Tevil, bir söz veya davranışı aşikâr anlamından başka bir anlam ile yorumlamak demek…
Kubbealtı Lugati, ‘tevil’in cümle içinde kullanımına üç örnek veriyor:
“Te’vile ihtiyâcı olur mu hakikatin?” (Ziyâ Gökalp).
“Bu bir kānûn-ı fıtrattır ki yok te’vîli: Kat’îdir” (Mehmet Âkif).
“Hesâbı kendi tuttuğu için annesini bugüne kadar avutabilmişti, fakat son aylığı tevil etmenin imkânı yoktu” (Mahmut Yesâri).
Yani, bir miktar anlam kaymasını göze alırsak, ‘tevil’ için ‘kıvırma’ da diyebiliriz.
Abdulkadir Selvi’nin “Hamdolsun” tevili
Son iki günün favori sosyal medya konusu “hamdolsun” hakkında Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi’nin bugünkü (16 Haziran) yazısında yer alan satırlar, ‘tevil’ için güzel bir örnek teşkil ediyor.
Şöyle yazdı:
“(…) Bir de ‘hamdolsun’ meselesi var. Biden görüşmesinden sonra Erdoğan’a, 1915 olaylarıyla ilgili Biden’ın soykırım açıklaması soruldu. Erdoğan, ‘Hamdolsun hiç gündeme gelmedi’ dedi.
“Biden, 24 Nisan’daki açıklaması ile bizi üzmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan da görüşmede Biden’a bu konudaki tepkimizi ileteceğini söylemişti.
“O nedenle bu yanıt şaşırtıcı oldu.
“O andan itibaren, görüşmede sözde soykırım iddialarının gündeme gelip gelmediğini ve ‘Hamdolsun!’ ifadesinin neyin yanıtı olduğunu araştırdım.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Brüksel’e hareket ederken düzenlediği basın toplantısında, ‘Temenni ederim ki bu görüşmelerimizi aynı hassasiyet içerisinde yaparak 24 Nisan’ı unutturacak adımları da atmış oluruz’ demişti.
“Biden’la görüşmesinden sonra düzenlediği basın toplantısında Erdoğan’a, ‘24 Nisan’ı unutturacak bir görüşme olmasını umuyorum’ demiştiniz. Bu konu gündeme geldi mi?’ diye soruldu.
“Erdoğan bu soruya, ‘Hamdolsun’ diye başlayan bir cümle ile karşılık verdi. ‘Hamdolsun hiç gündeme gelmedi’ dedi. Cumhurbaşkanlığı kaynakları Erdoğan’ın, görüşmenin Biden’ın 24 Nisan’daki açıklamasını unutturacak kadar olumlu bir atmosferde gerçekleştiğini anlatmak için, ‘Hamdolsun’ dediğini ifade ediyor. Yoksa hamdolsun 1915 olaylarını hiç gündeme getirmedi, anlamında değil.”
Fakat Selvi, yazının devamında “Erdoğan, Biden’la görüşmede 24 Nisan’daki açıklamasını gündeme getirdi mi?” diye soruyor ve soruya verdiği olumlu cevapla kendi kendisiyle çelişiyor:
“Görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden’ın 24 Nisan’daki talihsiz açıklamasını gündeme getirmiş.
“Erdoğan, 1915 olayları hakkındaki açıklamanın Türkiye’yi hayal kırıklığına uğrattığını iletmiş. Tarihin siyasete alet edilmemesi gerektiğinin altını çizmiş. Türkiye-ABD ilişkilerinde tahribat yaratacak adımlardan kaçınılması gerektiği mesajını vermiş.
“Ama iki lider 24 Nisan’daki açıklamanın gölgesinde kalmadan hatta onu aşmayı başararak iki ülke ilişkilerini verimli bir noktaya taşımayı başarmışlar.”
E, demek ki gündeme gelmiş bu konu, Biden cevaben ne demiş, bilmiyoruz. Fakat asıl soru şu: Konu gündeme geldiyse, “hamdolsun gelmedi” ne demek?
Tevil gayreti, hele ki başkası adına tevil gayreti zor iş; böyle tatsızlıklara sebebiyet verebiliyor.
Selvi ve Venezuela’ya ‘götürülen’ maskeler
Abdulkadir Selvi, birkaç hafta önce de eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın Venezuela’ya gidişini konu alan bir tevil yazısına imza atmıştı.
Hatırlayalım: Sedat Peker, Erkam Yıldırım’ın Venezuela-Türkiye bağlantılı uyuşturucu kaçakçılığı bahsinde bazı imalarda bulunmuş, Venezuela’ya gittiğinden söz etmişti. Erkam Yıldırım’ın bu ülkeye gerçekten de seyahat ettiğinin ortaya çıkmasından sonra, Binali Yıldırım oğlunun Venezuela’ya maske ve koronavirüs test kiti götürmek için gittiği açıklamasını yapmıştı. Fakat o tarihlerde gümrükte böyle bir kaydın bulunmadığının anlaşılmasından sonra Abdulkadir Selvi durumu ‘izah eden’ bir yazı kaleme almıştı: Evet, Erkam Yıldırım Venezuela’ya maske ve test kiti götürmüştü ama el bagajıyla götürmüştü.
Hande Fırat ve Emine Erdoğan’ın pahalı çantaları
Bunlara benzer bir tevil çabası, bir süre önce, Emine Erdoğan’ın pahalı çantaları gündeme geldiğinde bir başka Hürriyet yazarı olan Hande Fırat’tan gelmişti.
Ekim 2020’de, daha önce ara ara tartışma konusu olan Emine Erdoğan’ın pahalı çantaları konusunu harlandıran bir gelişme oldu; bir gazeteci, Evrensel yazarı Ender İmrek ‘Hermes çanta’ yazısı nedeniyle hâkim karşısına çıktı. Suçu, ‘Parıl parıl parlıyordu Hermes çanta’ başlıklı yazısı nedeniyle Emine Erdoğan’a ‘güzel vasıf atfetmeyerek hakaret’ etmekti.
Olay haliyle büyüdü, bir yoksulluk ülkesinde Cumhurbaşkanı eşinin 50 bin Euroluk çanta kullanması muhalefet siyasetçilerinin de dikkatini çekmiş, onlar da konuyu gündemlerine almıştı.
İşte tam o anda Hürriyet gazetesi yazarı Hande Fırat girdi devreye (Hürriyet, 30 Ekim 2020):
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan çantalara asla büyük paralar vermiyor. Orijinal marka çanta kullanmamaya özen gösteriyor. Yani iddia edildiği gibi büyük rakamlara çanta alınmıyor. Daha çok yerli malını tercih ediyor. Orijinalin yerine çakma yani imitasyonlarını alıyor.”
Gerek Selvi’nin gerekse Fırat’ın iktidarın sıkıştığı noktalarda bu tarzda devreye girmelerini basitçe gazetecinin okurları aydınlatma çabası olarak görmek o kadar kolay değil.
Her iki yazar da “konuyu araştırdım”, “kaynaklarıma sordum” diyor ama verdikleri haberlerin “gazetecinin sorusu – kaynağın cevabı” doğrultusunu değil, “kaynağın ricası – gazetecinin devreye girmesi” doğrultusunu izlemiş olması pek muhtemel; en azından kamuoyunda bu yönde yaygın bir kuşku var ve bu kuşku hiç haksız değil.
Keza Hürriyet’in de bu ve benzeri yazılar-haberler üzerinden “iktidarın tevilcibaşılığına soyunmuş gazete” olarak algılanması kaçınılmaz.
Hatta, sosyal medyada yazılanlara bakıldığında sanki bu artık bir damga!