Türkiye’de siyaseti takip eden insanlara “AK Parti’nin kalesi iller”i sorsanız, cevap olarak içinde mutlaka Düzce’nin de yer aldığı bir listeyle karşılaşırsınız. Düzce, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın %73 oy aldığı, çevre illere nazaran muhafazakâr/milliyetçi yapısını daha fazla koruyan, muhalif siyasetçilerin ziyaretlerinde zaman zaman dozu kaçan tepkilerin verildiği bir şehir. Yani üç aşağı beş yukarı bir AK Parti örneklemi.
Mitingten bir gün öncesinde meydana uğradım. Polis barikatları diğer seçimlerdeki muhalefet mitinglerine nazaran çok daha geniş bir noktadan, meydanın çevresinden kurulmuştu. Bu “kale”de yaşayan biri olarak haliyle aklıma ilk gelen soru “Meydanı doldurabilecekler mi?” oldu. Soruyu orada gördüğüm CHP’li il yöneticilerine de sordum. Gördüm ki onlar da benim gibi merak içindeydi. Hatta bazıları kendi aralarında iddiaya bile girmişti.
Miting günü meydanın çevresindeki banklarda oturan insanlarla ayaküstü sohbet etmek istedim. Bu insanların çoğu CHP’ye muhalif, meraklı kişilerden oluşuyordu. CHP ve Kılıçdaroğlu hakkında sorduğum sorulara bazıları negatif, bazıları da nötr cevaplar verdi. Seçim tahminlerini ısrarlarıma rağmen kendilerine sakladılar. Düzce için hiç normal olmayan bir durum; soruyu sorarken net cevaplar alacağımı, “tabii ki AK Parti kazanacak” diyeceklerini düşündüm. Fakat yanıldım. Ve hatta doğru bildiğim bir hususu tekrar teyit etmiş oldum: Düzce gibi “kale” şehirler sosyal medyaya bakarak anlaşılamaz.
Gençlerin yanına gittim, onlara da benzer sorular sordum. Çoğunun üzerinde okul formaları, sırtlarında çantaları vardı. Şakayla karışık sordum: “Okuldan mı kaçtınız?” “Biraz öyle oldu ama görmek istiyorduk” dediler. O gençlerin bazıları ilk oyunu kullanacak, bazıları da birkaç ay küçük olduğu için oy kullanamayacaktı. Tabii onlar ileri yaştakilere nazaran çok daha ılımlıydı.
Meydana ilk girenlerin yanına yaklaştım. “Bay Kemal”i izlemeye gelen bir kadın grubunun pazar fiyatları konusundaki sohbetine şahit oldum. Konuşmaya mutfaktan başladılar.
“AK Partili ailelerin muhalif çocukları” tipine çokça rastlayabileceğiniz bir miting meydanıydı. Bu tip bana 4 gün sonrası için merak ettiğim başka bir sorunun cevabını verecekti: Siyah ve beyazı oluşturan siyasi tarafların; kutuplaşmadan uzak, gri bir bölgesi olacak mı? Bir tarafın bertaraf olmayacağı, değişimin suhuletle gerçekleşebileceği hususu Düzce’de kabul görecek mi?
Bu gri bölgenin sahici bir şekilde oluşabileceği kanaati bende mevcuttu, bu mitingten sonra daha da büyüdü. Kemal Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği, tarafı ve kaybedeni olmayacak bu gri hareketin Düzce’de karşılık bulması zannediyorum buradaki iktidar partisi yetkililerine de seçimler konusunda bazı tüyolar vermiştir.
Kılıçdaroğlu konuşmasına “Düzce’de güzel bir değişim var. Bu değişimden memnun musunuz?” diyerek başladı. Bunu sormasının sebebi öncesinde beş yüz, altı yüz kişi ile yapılan Düzce mitinglerinin bugün on binlerce insanla yapılmasıydı. Kılıçdaroğlu kalabalığa güzel bir şekilde hitap ediyor, insanları rahat bir şekilde kendi üzerinde odaklayabiliyordu. Meydana bakan evlerin balkonları, pencereleri yine meraklı insanların bakışlarıyla doluydu.
Miting çıkışında meydanın Valiliğe bakan kısmında AK Parti bayrakları ile “Allah Allah” nidaları atan 25-30 kişilik bir grup vardı. Bunlardan bazıları AK Parti stantlarında görev alan gençler, üyelerdi.
Kılıçdaroğlu’nun okuyabileceği bir noktaya devasa bir “Söylesene bu meydanda: ‘Düzceli çocuklarımızı şehit eden HDPKK’nın Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ben gelirsem serbest bırakacağım’ diye” afişi asılıydı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun sakin üslubu, Ekrem İmamoğlu’nun heyecanlandıran hitabeti ve Düzce’de toplanan bu beklenmedik kalabalık 14 Mayıs’ın ayak sesleri olabilir mi? “Ceketini koysa kazanır” denilen şehirlerde ceketini alıp siyaset sahnesinden çekilecek kimi adayların yankı odalarında olduğunu görüyorum. Zannediyorum birkaç gün sonra onlar da benim birkaç yıldır gördüğümü görecektir.