Ana SayfaHaberlerCHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin iptali hakkında

CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin iptali hakkında

Prof. Dr. Abdurrahman Eren: “42. Asliye Hukuk Mahkemesinin, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar vermesi gerektiği, itiraz süreleri içinde YSK’ya da başvuru yapılmadığına göre 38. CHP Olağan Kurultayı’nın tam kanunsuzluk kapsamında iptalinin de mümkün olmadığı söylenebilir.”

Prof. Dr. Abdurrahman Eren’in kanuniesasi.com’da yayımlanan yazısından aktarıyoruz:

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 38. Olağan Kurultayı’nın iptali istemiyle Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılmıştır. Bu davada temel hukuki problemin hangi yargı kolunun bu davada görevli olduğudur. Parti kongre seçim kararlarının iptali konusunda adli yargı mı yoksa seçim yargısı olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ve seçim kurullarının mı yetkili olduğu tartışılmaktadır. Bu yazıda Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu (SPK) ve diğer ilgili mevzuat kapsamında, CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin iptali konusunda hangi yargı kolunun yetkili olduğu ve Kongrenin iptalinin mümkün olup olmadığı sorunu ele alınacaktır.

Hangi Kanun Uygulanmalı?

Anayasa’nın 68 ve 69. maddelerinde parti kurma, partilere girme ve siyasi partilerin uyacakları esaslar derneklerden farklı bir statüde ele alınmıştır. Partilerin kurulması, teşkilatı, organlarının seçimi, kapanma ve kapatılma rejimi derneklerden farklıdır. Anayasa’nın 69. maddesinin son fıkrasında, “Siyasî partilerin kuruluş ve çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasî partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla düzenlenir.” denilmiştir. Bu konuyu düzenleyen özel kanun 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’dur.

SPK’nın kapsam başlıklı 2. maddesine göre “Bu Kanun, siyasi partilerin kurulmaları, teşkilatlanmaları, faaliyetleri, görev, yetki ve sorumlulukları, mal edinimleri ile gelir ve giderleri, denetlenmeleri kapanma ve kapatılmalarıyla ilgili hükümleri kapsar”. Aynı Kanun’un 29/1. maddesine göre, “22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır.”. 121’nci maddesinde ise; “Türk Kanunu Medenisi ile Dernekler Kanununun ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partiler hakkında da uygulanır” hükümleri yer almaktadır.  5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 34’ncü maddesine göre, “…Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.”.

Şu halde, yapılan bu atıflara göre, siyasi partilerle ilgili olarak 2820 sayılı Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Dernekler Kanunu, onda da hüküm bulunmayan hallerde Medeni Kanununun SPK’ya aykırı olmayan hükümleri uygulanacaktır. SPK’da ifade edilen “parti kongresi” ile Dernekler Kanununda ifade edilen “genel kurul” arasında benzerlik olsa da SPK’da parti kongrelerinin oluşumu, görev ve yetkileri ve kongrelerde yapılan seçimlerin yönetim ve denetimi dernek genel kurullarından farklı kurallara bağlanmıştır.

Büyük Kongre’nin Yok Sayılması Mümkün mü?

“Büyük Kongre” kenar başlıklı SPK’nun 14. maddesinde, parti büyük kongresinin nasıl oluşacağı, görev ve yetkileri özel olarak düzenlenmiştir. Maddenin ilk üç fıkrasında Kongrenin oluşumu düzenlenmiştir. Buna göre “Siyasi partinin en yüksek organı büyük kongredir. Büyük kongre, seçilmiş üyeler ile tabii üyelerden oluşur. Seçilmiş üyeler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının iki katından fazla olmamak kaydıyla, parti tüzüğünde gösterilen şekilde ve sayıda il kongrelerince seçilen delegelerdir. Tabii üyeler; parti genel başkanı, merkez karar ve yönetim kurulu ile merkez disiplin kurulu üyeleri ve partinin üyesi olan bakanlar ve milletvekilleridir.” CHP’nin 38. Olağan Kongresi SPK’nın 14. maddesine uygun bir şekilde seçilmiş ve tabi üyelerden oluşmuştur. Kongre üyelerinin oluşumuna ilişkin bir itiraz söz konusu değildir. Dava konusu edilen Büyük Kongre’de alınan “seçim kararlarının sonucuna” ilişkindir. SPK’nın 14. maddesinin 5. fıkrasında, “Parti genel başkanını, partinin merkez karar ve yönetim kurulu ile merkez disiplin kurulu üyelerini gizli oyla seçmek” Büyük Kongrenin yetkisi arasında sayılmıştır. Dolayısıyla Büyük Kongre’nin oluşum itibariyle yok sayılması mümkün değildir. Dava konusu edilen, oy kullanan yaklaşık 1200 delegeden 12 delegenin SPK’nın 112. maddesi kapsamında “Oylamaya hile karıştırma” suçu işlediği iddiası ile Kongrede “genel merkez organları seçimine” ilişkin kararın iptali talebidir. Bu talep doğrudan Kongre seçim sonuçlarına itirazanlamına gelmektedir.

Büyük Kongrede Alınan Seçim Kararı Yok Sayılabilir mi?

CHP Büyük Kongresi’nde alınan seçim kararı toplantı yeter sayısı ve karar nisabı bakımından SPK’nın 14. maddesine uygundur. 14. Maddenin 9. fıkrasına göre, “Büyük kongrenin toplantı yeter sayısı, büyük kongre üye tamsayısının salt çoğunluğudur. İlk çağrı üzerine yapılan toplantıda toplantı yeter sayısı bulunamıyorsa, ikinci çağrı üzerine yapılacak toplantıda toplantı yeter sayısı aranmaz. Büyük kongrenin karar yeter sayısı, kanunda veya parti tüzüğünde daha büyük bir sayı gösterilmediği hallerde, hazır bulunan üyelerin salt çoğunluğudur.”. Kanunda öngörülen toplantı ve karar sayısına uygun olarak CHP Kongresinde alınan seçim kararları, “görev veya yetki gaspı” iddiasına konu edilemeyeceğine göre hukuken “yok” sayılması mümkün değildir. Genel kurulun geçerli iradesi var olduktan sonra Kanuna ve içtüzüğe aykırı diğer hususlar “iptal konusu” olabilir.

Bu noktada ele alınması gereken bir diğer hukuki sorun parti kongresinde alınan organ seçimine ilişkin kararlara itirazları inceleme yetkisi hangi yargı kolunun görevinde olduğudur.

Hangi Yargı Kolu Yetkilidir?

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun görevin belirlenmesi ve niteliği başlıklı 1. maddesinde, mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu ve bu hususun mahkemelerce yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiği; 2.maddesinde ise, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olduğu ve HMK’da ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli bulunduğu hükme bağlanmıştır[1]. Parti Kongre seçimlerinin yapılması ve denetimi konusunda Anayasa’nın 79. maddesi ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 21. maddesi gereğince görevli yargı kolu “seçim yargısı” olan YSK ve seçim kurulları olarak belirlenmiştir. YSK’nın düzenlendiği Anayasa’nın 79. maddesinin 1. fıkrasında, “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır” denilmektedir. Buradaki seçimler kapsamına 2820 sayılı SPK’nın ilgili hükümleri gereğince parti kongre seçimleri de girmektedir. Kongre seçimleri YSK ile il ve ilçe kurullarının yönetim ve denetiminde yapıldığına göre buradaki “yargı organları” ifadesinin YSK, il ve ilçe kurullarını kastettiği açıktır.

Anayasa’nın 79. maddesinde “seçim yargısı” ayrı bir yargı kolu olarak düzenlenmiş, SPK’nın 21. maddesinde ise Parti Kongre “seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar” konusunda “seçim kurulları” yetkili kılınmıştır. Seçim kurullarının bir yargı yeri olduğu ve kesin hüküm niteliğindeki kararlarının yargı kararı olduğu Anayasa Mahkemesi kararları ile de sabittir. Nitekim AYM 2014 tarihli “bireysel başvuru” kapsamında, ilçe seçim kurulu başkanlığının yargısal işlevine dair kesin kararları bakımından yargı yeri kabul etmiştir:

“3568 sayılı Kanun’un 40. maddesinde İlçe Seçim Kurulu Başkanının kararlarının kesin hüküm niteliğinde olduğunun açıkça belirtilmesi ve bu karara karşı herhangi bir hukuksal yola başvurma yolunun öngörülmemiş olması, İlçe Seçim Kurulu Başkanının kararlarının yargısal anlamda kesin hüküm niteliğinde olduğunu göstermektedir… Seçim kurulları Anayasa’nın yargı bölümünde yer almadıkları halde, başvuruya konu kararı veren İlçe Seçim Kurulu Başkanı, HSYK tarafından ataması yapılmış, Anayasa’da güvence altına alınan hâkimlik bağımsızlığı ve teminatından faydalanan bir hâkimdir. Bu itibarla İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının yargısal fonksiyon ifa edip etmediğinin saptanmasında dikkate alınması gereken bağımsızlık ve tarafsızlık unsurlarına sahip olduğunu kabul etmek gerekir… İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının, yargısal fonksiyon ifa edip etmediğinin saptanmasında dikkate alınması gereken kanunla kurulmuş olma unsuruna sahip olduğu kabul edilmelidir. Bütün bu açıklamalar dikkate alındığında, İlçe Seçim Kurulu Başkanının seçim konularıyla ilgili şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin hükme bağlama görevi yönünden yargısal bir faaliyet icra ettiği ve hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığına sahip olduğu kabul edilmiştir. Bu sebeple, seçim konularıyla ilgili şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin hükme bağlama görevi yönünden İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının klasik yargı teşkilatı içindeki mahkemeler dışında kalan ama yargılama faaliyetinde bulunan organları da kapsayacak şekilde Anayasa’nın 36. maddesinde “yargı yeri” olarak belirlenen organlardan olduğu sonucuna ulaşılmaktadır”[2]

Asliye Hukuk Mahkemesi Parti Kongre Seçim Sonuçlarını İptal Etmeye Yetkili mi?

“Seçimlerin yapılması” kenar başlıklı SPK’nun 21. maddesi seçimlerin yapılma ve denetim usulünü doğrudan düzenlemektedir. Maddenin 1. fıkrasına göre, “Siyasi partilerin genel merkez, il ve ilçe organları seçimleri ile il kongresi ve büyük kongre delegelerinin seçimleri, yargı gözetimi altında gizli oy ve açık tasnif esasına göre aşağıdaki şekilde yapılır.”. Burada açıkça partilerin genel merkez organlarının seçimlerinin yargı gözetimi altında yapılacağı ifade edilmektedir. Burada kastedilen yargı organı maddenin devamında belirlenmiştir. Buna göre “büyük kongreyle il kongreleri için Yüksek Seçim kurulunun önceden belirleyeceği seçim kurulu başkanına”seçim işlerini yapma ve sonuçlara ilişkin itirazları kesin hükme bağlama görevi verilmiştir. Maddenin 5. fıkrasına göre, “Kongrelerde yapılacak seçimler ilgili seçim kurulunun gözetimi ve denetiminde yapılır.”. SPK’nun 21. maddesinin 10. fıkrasına göre “Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar hakim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.” Bu düzenleme gereğince Parti Kongrelerinde yapılan seçim sonuçlarına ilişkin itirazlar ilgili seçim kurulu başkanı (hakim) kararı ile kesinleştirileceği ifade edilmektedir. İtiraz süresi de tutanakların kesinleşmesinden itibaren iki gün olarak belirlenmiş ve kararın aynı gün kesin olarak verileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu süreler dışında Kongrede yapılan seçim kararlarına itiraz, ancak YSK nezdinde “tam kanunsuzluk” sebebiyle mümkün olabilir. Medeni Kanun’un 83. maddesi kapsamında ifade edilen “yokluk veya mutlak butlanla hükümsüz sayma” halini YSK “tam kanunsuzluk” olarak nitelemektedir.

Yargıtay’ın yerleşik içtihadı Anayasa ve SPK’da açıkça düzenlenmeyen konularda Dernekler Kanunu, onda da hüküm bulunmayan hallerde olaya uygulanacak Medeni Kanun Hükümleri kapsamında adliye mahkemelerinin konunun niteliğine uygun düşen hallerde görevli olduğuna hükmettiği görülmektedir[3]. Ancak SPK’nın 21/10. maddesinde Kongre seçim sonuçlarına ilişkin itirazların iki gün içinde yapılması ve seçim kurulunun (hakim) aynı gün konuyu kesin karara bağlaması gerektiği açıkça düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile açıkça parti kongrelerinde yapılan seçimlerin “seçim kurullarının gözetimi ve denetimi” altında yapılacağı, Parti Kongresinin seçim kararının sonuçlarına ilişkin itirazları kesin hükme bağlama yetkisinin “ilgili seçim kurulu”(hakim) olduğu ortaya konulmaktadır. SPK’nda kongre seçimlerinin yapılması ve denetimi konusu açıkça düzenlendiğinden ve dava konusu Parti Kongresinde alınan seçimin sonuçlarına ilişkin olduğundan burada asliye hukuk mahkemeleri görevli olamaz ve dernekler bakımından genel kurul kararının iptalini düzenleyen Medeni Kanun’un 83. maddesi uygulanamaz[4]. Bu nedenle Asliye Hukuk Mahkemesi “yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle” dava dilekçesinin reddine karar vermesi gerekir.

Asliye Ceza Mahkemesi Davada Yetkili mi?

SPK’nın “Oylamaya hile karıştırılması” kenar başlıklı 112. maddesi kapsamında 12 CHP delegesi hakkında Asliye Cezada Dava açılması hukuka uygundur. 112. maddeye göre, “Önseçimler ile siyasi parti kongrelerinin seçimleri ve kararları için yapılan oylamalarla, her kademedeki her çeşit parti görevlileri ve yedeklerinin seçimi için yapılan oylamalara ve bu oylamaların sayım ve dökümüne hile karıştıranlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.”. Yine 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 118. maddesinde “Bu Kanunla, 22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununa yapılan atıflar hakkında, söz konusu Kanunda yer alan ve bu Kanun hükümlerine aykırı bulunmayan ceza müeyyideleri, siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanır.”.

SPK 118. maddesinde yapılan atıf, “ceza yaptırımı ile ilgilidir”. Bu atıf kapsamında bu suçu işleyen gerçek kişiler hakkında adli yargıda dava açılması öngörülmüş, ancak bu suçlar işlense dahi seçimin iptaline ilişkin kararın adli yargıda verileceği öngörülmemiştir. Kişiler hakkında ceza davasının adli yargıda açılabilmesi, siyasi parti kongrelerinde yapılan organ seçimlerinin sonuçlarına itirazları inceleme görevinin adli yargıda olduğu sonucunu doğurmaz. Nitekim dernekler hakkında fesih ve kendiliğinden kapanma kararları adli yargıda görülürken, siyasi partilerin kapanma, kendiliğinden dağılma ve kapatılma davaları Anayasa ve SPK’nın açık düzenlemeleri kapsamında Anayasa Mahkemesi tarafından görülmektedir. Dolayısıyla SPK kapsamında işlenen suçlar için adli yargı görevli olsa da, parti kongre seçimlerinin sonuçlarına ilişkin itirazlar hakkında adli yargı değil, SPK’nın açık hükümleri kapsamında seçim yargısı olan seçim kurulları ve YSK görevlidir.

YSK Tam Kanunsuzluk Kararı Verebilir mi?

YSK’nın Parti kongrelerinde alınan seçimler konusunda yerleşik içtihadı tam kanunsuzluk halleri dışında seçimlerin iptalinin olağan (3 gün) ve olağanüstü (7 gün) itiraz süreleri geçtikten sonra istenemeyeceği yönündedir. YSK’nın 159 nolu kararına göre,

“Onuncu fıkrasında; “Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar hakim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.” düzenlemeleri yer almaktadır. Kurulumuzca yapılan değerlendirme neticesinde; siyasi partilerin il ve ilçe organlarının seçimleri ile büyük kongre delegelerinin seçimlerinde ilçe seçim kurulu başkanı (Hakim) görevlendirilmiş ve vermiş olduğu kararlara karşı yapılan itirazları inceleme yetkisi ve görevi bir üst kurula verilmediği gibi, ileri sürülen itiraz nedenlerinin de ayrıca tam kanunsuzluk halini içermediği anlaşılmaktadır”. 

YSK’nın kararında açıkça ifade edildiği gibi ilgili seçim kurulu başkanı (hakim) Parti Kongresi tarafından yapılan organ seçimleri konusunda kesin karar almaya görevli yargı yeridir. Ancak tam kanunsuzluk halinin olması halinde seçim kurulunun kesin kararına rağmen YSK son inceleme mercii olarak karar verebilir.

Burada temel soru, YSK’nın itiraz süreleri geçtikten sonra ileri sürülen itiraz nedenlerinden hangilerini tam kanunsuzluk kapsamında değerlendirdiğidir. YSK’nın yerleşik içtihadına göre 3 günlük olağan ve 7 günlük olağanüstü itiraz süreleri içinde Anayasa’nın 76. maddesinde sayılan seçilme yeterliliğine ilişkin hususlara aykırılık halinde, bu süreler geçmiş olsa dahi tam kanunsuzlukla adaylık iptal edilmektedir. Ancak, seçilme yeterliliğine ilişkin hususlar dışında “seçim işlemleri nedeniyle seçimin iptali talepleri” 7 günlük olağanüstü itiraz süresi geçtikten sonra tam kanunsuzluk konusu yapılmamaktadır:

“Seçim sürecindeki seçim işlemleri nedeniyle seçimin iptaline dair taleplerin, 298 sayılı Kanunun 130. maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere; tutanağın düzenlenmesinden sonra (7) gün içinde siyasi partilerin il başkanlarıyla genel merkezleri veya bağımsız aday tarafından yazılı olarak ve iddia olunan vakıaların mahiyetinin, gerekçesinin ve delillerin gösterilmesi ve belgelerin eklenmesi suretiyle yapılması gerekmektedir. Kanun koyucu, seçim işlemleri nedeniyle seçimin iptali taleplerini olağanüstü itiraz yolu ile süresi içinde yazılı başvuru olması halinde incelenebileceğini düzenlenmiş, seçimin iptali taleplerinin tam kanunsuzluk yolu ile incelenmesine izin vermemiştir. 298 sayılı Kanunun 130. maddesinin son fıkrasından anlaşılacağı üzere; Yüksek Seçim Kurulunun itiraz veya olağanüstü itiraz süreleri geçtikten sonra; yalnızca adayın Türk olmadığına, yaşının kanunda gösterilenden küçük olduğuna, okuryazar olmadığı veya seçilme yeterliğini kaybettiren bir mahkumiyeti bulunduğuna ilişkin iddialar üzerine inceleme yapıp karara bağlama görev ve yetkisi bulunmaktadır.[5]

Bu kararda da görüldüğü gibi YSK tam kanunsuzluk kararını olağan ve olağanüstü itiraz süreleri geçtikten sonra “seçim işlemleri nedeniyle seçimin iptali talepleri” bakımından uygulanamaz görmektedir.

SONUÇ

CHP’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nde CHP’nin genel merkez organları seçimi yapılmıştır. Kongrenin oluşumuna ilişkin bir itiraz söz konusu değildir. Kongre seçilmiş ve tabi üyelerden SPK’nın 14. maddesine uygun bir şekilde oluşmuştur. Bu nedenle Büyük Kongrenin kendisi yok sayılamaz. Ayrıca SPK’nın 14. maddesine uygun oluşan Büyük Kongrenin aynı maddede öngörülen toplantı ve karar yeter sayısına uygun almış olduğu bir karar da hukuken yok hükmünde kabul edilemez. 12 Delege hakkında seçimlere hile karıştırma suçundan dava açılmış olması, Kongrenin toplantı ve karar nisabına uygun aldığı merkez organları seçim kararının tümden yok sayılmasına neden olamaz. Kongrede alınan merkez organları seçim kararının sonuçlarına ilişkin itirazları hangi yargı kolunun inceleyeceği konusu tartışmalıdır.

Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, SPK’da açıkça düzenlenen konularda, Dernekler Kanunu ve Medeni Kanun Hükümleri uygulanamaz. Siyasi parti kongrelerine ilişkin konuların adli yargıda görülebilmesi, dava konusu edilen meselenin seçim kurullarının görevi dışında bir konu olmasına bağlıdır. Büyük Kongre merkez organları seçim kararının sonuçlarına itirazları inceleme yetkisi SPK’nın 21. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. SPK’nın 21. maddesinde, Kongre seçim işlemlerini yapma konusunda ilgili seçim kurulu yetkili kılınmış, seçim kurulunun kararına karşı iki gün içinde itiraz edilmesi ve kurulun aynı gün içinde kesin karar alması düzenlenmiştir. Bu kesin karara karşı itiraz yolu öngörülmemiştir. 298 sayılı Kanunun 130. maddesi kapsamında öngörülen olağanüstü itiraz süresi (7 gün) içinde de itiraz edilmemişse karar kesinleşmiştir.

YSK’nın yerleşik içtihadına göre “seçim işlemleri nedeniyle seçimin iptali taleplerini olağanüstü itiraz yolu ile süresi içinde yazılı başvuru olması halinde incelenebileceğini, seçimin iptali taleplerinin tam kanunsuzluk yolu ile incelenmesinin mümkün olmadığına” karar vermiştir. YSK’nın bu yorumu esas alındığında CHP’nin 38. Olağan Genel Kurulunda alınan merkez karar organlarının seçimine ilişkin karara 7 günlük olağanüstü itiraz süresi içinde itiraz edilmediğinden YSK tam kanunsuzluk incelemesi de yapmayacaktır.

Yukarıda ortaya konan gerekçeler etrafında 42. Asliye Hukuk Mahkemesinin, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar vermesi gerektiği, itiraz süreleri içinde YSK’ya da başvuru yapılmadığına göre 38. CHP Olağan Kurultayı’nın tam kanunsuzluk kapsamında iptalinin de mümkün olmadığı söylenebilir.

03.07.2025

Prof.Dr. Abdurrahman Eren

[1] Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Esas:2015/9731, Karar: 2016/9562, Karar Tarihi:14.06.2016

[2]                      İsmail Taşpınar, B.No: 2013/3912, 6/2/2014.

[3] Bkz. 8. Hukuk Dairesi, Esas:2016/9624, Karar:2016/8464, Karar Tarihi:24.05.2016

[4] Kararın iptali

Madde 83- Toplantıda hazır bulunan ve kanuna veya tüzüğe aykırı olarak alınan genel kurul kararlarına katılmayan her üye, karar tarihinden başlayarak bir ay içinde; toplantıda hazır bulunmayan her üye kararı öğrenmesinden başlayarak bir ay içinde ve her hâlde karar tarihinden başlayarak üç ay içinde mahkemeye başvurmak suretiyle kararın iptalini isteyebilir.

Diğer organların kararlarına karşı, dernek içi denetim yolları tüketilmedikçe iptal davası açılamaz.

Genel kurul kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlar saklıdır.

[5] YSK, Karar No :4533, 16/05/2019.

- Advertisment -