Ana SayfaHaberlerGündem"Kadını öldürmek daha kolay" diye mi?

“Kadını öldürmek daha kolay” diye mi?

Semih Çelik, iki genç kızı hangi motivasyonla yarım saat arayla katlediyor, bilinmiyor. İkbal’i öldürme şeklinde bir seremoni takip ettiğini düşündürtecek ayrıntılı bir vahşet var. Okuyan biri olduğunu anlıyoruz sonra. Kitaplığında Dante’nin Cehennem’i, Zülfü Livaneli’nin 'Kardeşimin Hikayesi' var. Adam Fawer’in ‘Olasılıksız’ı var, Brian Clegg’in ‘Zaman Makinesi nasıl Yapılır?' adlı kitabı var. Ama herhalde en ilginç olanı, Daniel Cole’un bestseller polisiyesi ‘Kukla’ var. Romanda altı kişinin vücudunu parçalayıp yeni bir vücut yapan bir seri katil anlatılıyor. Masasında, kopmuş insan uzuvlarının yeniden dizilmesinden oluşmuş o ‘demonic’ çizim var ayrıca Günün sonunda bir sosyolojiye bir cemaate bir coğrafyaya beslenilen suizan ve önyargıların boca edilmesine ‘fırsat veren(!)’ işaretlerin hiçbirini taşımıyor. Tarikatlar kapatılsın diye slogan atmayı mümkün kılacak bir durumu yok. Saç traşından Kürt olduğuna hemence karar verip önce tipine sonra etnik kökenine söverek linç halkaları oluşturacağınız bir durumu yok.

Nihal Bengisu Karaca’nın Habertürk’te yayımlanan yazısını aktarıyoruz:

Üç gündür içime çöken derin karanlıkla baş etmeye çalışıyorum.

Topluma, insana, kurumlara, sosyal hayata ve hatta tıbba olan inancımı yitirmenin eşiğindeyim.

Semih Çelik’in iki genç kızı vahşice katlettikten sonra intihar etmesi.

Yayın yasağı varmış. Münasip. Çünkü bazı internet sitelerinde katili övenler çıkıyor. Ceset fotoğrafları sansürsüz paylaşıldı mesela.

İnanabiliyor musunuz? Anonim hesapların arkasına sığınan öyle kişiler var ki, insan “Biz bunlarla aynı ortamı aynı sokağı paylaşıyor olabilir miyiz, daha önemlisikazara yaşıyor olabilir miyiz?” diye düşünürken buluyor kendisini. İçişleri Bakanlığı bu kişileri bulup işlem yapmalı. Önleyici ceza adalet sistemi adına Adalet Bakanlığı’nın da sorumlulukları var.

Semih Çelik’in katlettiği İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’e Allah’tan rahmet aileleri için ise sabır diliyorum. Çok büyük tarifsiz bir acı.

Sıradan bir şiddet olayı değil, hatta sıradan bir cinayet bile değil.

Katil biliniyor, genç kızların profili belli. Ama Semih Çelik intihar ederken çok bariz bir şekilde görünen bir silüet var surun tepesinde. O kim? Bilinmiyor.

Semih Çelik, biri sevgilisi diğeri arkadaşı iki genç kızı hangi motivasyonlar yarım saat arayla katlediyor, o da bilinmiyor.

Belli ki, sadece 19 yaşında olan cani, aynı zamanda çok hasta biri.

Yaptığı sıradan bir şiddet eylemi, anlık öfke patlaması ile işlenmiş cinayet falan değil.

Belki Ayşenur’u değil ama İkbal’i öldürme şeklinde bir seremoni takip ettiğini düşündürtecek ayrıntılı bir vahşet var.

Okuyan biri olduğunu anlıyoruz sonra. Kitaplığında Dante’nin Cehennem’i var, Zülfü Livaneli’nin ‘Kardeşimin Hikayesi’ var. Adam Fawer’in ‘Olasılıksız’ı var, Brian Clegg’in ‘Zaman Makinesi nasıl Yapılır?’ adlı kitabı var. Ama herhalde en ilginç olanı, Daniel Cole’un bestseller polisiyesi ‘Kukla’ var. Romanda altı kişinin vücudunu parçalayıp yeni bir vücut yapan bir seri katil anlatılıyor.

Masasında, kopmuş insan uzuvlarının yeniden dizilmesinden oluşmuş o ‘demonic’çizim var ayrıca. Düpedüz şeytani bir çizim.

Babası kurye, kendisi kasap.

Kendisine ait bir odası var. Maddi sıkıntı yaşadığına dair bir emare yok.

Bir yıl önce o odada kendisini öldürmek istediğini, ölürken yanında da İkbal’i götürmek istediğini, bunun kendisi için çok değerli olduğunu, ama bunu yapamadığını ve yalnız ölmeye karar verdiğini söylediği bir video çekmiş ve sosyal medyaya yüklemiş.

Günün sonunda bir sosyolojiye bir cemaate bir coğrafyaya beslenilen suizan ve önyargıların boca edilmesine ‘fırsat veren(!)’ işaretlerin hiçbirini taşımıyor Semih Çelik.Tarikatlar kapatılsın diye slogan atmayı mümkün kılacak bir durumu yok. Saç traşından Kürt olduğuna hemence karar verip önce tipine sonra etnik kökenine söverek linç halkaları oluşturacağınız bir durumu yok.

Suç kaydı da yok. İki kayıp ihbarı, bir intihar teşebbüsü ve akıl hastanesi kayıtları var.

Ancak ruh sağlığı bozuk kişilerin çoğu böyle cinayetler işlemiyor. Lakin, belli ki durumu yanlış değerlendirilmiş. Zira bu kadar ileri boyutta rahatsızlığı olan biri hakkında sorulacak tek soru var:“O zaman neden akıl hastanesinde değildi?”

SEREMONİK VAHŞETİN ASIL MOTİVASYONU NE? 

Semih Çelik’in neden böyle yaptığını, tüm Türkiye’yi sarsan böyle bir korkunç cinayeti hangi motivasyonla işlediğini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çünkü normal insanlar ne okurlarsa okusunlar, ne izlerse izlesinler, hangi karanlık düşünceye kapılırlarsa kapılsınlar gidip böyle cinayetler işlemezler. Ancak ağır akıl ve ruh hastalığı hikayesi bulunan kişiler, fikirlerden, inanç ve felsefe sapmalarının ve ahlak pusulası kaybının dolu dizgin hüküm sürdüğü deep web, discord gibi yayın platformlarından,bazı kitaplardan hatta filmlerden tetiklenerek normal sağlıklı bireylerin yapmayacağı şeyleri yaparlar.

İkincisi… Evet, her akıl hastalığı,kişilik ve davranış bozukluğundan muzdarip kişi cinayet işlemez, hata çoğu işlemez ama kadınların, akli melekelerini tamamen ya da kısmen yitirmiş kişiler için bile‘av’ olarak görülmesi, takıntılarının çoğunlukla kadınlara yönelik olması çok hazin bir hakikattir.

Hatırlarsınız, 2021’de, Ataşehir’de de bir adam gündüz gözüyle Başak Cengiz isimli genç bir kadını samuray kılıcı ile öldürmüştü.Katil Can Göktuğ Boz “Maktulü tanımıyorum. Kadın öldürmek daha kolay olduğu için kadın öldürmeyi tercih ettim” demişti. Geceleri duvarları yumruklayan, çıkardığı seslerle komşuların defalarca ihbarda bulunmasına neden olan, duvarlarında kendisine talimat veren birçok sert uyarının bulunduğu A4 kağıtları bulunan biriydi.

“Kadın öldürmek daha kolay….”

Psikopatlar için bu data bile teşvik edici bir olgu.

Ve kadınlar sahiden savunmasız.

İç karartıcı bir savunmasızlık bu.

BİR YERLERDE FECİ BİR MANTIK HATASI VAR

21.yy’da büyük kentlerin göbeğinde kadınlar öldürülüyor ya da sık sık tecavüze uğruyor.

Geleneksel toplumda da kadınlar saldırılara açıktı. Ama kendilerini sakınma ve koruma konusunda daha eğitimliydiler.Modern dönemde feminizmin kadın hakları ve özgürlükleri ile ilgili mücadelesi kadınlara çok temel avantajlar temin etti. Ancak yıllardır yazdığım düşündüğüm şeyi tekrar edeceğim. Feminist ideoloji bir yandan kadınların büyük kazanımlar elde etmesini sağladı ama bir yandan da kadınları örgütlü bir savunmasızlık içinde bıraktı.

Kadınların yaratılıştan itibaren sahip olduğu ve toplumda a priori olarak saygı ve yardım görmesini sağlayan artı değerleri (yumuşaklık, uyum, anne olabilme yetisi) aşağılayarak silikleştirdi. Annelik ve anneler artık kutsal falan değil ve kadınlar “Hepimizin anası bacısı var” empatisiyle edilecek her tür yardımı “Yardıma ihtiyacım yok” diyerek reddetmeyi öğrendiler. Yardım ve empati yeteneği köreltilmiş toplum erki, kadınlara sırf kadın oldukları için hürmet göstermiyor artık, koruma ve kollama refleksi de eskisi kadar güçlü değil. Çünkü korunmaya ihtiyacımız olmadığını defalarca deklare ettik.

Bitti mi? Hayır.

Terazinin toplum tarafı böylece dalgalanırken, kadın kendi kapasitesi hakkında bir yığın yalanla gerçek dışı bir özgüvene sevkedildi.

Kas gücü eşitsizliği önemsizleştirildi.

Yani, sahiden güçlü olduğumuz yerleri törpüledik ve azalttık ama sahiden zayıf olduğumuz alanlardaki kapasite yoksunluğumuzu öğretilmiş bir cehaletle yok sayıyoruz.

Mantık hatasını görebiliyor musunuz?

Kadın, artık erkekle eşit hakları talep ederek erkeklerle aynı mekansal bağlamı erkeklerle aynı düzeyde ve şekilde paylaşıyor paylaşmasına ama kimse ona bunu yaparken av olabileceğini, bunun zorlu bir yol olduğunu, mutlaka silah taşıması ya da dövüş tekniklerinde uzman olması gerektiğini söylemiyor.

Feminist ideoloji, kadınların korkarak yaşamaya zorlanmasının da ataerkil toplumun kalıplarına ilişkin bir dayatmaya itibar etmiş olmak anlamına geleceğini varsayıyor çünkü. Onun yerine sorumluluğu topluma yüklüyor.“Kötülüğün, hastaların, canilerin olmadığı bir toplum olma görevi toplumundur, kadınlara toplumdaki kötüleri mazeret ederek yapılacak her telkin suçluyu kayırmaktır” diyor.

Hem suçlu hem güçlü hem hasta hem avcı erkekler samuray kılıçlarını ya da kasap bıçaklarını çıkarıp etimizi kemiğimizden ayırırken “Bana bir yanlış yapılıyorsa bu ataerkil toplumun sorunudur” ön kabulünün biz kadınlara bir faydası oluyor mu gerçekten?

Gözümüzün önünden geçen “Ben güçlü bir kadınım, ben eşitim, ben bunu haketmedim suçlu toplumdur” şeklindeki o son avuntu şeridinin bir faydası oluyor mu?

Ya da spor camiasının “Kadına ve çocuğa dokunma” diye hashtag çalışması yapmasının bir faydası var mı? O mesajı alabilme kapasitesi olan biri, zaten kadın ve çocuklara dokunmaması gerektiğini bilir.

Olmuyor, çünkü misal, o senaryoda ben çoktan ölüp gitmişim. Bunların hepsi ‘geride kalanlar’ için faydalı olduğu varsayılan şeyler. Ama bir dakika? Dün ben de bir başka ölü kadından geride ve hayatta kalandım ve benim ölmemi de engellemedi bu yaklaşım.

Ha geleneksel toplumu da övüp göklere çıkarmadığımı bunca yılın sonunda beni tanıyan herkes gayet iyi biliyor. O alanda da andavallı herifin yemeğin tuzu niye az diye hastanelik ettiği kadınların baba evine alınmayıp tekrar o şiddet döngüsüne geri sokulması gibi korkunç durumlar var. Biliyorum.

Benim burada, şimdi söylediğim kendini sakınma bilgisini tamamen unutmuş, çünkü unutması sağlanmış genç şehirli kadına dair.

Biliyorum ve katılıyorum. Korku gayri meşru bir duygu. Psikopatlar ve sosyopatlar bazen o korkudan beslenmek için şiddet uygularlar hatta. Ama karıştırmayın gençler.’Kendini sakınmak’ korkmak değildir, sadece tedbirli ve akıllı olmaktır.

Biliyorum ve katılıyorum, toplum olmak için asgari güven gerekir. Yaşlının gence, kadının erkeğe asgari düzeyde güven duymadığı bir yerde toplumsallaşma olmamış demektir. Elbette güvenin ama %100 değil. Asla.

https://www.haberturk.com/ozel-icerikler/nihal-bengisu-karaca/3726115-kadini-oldurmek-daha-kolay-diye-mi

- Advertisment -