Ana SayfaHaberlerAnalizANALİZ - İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Reisi nasıl bir miras devralıyor?

ANALİZ – İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Reisi nasıl bir miras devralıyor?

İran’daki tartışmalı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beklenildiği gibi zaferle ayrılan İbrahim Reisi, önümüzdeki dört yılda, ABD yaptırımları altındaki ülke ekonomisini düzlüğe çıkarmaya çalışacak. Ancak Reisi’nin, ülkedeki insan hakları ihlallerine yönelik eleştirileri önemseyen bir Cumhurbaşkanı olmaması İran’da özgürlük ve demokrasi taleplerinin bir süre daha gözardı edileceğini gösteriyor.

İç ve dış politikada sertlik yanlısı söylemleri ile öne çıkan aşırı muhafazakâr aday İbrahim Reisi, İran rejiminin seçim mühendisliği sayesinde 18 Haziran’da gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 62’lik bir oy oranı ile beklenildiği gibi zaferini ilan etti.

Anayasayı Korucular Konseyi’nin Cumhurbaşkanlığına aday güçlü adayları veto etmesiyle başlayan rejimin meşruiyeti tartışması geride kalırken, Reisi’nin, İran’ın şu anki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den nasıl bir miras devraldığı merak konusu oldu.

Ruhani, 2013 yılında ilk kez Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda zaman kaybetmeden küresel güçler ile nükleer anlaşma müzakerelerini hızlandırdı.

İran ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya ile 2015 yılında Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) adı verilen nükleer anlaşmayı imzaladı. İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarını sınırlandırması karşılığında küresel güçlerin Tahran yönetimine uyguladığı ekonomik yaptırımları kaldırması üzerinde anlaşıldı. Nükleer anlaşmaya taraf ülkelere göre, İran’ın nükleer programı, bu ülkenin yakında atom bombası ve çeşitli nükleer silah üretebilmesine imkân tanıyacağı için kısıtlanmalıydı. İran ise, nükleer çalışmalarının barışçıl amaçlar taşıdığını savundu.

Trump ABD’sinin anlaşmadan çekilmesi ekonomiye darbe vurdu

Eski ABD Başkanı Donald Trump 2017’de koltuğa oturduktan sonra söz konusu anlaşmadan rahatsız olduğunu dillendirmeye başladı. Trump, İran’ın dünya barışını tehdit ettiğini savunarak nükleer anlaşmadan kârlı çıktığını ve bunun ABD için bir başarısızlık olduğunu iddia ediyordu. Trump anlaşma nedeniyle kendisinden önceki ABD Başkanı Barack Obama ve Demokratları da sık sık eleştirdi.

Trump yönetimi 2018 Mayıs’ında nükleer anlaşmadan çekildi ve aşama aşama İran’a yönelik ağır yaptırımlar uygulamaya başladı. Zamanla İran’ın petrol ve doğalgaz ihracatı büyük oranda zarar gördü. Birçok ülke ABD korkusu nedeniyle İran ile ticareti kesti. Bunun yanında ülkenin önde gelen isimleri ve kurumları da yaptırım listesine girdi. İran’ın mali ve bankacılık sistemleri ağır darbe aldı. Ayrıca, ülke dışında Irak, Güney Kore ve çeşitli ülkelerde bulunan Tahran yönetimine ait mali varlıklarına el konuldu.

Trump yönetiminin İran’ı sıkıştırma politikasının devamında, ülkenin güvenlik omurgasını oluşturan Devrim Muhafızları Ordusu yabancı terör örgütleri listesine alındı ve İran’a silah ambargosu uygulandı.

Bu adımlardan sonra İran’da ekonomi çöküş noktasına yaklaştı. Ülkenin para birimi riyalin yüzde 300’e kadar değer kaybettiği görüldü. İşsizlik zirveye çıktı, borsa düştü, birçok işyeri kapandı, enflasyon yüzde 50’lere ulaştı.

Covid-19 nedeniyle 80 binden fazla kişi hayatını kaybetti

Yaptırımlara ek olarak yeni tip koronavirüsün (Covid-19) ülkede yayılması ekonomik sorunları daha fazla derinleştirdi.

Koronavirüs ilk olarak Şubat 2020’de İran’ın Kum kentinde görüldü. Tahran yönetimi, zaman zaman önlemleri sıkılaştırdı, zaman zaman da esnetti. Bugüne kadar toplamda 80 binden fazla kişi salgın nedeniyle hayatını kaybetti. Sağlık sisteminin vakaların pik yaptığı dönemlerde birçok tıbbi teçhizata ulaşamadığı gözlemlendi. İranlı yetkililer ABD’yi “ekonomi ve sağlık” terörü uygulamakla suçladı.

Kasım 2019 protestoları

İran ekonomisi büyük oranda zarar görünce, İran yönetimi 15 Kasım 2019’da benzine 3 kat zam yaptı. Halkın büyük tepkisine neden olan bu adım tüm ülkede protestoları beraberinde getirdi. İran güvenlik güçleri protestoları şiddet kullanarak bastırdı. Uluslararası Af Örgütü’ne göre, olaylarda en az 304 kişi hayatını kaybetti. Bazı kaynaklara göre ise bu rakam 1500’e ulaşıyordu.  

Suikastler ve nükleer santrallere saldırılar

2020’de meydana gelen bazı olaylar İran’da ciddi bir güvenlik açığı olduğunu gösterdi. Yılın ilk haftasında, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ABD’nin Bağdat Havaalanında aracına düzenlediği saldırıda hayatını kaybetti. İran’ın tüm Orta Doğu politikasının ana belirleyicilerinden olan böylesine güçlü bir ismin öldürülmesi ABD ile İran’ı savaşın eşiğine getirdi. İran, ABD’nin Irak’taki üslerine yoğun hava saldırısı başlattı.

Tam bu esnada, Tahran’dan Ukrayna’nın başkenti Kiev’e gitmek üzere havalanan bir yolcu uçağı ülkenin hava savunma birimleri tarafından tehdit olarak algılandı ve iki füze tarafından düşürüldü. İran, daha sonra uçağı kendilerinin düşürdüğünü kabul ederek özür diledi ve tazminat ödeyeceğini söyledi. Ancak, bu durum Tahran yönetiminin uluslararası itibarında derin yara bıraktı. 176 sivilin İran tarafından öldürülmesi, Kasım Süleymani tartışmalarını bir ölçüde geride bıraktı. İran ödemesi gereken tazminatı da şu ana kadar geciktirdi.

Ayrıca, yıl boyunca ülkedeki nükleer santrallere çeşitli saldırılar oldu. Özellikle İsfahan’da bulunan Natanz Nükleer Tesisi’nde geniş çaplı patlamalar ve yangınlar meydana geldi. İranlı yetkililer patlamalardan İsrail’i sorumlu tuttu.

27 Kasım 2020’de ise, İran’ın nükleer mimarlarından nükleer bilimci Muhsin Fahrizade başkent Tahran’da suikaste kurban gitti. İran, konu ile ilgili yine İsrail’i suçladı. İsrail’den ise herhangi bir yalanlama gelmedi.

Özellikle bu üç olay, Lübnan’dan Yemen’e kendisi için bir güvenlik ekseni oluşturduğunu düşünen İran’ı derinden sarstı. İddiaları doğru varsayarsak, İsrailli ajanların ülkenin kalbi Tahran ve bir diğer önemli şehir İsfahan’da çok aktif olduğu anlaşılıyor.

Rejim, kendisini yeniden düzenlemek istiyor

Güvenlik açığının ortaya çıkması, reformist Ruhani hükümetinin savunduğu nükleer anlaşmanın akamete uğraması ve sonrasında gelen yaptırımlarla ekonominin alt üst olması İran rejimini önemli bir tavır değişikliğine sevk etti. Rejim, ülkedeki tüm yönetim gücünü tekeline almak istedi. Böylece, İran’daki reformist hareketin önü kesildi. İran’da siyasi makamlara seçilecek kişilerin adaylığını denetleyen Anayasayı Korucular Konseyi (AKK), reformist siyasetçileri önce geçen yılki milletvekilliği seçimlerinde bu yıl da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tasfiye etti. Her iki erk de İran dini lideri Hamaney’in tartışmasız destekçileri muhafazakârların eline geçti.

İnsan hakları ve idamlar

İran rejimi son yıllarda yine yüzlerce kişiyi idam etti. Söz konusu kararlar adli suçluları da kapsarken, gazeteci, akademisyen ve aktivistler için verilen kararlar uluslararası arenada birçok devlet ve kurumun sert tepkisine neden oldu.

Bir güvenlik görevlisini öldürmek suçlamasıyla idama mahkûm edilen İranlı güreşçi Nevid Efkari (27) ile rejim muhalifi Amednews haber sitesinin editörü Ruhullah Zem’in idam edilmesi, dünyanın büyük tepkisini çeken bazı vakalar olarak akıllarda kaldı.

Son yıllarda İran’da yaşanan bu gibi olaylar İran ekonomisini ve toplumunu derinden sarstığı gibi ülkenin uluslararası itibarına da darbe vurdu.

Bükün bunları göğüslemek zorunda olan yeni Cumhurbaşkanı Reisi ayrıca, yargıçlık kariyeri boyunca ülkedeki insan hakları ihlallerine yönelik kararlardaki rolü olduğu gerekçesi ile ABD yaptırımı altında. Konuyla ilgili şu ana kadar resmi bir açıklamada bulunmayan Reisi, ülkedeki insan haklarına yönelik eleştirilere de değinmiyor.

Hal böyleyken, insan hakları aleyhine tutumu nedeniyle uluslararası arenada yaptırım uygulanan Reisi’nin, Ruhani’den devralacağı ekonomik ve sosyal sorunlarla dolu böylesi bir İran’da nasıl bir Cumhurbaşkanlığı yapacağını ise zaman gösterecek.

- Advertisment -