya’nın doğusunda karşılık bulmadığı da bir gerçek. Tarihsel olarak Rusya ile yakın bir ilişki içerisinde olan Almanya’nın doğusundaki seçmenler, mevcut federal hükûmetin Rusya politikasına dair eleştirel bir tutuma sahip.
AfD’nin Başarısının Arkasında Ne Var?
Saksonya ve Thüringen seçimleri öncesinde, seçimlere katılamayacak olan 18 yaşın altındaki çocuk ve gençlerin siyasi tercihlerini ölçen U18 Projesi bir “simülasyon” seçim gerçekleştirdi. 19 Ağustos – 23 Ağustos arasında gerçekleştirilen bu simülasyon seçime Saksonya’da 9.000, Thüringen’de ise 2.000 çocuk ve genç katıldı.
Bu sembolik seçim sandıklarından AfD yüzde 34,5’lik bir oy oranıyla birinci olarak çıktı. Onun ardından CDU yüzde 16,2, Sol Parti yüzde 11,8, SPD ise yüzde 9,5’lik bir oy oranına sahip gibi gözüküyordu. Bu simülasyon seçimin sonuçlarında BSW baraj altında kalırken, Yeşiller ise yüzde 5,7 ile barajı ufak bir farkla geçmiş gibiydi.
Bu durum, AfD’nin Almanya’da çocuk ve gençlerde yüksek oranda karşılık bulduğunu göstermesi itibariyle oldukça endişe verici. Bu durumun nedenleri arasında, Almanya’nın doğu eyaletlerinde siyasete olan güvenin giderek azalması, insanların kendilerini “ikinci sınıf” vatandaşlar olarak görmesi ve yerleşik partiler tarafından temsil edilmediklerini düşündükleri için “alternatif” partilere yönelmesi gibi faktörler sıralanıyor.
Özetle, Almanya’da şu an iktidarda olan SPD, FDP ve Yeşiller koalisyonundaki partilerin Saksonya ve Thüringen seçimlerinde oy kaybetmesi büyük ihtimal. Yerleşik partiler oy kaybederken seçimin kazanı aşırı sağ oluyor.
Saksonya ve Thüringen’de zaten oldukça hararetli geçen seçim kampanyasında, Solingen’deki bıçaklı saldırının etkileri de damga vurmaya başladı. AfD’nin Thüringen Eyalet Başkanı Björn Höcke’nin sözleri, bu anlamda incelemeye değer:
“Her zaman hoşgörüyü, dünyaya açıklığı ve çeşitliliği bir kutsal emanet gibi öne sürenler, Solingen için uygun zemini hazırlamıştır. Bunlar (Solingen’in) fikrî kundakçılarıdır.”
Saksonya ve Thüringen’deki seçimlerin, Almanya’nın çeşitlilik ve çokkültürlülük konusundaki senelere yayılan ve ciddi zorlanmalarla karşılaşan (çoğu zaman bu zorlanmaları aşamayan) yürüyüşünü yavaşlatacağı kesin. Umalım ki aşırı sağın doğudaki muhtemel zaferi, seçmenin kompleks oy davranışları ekseninde yalnızca bir “protesto” niteliği taşıyor olsun. Aksi hâlde Almanya’nın çeşitlilik ekseninde yeşermeye çalışan serüveni, ciddi bir yara alacağa benziyor.