İran’da yaklaşan 13. dönem Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, kariyerinde önemli makamlarda bulunan 4 güçlü adaydan 3’ü Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK) tarafından tasfiye edildi. Halkın seçimlere düşük katılım göstermesi beklenirken, İran rejimi vatandaşlarının önüne koyduğu kısıtlı adaylar arasında en güçlü isim olan Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi’yi ülkenin yeni cumhurbaşkanı olarak seçtirmek istiyor. Reformist Hasan Ruhani döneminden sonra, aşırı muhafazakâr İbrahim Reisi’nin seçilmesi İran İslam Cumhuriyeti’nin de kaderini belirleyecek.
Aday olmak için rejimin onayı şart
İran rejimi kendisini “İslami Demokrasi” olarak tanımlıyor. Siyasi makamlara seçilmek isteyenler doğrudan halkın önüne çıkamıyor. “İslami Demokrasi” anlayışının uygulanması amacıyla tesis edilen Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK), adayları rejime sadakatleri ile siyasi, ahlaki ve dini geçmişleri açısından inceliyor ve kişinin adaylığının uygun olup olmadığına karar veriyor. Bu nedenle, milletvekili ve cumhurbaşkanı olmak isteyen kişiler de AKK’nın onayını almak zorunda. Dolayısıyla, halk sadece önlerine getirilen elenmiş isimler arasından seçim yapabiliyor.
18 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine 4 güçlü isim başvuru yaptı. Bu isimlerden eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri ve eski Meclis Başkanı Ali Laricani AKK tarafından veto edildi. Böylece adaylığı onaylanan aşırı muhafazakâr Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi rakipsiz kaldı ve seçimleri kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Rejimin bu seçim mühendisliğine kamuoyunda büyük tepki var.
Rejim neden böyle bir karar aldı?
Reformist siyasetçi Hasan Ruhani, 2013 yılında seçildiği cumhurbaşkanlığına hızlı başladı. İran ve küresel güçlerin imzaladığı nükleer anlaşma müzakerelerini başlattı. Ruhani hükümeti, uygulanan yaptırımların kaldırılması şartıyla küresel güçlere nükleer çalışmalarını kısıtlama taahhüdü verdi. Ruhani, “Batı’ya güven olmaz” diyen muhafazakârları da ikna ederek, 2015 yılında anlaşmayı imzaladı. Ancak, Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesiyle işler değişti. Trump, 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilerek İran’a tekrar ağır yaptırımlar uyguladı. Özellikle bu aşamadan sonra İran ekonomisi büyük zarar gördü. Riyal yüzde 300’lere yakın değer kaybetti, petrol ve doğal gaz satışları durma noktasına geldi. Halkın alım gücü zayıflarken, işsizlik de zirveye ulaştı.
Bunun yanında İran özellikle 2020 yılında birçok güvenlik problemi ile karşı karşıya kaldı. Yılın ilk günlerinde İran’ın Orta Doğu politikalarında önemli yer edinen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ABD tarafından Bağdat’ta öldürüldü. Yılın sonlarında ise, başkent Tahran’da İran’ın nükleer çalışmalarının önemli ismi nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade suikaste uğradı ve hayatını kaybetti. İran, olayın arkasında İsrail’in olduğunu iddia etti ve İsrail’den de konu ile ilgili yalanlama gelmedi. Yine, yıl boyunca ülkedeki nükleer tesislere birçok saldırı düzenlendi. İran bu saldırılarla ilgili olarak da İsrail’i işaret etti.
Tüm bunlarla beraber cumhurbaşkanı adaylarının veto edilmesi kararında iki önemli hususun öne çıktığından bahsedebiliriz. Birincisi, rejim nükleer anlaşmanın başarısızlığa uğraması ve sonrasında yaptırımların hayata geçirilmesinin faturasını reformistlere kesti. İkincisi, söz konusu güvenlik problemleri rejimi ülkede tüm ipleri kendi eline alma isteğini doğurdu.
Reformistler ve cumhurbaşkanı adaylarının tasfiyesi
Son yıllardaki olumsuz gelişmeler nedeniyle rejim kendisiyle çalışacak en uygun adayı çıkarmak zorunda kaldı. Ahmedinejad, cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılmasının ardından sık sık rejim aleyhine eleştirilerde bulunuyordu. Reformist aday Cihangiri’nin seçilmesi durumunda Ruhani döneminin bir tekrarı yaşanabilirdi. Laricani, ise ılımlı muhafazakâr kimliği ile hem reformistlerden hem de muhafazakârlardan oy alıp rejim adayının seçilmesini riske sokabilirdi. Ayrıca, rejim ülkede etkisi artan Devrim Muhafızları içinden çıkabilecek adaylara da yeşil ışık yakmadı. Dolayısıyla, hükümeti askerileştirmeden hem ekonomik hem de güvenlik sorunları ile mücadele edebilecek en uygun aday olarak İbrahim olarak öne çıktı.
Reformist Ruhani hükümeti ve onu destekleyen reformist kanat son yıllarda rejimin hedefine oturdu. Önde gelen muhafazakâr siyasetçi ve yazarlar eleştirilerini reformistler ve rejim muhalifleri aleyhine yoğunlaştırdı. Ayrıca, reformistler zaten izlediği ılımlı siyaset nedeniyle rejime yeteri kadar bağlı olmamakla suçlanıyordu. Böylece, reformistlerin İran siyasetinden tasfiyesi hız kazandı.
Şubat 2020’deki meclis seçimlerinde reformistler büyük oranda siyasi arenadan tasfiye edildi ve milletvekili adayları büyük oranda AKK tarafından veto edildi. Böylece, İran meclisi ezici çoğunlukla muhafazakârların hakimiyetine girdi.
18 Haziran’daki seçimler için 592 isimden sadece yedisinin adaylığı onaylandı. AKK, muhafazakâr kanadın adaylarını onaylarken, ılımlı muhafazakâr ve Reformist Cepheden hiçbir adaya yeşil ışık yakmadı. 7 kişi arasında adaylığı onaylanan reformist siyasetçiler eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve eski İsfahan Valisi, Azerbaycan Türkü Muhsin Mihralizade ile eski Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Himmeti’nin toplumda ciddi bir karşılığı ise bulunmuyor. Onay alan 4 muhafazakâr aday ise Reisi’ye rakip olacak güçte değil. Bu nedenle, seçimin ikinci tura kalması da beklenmiyor.
Onaylanan 7 adayın katıldığı ilk tv tartışmasına güçlü aday Reisi ile ılımlı aday Mihralizade arasındaki tartışma damgasını vurdu. Mihralizade, “Ben, Reisi’nin Azeri sözüne bir düzeltme getirmek istiyorum. Çünkü ülkemizde Azerice konuşanlar değil, Türkçe konuşanlar var. Sayın Reisi, Azeri kelimesini kullanırken daha dikkatli olmalıdır” dedi, nükleer anlaşmaya dönülmesini savundu.
Seçimlere devrim tarihinin en düşük katılımı bekleniyor
İran halkının, rejimin siyasete yönelik müdahaleleri nedeniyle genel olarak sandık başına gitme oranı zaten düşük düzeydeydi. Özellikle reformistlerin tasfiyesi de bu durumu olumsuz etkiledi. Reformistler cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiçbir adayı desteklemeyeceğini açıkladı. İranlı Öğrenciler Kamuoyu Yoklama Merkezi Anket Ajansı’nın (ISPA) verilerine göre, ülke genelinde yapılan araştırmada cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanacaklarını belirten katılımcıların oranı 1979’dan beri en düşük seviye olan yüzde 38’de kaldı. Tartışmalı seçimlerde düşük katılımın ulusal ve uluslararası camiada meşruiyet tartışmalarını artıracağından korkan başta İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ve siyasiler halkı oy kullanmaya çağırıyor. Ayrıca, reformist cumhurbaşkanı adaylarından Mihralizade ve Himmeti, devlet televizyonunun propaganda faaliyetlerini sansürlediğini ve favori aday Reisi’ye ayrıcalık tanındığını vurguladı.
Diplomaside neler değişebilir?
Ülke siyasetinde belki de en istikrarlı politikalar dış siyasette izleniyor. İran’ın Orta Doğu politikası ve Batı’ya olan tavrı uzun yılların birikimi ile şekillendi. Ruhani döneminde ılımlı politikalar ve diplomasi dili benimsense de, rejimin Batı’ya karşı sert tutumu da biliniyor. Zira, İran’da hükümetler din lider Hamaney ve ona bağlı Devrim Muhafızları gibi kurumlardan tamamen bağımsız bir dış politika izleyemiyor. Ancak, ülkenin müstakbel cumhurbaşkanı Reisi yaptırımlar nedeniyle ağır darbe alan ekonomik problemleri çözmek zorunda. Bu nedenle, her ne kadar Reisi ve muhafazakârlar sertlik yanlısı söylemlerde bulunsa da, başta ekonomi olmak üzere nükleer çalışmalar, füze programları ve İran’ın Orta Doğu’daki varlığı gibi konular, yeni yönetimi gerçekçi bir dış politika izlemeye mecbur bırakacaktır. Bu açıdan bakıldığında yeni yönetimin dış politikada Ruhani döneminden çok da farklılaşmayacağını söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanlığı makamı zayıflayabilir
Ülkede, dini lider Hamaney ve ona bağlı kurumlar ile Cumhurbaşkanlığı makamı arasında bölünmüş bir çift başlılıktan söz etmek mümkün. Güç büyük oranda, dini liderde. Devrim Muhafızları gibi kritik kurumlar doğrudan Hamaney’e bağlı. Cumhurbaşkanlığı makamı ise daha çok ulusal ve uluslararası camiaya sistemin meşruiyetini gösteren bir konumda. İran, cumhurbaşkanlığı makamı ile dünyaya bir cumhuriyet olduğunu ilan ediyor ve bu makamın, rejimin dayanak noktası olan “İslami demokrasi” kavramının da bel kemiğini oluşturduğunu savunuyor.
Ruhani hükümeti dış politika ve ekonomi gibi öne çıkan bazı konularda rejimle ters düşmüş, rejime rağmen politika belirlemeye çalışmıştı. Rejim vetolarıyla böylesi bir dönemin tekrar yaşanmasının da önüne geçmeyi hedefliyor diyebiliriz. Bu nedenle, rejimin adayı olarak belirtilen Reisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi güç dengesini hükümet aleyhine değiştirecektir. Cumhurbaşkanlığı makamı aktif olarak devam edecek olsa da gücünü büyük oranda kaybedecektir.
Reisi’yi zorlu bir 4 yıl bekliyor
İran ekonomik kriz, demokratik temsil, özgürlüklerin kısıtlanması gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya. Bu durum, 18 Haziran’da ülkenin yeni cumhurbaşkanı olmasına kesin gözü ile bakılan İbrahim Reisi’yi bir an önce sorunların çözümüne odaklanmaya zorluyor. Yeni hükümet özellikle ekonomiyi alt üst eden yaptırımların çözümü için ABD ve Avrupa ülkeleri ile ilişkileri geliştirmek zorunda. Reisi’nin ise buna dair net bir politikasının olduğunu söylemek güç. Bunun yanında, cumhurbaşkanı adaylıklarının veto edilmesi kararında olduğu gibi rejimin kendi kurduğu kurumlara zarar vermesi sistemin meşruiyet krizini de derinleştiriyor. Bu gibi sorunların çözüme kavuşamaması, ülkedeki kronik problemleri güvenlik sorununa dönüştürebilir. Ayrıca, Hamaney sonrası adı İran liderliği için geçen Reisi’nin ülkenin en üst makamına ulaşmasını da imkansız hale getirebilir.