Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, birkaç hafta önce AHaber’de Oruç Reis’in misyonunun 90 gün süreceğini açıklamıştı. Fakat bu sürenin üçte biri bile dolmadan araştırma gemisi ülkeye dönünce herkes aynı soruyu sormaya başladı: Neden?
Bu sabah (14 Eylül) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yaptığı “ikmal ve tamir için” açıklamasından tatmin olanlar olabilir, fakat anlaşılan ‘kalkın ey ehl-i vatan’cı iktidar basını bile tatmin olmadı bu açıklamadan, ki yüzde yüz haklılar.
Yani, geminin dönüşünün siyasi bir karar sonucu olduğunu kabul ederek analiz yapma hakkımız var.
Başlangıca, Almanya Başbakanı Merkel’in bir ay kadar öncesine giden arabuluculuk girişimlerini koymak doğru olur.
Hatırlayacaksınız, Türkiye bu girişime ‘jest’le cevap vermiş, Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini Almanya’nın arabuluculuğuna şans vermek için geçici olarak askıya almıştı. Fakat hemen ardından Yunanistan Mısır’la yeni bir münhasır ekonomik bölge anlaşması yapınca, faaliyet yeniden başlamıştı.
Bundan birkaç hafta sonra, bu kez NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye ve Yunanistan’ın NATO gözetiminde teknik görüşmelere başladığını açıkladı. Fakat Türkiye “evet” deyip Stoltenberg’i doğrularken, Yunanistan “yok böyle bir şey” dedi. Yunanistan’a göre, görüşmelerin başlayabilmesi için Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini durdurması ve araştırma gemileriyle askeri gemilerini çekmesi gerekiyordu.
Gerçi sonradan çıkan bazı haberlerde iki ülkenin askeri yetkililerinin bazı görüşmeler yaptığı duyuruldu ama, geçen zaman içinde ilişkiler daha da gerildi. Böylece NATO girişiminin de fayda etmediği ortaya çıkmış oldu.
‘Bu işi halletse halletse ABD halleder’
Almanya ve NATO’nun inisiyatiflerinden sonuç çıkmayınca Avrupa ve ABD basınında “eskiden bu işleri ABD çözerdi, fakat buralara eski ilgisi kalmadığı için meseleler de çözülemiyor, Türk-Yunan meselesi de öyle” mealinde yazılar sökün etti.
… Ve geçtiğimiz Cuma gününden itibaren (11 Eylül) ABD’nin devreye girmeye başladığına dair birtakım bilgiler haberlere düşmeye başladı. Ne var ki bunlar ‘tatsız’ haberlerdi ve o nedenle okurların huzuru bozulmasın diye çoğu görmezden gelindi.
Bu haberlere göre, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo 11 Eylül’deki Doha ziyaretinden sonra Cumartesi günü (12 Eylül) Kıbrıs’a gidip Rum yetkililerle konuşacaktı. Fakat daha önemlisi, Pompeo’nun ABD’nin Türk-Yunan anlaşmazlığına nasıl baktığına dair söyledikleriydi.
Pompeo, Doha’ya uçarken gazetecilere şöyle demişti: “Gerçek görüşmeler olacağını ve bu görüşmelerin gerçekleşebilmesi için bölgede bulunan askeri varlıkların geri çekileceğini umuyoruz.”
Bu, son derece önemli ve ‘tehlikeli’ bir ibareydi, çünkü tümüyle Yunanistan’ın pozisyonunu yansıtıyordu.
Pompeo’nun uçakta gazetecilere verdiği başka bir bilgi de şuydu: Kendisi Kıbrıs’tayken Başkan Trump da telefonda Erdoğan ve Miçotakis’le görüşecekti.
Ve: Cumartesi Pompeo Kıbrıs’a gitti… Koca Dışişleri Bakanı yalan söylemediyse aynı gün Trump Erdoğan ve Miçotakis’le görüştü… Pazar günü de Oruç Reis Antalya’ya döndü.
Bu tabloya, Trump’ın bir ay içinde iki kez dile getirdiği Erdoğan’la özel iletişimini fâş eden şu haberi de ekleyin, sonra da kendi cevabınızı verin başlıktaki soruya:
“Başkan Trump, diğer dünya liderlerinin Erdoğan’la konuşması için kendisinden yardım istediğini ifade etti. Trump liderlerin kendisine, ‘Erdoğan bir tek seni dinler, bizi dinlemiyor’ dediğini söyledi.”