Üçlü zirve, Orban’ın partisi Fidesz’in Avrupa Parlamentosu’ndaki sağ partilerin oluşturduğu Avrupa Halk Partisi’nden ayrılmasının hemen sonrasına denk geldi. Fidesz, Orban yönetiminin anti-demokratik uygulamaları ve ırkçı söylemleri yüzünden Avrupa Halk Partisi’nden atılmak üzereyken kendi isteğiyle birlikten çıkmıştı.
Üç politikacı, Fransız siyasetçi Marine Le Pen ile birlikte Avrupa’daki popülist sağın önde gelen figürleri olarak kabul görülüyor.
Budapeşte’de gerçekleşen toplantı öncesinde konuşan aşırı sağcı İtalyan siyasetçi Matteo Salvini ittifakın hedefinin kurucu değerlere dönerek “Avrupa’yı yeniden harika yapmak” olduğunu söyledi.
AP’de grup kurmayı şimdilik düşünmüyorlar
Avrupa Parlamento’sunda Salvini’nin partisi Lig’den 28, Polonyalı PiS’den 24 ve Macar Fidesz’ten 12 milletvekili bulunuyor.
Grup kurabilmek için en az 7 ülkeden 25 sandalyeye sahip olmak gerekiyor. Toplamda 64 sandalyesi olan parti liderleri şu an için grup kurmayı düşünmüyor.
Le Pen toplantıda neden yoktu?
Avrupa’da aşırı sağı temsil eden liderlerin bu toplantısında, gözler Fransız aşırı sağının ‘sembol’ ismi olan Le Pen’i aradı.
Le Pen’in bu toplantıda neden olmadığı sorusu kafalarda soru işareti yaratsa da, cevabın Fransız politikacının şu anda iktidar ya da muhalefette yer almaması olduğu düşünülüyor.
En kritik iki fikir ayrılığı: Rusya ile ilişkiler ve seyahat serbestisi
Her ne kadar yeni bir ittifak için kolları sıvamış olsalar da; Orban, Morawiecki ve Salvini’nin arasında ciddi fikir ayrılıkları bulunuyor. Bu fikir ayrılıklarının başında iki konu geliyor: Rusya ile ilişkiler ve serbest dolaşım.
Polonya, tarihsel ve jeopolitik olarak Rusya’ya çok net bir karşı tutum sergilerken Macar siyasetçi Orban ve İtalyan siyasetçi Salvini Rusya ile ilişkilere sıcak bakıyor. Hatta, AB’deki tüm itirazlara rağmen Orban Rusya’nın geliştirdiği Sputnik V aşısından binlerce doz aldı.
Serbest dolaşım da ittifakta görüş ayrılığına neden olabilecek başlıklar arasında gösteriliyor. Salvini bu konuda daha korumacı bir tutum sergilerken Batı Avrupa’ya çok göç veren orta Avrupa ülkeleri serbest dolaşım hakkını önemsiyor.