Meclis’te bugün (10 Ekim) CHP, MHP ve YSP grup toplantılarını yaptı.
Kılıçdaroğlu: “Artık bu sorunun 21. yüzyılın dünyasında çözülmesi gerekiyor”
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısında İsrail-Hamas savaşıyla ilgili şunları söyledi:
“Bugün dünyada 138 devlet Filistin’i bir devlet olarak kabul ediyor. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler’de de gözlemci devlet olarak görevini bir şekli ile yerine getiriyor. Gazze ise İsrail çekildikten sonra Hamas’ın kontrolüne girdi. Hak aramak ayrı bir şeydir.
Gazze’de 2-2,5 milyon Filistinli yaşar. Çok zor koşullarda yaşıyorlar. Açlık var, sefalet var, gıda dışarıdan geliyor, yoksa aç kalacaklar. Bir sürü sorunları var. Dünyanın büyük kesimi bu sorunlara ilgisiz kaldı, onun da altını özenle çizmek isterim. Filistin halkının haklı davasını savunmak elbette ki her demokratik ülkenin hakkıdır.
1970’lerde yanlış hatırlamıyorsam devrimci gençler de Filistin Kurtuluş Örgütü’ne destek vermek için gittiler ve Filistin’de mücadele ettiler. Onların mezarlarının Filistin’de olduğunu hiç unutmadık. Onlar da saygı ile anmak isteriz.
Ama hiçbir haklı dava sivillerin öldürülmesine haklılık kazandırmaz. Sivillerin, kadıların, çocukların, yaşlıların öldürülmesi asla ve asla doğru değildir. Sizin haklı davanızın üzerine gölge düşürür.
Özellikle uluslararası kuruluşların bu konuda, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere bu sorunun çözülmesi için çaba harcaması gerekir. Eğer bir sorun çözümsüzse genelde, Filistin- İsrail örneği verilir.
Artık bu sorunun 21. yüzyılın dünyasında çözülmesi gerekiyor. Olayların büyümeden, siviller öldürülmeden, çocuklar öldürülmeden bu davanın bir şekliyle sonlanması gerekiyor.”
Bahçeli: “Geçmişte İsrail saldırılarına ses çıkarmayanların bugün İsrail’in holiganı kesilmeleri müzminleşmiş akıl dağılması ve utanç duvarını aşmış bir aymazlıktır”
MHP lideri Devlet Bahçeli, grup konuşmasında konuya geniş yer ayırdı. Bahçeli’nin konuşmasının ilgili bölümü şöyle:
“Medeniyetler beşiği Ortadoğu’da binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan, üç semavi dinin kesişme noktasında bulunan Filistin tam bir asırdır felaketlerin pençesinde, mağduriyetlerin çemberindedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflayıp çöküşüyle alevlenen İsrail-Filistin cepheleşmesi 75 yıldır uluslararası toplumun en karmaşık sorunlarından birisidir.
1917 yılında fiilen başlayan İngiliz yönetimi, 19-26 Nisan 1920 tarihlerinde yapılan San Remo Konferansı ile garanti altına alınmış, Milletler Cemiyeti Konseyi`nin 24 Temmuz 1922 tarihinde aldığı 28 maddelik bir kararla da Filistin’deki İngiliz Manda Yönetimi’nin esasları belirlenmiştir.
Ne zaman ecdadımız Filistin topraklarından çekilmiş, ne zaman fitne, melanet ve ihanet çevikleşmiş, işte o zaman kriz, kavga, karışıklık ve karmaşa dalga dalga büyüyerek bugünlere kadar gelmiştir.
Filistin sorunu içinden çıkılması çok zor bir girdaba sürüklenmiştir.
Bu sorun aynı zamanda bölgesel barış ve istikrarı zedelemiş, dahası dünyanın huzur ve güvenliğini tehdit eden bir seviyeye ulaşmıştır.
Kaçınılmaz bir ihtiyaç olan iki devletli çözüm gerçekleşmeden silahların susması, kanın durması, şiddet sahnelerinin son bulması neredeyse ham bir hayaldir.
Devam edegelen çatışmaların sebeplerini konuşmak yerine sonuçlar etrafında polemik üretmek faydasız ve boşuna bir emektir.
Adil ve kalıcı bir barış zeminin inşasını sağlayacak dirayet ve feragat karşılıklı olarak gösterilmediği müddetçe İsrail-Filistin sorununda bir arpa boyu mesafe alınması imkansızdır.
Kaldı ki bugüne kadar farklı bir durum vasat bulmamıştır.
7 Ekim 2023 Cumartesi günü, Hamas’ın binlerce füzeyi fırlatıp İsrail’e sızmasıyla başlattığı “Aksa Tufanı Operasyonu” müteakiben İsrail’in “Demir Kılıçlar Operasyonu”nu devreye almasıyla şiddetlenen kanlı hesaplaşma nihayet taraflar arasında bir savaşa dönüşmüştür.
Tırmanan sıcak ve silahlı çatışma ortamı kaygı verici boyutlardadır.
Üzüntümüz yüzlerce sivil ve masum insanın ölmesi, binlerce insanın da yaralanmasıdır.
Kimden gelirse gelsin, maksadı ne olursa olsun, kadın-çocuk ve yaşlı demeden savunmasız insanların hedef alınması felakettir, bunun yanında barış çabalarına vurulmuş prangadır, çözüm arayışlarını da dinamitlemektir.
Sivil can kayıplarının haklı ve geçerli bir bahanesi olmaz, olamaz.
Haksızlıklara çanak tutularak, insanlık vicdanını yaralayarak, inanç ve insan hürriyetini sakatlayarak meşru ve hukuki bir hakkın savunması yapılmaz, yapılamaz.
İsrail-Filistin arasında baş gösteren geniş çaplı krize sağduyuyla yaklaşmak, normalleşmenin süratle teminini sağlamak, bir an evvel arabulucuları devreye sokmak uluslararası toplumun acil gündemi olmalıdır.
Ülkemizde ise bazı sözde yorumcu ve yarım akıllı uzmanların yaptıkları değerlendirmelerini, sübjektif önyargıların güdümünde meseleye yüzeysel bakmalarını hayretle karşıladığımızı özellikle belirtmek istiyorum.
Hamas’ın saldırı hazırlığından İsrail’in niçin haber alamadığını, Demir Kubbe’nin nasıl delindiğini, çatışmaların arka planında siyasi bir kurgunun bulunup bulunmadığını, çatışmaların iç siyasette sıkışan Netenyahu’nun bir oyunu olup olmadığını tartışanlar işin özünde Filistin davasını anlamayan, anlamak istemeyen, hatta Siyonist yayılmacılığa sempati besleyip selam duran müşkülpesent, meczup ve melez zihniyetlerdir.
Geçmişte İsrail saldırılarına ses çıkarmayanların bugün İsrail’in holiganı kesilmeleri müzminleşmiş akıl dağılması ve utanç duvarını aşmış bir aymazlıktır.
Bu düşüncelerimden, Hamas’ın 7 Ekim operasyonunu haklı çıkarma gayesi taşıdığım anlaşılmamalıdır.
Bilakis sivil ve masum can kayıplarından, sahnelenen insanlık dışı manzaralardan ziyadesiyle müşteki, müteessir ve rahatsız olduğum tartışmasızdır.
Değerli Arkadaşlarım,
İsrail, yıllarca Filistinli kardeşlerimize zulmetmiştir.
İsrail, yıllarca Filistinli kardeşlerimize insafsızca, vicdansızca, vandalca saldırmıştır.
Dünyanın gözü önünde tarifi ve tahammülü olmayan insanlık suçları işlenmiştir.
Uluslararası hukuk çiğnenmiş, Birleşmiş Milletler kararları yok sayılmıştır.
Bunlardan birisi olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 22 Kasım 1967 tarihli 242 sayılı kararı, İsrail’in 1967 Haziran ayında işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngörmüştü.
Ancak İsrail buna yanaşmamış, işgal alanlarını genişletip kanunsuz yerleşim yerleri oluşturma gayesini zor kullanarak sürdürmüştür.
Şunu da ifade etmek lazımdır ki, Filistin birliğini ve bütünlüğünü sağlayamadığından, yani iki ayrı yönetiminin mevcudiyetinden dolayı haklı mücadelesinde devamlı teklemiş, bir türlü sonuç alamamış, meşruiyetini sağlayacak gündemi oluşturamamıştır.
Bizim Filistin-İsrail arasındaki ağırlaşan sorunlara, hatta 7 Ekim tarihli savaş ortamına bakışımız açıktır ve şu şekildedir:
İlk olarak, ateşkes rejimi derhal tesis edilmeli, taraflar itidal, sükûnet ve aklıselim bir çizgiye eşzamanlı olarak gelmelidir.
Hükümetin yapıcı, dengeli ve sorumlu duruşu takdire şayandır.
Diplomasi ve diyalog kanallarının aktif hale getirilmesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın atacağı adımlar desteklenmeli ve sahiplenilmelidir.
Ayrıca Birleşmiş Milletler acilen devreye girmelidir.
Daha fazla can kaybının yaşanmaması hususunda uluslararası toplum duyarlı hareket etmek mecburiyetindedir.
İkinci olarak, Filistin ile İsrail arasındaki çatışmaların bölgesel bir nitelik kazanmadan, hatta küresel alana sıçrama ihtimalini de hesaba katarak taraflar arasında barış görüşmelerinin ortamı süratle inşa edilmelidir.
ABD’nin, AB’nin ve bazı bölge ülkelerinin yaptığı gibi, yangına körükle gitmek yerine, şiddeti yatıştıran, çatışan taraf unsurları temel haklar ve uluslararası hukuk ölçeğinde buluşmaya davet eden bir girişim başlatılmalıdır.
Beyaz Saray yönetiminin, diaspora ve lobilerin tahriklerine kapılarak, iç siyasi gelişmelerin etkisi altında kalarak barış ve çözüm çabalarını sabote etmesinin hiç kimseye bir yararı dokunmayacaktır.
ABD’nin Doğu Akdeniz’e uçak gemisi göndermek yerine, dostluk ve müttefiklik ilişkileri kapsamında Türkiye’nin barışçıl çabalarını anlayıp desteklemesi bölge ve dünya huzuruna saygın bir destek olarak yankı bulacaktır.
Üçüncü olarak, bağımsız, egemen, siyasi ve toprak bütünlüğünü tescillemiş, 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin tanınması ve temelinin atılması ertelenemez, geciktirilemez bir zorunluluktur.
Adalet tecelli etmeden, hak yerini bulmadan, mağduriyetler giderilmeden ikazla belirtiyorum ki, sıkılı yumruklar açılmayacak, akan kan durmayacak, huzursuzluk sarmalı tesirini kaybetmeyecektir.
Mescidi Aksa ilk kıblemizdir, Müslümanların şerefidir.
Tarihi ve manevi statüsü her türlü tartışmaya, her türlü mütecaviz dayatmalara kapalıdır.
İki devletli çözüm hedefiyle inanç ve insan hakları teyit edilmelidir.
Filistin’in huzuru demek İsrail’in huzuru demektir.
Filistin güvencedeyse İsrail’in güvenliği de sağlam esaslara bağlanacaktır.
Filistin ve İsrail’in huzuru dünya barış ve huzuruna muazzam bir destektir.
Biz huzuru bir insan onuru olarak telakki ediyoruz.
Kaldı ki insanlığın huzur bulmasını amaçlıyoruz.”
Uçar: “Filistin halkının yıllardır sürdürmüş olduğu eşit, özgür yaşam mücadelesini ve direnişini sonuna kadar destekliyoruz”
YSP Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, partisinin grup toplantısında konuyla ilgili şunları söyledi:
“7 Ekim tarihinden itibaren aslında günlerdir İsrail devletinin işgal ve şiddetinin sebep olduğu bir savaşa tanıklık ediyor bütün dünya. Eşit, özgür ve demokratik bir yaşamın mümkün olduğuna inanan ve bunun mücadelesini veren bizler Filistin halkının yıllardır sürdürmüş olduğu eşit, özgür yaşam mücadelesini ve direnişini sonuna kadar destekliyoruz.
Bir halkın işgale karşı direnişi ne kadar meşru ve gerekli ise bununla ilgili olarak yürütülecek mücadelenin yönetiminin de önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Çünkü ne yazık ki her mücadele özgürlük getirmiyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu.
Bu savaşta tekrar karşımıza çıkan esirlere ve kadınlara dönük olan uygulanan şiddeti ve teşhiri kabul edilebilir bulmadığımızı ve direniş savunusu açısından da meşru görmediğimizi ifade etmek isterim.
Savaş hukukunu aşan ve direkt sivilleri hedef alan bir savaş yürütülüyor. Sivillerin canice katledildiği bir durum var. Yapılacak ilk şey bunun acil olarak durdurulması gerektiğidir.
İsrail, savaşı derinleştiren adımlarından vazgeçmeli, tüm yaşam alanlarını hedef haline getiren bombalamaları durdurmalı ve hepsinin temel gerekçesi olan işgal politikalarından vazgeçmelidir.”