Çocukları bilgisayardan, tabletten, telefondan uzak tutalım, kitaplara, doğaya, yüz yüze ilişkilere yönlendirelim derken salgın geldi çattı. Artık çoğu serbest oldukları saatlerde de dışarı çıkmak istemiyor. Kaygılı, iç mekan tutkunu, internet bağımlısı insanlar olarak “yeni normal” düzenini hep birlikte idrak ediyoruz. İnsansızlığın açtığı yaralardan iyileşmek için başvurulan psikologlarla da online ortamda görüşmek zorunlu.
Ekran önünde akıp giden yaşamlarımıza ayna tutan Searching (2018) filmi Amerikan sinemasından önümüze sessiz sedasız düşen bir başyapıt bana göre. Aslında övülüp tescillenmiş filmlerin arasında sakince parıldayan filmler daha çok ilgimi çekiyor. Kaybolan kızını arayan bir babanın öyküsü. Konu bilinmedik işlenmemiş bir mesele değil. Fakat iyi bir gerilim ve gizem filmi, tempo son ana kadar düşmüyor, sıkıcı olmak şöyle dursun su gibi akıp gidiyor gibi birçok olumlama değil filmi ayrıcalıklı kılan. Filmin baştan sona bir bilgisayar ekranında geçmesi ve zamanın yaralarının üzerinden geçerken yönetmen Aneesh Chagantly’nin son derece modern çarpıcı bir anlatıma yönelmesi.
Mahremiyetin dönüştüğü, rızamız hilafına fişlendiğimiz, her türlü gizliliğin ortadan kalktığı zamana eriştik. Yaşamımız bir bilgisayarın çubuğunda yüklü. Filmin başında bilgisayar ekranı açılıyor ve bir daha hiç kapanmadan hayatın neredeyse bütünüyle oradan akışına tanık oluyoruz. Önce anne baba ve kızdan oluşan güzel ailenin fotoğraf ve videoları geçit yapıyor. Sonra ekranda sırasıyla lenfoma tetkikleri, tedavinin başarısına dair raporlar, nüksettiğini gösteren notlar, dosyalar, hastane kayıtları, birkaç umutsuz fotoğraf ve annenin kaybı. Hayatın hızı hakkında da fikir verebilir bu akış.
Ardından bir tuşla fotoğraf ve videoların yer değiştirmesi. Doğum günleri, annenin çiçekleri düzenlediği, kızıyla piyano çaldığı, birlikte yemek yaptığı videolar güncel kutudan, anılar kutusuna aktarılıyor o kadar. Yas için ayrılacak zamanı market reklamları, envai çeşit ürünler, spor merkezleri, iyileştirici mistik akımlar, seyahat önerileri, cazip indirimler, sürekli kaçan fırsatlar, izlenecek videolar, dinlemek üzere biriktirilmiş konuşmalar hızla dolduruyor.
Sadece pazartesileri birlikte yemek yiyebilen, diğer günler neredeyse karşılaşamayan baba kız arasındaki çöpü kim atacak tartışması, aralarında oluşan mesafeyi oluşturan her şeyi ‘çöp’ün simgelemesi bir bakıma. Yönetmen anneye hayatı sulayan kişi misyonu biçmiş, baba soranlara hayatımız harika dese de kuruyan bir şey olduğu kesin. Aynı evin içinde yaşamalarına rağmen facetime’dan görüşen baba evlat arasındaki kopuk ilişkinin eksik parçaları, kızın okul çıkışı kaybıyla ortaya saçılıyor ekrandan.
Baba anne kaybının zaman içinde kendiliğinden iyileşeceğini düşünmüş. Margot piyano kursu için verilen paraları bankaya yatırmış, piyanoyu görmeye bile dayanamadığını babasına söyleyememiş. Baba, kızının tek bir yakın arkadaşı olmadığını, arkadaşlarının hiçbir davetine katılmayıp yalnız takıldığını, öğlen yemeklerini tek başına yediğini, sürekli dalgın olduğunu, her akşam odasından canlı yayın yapıp tanımadığı insanlarla dertlerini paylaştığını, sosyal medyasından öğrenir. Arkadaş kelimesini yazdığında bilgisayarın ‘arkadaş kelimesini tanımla’ yazması da yaşadığımız hayata dair çok kıymetli bir ayrıntı. Yönetmenin küçük ve güçlü vuruşlarından. Filmin bu karantina günlerinde, kalabalık evlerin içindeki yalnızlık ve ıssızlıklara değen bir yanı var. Okullar işyerleri kapalı olunca herkes evde ama kimse ötekinin ne yaptığını bilmiyor, herkesin ne hali varsa gördüğü yaşamlara atıldık.
Babanın bir mecrada kızını ararken öteki tuşlarla işyerindeki online toplantıya katılmak zorunda kalması ve üstelik kendini işe verememekle suçlanması, kapitalizmin hiçbir koşulda insani bir ara veremeyen doğası. Zaten toplantı da verimliliğin artması, pazarın genişlemesi ve çalışanların daha çok çalışmasıyla ilgili. Verilerin, karşılaştırmaların, kârlılık oranlarının akışı karşısında insanın ufalanışı sinek kadar kalışı kaçınılmaz.
Öte yandan ekranda yaşamanın avantajları bir kaybı bulmada kazanılan hız ile temsil ediliyor. Netflix’te yayınlanıp büyük ses getiren “Social Dilemma” belgeselindeki gibi silikon vadisi gelişmelerinden bir canavar gibi söz etmiyor film, tersine kazanımlarını sergiler gibi.
Filmde en can yakan kısım, babanın yanı başındaki kızını sosyal medya ve internetten tanımaya çalışırken, ipucu elde etmek için Instagram, Twitter, Facebook gizli hesaplarının şifrelerini kırmada ustalaşması. Bilgi almak üzere ulaştığı her kişiyi dinlerken aynı anda arama motorları üzerinden kişi hakkında bilgi alabilme hızı akıl almaz bir boyutta. Buna rağmen kızınız her gün Tumblr’da dendiğinde, o da neyin nesi diyerek kelimeyi aramaya başlıyor. Gençlerin dünyasına girmek hiç bu kadar zor olmamıştı mesajı da var.