spot_img
Ana SayfaHaberler‘Dini talan edilecek dünyalık bir hazine olarak gördüler’

‘Dini talan edilecek dünyalık bir hazine olarak gördüler’

İlahiyatçı, Prof. Dr. Mustafa Öztürk eski bir konuşma kaydının sosyal medyada yeniden yayımlanmasını izleyen kampanyaya, üniversiteden emekliliğini isteyerek cevap verdi. İlahiyatçılıktan da istifa ettiğini söyleyen Öztürk, Idependent Türkçe’den Bülent Şahin Erdeğer’in sorularını cevapladı. Bu söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de son yıllarda yükseltilen bir hava var. Totalitarizmin toplumun tüm katmanlarınca sindirilmesi, her kesimin kendisi gibi düşünmeyeni bastırmak için devletin kolluk kuvvetlerini, savcıları ve diğer kurumlarını müdahaleye çağırması… Bunu sosyal medyada organize linç kampanyalarıyla yapması, bu kötü ahlâksızlığın huy haline gelmesi maalesef. Atılsın, tutuklansın, susturulsun, yasaklansın, linç kampanyaları…

Bazı tarikat yapıları, dönem dönem yaptığım ilmi çalışmalara karşı karalama kampanyaları düzenliyor. Bunlar sistematik biçimde organize edilen, sözlerimin, konferans konuşmalarımın kırpılması, kitaplarımdan bazı satırların bağlamlarından kopartılarak çarpıtılması gibi taktikler.

Bugüne kadar üniversitede hiç kadrolaşmadım, kimseye bir zarar vermedim, kimseyi işinden etmedim, kimseye iftira etmedim. Peki benden ne istiyorlar? Ben kitlesi olmayan, sadece tek bir kişiden ibaret olan, sadece fikir üreten bir akademisyenim. Düşüncelerimi delilleriyle beraber makale ve kitaplarımda ortaya koyuyorum.

Görüntülere ne diyorsunuz?

Bundan bir süre önce yine böyle bir itibarsızlaştırma kampanyası yükseltilmiş, yine kellem istenmişti. Ben de bu kadar iftira ve gıybet ile ahlâkî yozlaşma içinde olan bir ortamda bu mevzulara artık girmemeye karar vermiştim. Kimi dini yapıların insanların ailevi namuslarına kadar uzandığı, çocuk istismarlarının yaşandığı zamanlarda ağzını açmayan Diyanet, bir de baktım bir akademisyen hakkında detaylı uzunca bir açıklama yayınlamıştı.

Bir kaşık suda kopartılan fırtına, Kur’an vahyinin keyfiyeti konusuydu. Bu, yüzyıllardır tartışılan, üzerine birçok söz söylenmiş bir konu. Ben o konuyu Kur’an Dili ve Retoriği ve 2016’da Ankara Okulu Yayınları’ndan çıkan “Kur’an, Vahiy, Nüzul” adlı kitabımda detaylı biçimde izah ettim. O yüzden, bu konuya yanlış anlaşılacağını bildiğimden uzun süredir girmiyorum ve gündemleştirmiyorum.

Peki sizin kapattığınız konuyu kim ya da kimler tekrar gündeme sokuyor?

Sanırım Karar gazetesinde son 2-3 aydır yayınlanan makalelerim organize kampanya düzenleyen yapıları rahatsız etmiş olacak ki, yıllar önce bir dost meclisinde yaptığım 1,5 saatlik konuşmadan çekilmiş bir kaç dakikalık çekim tekrar servis edilmiş.

Gerçekten yoruldum. Kurumsal dine dair, dini tartışmalara dair zaten uzun süredir susuyordum; artık temelli susacağım. Sizin olsun dini polemikleriniz, alanda pay kapma çabalarınız, ayak oyunlarınız, kampanyalarınız, iktidar mücadeleleriniz… Tek çabası bilgi olan, hiçbir dünyalık çıkarı olmayan biri sırf aykırı ses çıkartıyor diye tahammül edemiyorsanız, sizin olsun tüm dinsel alanlar, dini konular. Ben tüm bunlardan yoruldum, cevap vermek de anlamsız. Ne düşündüğüm derli toplu kitaplarımda yazıyor. Kur’an’a yönelik ilmi çabam da ‘İlahi Hitabın Tefsiri’nde ortaya konuyor. Çok merak eden oraya müracaat eder. Eleştirisi olan orayı eleştirir, karşı çıkar, cevap verir. Yıllar önce yapılan 1,5 saatlik bir konuşmadan 1,5 dakika kopartıp yıllar sonra onun üzerinden patırtı kopartıyorsa, onun niyeti iyi değildir. Kur’an muhatabına hayattaki ayetlere, doğadaki ayetlere git bak diyor. Ama dindar gidip mushafın içine gömülüyor. Mushafı fetişleştiriyor. Mushafın içinde sıkışıp kalıyor. Ben de o konuşmada bu sıkışıp kalmaktan bahsediyorum. Ama uzunca anlatıyorum derdimi. Çeken ise, insanların tek başına duyulduğunda tepki göstereceği kısmı kesip servis ediyor.

“Artık konuşmanın bir anlamı yok”

O patırtı beni işten attırmak içinse, işiniz de sizin olsun der giderim. Gidiyorum da. Rabbim ile baş başa kalır, onunla dertleşirim. Evet, çok yoruldum.

Millet canıyla uğraşırken, koronavirüs salgınıyla mücadele ederken ben böyle bir meseleyi güncel olarak gündeme getirsem, “kardeşim senin derdin ne, niye bu konuları gündeme getiriyorsun” diye sorsanız haklı olursunuz. Ama birileri kasten bunu ısıtıp ısıtıp gündeme sokuşturuyorsa, asıl bu örgütlü kötülüğü konuşmamız gerekir. Nasıl bir kin ki bu, Kur’an üzerine birçok kitap yazmış, hayatı boyunca Kur’an ile meşgul olmuş birine Kur’an’a dil uzatıyor diye saldırılıyor, hedef gösteriliyor, ölüm tehditleri yollanıyor. Önceden hazırlanıldığı belli. Önce yıllar önceki bir kayıt tekrar servis ediliyor, sonra troller organize biçimde Twitter’da hashtag açıyor. Sonra bir bakmışsınız Diyanet TV’ de hakkımda meğer program yayına hazırlanmış bile.

Dini talan edilecek dünyalık bir hazine olarak gördüler. Beni de rantlarına ortak sandılar, oysa başından beri benim ne öyle bir niyetim ne de çabam yoktu. İşte şimdi sevinebilirler tepe tepe, talan edebilirler kurumsal dini…  

O yüzden susuyorum. Artık konuşmanın bir anlamı yok.

- Advertisment -