Ana SayfaHaberlerİnternet başvurusuyla başkan olan bir yeni siyasetçi daha

İnternet başvurusuyla başkan olan bir yeni siyasetçi daha

Gelecek Partisi’nin Adalar ilçe başkanı Arsen Hubeseryan ile Ermeni toplumunu ve temsilini, Karabağ savaşını, Ada siyasetini ve Adanın her sene türeyen böceklerini ve daha birçok meseleyi konuştuk. Serbestiyet'e konuşan diğer çiçeği burnunda siyasetçiler gibi, Hubeseryan'ın da siyasete atılmasına 31 Mart yerel seçimleri vesile olmuş. Deva Partisi il başkanı gibi o da internet üzerinden başvuruda bulunmuş.

Geçtiğimiz ay DEVA Partisi’nin İstanbul İl Başkanı Gürol Ayan ile mülakatımızdan sonra, siyasete ilgi duysa da parti siyaseti ile hiç ilgisi olmamış ve bunu ilk deneyenlerden ilginç bir söyleşi serisi çıkabileceğini fark ettik. Ve geçtiğimiz haftalarda öğrendik ki, yerelde yavaş yavaş örgütlenmeye başlayan Gelecek Partisi’nin Adalar İlçe Başkanlığı’nı Arsen Hubeseryan isminde bir genç üstlenmiş.

Bazen klişe bazen zor sorular sorduğumuz Hubeseryan “Genel siyaset ayrı, yerel siyaset ayrı” dese de, Türkiye’de genel siyasetin köklü problemlerini de, yereldeki “mikro” eksik veya yetersizlikleri de aynı şekilde dert ediyor.

Şartlar maalesef güzel bir ada seyahatine müsaade etmedi, Zoom’a oturduk:

Neredesin şu an?

Adadayım, Kınalıada.

Hayırlı olsun öncelikle.

Çok sağol.

Beni de Etyen Mahçupyan uyandırdı bu meseleye.

Ben Etyen beyi neredeyse çocukluğumdan beri takip ediyorum. Akademik anlamda bir derya, çok donanımlı. Ve Gelecek Partisi’nde Genel Başkan Yardımcısı. Çok değerli biri. Etyen beyle beraber çalışmak mutluluk veriyor insana. Fikir alışverişi yapmak, konuşmak gerçekten zevkli.

Yani partiye girmene Etyen Mahçupyan vesile oldu?

Gelecek Partisi’ne girmemde Etyen beyin partide olması da etkenlerden biri. Ama asıl yeni siyasi partilere ihtiyaç olduğunu düşündüğüm için girdim.

Bu siyasi kariyerinin başlangıcı mı?

Evet siyasi kariyerimin başlangıcı. Siyasetle ilgiliyim, hukuk okudum. Hukuk bitirdikten sonra şu an uluslararası ilişkiler okuyorum. Boğaziçi siyaset okulu diye Avrupa Konseyi destekli bir oluşum var, oradan mezunum.

Zaten ilgiliydim ama aktif olarak siyasete, evet, Gelecek Partisi’yle girmiş oldum. Siyasete girmemim yaşadığım yerle de bir ilgisi var. İnsanı aslında yaşadığı yer meydana getiriyor. Biz de Adalıyız ve burası beni ben yapan yer. Her insanın yaşadığı yerde bir hikâyesi olur, bir hayali olur. Benim de aslına bakarsan Adada böyle bir hayalim var. Burada çok farklı bir siyaset anlayışı getirmek istiyorum. O yüzden bu yola girdim. Bizimkine bir “umut hareketi” diyebilirim.

Bir hafta oldu göreve başlayalı. Teşkilat nasıl? Daha doğrusu teşkilat olacak mı?

Burada evet bir teşkilat kurmam lazım. Kurucu ilçe başkanı görevi verildi bana. Yönetim kurulunu oluşturmam lazım. Teşkilatlanmayı şöyle yapmayı düşünüyorum. Adayı seven, Adayı düşünen ve Ada için sadece fiili olarak değil, tavsiyeleriyle fikirleriyle de olsa katkı sağlayabilecek bir yönetim kurulu oluşturmak istiyorum. Ama şunu yapmak istemiyoruz: Hadi görev aldık 10-15 kişi bulalım hemen yönetim kurulu oluşturalım, böyle değil. Bir ay iki ay sürebilir, sayısı belki 15’i 20’yi bulmayabilir ama o 10 kişinin ağırlığı belki 100 kişiye denk gelebilir.

Kaç yaşındasın?

33.

Adada doğdun değil mi? Arkadaşların, ailen, senelerdir tanıdığın komşuların…

Evet.

Bu insanlara çıktın dedin ki “Ben Gelecek Partisi’ne girdim, alın şimdi de İlçe Başkanı oldum.” Kimse “Sen n’apıyorsun, tam da böyle bir zamanda, daha ilk dakikadan isim soy isminle ofsayta düşürecekler, hem de muhalif bir partide? Ne güzel altın bilezik hukuk mezunusun yaşa hayatını” demedi mi?

Arkadaşlarımdan böyle bir tepki almadım, onlar siyasetle ilgili olduğumu biliyordu ama ailemden aldım. Annemden. Ama anne refleksi, korumacılığı olarak değerlendirdik, cebimize koyduk. Bu dediklerini söyledi bana. Yine de herkes başarılı olmamı istiyor, hatta rica ediyor.

Hayırlı olsun ama benim anlayamadığım bir şey var. Gelecek Partisi Muhafazakârların ağırlıkta olduğu bir parti. Bir Ermeni vatandaş olarak Türkiye siyasetinde kendini nerede görüyorsun. Nereye kadar yükselebilir bir Ermeni?

Evet bu soruyu çok alıyorum. Sonuç itibariyle evet kitle olarak muhafazakâr ama partinin genel başkan yardımcısı bir Ermeni. Bunun yanında ben Genel merkez siyasetiyle yerel yönetim siyasetinin oldukça farklı olduğunu düşünüyorum. Yerel yönetim siyaseti bambaşka bir yola gelebilir. Tabii dediğin gibi nasıl olacak, sonuçta teşkilat yerine partinin amblemini koyuyorsun. Fakat yerel yönetimlerde çok farklı bir dil kullanılabilir. “Bu parti muhafazakâr, yerel siyaseti de muhafazakâr olacak.” Böyle bir şey olacağını kesinlikle düşünmüyorum, ki GP’nin böyle bir şeyi de yok zaten, yerel yönetimler kendi hikâyelerini yazabilir.

Peki ben nerede görüyorum Türk siyasetinde kendimi? Şu anda yerel yönetimde kendimi geleceğim en yüksek noktada görmek istiyorum ve bu Adalar ilçesiyle başlayabilir. Önce ilçe başkanı sonra belediye başkanı olmak, burada bir hikâye yazmak. Çok seviyorum Adalar’ı çünkü. Bu kadar sevdiğim bir yerle ilgili çok hayalimiz çok projemiz var. Bunları hayata geçirmek ilk hedefim. Türkiye siyasetinde yarını düşünmek, hayal kurmak pek gerçekçi olmayabilir ama ilk etapta Adalar’ı çok mutlu bir yer haline getirmek. İnşallah bunu başaracağız, bunu çok istiyorum.

2019’daki yerel seçimler herkes için bir kırılma noktası oldu bence. “Ben de artık siyasetle ilgilenmeliyim. Hayalim varsa fiiliyata dökmeliyim” hissi birçok insanda oldu.

Son 20 senede Ermeni nüfusunda çok büyük bir azalma, şehre sıkışma var. Böyle bir geri çekilme trendi varken sen tam tersi bir şey yapıyorsun. Türkiye, Ermeniler için daha iyi bir yer olabilir gibi bir yaklaşımın da var.

Evet, dediğin gibi bir şey var ama buradan giden Ermeniler emin ol “Kurtuluş’u çok seviyordum, Kumkapı’yı çok seviyordum, Adalar’ı çok seviyordum” diyerek gidiyor. Aslına bakarsan Ermeni kimliğinin Türk kimliğinden bir farkı yok. Benim için buradaki Ermeniler de Türkiyelidir. Ermeni bir toplum var ve bu kişilerin temsil edilmesi gerekiyor. Ve mecliste bir Ermeni milletvekilinin şaşırılmaması gereken bir şey olduğunu düşünüyorum. Rum bir milletvekili de olması gerekir, Süryani de olması gerekir. Aksi takdirde şöyle bir şey söz konusu oluyor: Bu topluluklar dini kurumlar tarafından temsil ediliyor, dinsel bir toplulukmuşçasına. Hayır, böyle bir şeye bence gerek yok. İnsanlar vekil, belediye reisi olabilir çünkü TC vatandaşı olmanın tüm gereklerini yerine getiriyorlar. Askere gidiyorlar, vergilerini ödüyorlar, esnaf oluyorlar. Polis savcı da olmaları lazım. Bir milletvekili var ama onu da parmakla gösteriyoruz. Birkaç tane olsa daha normalleşecek, insanlar sindirecek bunu.

Şu an bildiğim kadarıyla iki milletvekili var Meclis’te, biri AK Parti diğeri HDP. Temsil edebiliyorlar mı sence? İkisinin de kimlik politikasıyla ilgili çok sivri bir yaklaşımı yok?

Temsil konusunda bir problem olduğunu düşünmüyorum. Neden dersen, bir tanesi son günlerde olan bu olaylarla ilgili açıklamalarda bulunuyor çünkü. Temsilci olarak görüyor kendini ve bunu Meclis’te dile getirmek istiyor. O da olmazsa nasıl bir temsiliyet olacak? Ya insanlar bunu STK yoluyla yapacak, ya da yeniden iş Patrikhane açıklamasına kalacak.

Karabağ krizi devam ediyor. GP en başından beri Azerbaycan tarafında net bir duruş sergiledi. Ermeni vatandaş olarak bu sana ne hissettiriyor?

Burada kesinlikle bir nokta koymak lazım. Savaşa karşı çıkmak, barış için ne gerekiyorsa yapmamız gerekiyor. Bu iki toplum masaya oturup konuşmalı, masada sonlanması lazım. Ben başka hiçbir şeyden değil sadece savaştan rahatsızım. Siyasi partilerden bu açıklamalar gelebilir, bundan rahatsız değilim ama asıl tarafların barışı sağlamak için açıklama yapmaları gerekiyor.

Adada siyaset geleneği nasıl? Ne vardı da neyi değiştireceksin, hiç hâkim değilim ondan soruyorum.

Adada şöyle bir şey var. Belediye Başkanı genelde “adaya lutfediliyor” diyeyim. Bir parti hâkim olduğu için de o seçiliyor. Mesela şu an mesleki olarak çok değer verdiğim bir insan var, Erdem Gül. Seçildiği gün şu soruyu sormuşlardı. “Adalar’da hiç yaşamadın ve bilmiyorsun, nasıl hizmet vereceksin” gibi bir şey. O da şu yanıtı verdi: “Evet Adada bulunmadım ama Türkiye bir yarımada.”

Doğru mu bu?

Ben ilk duyduğumda güldüm açıkçası Adada yaşayan biri olarak. Böyle bir şey olmaması gerekiyor. Adalı birinin, Ada’yı seven birinin, ağacını toprağını insanını bilen birinin Belediye Başkanı olmasını hayal ediyorum kendi dünyamda. Tamamen Adalıların burada kendi hikâyelerini yazmasını istiyorum. Bunu da başaracağımı düşünüyorum. Çünkü geri dönüşler o kadar çok ki, bir an önce bunu isteyen insanları buna dahil etmem lazım.

Siyasete girme fikri nereden çıktı?

Herkeste olduğu gibi bende de kırılma noktası 2019 Haziran seçimleri oldu. Oradan sonra insanlara bir şey oldu bence.

Bir dakika. 31 Mart’tan sonra mı 23 Haziran’dan sonra mı?

Ha ha ha, güzel bir soru ama ben ikisine bütün olarak bakıyorum. Herkes siyaset konuşuyor, ben de arkadaşlarımla konuşuyorum. Yan masada duyuyorum ama fiiliyata dökmüyorlar. Çoğu zaman nasıl dökeceklerini bilmiyorlar. Ama bu seçimlerden sonra birçok insan dedi ki “siyasi düşüncelerimi fiiliyata dökmeliyim ve artık görev almalı, yaşadığım yere hizmet vermeliyim.” İşte bu insanlardan biri de benim.

Gelecek Partisi de yeni kurulan partilerden biriydi. Benim düşüncem, hem kadrosu çok iyi hem de Ahmet Davutoğlu faktörü var. Uzun zamandır görmediğimiz bir Başbakanlık profili çizmişti. Hoca oluşu da var, iki dakika oturup konuşabileceğini hissediyorsun.

Titrin fazla bir önemi yok, bu benim Gelecek Partisi’ni seçmemde çok etkili oldu. Keza çok değerli İstanbul İl Başkanı…

İsa Mesih bey…

Çok değerli bir il başkanı, AK Parti’deyken Kadıköy ilçe başkanıydı. Kadıköylü ve o dönemde de çok iyi işler yapmıştı. Yanılmıyorsam Türkiye’de en genç parti il başkanı halihazırda. Zaten katılacaktım ama öncesinde kendisiyle görüştüm. Ondan sonra Gelecek Partisi’nin doğru parti olduğuna kani oldum.

Partiye nasıl girdin peki? Onu anlayamadım. Neden değil, nasıl?

Çok basit, hemen söyleyeyim sana. İnternetten partinin sitesine girdim ve formu doldurdum. Onlar da bana dönüş yaptı. Özgeçmişimi gönderdim. Teşkilat Başkanıyla, sonra da Etyen beyle görüştüm.

Başvuru yaptığın geceden itibaren toplamda ne kadar sürdü bu süreç?

10 gün olabilir. İnsanlara Gelecek Partisi’nden bahsederken anlattığım da bu. Bir iş görüşmesi gibiydi.

Hiç tanıdık falan yoktu?

Hayır yoktu. Bak bu önceki sorunla da çok bağlantılı. İnsanlar bir şeyler yapmak istiyor ama nasıl yapacaklarını bilemiyorlar. Türkiye’de böyle bir anlayış yerleşmiş. Biri olacak da öyle. Hayır. Ben 5 günde öyle dönüşler aldım ki, hiç ummadığım, apolitik gördüğüm insan bile bir şeyler söylüyor. Çünkü bir fikri var.

Orada birçok kişi eskiden AK Parti’deydi. Eskiye dönük konuşmalar yapılıyor mu, eski AK Parti konuşuluyor mu? Konusu açılıyor mu?

Hayır, hiç konuşmuyoruz. “Eskiden şöyleydik, şuyduk” hayır, böyle bir şey yok. Yeni bir hikâye yazmak istiyoruz. En azından ben bu enerjiyi çok net bir biçimde aldım. Yani tabii ki insanın geçmişi ne olursa olsun kendisini takip eder ama bir siyasi partide böyle olmaması lazım. Kesinlikle AK Parti’nin devamı ya da onun rahminden çıkmış değiliz. İki parti de genel başkanlarının kimliği nedeniyle AK Parti’den kopmuş gibi gözüküyor. Aslında alakası yok.

Parti programını okuduğun zaman zaten net bir şekilde Gelecek’in görüşleri açıklanıyor orada. “Yazılıyor olabilir ama uygulamaya geçilecek mi” dersen eğer, evet uygulandığı takdirde çok güzel olacak. Bence Gelecek iktidar adayı genel seçimlerde de.

Hangi partiden olduğunu söylemeseydin kesinlikle DEVA’lı derdim. Deva nasıl kapmamış seni o zaman. Gençsin, Adalısın vs…

“Deva beni neden kapmadı” bilmiyorum, ama olduğum yer ve makamdan çok memnunum. Umarım bu hikâyeyi yazarız. İnşallah Adaya geldiğinde siyaset değil ada turu yaparız burada.

Hahah, çok sağol ama ben yine siyaset konuşurum, hatta şimdi ada siyasetine dönmek istiyorum tekrardan. Fayton mevzuu çok konuşuldu. Sonunda minibüsler geldi. Bir süredir de işliyor sistem. Nasıl şu an durumlar? Ve Gelecek Partisi’nin yepyeni teşkilatı buna nasıl bakıyor?

Oradaki tepki aslında şu. Bir tarafta gerçekten hayvanları düşünen bir topluluk vardı, bu hayvanlara eziyet ediliyor, diğerleri ise adanın simgesi olduğunu düşünüyorlardı. İki uç vardı ama asıl önemli olan bence şuydu: Arkadaki korku.

Çok gizemli oldu… Ne korkusu?

Faytonları kaldırıp eğer araçlar getirirseniz, o zaman adaya ilerleyen dönemlerde belki de toplu taşımanın, motorlu taşıtların önünü açabilirsiniz.  Burası orman içinde temiz havaya sahip, İstanbul gibi bir yerde doğa hasretinizi giderebileceğiniz bir yer. Vapurla 50 dk, Bostancı’dan motorla 30 dk sürüyor. Korku şu, tamam faytonlar kalktı, araçlar geldi, şimdi arabalar da mı gelecek? Yoksa motorlular mı gelecek? Şahsi fikrim kesinlikle gelmemesi gerekir.

Ne yapılabilirdi?

Faytonculuk revize edilebilirdi. Atların bakımı ve koşulları iyileştirilebilirdi, Faytoncularla görüşülüp denetlenebilirdi. “Bitti, ben bunu kaldırdım, artık bu geliyor” oldu biraz. Bu da gerçekten tepkilere yol açtı.

Bir de buraya araçlar getirdiler. Golf araçları gibi elektrikle çalışan çok da sesli olmayan vasıtalar. Bunlar tamam ama bir de taksiler geldi ufak. Bu insanda endişeye yol açıyor işte. Adada hiç görmediğin manzaralar, taksi kuyruğu oluşuyor mesela. Bunlar adanın dokusuna uygun değil tabii. Umarım düzenleme -bu haliyle iyi değil ama- böyle kalır, böyle kalsın en azından. İstanbul’a 40 dk uzaklıkta böyle bir cennete -evet cennet olarak görüyorum- yazık olur, üzülür insanlar.

Adanın üç problemini sayabilir misin peki? Bir tanesini düştüm.

Adadaki aidiyet duygusu eksikliği. Adanın bir problemi mi bu diyeceksin, evet adanın en büyük problemi ve benim açımdan çok üzücü. İnsanların Adaya ait olma hissiyatını artırmak istiyorum. Bir insanın yaşadığı yere aidiyetinin artması demek, oranın her şeyiyle ilgilenmesi anlamına gelir bir anda. Aidiyet güçlendiğinde öz denetim artacak. Ama bu problemlerin müsebbibi yönetenler.

Ne yapılabilir ki?

Mesela 4 tane ada var. Bir tanesinde bile açıkhava tiyatrosu yok. Bence inanılmaz üzücü bir şey. Kültürel yerlerin, parkların olması, insanların kaynaşması, hemşehirli olduklarını fark etmeleri anlamına gelir. Park demeyeceğim ama insanların birbiriyle oturup sohbet edebileceği yeşil sosyal alanlar olmalı en azından. 

Diğeri ise daha lokal problemler. Mesela artık adada yaşayanların dilinde tüy bitti. Burada açık bir ağaçlık alan olduğu için ciddi bir böcek problemi var. Her sene farklı farklı böcekler türüyor burada. Bununla ilgili hiçbir şey yapılmıyor. Şu an ada sakinlerinin kolu bacağı çok değişik böcek ısırıklarıyla dolu.

Sende var mı şu an?

Vardı bacağımda benim ama geçti. Bir bakayım, evet geçmiş. Ama şöyle söyleyeyim, yaklaşık bir buçuk ay kadar kaldı. Bununla ilgili çok basit bir çalışma yapılabilir, üniversitenin ilgili bir bölümüyle görüşülüp incelenebilir. Fakat bu yapılmıyor.

Gülüyorsun ama bunlar ciddi şeylere yol açabilir. Şu an neden zoom’dayız? Dünyanın öteki tarafında çıkan bir virüs bizi buraya hapsetti.

Bir diğer önemli husus sağlık hizmetleri. Sağlık Bakanlığıyla görüşülüp buraya bir şekilde sağlık hizmetlerinin getirilmesi lazım. Çok az sayıda deniz ambulansı var, kesinlikle artırılması lazım çünkü doktor sayısı çok az. Sadece Büyükada’da bir hastane var, diğerlerinde yok. Sağlık Ocağı var ama o da bir yere kadar. Yazın da burada nüfus 3 katına çıkıyor.

Gelecek Partisi’nin Adalar’daki geleceği ne?

Bununla ilgili bir kampanya başlatmayı düşünüyoruz, işleri pekiştirip partideki yönetimimizi oluşturmak için. Başta dediğim gibi biz bir umut hareketiyiz. Ve şunu diyorum: Biz nerede berabersek umut orada.

Bu senin koyduğun bir şey mi? “Umut dalga dalga büyüyor” sloganıyla da paralel.

Tabii bu ayrıca benim Adalar’daki kampanyaya dair siyasi adlandırmam.

Ana karaya çıkmayı düşünüyor musun?

Şu an çok memnunum halimden. Eğer buradaki hikâyeyi güzel yazabilirsek, neden ana karaya çıkmasın? Ama önce burada güzel neticelendirmek lazım.

CHP’den oy alabilecek misiniz orada?

Ben herkesten oy alabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü kuracağımız yönetim Adada olacak ve Adalıya dokunacak. Buradan çağrı yapıyorum. Adı ne olursa olsun, soyadı ne olursa olsun, Ada için katkı sağlamak isteyene kapımız sonuna kadar açık. Sana da açık Enis.

Yok, ben çok dışarıda hissettim bu kadar Adalı vurgusundan…

Estağfurullah, artık herkes Yunan adalarını konuşuyor. İstanbul’un dibinde böyle bir cennet varken burayı değerlendirmemiz ve geliştirmemiz lazım.

Ben sana off the record bir öneride bulunayım, bu son cümle Adalar’a pek iyi gelmez. Başarılar!

- Advertisment -