11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Alman Radyosu ARD’nin İstanbul muhabiri Christian Buttkereit’e Türkiye’nin Avrupa Birliği ve Almanya ile ilişkileri hakkında kapsamlı bir mülakat verdi.
Gül, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinde iki tarafın da hatalarının olduğunu, Türkiye’nin, AB tarafından ‘itilmesinden’ sonra demokratikleşme çabalarını askıya alarak hata ettiğini söyledi. Gül’ün bu konudaki değerlendirmelerinin bir bölümü şöyle:
“Bu noktaya gelinmesinde karşılıklı olarak hatalar var. Hem AB’nin hataları var hem de Türkiye’nin içinde bulunduğu durum var. Bu durumun en büyük sebeplerinden birisi Kıbrıs meselesidir. Kıbrıs’ta 2004 yılında Annan Barış Planı Rumlar tarafından reddedilip, Türkler tarafından kabul edilmesine rağmen Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye kabul edilmesi büyük bir hataydı. Bu üyelik, AB prensiplerine de aykırıydı, çünkü sınır meselelerini çözmeden bir ülkenin AB üyesi olması söz konusu olamazdı. Bu ilkeyi AB göz ardı etti ve Güney Kıbrıs’ın tam üye yapılmasıyla Kıbrıs sorunu AB’nin içine taşındı. Böylece bu sorun girift bir hale geldi. NATO 60. Yıl Zirvesi’nde bunun bir hata olduğunu tekrarladığımda Sayın Merkel de bunun bir hata olduğunu çok samimi bir şekilde herkesin içinde kabul etti.”
Gül, Türkiye’nin temel hatasını ise şöyle dile getirdi:
“AB’nin bu tavrını görünce, TBMM üyelerine ve hükümete bir Cumhurbaşkanı olarak, AB müktesebatını kendi irademizle üstlenmemiz gerektiğini, reformcu niteliğimizi kaybetmeden çalışmaya devam etmemizin elzem olduğunu, bunun neticesinde güçlenecek Türkiye’nin AB için de daha cazip olacağını belirtmiştim. Kendi irademizle AB kurallarını fasıl fasıl iç mevzuatımıza yansıtmayı ve AB standartlarını yakalamayı beceremedik. Türkiye’nin noksanlığı da bu oldu. Zamanında çok açık bir şekilde, basın toplantılarında da Türkiye’nin NATO üyesi olan, fakat AB üyesi olmayan Norveç gibi olabileceğini, fasılların resmen açılıp kapanmasının sembolik olduğunu, önemli olan fasılların içeriğini bir ülkenin gerçekleştirmesi olduğunu ifade etmiştim. Türkiye olarak neyi yapmamız gerektiğini biliyorduk. Bu iradeyi göstermemiz gerekiyordu, böylece Türkiye çok güçlü bir ülke olacaktı. Bunu yapamadık.”
Göç ve göçmenler: “Almanya’nın bir milyon Suriyeliyi alması, bizim dört milyon Suriyeli almamızdan daha önemli”
Abdullah Gül göç ve göçmenler konusunda da ilginç bir değerlendirmede bulunuyor. Gül, bu konuda bir yandan Türkiye’nin tavrını överken, öbür yandan Almanya’nın da çok önemli bir şey yaptığını söylüyor:
“Almanya’nın bir milyon Suriyeliyi alması, bizim dört milyon Suriyeli almamızdan daha önemli, çünkü ortak bir sınır, kültür, tarih veya din yoktur. Almanya Suriyelileri Türklerle yaşanan ilk tecrübenin aksine güzel bir entegrasyona tabii tuttu, eğitti, sistemli bir şekilde Alman toplumuna entegre etmek için uğraştı. Bu nedenle en büyük dersi Almanya çıkardı. Türkiye’ye gelirsek, ülkemiz çok kısa bir sürede büyük bir insanlık sınavı verdi. Almanya’ya 60 senede beş milyon kişi giderken, Türkiye’ye iki senede dört milyon kişi geldi. Türkiye büyük bir başarıyla bu durumu yönetti. Bu durum muhalif partilerin istismarına açık olmasına rağmen geçmiş seçim süreçlerinde ırkçılık yapılmadı, yabancı düşmanlığı yapılmadı ve herkes insani açıdan konuya yaklaştı. Halbuki bu dört milyon insan Türkiye’ye güvenlik ve ekonomi açısından büyük bir yük getirdi, fakat buna rağmen Türk hükümeti bu süreci çok başarılı bir şekilde yönetti ve bütün siyasi aktörler de bu konuda hükümete destek oldu.”
Söyleşinin tümü için: