Kurgusunda bir şeytanlık, yılanlık olduğuna inanılan dünyanın ilk, en eski yalanından bu yana çok şey değişti. “Bir sen, bir ben, bir de elma” ile tasvir edilen dünya da, yalanlar da…
Antik Yunan’dan beri filozofların da derdi, meşgalesi. İki satırda, “Bir varmış, bir yokmuş” özetlemeye çalışırsam… Platon’un Devlet’inde “çare, ilaç” da esasında: Halkı tek devlet, tek bayrak filan bir araya getirmek ve birlikte, uyum içinde tutabilmek için devletin yalanlara ihtiyacı var. Büyük yalanlara… Onlar “soylu, kutsal yalanlar”.
Bu fikre devletler de bayılıyor tabii. Hakikatten bihaber kulların “ilacı” da o olunca yalanın kuyruğunu tut tutabilirsen. Kimi korunuyor yalanla, kimi avunuyor. En beyazından, en “kirlenmek güzeldir”ine tarih “resmen” yalan! Ozanlara bakarsan dünya zaten öyle… Hatta türküdeki gibi “Bu dünyadan fayda yok /Öteki daşüpheli”…
Oturum değil yarışma
Her devre, keseye göre yalanlar da çok, bir ara moda olup da eskiyen, her zaman iş yapan “kutsal” yalanlar da… Piyasa bereketli, çeşit çok olunca her şeyin “en”ine meraklı insanoğlu, yalanlardan yalan beğenmeye, seçmeye başlıyor. En büyüklerini kayda-kuyda almak da lazım.
Başta “yeni ABD” bunu derleyen gazeteciler de çok elbette. Bu önemli meşgaleyi kurumsallaştıranlar, gelenekselleştirenler de var. İngiltere’de Santon Bridge’de insanlar her yıl kasım ayında yalan söylemek, dinlemek için toplanıyor. Ama bu bizdeki sıradan açık oturumlar gibi değil uluslararası bir yarışma: “Dünyanın En Büyük Yalancısı Yarışması”. Yarışmaya Avrupa bir yana, Avustralya’dan, Çin’den bile gelenler var.
Yarışmanın geçen yılki şampiyonu John Graham. “Johnny Liar” diye anılıyor zira aldığı beşinci kupa… Başarısını kendi deyimiyle “yalanlarını her zaman gerçeklere ve yaşanan olaylara dayandırması”na, dinleyenleri “ikna edici yalanlar”a borçlu. Guinness rekorlarına bile girmiş.
Köyün “dev şalgamları”
Geleneksel yarışma, 19. Yüzyıl’da köyün tarihî barının, meyhanesinin sahibi Will Ritson (1808-1890) onuruna “bir saygı duruşu”. Ritson’a “yalancı” dersek hakkını yeriz esasında. Bizim “Teyo Pehlivan, Teyyo Dayı” misali “harika palavracı”. Ağzına baktıran bir hikâye anlatıcısı, mübalağa sanatı uzmanı… Turistler, dağcılar yıllarca onun anlattığı birbirinden eğlenceli hikâyeleri dinlemek için barına akın ediyor.
Hikâyeleri köydeki “Antika ve Arkeoloji Derneği”nde kayıtlı. Kültür mirası… “Eser”lerinde masal tadında folklordan da yararlanıyor zaten. En sevilen palavraları yaşadıkları köyün ne kadar güçlü, tarihi, kaynaklarıyla da ne kadar zengin olduğuna dair.
Her anlamda “büyük” de… “Turpgiller” üretimiyle de uğraşan köyün öyle dev şalgamları var ki mesela, bir yıl boyunca anca oyup büyükbaş ahırı yapıyorlar.
Yeter ki “en büyük” olsun
Bir şeylerin en büyüğüne sahip olma, en büyüğünü yapma sendromu, hayali bize de yabancı değil. Öyle yalandan, yalancıktan filan da değil “gerçek” bir meşgale bile oluyor bazen. Ne olursa olsun ama en büyüğü olsun… “Büyük düşünme”nin en somut hâli.
Bir zamanlar Ankara’da “Avrupa’nın en büyük fıskiyesi, en uzun boylu bayrak direği, Avrupa’nın 333 metrelik en yüksek binası (Anka Kule), dev uçak (Airbus) kafe, peluştan en büyük Hayvanat Bahçesi, Kanal Ankara, şehrin girişine dev semazen, şehrin beş girişine büyük Selçuklu-Osmanlı kapıları, Avrupa’nın en büyük tema parkı iddiasıyla yapılan Ankapark (Wonderland Eurasia)” şaka gibi ama gerçekti.
Çoğu -neyse ki- vaatte de kalsa, fıskiye fıslamasa, bayrak direğine araba çarpsa, Mansur Yavaş döneminde de tek tek dökümü yapılan mâliyeti 801 milyon dolara ulaşan Ankapark yarım yamalak açıldıktan sonra bir yıl bile geçmeden kapansa da “büyük” nihayetinde.
Profesyoneller katılamaz
İngiltere’deki yarışmaya “profesyonel”lerin, politikacıların katılması yasak. Zira yarışma mevzuatına göre amatör yarışmacılara hayal gücünün zenginliğinin yanında, “arsızlığı”, pervasızlığı da puan kazandırıyor.
Mesela 2007’de yarışmayı kazanan bir piskopos kürsüye çıktığında daha ilk cümlesiyle büyük puan, alkış, kahkaha topluyor: “Hayatımda hiç yalan söylemedim!” O sözleri politikacı söylese sıradan, gündelik bir yalan. Sıkıcı…
Şeker rezervinden Jelibon’a
Biraz baktığımda yarışmayı kazanan hikâyelere de âşinâyız. 2019’un şampiyonu “veri bilimci” Phillip Gate ballandıra ballandıra “bölgelerinin sadece kömür açısından değil, aynı zamanda şeker açısından da çok zengin olduğunu ve yeraltı ‘şeker damarları’, rezervlerinin çalılıklara nüfuz ederek her türlü reçel çeşidini yarattığını” açıklıyor.
Aklıma Melih Gökçek’in rezervlerden rezerv beğenen o ünlü “Jelibon rezervi” geliyor tabii. Gerçek bir yanılsama, “Post-truth”un şekerleme reyonundan… Yeniden bakıyorum videosuna… “Yeraltında 6 milyar dolarlık Jelibon bulunmuş, bugünkü medyaya baktım” deyince programın sunucusu araya giriyor: “Fake filan olmasın sayın başkanım?”
O ortamda gayet emin yanıtlıyor: “Fake değil hayır, hayır doğru, resmi şey… Ve bulunuyor, arka arkaya bulunuyor. Sayın Cumhurbaşkanı yeni açıkladı dikkat ediyorsanız. Adana’dan sonra yeni bir şey daha açıkladı… Hemen Polatlı’nın arka tarafında.”
Müjde yağmurunda normal
Türkiye’de başta profesyoneli “Zaytung” olmak üzere sosyal medyadaki “gerçek gibi şaka”lar, gönül, ortam onlara inanmaya yatkınsa insanı etkileyebiliyor tabii. “Hiçbir şeye inan(a)mamak daha kötü” diye geçiriyorum içimden…
Gökçek’in de bu haklı, normal yanılgısında Twitter’da bir kullanıcının “müjde”si etkili: “Adana’da bulunan petrolden sonra, Adıyaman’da çalışması yapılan iki kuyuda 6 milyar dolarlık Jelibon rezervlerine rastlandı…”
Müjde yağmurunda neden olmasın? “Müjdeler var yurdumun toprağına, taşına” diye başlayan yarım asırlık “50. Yıl Marşı” bile bu denli “kullanım”a ulaşamıştı sanki. Ne diyeyim, insan gönlünü müjdeye, gözlerini gerçeğe açık tutmalı. Biraz da niyet işi tabii.
“Politikacılar üst ligde”
İngiltere’deki yarışmada “Dünyanın en büyük yalancısı” Phillip Gate verilen kupayı, kravatı ve bereyi alırken çok mutlu olduğunu söylüyor. Mütevazı da: “Yalan dünyasının büyük balıkları olan politikacılarla karşılaştırıldığında ben sadece küçük bir balığım. Bir üstteki lig onlar.”
2018’in şampiyonu Mike Naylor’ın hikâyesini de tam “Obezite ile mücadele”de saha çalışmaları başladığında okudum. Kürsüye çıkınca artık yalancılıktan emekli olduğunu açıklıyor. Ardından ABD’li uluslararası kilo verme topluluğu Weight Watchers’la ilgili uyarıyor katılanları: “Şirket Whitehaven’in hırsız martılarını sözleşmeli olarak işe aldı. Kokteyllerde insanların cipslerini çalıyorlar.”
“Bu kadarı olmaz”ın olması
Bence yine öyle şampiyon olacak bir hikâye değil. Obezite ile savaşta öyle sıkı makro ekonomik politikalar uygulanıyor ki, kilo alanlar makul bir şüpheyle karşılanıyor. Yazımı yazarken okuduğum Zaytung’un yeni haberi de onun mizâhı:
“Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı’nın obezite ile mücadele programına yeni bir uygulama ekliyor: Vücut/kitle endeksi ile gelir beyanı arasında ‘izah edilemez uyumsuzluk’ tespit edilen vatandaşlar izah için vergi dairesine çağrılacak.”
Vergi verenler için “izaha davet” uygulamamız var nasıl olsa. Sorgulama, soruşturma, ifadesine, tanıklığına başvurma, hatta gözaltıyla ilgili hâller de “olağanüstü” ama gerçek. Fikrimce obeziteyle savaşta da “adli kontrol” olmalı…
Bariz yalanların vaftizi
Yaşanan ortamın, yapılanların “Bu kadarı olmaz” refleksini köreltmesi, şakalarda bile bazen bir “acaba” yaratabiliyor. Zaytung’un önceki “haber”i de şaka/gerçek oranıyla öyle: “Kanal İstanbul Çevresinde 44 Dönüm Arazi Alan Katar Kraliyet Ailesi, Ekrem İmamoğlu’na Karşı ‘Hurma’ Kod Adıyla Gizli Tanık Olmaya Hazırlanıyor…”
Bence Zaytung, “haber”lerinde ülkeye göre şaka/gerçek oranını tutturuyor. Şaka da olsa, şaka gibi gerçekleri sık yaşıyoruz. Onlar da acı ama gerçek babından.
Ülkelere göre “bariz yalanlar”a itibar meselesi de çok “sosyolojik”. Açık, âşikâr olduğu için esasında “ortaya çıkması” bile gerekmeyenler. Bariz zira… Ama toplumun “iktidara yeterli” kesimince vaftiz edilebiliyor. ABD’de Donald Trump örneğinden söz ediyorum, sekiz yıl içinde iki kez yaşadık.
Kuyruğu uç uca ekleniyor
“Grand Old Party”nin (GOP) Trump’la yeniden “Büyük Amerika”sındaki örnekleri, anlattığım yarışmadaki yalanları da dama atıyor. “En büyük, en güçlü, en zengin, en… en…” vurgusuyla kolayca dile getirdikleri yanında, “Ben yaptım, ben hallettim” diye sıralananlar da gözde.
Yetişemiyorsun… Tam yazımı noktalayacağım, yepyeni bir açıklama daha. Mesela “Putin’in anlamadığı şey, eğer ben olmasaydım Rusya için çok kötü şeyler olurdu, hem de çok kötü şeyler” sözleri. Ne denir bilmem.
Güç sende olunca bariz yalanlarla, gerçek dışı/ötesi açıklamalarla “kazanma”nın, varlığını sürdürmenin yanında, kaybettireceklerinin daha önemsiz yahut daha uzun vadeli görülmesi mümkün. Bir noktadan sonra muhtemelen zaruret… “Kuyruklu”su öyle de mânâ kazanıyor; uç uca ekleniyor mecburen.
“Benden sonra tufan”
Yarının hesabını “Gün ola harman ola”ya, Platon’un devletlû mirasıyla “Elbet yeni bir çare, ilaç bulunur”a bırakan bir umursamazlık da sanki. Kadim bir mesele… Popüler kaynaklara göre “Benden sonra tufan”ı da ilk kez 15. Louis demiş. Öyle de olmuş esasında, tufan 16.sına…
“Yalandan kim ölmüş” de etkili belki. Lâkin bu “atasöz”ünün ayağı, gittiği yer öyle değil. Gücü elinde tutanın yalanı, kurbanı, mağduru olmayan bir kabahat değil bazen ölümcül bir suç. Tarih boyunca bir yalan yüzünden ölenlerin/öldürülenlerin kaydı tutulsa mezarlıklara sığmaz.
“Post-truth” abidesi
Yalanların, gerçek dışının safahatı tarih boyunca, Antik Çağ’dan beri dillere destan ama 21. Yüzyıl’ı “Kurgu ve Yalan Çağı” olarak nitelendiren az değil. Daha derin, yeni, güncel vurgusuyla “Post-truth Çağı”.
Kavram 2016’da popüler oluyor, hatta o yıl “Oxford Dictionary” onu yılın kelimesi seçiyor. Yani Donald Trump’ın başkanlık seçimini kazandığı yıl. Onun da büyük payıyla “Post-truth politics”, kasıtlı söylentileri, dezenformasyon bombalarını, yalanları, komplo teorilerini, sahte haberleri, yoğun manipülasyonu, aldatıcı iletişim yağmurunu kapsamına alıyor.
Post-truth, yalan, sahte filan deyince yaşayan abidesi ABD Başkanı Trump zaten. Başkalarının yalancısıyım… Biraz bakınca külliyâtıyla da karşılaşıyorum. Öyle çok, öyle zengin ki bu yazıma sığmayacak. Onu da yarın aktarmaya çalışacağım.
YAZI FOTOĞRAFI: Çalılıklara işleyen ‘şeker damarları’, rezervleri sayesinde yörelerinin her türlü reçel çeşidiyle de ünlü olduğunu söyleyen Phillip Gate şampiyonluk kupasıyla.