Birkaç ay ne kadar büyük bir fark yaratabilir ki?
İtalya’da geçen sonbaharda yapılan seçimler öncesinde Giorgia Meloni yaygın şekilde bir tehdit unsuru olarak addediliyordu. Bu yaza geldiğimizde ise gençliğinde Benito Mussolini’ye duyduğu hayranlık, partisinin neo-faşistlerle olan bağlantıları, sıklıkla kullandığı aşırı radikal söylemlerin hepsi birden bire unutuldu.
Pratikliği ve Ukrayna’ya verdiği destekle övülen Bayan Meloni, hem G-7 toplantıları hem de NATO zirvelerinin merkezinde yer alan güvenilir bir Batılı ortak olarak kendini kabul ettirmiş bulunuyor. Perşembe günü Washington’a gerçekleştirdiği ziyaretle uluslararası toplumun değerli bir üyesi olarak statüsünü pekiştirdiği görünüyor.
Ancak popülizm meşalesinin pragmatizme dönüşmesi gibi rahatlatıcı hikayeler önemli bir şeyi gözden kaçırıyor: İtalya’da şu anda olan şeyler.
Meloni’nin yönetimi ilk aylarını azınlıkları Tanrı, ulus ve aile üçlüsünü baltalamakla suçlayarak geçirmişti. Bunun göçmenler, sivil toplum kuruluşları ve aynı cinsiyetten ebeveynler için korkunç pratik sonuçları oldu. İşkence karşıtı mevzuatı zayıflatma, kamu yayıncılığını yandaşlarla doldurma ve İtalyan anayasasını yürütme gücünü arttırmak için yeniden yazma çabaları da benzer şekilde oldukça rahatsız edici. Meloni’nin hükümeti yalnızca nativizmi savunmuyor, aynı zamanda sert bir otoriter çizgiye de sahip.
İtalya için bu yeterince kötü bir durum. Burada asıl önemli olan şeyin konunun sınırlarının ötesinde yattığını söylemek zorundayım; tüm bunlar aşırı sağın merkez sağ ile arasındaki tarihi engelleri nasıl yıkabileceğini gösteriyor. Meloni’nin müttefikleri Polonya’da iktidardalar ve Ukrayna’ya verdikleri destekle de daha yeni meşrulaştı. İsveç’te merkez sağ koalisyon hükümet etmek için aşırı sağcı İsveç Demokratları”nın desteğine güveniyor. Finlandiya’da ise göçmen karşıtı “Finliler Partisi” bir adım daha ileri giderek hükümetle işbirliği yaptı. Tüm bu partiler, Avrupa’daki pek çok benzerleri gibi, bir zamanlar NATO ve Avrupa Birliği üyeliğini reddetmiş olsalar da, bugün Avrupa-Atlantik kurumlarında yer almak ve onları içeriden dönüştürmek istiyorlar. Bu projeye de Giorgia Meloni öncülük ediyor.
Meloni başbakan olduğundan bu yana kullandığı dili kesinlikle yumuşattı. Resmi ortamlarda, gazeteciler tarafından sorgulanmak yerine televizyonda konuşmayı tercih etmesinin de buna katkısı oldu. Şu sıralar düşünceli ve temkinli görünmeye özen gösteriyor. Fakat “İtalya’nın Kardeşleri” partisindeki yoldaşlarının daha az ölçülü davranacağından emin.
Hükümetin ana hedeflerinden biri olan LGBTQ ebeveynlerini hedef alan parti liderleri, taşıyıcı ebeveynliği “pedofiliden daha kötü bir suç” olarak nitelendirirken, eşcinsellerin yabancı çocukları kendi çocukları gibi “gösterdiklerini” de iddia ediyor.
Meloni bu tür söylemlerden uzak görünebilir, hatta aşırılıklarından mutsuz olduğunu bile ima edebilir. Ancak görevdeyken aldığı kararlar ılımlılığı değil bağnazlığı yansıtıyor. Hükümet, taşıyıcı annelik yasağını genişleterek diğer ülkelerdeki evlat edinmeleri suç kapsamına almış bulunuyor. Ayrıca belediyelere eşcinsel ebeveynleri kaydetmeyi durdurma talimatı vererek çocukları yasal bir belirsizlik içine hapsediyor.
Göçmenlik konusunda da benzer bir durum söz konusu. Meloni’nin uzun süredir müttefiki olan ve aynı zamanda kayınbiraderi olan tarım bakanı, “etnik ikameye” karşı direniş çağrısında öncülük etti. Bu slogandan pek hoşlanmayan Meloni göreve geldiğinden beri bu ifadeyi kullanmaktan özellikle kaçınıyor, fakat Meloni 2017’de İtalya’da vatandaş olmayan ebeveynlerin çocuklarına vatandaşlık verilmesini öngören bir yasa tasarısına karşı çıkarken de bu sloganı kullanmıştı.
Ancak “göçmenler yerine yeni doğacak çocuklar” çağrısı aynı duyguyu ifade ediyor. Meloni göçe karşı agresif muhalefet yönetiminin tam merkezinde yer alıyor. Nisan ayında kabul edilen bir yasa, sığınmacıları, talepleri değerlendirilirken devlet tarafından işletilen göçmen merkezlerinde yaşamaya zorunlu tutmakta. Süreç iki yıla kadar sürebiliyor. Bunların hepsi yasal tavsiye veya İtalyanca dil dersleri olmadan gerçekleşiyor. Geçtiğimiz haftalarda Meloni, Arap Baharı’na “büyük değişim komplosu” diyen otoriter Tunus rejimi ile mali destek karşılığında göçü engellemek adına bir Avrupa Birliği anlaşmasına öncülük etti.
Uluslararası Af Örgütü’nün de bildirdiği üzere, ülke dışı kaynak kullanımına dayalı baskı unsurları Tunus hükümete özgü değil: Geçmiş yönetimler Libya ile benzer bir ilişki kurmuşlardı. İtalya’nın baskısıyla, yeni bir Avrupa Birliği göç anlaşması, üye devletlerin sığınmacıları sınır dışı etme hakkını güçlendirmiş olacak. Ancak İtalya’da durum giderek sertleşiyor. Haziran ayında yetkililer, göçmen kurtarma gemilerinin faaliyetlerini sınırlandırmak üzere özel olarak tasarlanmış yeni bir yasayı ihlal etmekle suçlanan iki göçmen kurtarma gemisine el koydu. Şubat ayında kabul edilen yasayla STK’lar tarafından organize edilen gemilerin birden fazla kurtarma faaliyeti yürütmesi yasaklanırken, İtalyan makamlarının tehlike altındaki gemilerden gelen imdat çağrılarına yanıt vermediği onlarca olay var. Akdeniz’i geçmeye çalışırken boğularak ölen insanların sayısı yılda genellikle 2,000’i aşıyor. Meloni hükümetinin hamleleri ise insanların ölmeye devam etmesine neden oluyor.
Gazeteciler de baskı altında. Mevcut bakanlar, eleştirileri sindirmek amacıyla İtalyan basınını bir dizi iftira davasıyla tehdit ediyor. Bazı örneklerde bu davaları bizzat takip ediyorlar. Kamu yayıncısı RAI de tehdit altında. Bunun tek nedeni önümüzdeki beş yıllık misyonunu “doğum oranlarını arttırmak” olarak birden değiştirmesi değil.
Yeni hükümetin siyasi baskıları nedeniyle genel müdürü ve önde gelen sunucularının istifa etmesinin ardından, RAI şu anda rejime yakın çalışanların doluştuğu bir Meloni-TV’ye dönüşmüş durumda. Yeni genel müdür Giampaolo Rossi, daha önce her yıl düzenlenen İtalya’nın Kardeşleri festivalinin organizatörü olarak öne çıkan, Meloni yanlısı sert bir isim.
Rossi’nin atanmasının ardından haber kaynakları Rossi’nin göçmenlik karşıtı sosyal medya paylaşımlarını ve neo-faşist bir dergiye verdiği antifaşist “karikatürü” kınadığı röportajını Rossi’nin gerçek düşüncelerini göstermek için yayınladılar. Bu sadece onun derdi değil elbette. Savaş zamanı Direnişi’nin anti-faşist mirasını gömmek, kökleri faşist atalarının 1945’teki büyük yenilgisine dayanan bir parti olan İtalya’nın Kardeşleri için çok ama çok önemli.
Başbakan olarak Meloni, İtalya’nın savaş sonrası anti-faşist kültüründen, 1970’lerdeki siyasi şiddet olaylarında sağcı militanların öldürülmesinden bile sorumlu olan baskıcı bir ideoloji olarak bahsediyor. Yeniden yazılması gereken sadece tarih değil! Direniş dönemi partileri tarafından hazırlanan savaş sonrası İtalyan Anayasası da revizyon yapmak için artık olgunlaşmış durumda: İtalya’nın Kardeşleri, doğrudan seçilmiş bir hükümet başkanı ve kısıtlamalardan arınmış güçlü bir yürütme oluşturmayı hedefliyor, bunun için de Anayasada değişikliğe gidebilirler. Yenilikçiliği ne olursa olsun, Meloni’nin yönetimi siyasi düzende kalıcı değişiklikler yapma olasılığına sahip.
Mussolini kökenlerine rağmen bu hükümet İtalya’nın geçmişe döndüğü anlamına gelmez. Bunun yerine, siyasi sağı kızgın bir kimlik politikasıyla harekete geçirerek, tamamen başka bir şey olma riski taşıyor: İşte bu Avrupa’nın yakın geleceği.
Britanya’daki muhafazakârlar Meloni’nin göç yerine doğum oranlarını tercih etme takıntısını yineliyorlar; Éric Zemmour gibi Fransız göçmen karşıtı politikacılar İtalya’yı “sağın güçlerinin nasıl birleştirileceğine” dair bir model olarak gösteriyor. Hatta Almanya’da bile Hristiyan Demokratların radikal sağ bir parti olan “Almanya için Alternatif Partisi” ile uzun süren diyalog kurmama tavrı artık zorda. Hristiyan Demokratlar, Almanya için Alternatif Partisi’ni belki de artık reddedemeyecekler.
Bu isimlerin istediklerini başarmaları pek de kaçınılmaz değil. Geçen hafta İspanya’da yapılan seçimler öncesinde Meloni milliyetçi müttefiki Vox’a seslenerek “vatanseverlerin zamanının geldiğini” ilan etmişti. Ama Vox’un oy oranı düştü ve sağ partiler çoğunluğu sağlayamadı. Yine de Vox seçim arenasının kalıcı bir parçası ve muhafazakârlar için önemli bir müttefik haline geldi. Artan başarılarına rağmen, bu tür sağ güçler uzun süredir görmezden gelinen seçmenleri temsil eden isyancı yabancılar olarak resmediliyorlar. Daha rahatsız edici olan gerçek ise, bu güçlerin artık protesto partileri olmaktan çıkıp ana akımda giderek daha fazla kabul görmeleri.
Kanıt için Perşembe günü Washington’a bakmamız yeterli.
Çeviri: Hasan Ayer
Kaynak: https://www.nytimes.com/2023/07/27/opinion/meloni-italy-washington-visit.html