Veba Geceleri romanından Atatürk’le alay edildiği sonucunu çıkartanların yazıları, “takıntı insana ne yapar” dersi için ideal okuma parçaları olarak önerilebilir.
Kolayca tahmin edilebileceği gibi başlangıç vuruşu Oda TV’den geldi.
“Orhan Pamuk Atatürk ile dalga mı geçiyor” başlıklı yazısında ‘konuk yazar’ Sevda Kaynar önce kendince Orhan Pamuk’la dalgasını geçiyor:
“Veba Geceleri. Nobel almış bir yazarın son ve müthiş kitabı. Yıldızlar yanıp sönüyor tepemizde. Sanki havai fişekler patlıyor dört yanımızda. Reklam kampanyaları. Mutlaka oku anlamında söyleşiler. Hayranlıkta tavan. Beş yıl üç yüz kırk beş sayfa. Dayan yüreğim dayan. Hele Covid günlerine rastlaması da ayrı bir kehanet, yazarımızın büyüklüğünü anlamamız için adeta tanrısal bir işaret.
“Kapak resmini de kendi çizmiş. Demek ki nasıl bir heyecan ve hezeyana kapılmış ki resmi bile kimseye bırakmamış, fırçayı eline almış. Picasso’ya nal toplatmış.”
Dalga geçme bölümü bu kadar değil ama bu kadarı Sevda hanımın takıntısını ve hıncını göstermeye yeter.
Sadede gelirsek…
Bakın burada yazar haklı. Romandaki Kolağası Kâmil gerçekten de akla hemen Atatürk’ü getiriyor:
“Kolağası Kâmil! (Kapak resminin sağ alt köşesinde belirtilen, tek madalyalı, dikkat edilmezse görülmeyen bir figür.)
“Yunan savaşından başka savaş görmemiş, tek madalyası olan, askeri okulu derece ile bitirmiş, annesinin ikinci evliliğinden dolayı ona kırgın, ince bıyıklarını yukarı doğru tarayan yakışıklı genç subay. Romanda onun için şu satırlar da var: ’Genç subayın o anda tarihin kendisine vereceği büyük rolü o sırada aklından geçirmediği…’
“Kolağası Kamil’in evinin bahçesinde çocuk iken kargaları kovaladığı da araya sıkıştırılmıştır. Hala anlamayanlar için. Vebanın korkunç boyutlara geldiği bir gün Kolağası Kâmil postaneyi basar, bütün telgraf sistemine el koyar. Ve daha sonra bir Rum bir eczacının amblemini taşıyan komik bir bayrağı sallayarak Komutan Kâmil olur, daha sonra da Cumhurbaşkanıdır artık.”
… Ve Ahmet Hakan bayrağı devralır
Oda TV’nin yükselttiği bayrağı Hürriyet ve Ahmet Hakan devralıyor. Şöyle ki:
“(…) Bütün bu tanımlamalara bakıp da… ‘Aaaa! Atatürk’ü anlatıyor’ demeyecek biri çıkar mı acaba? Tabii ki çıkmaz.
“Şimdi esas soruyu soralım: Orhan Pamuk’un Atatürk’le uğraşmasının amacı ne acaba? Ne yapmak istiyor?
“Çarşıyı mı karıştırmak istiyor? Kitabına ilgiyi mi arttırmak istiyor? Bir tür tersten pi-ar mı yapmak istiyor? Yurtdışına bir mesaj mı vermek istiyor? Atatürk sevgisinin yükselişe geçtiği şu süreçte bir nefret objesi haline mi gelmek istiyor? İç pazardan tamamen çıkmak mı istiyor? İkinci bir Nobel mi almak istiyor?
“Yoksa… Yoksa… Yoksa… Alacağı tepkileri öngörüp… Batı’ya ‘Burası işte böyle hoşgörüsüz bir ülke’ mesajı vermek için tuzak mı kuruyor?
“’Küçükken kargaları kovalardı’ detayına bile yer vererek Atatürk’le alay ettiğini tartışmasız hale getiren Orhan Pamuk’un niyeti ve amacı nedir?
“Genelde her şeyi çok hesaplı kitaplı olan Orhan Pamuk, neden Atatürk’e bulaşmayı tercih etti? Hangi hesap kitapla hareket etti?”
Ahmet Hakan da haklı: Çıkmaz!
“Bütün bu tanımlamalara bakıp da… ‘Aaaa! Atatürk’ü anlatıyor’ demeyecek biri çıkar mı acaba?” diyen Ahmet Hakan da haklı. (“Lütfen Ahmet Hakan’a söyleyin, bu bir tarih kitabı değil, bir roman” diyenler, siz de haklısınız, ama ona takılmayalım ve evet, sıralanan bu özelliklere bakıp da aklına Atatürk’ü getirmeyecek biri hakikaten çıkmaz, deyip devam edelim.)
İyi de, Atatürk’ün bizzat kendisinin anlattığı bu özelliklerini bir roman kahramanına atfetmek neden Atatürk’le dalga geçmek olsun? ‘Karga kovalamak’ meselesine yaptıkları vurguya bakınca, sanki asıl oraya takılmışlar gibi görünüyor ama, onu da bizzat Atatürk kendi çocukluğunu anlatırken ifade etmiyor mu?
Ahmet Hakan, bir sosyalist devrimciyi anlatan bir roman yazsın
En iyisi örnekle anlatmak… Diyelim ki Ahmet Hakan, Bodamia adlı hayali bir ülkede sosyalist devrim mücadelesi veren bir devrimci lideri anlatan bir roman yazsın. Romanında da kahramanını “Gençliğinde bütün dünyayı bisikletle gezme hayali kurdu, kısmen de gerçekleştirdi. Tıp fakültesini bitirip doktor oldu. Şairliği de vardı, ‘ölüm nasıl ve nereden gelirse gelsin’ dizelerini gençlik yıllarında yazmıştı ve o şiir şimdi olgunluk döneminde liderliğini yürüttüğü mücadelenin şiarı haline gelmişti” diye anlatsın.
Şimdi, Ahmet Hakan’ca söylersek: Bütün bu tanımlamalara bakıp da… “Aaaa! Che Guevara’yı anlatıyor” demeyecek biri çıkar mı acaba? Tabii ki çıkmaz.
Peki buradan, Che Guevara’yla alay edildiği sonucunu çıkarana ne denir?
İşte yeminli Orhan Pamuk düşmanlarının yaptığı şey tam da bu.
Şöyle olsaydı: Orhan Pamuk, romanında Kolağası Kâmil’i Atatürk’ü hatırlatacak şekilde tarif ettikten sonra onu dalga geçtiği bir kahraman olarak resmetseydi, böyle olsaydı işte o zaman haklı olurlardı.
Benim hiç kuşkum yok, sizin de olmasın: Bu hevesle romanın içinde bir kazı çalışması yapıp tezlerine destek cümleleri aradıkları ve fakat sonunda hüsrana uğradıkları muhakkaktır. Bulabilselerdi yazarlardı, bulamadılar. Çünkü romanda Kolağası Kâmil için “Kendi tecrübesi, vicdanı ve ada halkına karşı samimi sevgisinden başka hiçbir gücü yoktu” türünden olumlu cümleler dışında bir şey bulmaları mümkün değildir. Çünkü romancı, anlattığı kahramanına saygı duymakta ve onu takdir etmektedir.
Burası, filmlerdeki kötü adamların sokakta fiziki saldırıya uğradığı bir yer, dolayısıyla bir romancıyı da kahramanını savunmak zorunda bırakabilir. Nitekim bu da oldu ve Orhan Pamuk dün (13 Nisan) kısa bir açıklama yaparak kahramanını savunmak zorunda kaldı:
“Üzerinde beş yıldır çalıştığım Veba Geceleri’nde imparatorlukların küllerinden kurulan milli devletlerin kahraman kurucularına ve Atatürk’e hiçbir saygısızlık yoktur. Tam tersi, roman bu özgürlükçü ve kahraman önderlere saygı ve hayranlıkla yazılmıştır. Kitabı okuyanların göreceği gibi Kolağası Kâmil halkın sevdiği, her şeyiyle olumlu bir kahramandır.”
Türkiyem, Türkiyem, cennetim!