CHP Yerel Yönetim Kampanya Başkanı Ateş İlyas Başsoy’un, geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Seveceksen Radikal Sev / CHP Neden Kazandı AKP Neden Kaybetti” başlıklı kitabını okuyorum.
Kitap, adından da anlaşılabileceği gibi, CHP’nin son yerel seçimlerde özellikle büyükşehirlerde kazandığı büyük seçim zaferine odaklanıyor ve başarıyı getiren kampanyayı ayrıntılarıyla ele alıyor.
Kitabın adının, Başsoy’un 2011’de yayımlanan “AKP Neden Kazanır CHP Neden Kaybeder” kitabına nazireyle tasarlandığını çoğu okur anlamıştır.
Ateş İlyas Başsoy o kitapta da 2009 yerel seçimlerinde CHP’nin beklenmedik Antalya zaferinin nasıl bir kampanyayla kazanıldığını anlatmış, ilaveten, bu istisna dışında CHP’nin neden hep kaybeden bir parti olarak kaldığına dair görüşlerini paylaşmıştı.
Başsoy, CHP’lileri 10 yıldır apaçık bir hakikate inandırmaya çalışıyor: CHP’linin CHP’liye propagandası yürek soğutmaya yarayabilir ama seçim kazandırmaya yaramaz… Seçim, başka partilerin asla başka bir partiye oy vermeyecek merkezdeki çelik çekirdeklerine propaganda yaparak da kazanılamaz… Seçim, başka partilerin başka partilere (de) kulağı açık çeperdeki taraftarlarını ve ama asıl olarak da parti sadakatleri zayıf ‘siyasetsiz’ seçmenleri ikna ederek kazanılır.
Çok yazdım, biliyorsunuz, Başsoy bu ‘siyasetsiz’ seçmenleri Selim Türkhan adını verdiği hayali bir tiplemeyle anlatıyor. Sadece ‘hizmet’e bakarak oy veren yüzde 20-25’lik bu kitle -yine onun tespitiyle- son zamanlara kadar blok olarak AK Parti’ye oy veriyordu. Bunun çok basit bir nedeni vardı: Bu kitle ideolojik söyleme açık değildi ve CHP sanki kendi ideolojisini benimseyenler bu ülkede seçimi kazanmaya yetecek kadar çoklarmış gibi ısrarla sadece kendi tabanına seslenen bir dil tutturmaya devam ediyordu.
Siyasi bir saçmalığın sonu…
Bunun böyle gidemeyeceği, bu siyasi saçmalığa bir son vermek gerektiği yolundaki fikriyatın, askeri vesayetin gerilemesine ve nihayet ortadan kalkmasına paralel bir seyir izlediğini düşünüyorum. Çünkü vesayet döneminde CHP’liler asker, yargı ve medya üzerinden bir biçimde iktidarda olduklarına dair bir yanılsama içine girmişlerdi ve daha önemlisi, devletin “kurumlar”ının bir gün mutlaka bu iktidarı alaşağı edeceğine dair bir inanç peydahlamışlardı.
Vesayet güçleri güçten tamamen düşünce işin başa düştüğü kafaya dank etti ve o noktadan itibaren de iktidar olmak için seçim kazanmak gerektiği (ve sadece yüzde 25’lik parti tabanına seslenen bir dille seçim kazanılamayacağı) yavaş yavaş idrak edilmeye başladı.
Ateş İlyas Başsoy’un CHP tarafından görevlendirilmesine itiraz eden etkili CHP yöneticilerinin itiraz güçlerini bu sürece paralel olarak yitirmeleri de yine anlaşılabilir bir şey.
“Erdoğan’ı görmezden gel, onu sevenleri sev”
Başsoy’un yeni kitabında anlattıklarına bakılırsa, 2019 yerel seçimler kampanyası sırasında tıpkı 10 yıl önceki (2009) Antalya seçimlerinde olduğu gibi CHP’lilere yine hazmı çok zor önerilerde bulunmuş. Mesela, neredeyse herkese ezberlettiği şu slogan: “Erdoğan’ı görmezden gel. Onu sevenleri sev.”
Fakat belediye başkan adayları bu önerileri zorlukla da olsa uyguladıktan sonra gelen olumlu tepkileri gördükçe, onun haklılığına inanıp yapılmasını istediği her şeyi yapmışlar. Başsoy, CHP’lilerin eski dillerini kırma hususundaki becerilerinden memnun; zaten sonuç da ortada.
Ateş İlyas Başsoy, katıldığı yüzlerce il-ilçe toplantısında, laf oturtmaktan, zehirli dile zehirli dille cevap vermekten zevk alan ve siyaset yapmayı da esasen öyle bir şey sanan CHP’lilerden “siyaset yapmamalarını” rica etmiş. Bunu da Karagöz-Recep İvedik (AK Parti) ve Hacivat (CHP) benzetmesi üzerinden şöyle anlatmış:
“Son gerçek Karagöz oyunu oynandıktan belki yüz yıl sonra çıkan Recep İvedik de orijinal Karagöz’le aynı kaderi yaşadı ve yaşıyor. Onu çocuklar seviyor, titiz anneler babalar hiç hoşlanmıyor.
“Recep İvedik Güngören’de oturur, soyadına bakılırsa ailesi Ankara İvedik’ten göçmüş diyebiliriz. O kente yeni gelendir. Göçmendir. Muhtemelen ikinci nesil kentlidir ve kente henüz tutunamamış, dikiş tutturamamış biridir. Bu yüzden, kendi sözleriyle ‘agresiftir, komplekslidir.’ Toplumsal bilinçaltında Recep İvedik ve Recep Tayyip’in sevilmelerinin bir hayli ortak noktası var. Sakın ola ki bu ortak noktaları hafife almayın ve küçümsemeyin.
“Recep İvedik Karagöz’dür… Karagöz ‘yapacağım’ der, Hacivat ‘yapamazsın’ der, Karagöz Hacivat’ı döver ve istediğini yapar. (…) Hacivat’ın işlevi Karagöz’e muhalefet etmekten ibarettir. Hiçbir oyunda bir şey yapar veya yapmaya çalışırken görmeyiz. O sadece yapılana (yani Karagöz’e) muhalefet eder.”
Ateş İlyas Başsoy’un CHP’lilere sunumunun bundan sonrasında söyledikleri, bugünlerde pek revaçta olan “Erdoğan’ın bizi çekmeye çalıştığı kutuplaştırma tuzağına düşmeyelim” uyarısını hatırlatıyor:
“Peki ya Hacivat oyundan çekilirse? Hacivat bu oyundan çıkarsa ne olur? Hacivat olmayınca Karagöz’ün ne anlamı kalır?
“Sizden ricam, en azından 31 Mart’a kadar AKP’ye muhalefet etmeyi bırakmanız. Siyasi propagandaya yerel seçimler boyunca son vermeniz.
“Yerel seçimden sonra dilediğinizi yapın, orası benim konum değil. Ama 31 Mart’a kadar 6 ay boyunca ‘bildik CHP muhalefeti’ni bırakmanızı istiyorum.”
Başsoy’un CHP’lilerden başka neler istediğine dair bir yazı daha yazacağım. O yazıda buna ilaveten, CHP’lilerin davet edildikleri bu yeni dil teşkilatta nispeten daha kolay benimsense de sürecin neden tabanda aynı kolaylıkla işlemeyeceğine dair kendi değerlendirmelerimi aktaracağım.