Danıştay 1O. Dairesi’nin 1934 yılına ait Ayasofya’yı müze yapan Bakanlar Kurulu kararnamesini iptal ettiği davada gözlerden kaçan bir ayrıntı var.
Danıştay, idarenin kararlarına yapılan itirazların taşındığı üst mahkeme.
Bu davada davacı, başkanlığını 75 yaşındaki emekli öğretmen İsmail Kandemir’in yaptığı Sürekli Vakıflar, Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği’ydi.
Davalı ise Cumhurbaşkanlığı’ydı.
Cumhurbaşkanlığı’nı Hukuk Müşaviri Zeynep Gökçe Zengin temsil etti.
Davanın Danıştay dairesinin önüne gelme hikâyesi ise şöyle:
Sürekli Vakıflar, Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği 2016 yılında o sırada henüz var olan Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü’ne başvurarak Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini ve Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesine ilişkin 24/11/1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istedi. Fakat Vakıflar Genel Müdürlüğü, derneğin daha önce de defalarca tekrarladığı bu talebi, 1934 yılına ait Bakanlar Kurulu kararını gerekçe göstererek reddetti.
Dernek, bu reddi önce idare mahkemesine, oradan da red çıkınca Danıştay’a taşıdı ve 2 Temmuz 2020’deki duruşmaya gelindi.
İşte bu duruşmada Davalı olan Cumhurbaşkanlığı’na başvuruyla ilgili fikri soruldu.
Cumhurbaşkanlığı avukatı, derneğin bu talebine karşı şu savunmayı yaptı:
“Davalı (kapatılan) Başbakanlık tarafından, 1934 yılında yürürlüğe konulan Bakanlar Kurulu Kararına karşı yıllar sonra dava açılamayacağı, davanın süresinde olmadığı; davacının Başbakanlığa ve diğer kurumlara Ayasofya ile ilgili olarak zaman zaman başvurularda bulunduğu, davaya esas başvuru içeriğinin bir öncekinden farksız olduğu, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali hususunda muhtelif davalar açıldığı, yine aynı işleme karşı davacı tarafından daha önce açılan davanın reddedildiği ve bu kararın kesinleştiği, işlem hakkında kesin hüküm bulunduğu; Ayasofya Camii’nin 1470 tarihli Mehmed Han-ı Sanî Bin Murad Han-ı Sanî Vakfı vakfiyesinden olup tapunun 57 pafta, 57 ada, 7 parselinde ‘türbe, akaret, muvakkithane ve medreseyi müstemil Ayasofya’yı Kebir Camii Şerifi’ olarak kayıtlı olduğu, sözkonusu Vakfın tüzel kişiliğe sahip bir mazbut vakıf olduğu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce temsil ve idare edildiği; Devlet idaresinin en yüksek karar organı olan Bakanlar Kurulunun idare alanında genel karar organı olduğu, Anayasa ve kanunlarla kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmemiş olsa bile, idare alanında ‘kanuna dayanmak’ ve ‘Anayasaya ve kanunlara aykırı olmamak’ şartıyla istediği her işlemi yapmak konusunda yetkili olduğu; Ayasofya’nın tahsis ve kullanım şeklinin değiştirilmesinin yürütmenin takdirinde olduğu, ulusal ve uluslararası koşullar ile iç hukukumuz çerçevesinde Bakanlar Kurulunca bu konuda her zaman karar alınabileceği, Bakanlar Kurulu Kararında yer alan imzaların sahte olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı öne sürülerek, davanın reddi gerektiği.”
Ama bu savunmadan sonra Danıştay’ın verdiği iptal kararının ardından aynı Cumhurbaşkanlığı, bir üst mahkeme olan Danıştay Davalar Kurulu’na temyize gitmeyerek bir kararname yayınladı ve Ayasofya, ibadete açılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edildi.